Kasım
sayımız çıktı

Tam 62 yıl sonra vaftiz edildiği suda

Raffaele Gianighian (Canikyan), bugün Erzurum’un İspir ilçesi sınırlarında kalan bölgede, Ermenilerin yaşadığı Hodorçur adlı kasabada 1906’da doğmuş. 1915’te öldürülmekten mucizevi biçimde kurtulan Canikyan, kitabında katliamdan 62 yıl sonra memleketine yaptığı ziyareti anlatıyor.

HODORÇUR

Hodorçur (Ermenice “ot ve su”), Karadeniz kıyılarından Kaçkar dağları zinciriyle ayrılan, için­den Çoruh Irmağı’nın geçtiği bir vadi ve 1915’ten önce bu­gün İspir’e bağlı Sırakonak kö­yünün bulunduğu bölgede ku­rulu bir kaza.

Raffaele Gianighian (Ca­nikyan), 1906’da burada doğ­muş. Binlerce hemşehrisi arasında 1915 katliamların­dan kurtulan yedi kişiden bi­ri Canikyan. 1915’ten 1919’a kadar Urfa’da kalarak Müslü­man olmuş ve Abdullah adı­nı almış. Bu dört yıl boyunca, “Kürt cemaatinin Hıristiyan kölesi” olan Canikyan dilini tamamen unutmuş. Bir Ame­rikan yardım misyonu tarafın­dan bulunarak önce İstanbul’a götürülmüş. Buradan Ermeni Mehitarist Rahipleri’nin Venedik’teki kolejine gönderi­lerek lise öğrenimini tamam­layan Canikyan, 91 yaşında ölene kadar İtalya’da yaşamış.

Canikyan, Hodorçur- Vata­nını Arayan Bir Gezginin Se­yahati’nde en son 62 yıl önce gördüğü memleketine 1977’de yaptığı seyahati anlatıyor. 1915 katliamından 1919’daki “kur­tuluşuna” kadar olan dönemde yaşadıkları da var kitapta.

İtalya’dan otomobille başlayan yolculuğun Türki­ye kısmında kendisini daha çok “Alman turist” sanıyor­lar. Kendini tanıttığında ilginç durumlarla karşılaşıyor. Yoz­gat’ta mola verdiği sırada soh­bet ederken kendini tanıttığı adam kendisinin de 1915’ten kurtulmuş bir öksüz olduğunu ve Müslüman yapılıp bir aile­ye verildiğini anlatıyor. Aile­sinin başına gelenleri anlattı­ğında, “Ama Erzurum’da başka anlatılıyor” diyen de var, ses­sizce başını önüne eğen de.

Geleneksel kıyafetleriyle Hodorçurlu Ermeniler.

Hodorçur’a yakın bir yerde karşılaştıkları yaşlı bir köylü “Yıkıntıları görmeye gelmiş­sin. Hiçbir şey kalmadı, orada sadece birkaç Laz ailesi bu­lacaksın” dese de memleketi­ne varınca mutlu oluyor. Ama eski kasabadan eser yok. Ço­cukken arkadaşlarıyla yüz­düğü, göletin kıyısına gelin­ce tutamıyor kendini: “Suya giriyorum, Rahip Tuzciyan’ın ruhuna sesleniyorum: ‘Peder beni bu suyla vaftiz ettiniz, işte şimdi kayıp vatanı görüp hacı olmaya geldim, lütfedip beni bir daha vaftiz edin. Ho­dorçur’un tanrısı onu mahvol­maktan neden kurtaramadı? Gölün kıyısında oturup yıkık memleketime bakıyorum, ağ­lamaya başlıyorum.”

Raffaele Gianighian

1915’ten önce ölen aile mensuplarının mermer kaplı mezarlarını arıyor Canikyan. Ama mezarlık dağıtılıp tarla yapılmış, mermer mezar taş­ları tarla sınırı çizmek için kullanılmış. Bu taşlara tek tek bakıp akrabalarının isimleri­ni buluyor.

Büyük dedesinin mezarı­nın bahçesinde olduğu kili­se ise camiye çevrilmiş. İçeri girmesine izin vermiyorlar! Ama kendisini camiye sokma­yan aileden bir kadın, “Büyük dedenin kasa kasa Sultan Ha­mid altını olduğunu söyler­ler. Hazinenin buralarda saklı olduğunu biliyoruz. Biz aradık ama bulamadık, ne olur yeri­ni bize söyle” diye yalvarıyor. Canikyan, “Ailen köyün sahi­bi olmuş, evi, köyü, tarlaları, hayvanları, meyve bahçelerini devraldınız. Bu yaptığınız ina­nılmaz, kendi köyünüzde hazi­ne arıyorsunuz. Halbuki mutlu olmalısınız, cennette yaşıyor­sunuz” cevabı veriyor.

Kitapta hem derin izler bırakan 1915 katliamlarına hem aradan geçen 60 küsur yıl sonrasına ait daha pek çok kişi ve öykü var. Ermeni kat­liamlarıyla, bölgenin tarihiy­le ilgilenenlerin, anı okuma­ya meraklı olanların severek okuyacağı bir kitap.

Hodorçur, 1910.

Hodorçur’dan Sırakonak’a

Raymond Kevorkian ve Paul Paboudjian, 1915 Öncesinde Os­manlı İmparatorluğu’nda Ermeniler (Aras Yayıncılık, 2002) adlı kitapla­rında Hodorçur’u şöyle anlatıyor: “Büyükçe bir kent sayılırdı; 6293 Katolik Ermeni nüfusunun yaşadığı (850 hane) bitişik yedi kasabadan oluşmuştu. Bu kasabalar, sık orman­ların çevrelediği bir dizi kayalık vadi­ye dağılmıştı. Yamaçlarında kasaba halkının yayla evlerinin yer aldığı Medzn Sar’ın (“Büyük Dağ”) yüksek kesimlerinde geniş otlaklar vardı. Çevredeki tepelerin çoğunda pek çok şapel bulunuyordu. Hodorçur’da hayvancılık, bağcılık ve meyvecilik çok ilerlemişti”.

Hodorçur yakınlarındaki Azadarar köyünde bulunan Meryem Ana Şapeli.

Hodorçur’un bulunduğu yerde bugün kurulu olan 418 nüfuslu Sıra­konak köyüyle ilgili bilgilerin olduğu Vikipedi sayfasında ise “içme suyu şebekesi, kanalizasyonu, PTT şubesi yoktur. Tarihi konak ve kiliseler vardır ama bunlar restore edilmeye muhtaç­tır” yazıyor.