Kasım
sayımız çıktı

Ergen Atilla’nın Roma sevdası

Son yıllarda ülkemizin de dahil olduğu Erasmus programı çerçevesinde nice üniversiteli başka kültürlerle tanıştı, ucuz barlarda dolaştı ve katlanılması güç karaoke partilerinin ardından ülkelerine döndü. Bu değişim programları, aslında tarih boyunca hep varmış; sadece adına karşılıklı rehine demeyi tercih etmişler.

MÖ 8. yüzyılda Çin’de farklı hanedanların prenslerini değiş tokuş ettiklerini az çok biliyoruz. Neredeyse her prens başka ülkede yetiştiriliyor. Bizde de Özal’ın prensleri vardı misal, onlar da hep başka ülkelerde yetişip öyle dönmüşlerdi. Bu geleneği Roma’da da görüyoruz. Romalılar ne zaman bir savaş kazansa, mağlup kralın oğlunu birkaç yıllığına alıyor zaten. Ha tabii şimdi tabağı boş göndermek olmaz, onlar da oğlunu aldıkları hükümdara oğluna karşılık birini gönderiyor. Bir nevi Fenerbahçe’nin Eskişehirspor’dan Alper Potuk’u alıp yerine Bienvenu’yü vermesi gibi bir şey. Ama adamlar da haklı. Roma’da o devirde kimse sultan değil, hükümdar değil. Dolayısıyla rehin aldıkları prensin yerine verecek prensleri yok.

Ha ama Roma’da bu rehineler artık nasıl bir muamele görüyorsa, Roma’nın, “Dur şunun oğlu bir süre bizde kalsın da, oğlu bizdeyken bize saldırmasın,” dediği ülkeler dışında da daha Roma istemeden çoluğunu çocuğunu gönderenler de var. Örneğin bizim okul kitaplarının Türk, Macarların Macar kökenli olduğunu iddia edip paylaşamadıkları, diğer ülkelerinse Hun diyerek geçiştirdiği Atyani tila, tarihteki önemli değişim programı öğrencilerinden biri. Attila henüz 12 yaşındayken (ki ortalama ömrün daha kısa olduğu 5. yüzyılda bu aşağı yukarı lisans son sınıf öğrencisine denk geliyor) Hun hükümdarı olan babası onu Romalılarla imzaladığı bir barış anlaşması çerçevesinde Roma’ya göndermiş, karşılığında da Roma’dan Holosko artı Flavi- us Aetius’u almış. Gerçi anlaşmada Holosko olmayabilir esasında.

Attila, ergenliğin doruklarındayken Roma’nın ucuz barlarında belki de karaoke yapıyordu.

Neticede Attila arkadaş, rehin tutulduğu medeniyetin bütün artılarını eksilerini aklına yazmış. Tabii diğer yandan Roma’nın çocuğu Flavius da Hun topraklarındaki hayatı öğrenmiş. O da aynı izzet ü ikramla ağırlandığı için rehineliği hakkında Roma sokaklarında haberleri bağıran tellâllara yayın yasağı konulduğunu sanmıyorum.

Ha tabii bu iki genç de ülkelerine döndükten sonra Erasmus yıllarını unutmamış. En azından Attila öyle gözüküyor zira artık Roma’nın nesi hoşuna gittiyse ülkesinde başa geçince hemen savaş açmış Roma’ya. E Roma ne yapsın, elinde Hunları bilen kim varsa ordunun başına geçirmiş ve o da tahmin edebileceğiniz gibi Flavius olmuş. Avrupa tarihinin en enteresan karşılaşmalarından birinde iki orduyu, zamanında değiş tokuş edilmiş bu iki genç yönetmiş. Neticede ikisi de bir türlü yenişememiş ama konumuz da bunların yaptığı savaş değil zaten.