Sadece benim değil, herhalde ilkokuldan liseye kadar Milli Tarih ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri almış her arkadaşımızın aklına her öğrenim yılı yeniden ve yeniden kazındığı üzre, ‘Türklerin İslamiyetle tanışması Talas Savaşı’yla başlar’. Ne var ki bu savaşın ne olduğu, ne için verildiği, arka planı ve hatta tarafları bile doğru dürüst anlatılmaz da, insanların bilhassa ilk gençlik dönemlerinde yaşadığı ve pek de hatırlamak istemediği bir anıdan bahsetmek zorunda kaldığında yaptığı gibi, “Ya işte o da öyle bir dönemdi,” diye geçiştirilir.
Şimdi öncelikle okuduklarımdan aklımda kaldığı kadarıyla bu bir savaş değil muharebe ve bir insan topluluğunun bir muharebe sırasında başka bir dini nasıl tanıma fırsatı bulduğu benim aklımın çok da almadığı bir konu. Ne bileyim, başınızın üzerinde vızır vızır oklar uçuşuyor, toz duman, atlılar koşturuyor ama sen de o sırada yepyeni bir dinle tanışıyorsun, valla helal olsun:
“Abi Çinli atlıları güneyden saldırıyor, siz ne yapıyorsunuz?”
“Öğle namazını eda edeceğiz.”
“Tengri Tengri, o nasıl oluyor?”
“Tengri değil Allah. Bak şimdi günde beş kere…”
Ha nedir, Talas Muharebesi’nin sonrasında Orta Asya’da İslam kısa süre içinde yaygınlaşıyor mu yaygınlaşıyor. Ama bu ‘kısa süre’ tabii insanlık tarihi için kısa bir süre ve bu toplulukların İslamiyeti kabul etmesi bir iki-üç yüzyıl sürüyor, o da ayrı mesele. Yani ne bileyim, Roma İmparatorluğu’nun Hıristiyanlıkla tanışması ve Hıristiyanlığı kabul etmesi arasında geçen süre de aşağı yukarı bu kadar zaten.
Her neyse, isterseniz gelin bu ‘gizemli’ muharebenin öncesine bir bakalım. Efenim, o yıllarda Çin’de hâkim olan Tang hanedanı, Çin’i batıdaki en geniş sınırlarına ulaştırmış, bunu da büyük oranda Göktürk Devleti’ni hâkimiyeti altına alarak başarmıştı diye biliyorum. Ayrı bir, hatta iki Göktürk devleti var, var olmasına da, bize okul kitaplarında “Çinli prensesler yöneticilerin aklını aldı,” diye aktarılan hadise aslında bildiğin Tang hanedanının, özellikle doğu ve batıya ayrılmış iki Göktürk devletini hâkimiyeti altına aldığının nişanesi. İkinci Göktürk devleti Çin’den daha bağımsız bir kültür yaratmak istemiş diye hatırlıyorum. Yine de öyle kanlı-bıçaklı değiller ama ansızın yıkılmalarının Tang hanedanının arka çıktığı Uygurlar yüzünden olduğunu da eklemek gerek.
İşte tam da bu Talas Muharebesi’nden aşağı yukarı on yıl önce falan Göktürk hâkimiyeti altında yaşayan Uygurlar; Karluklar ve Basmiller’le beraber Göktürk Devleti’ni yıkıyor. Bu sırada Karluklar hiç öyle “yapmayın, etmeyin,” demiyor. Artık yazıyorlar mı bilmiyorum ama Uygurlar, Göktürkleri yıktıktan hemen sonra yanlarındaki “faydalı ahmaklar” Basmilleri de yok ediveriyor. Karluklar yine hiç oralı olmadıkları gibi, Basmilleri yok ederken Uygurlara yardım bile ediyorlar. Sıra Karluklara geldiğinde zaten “yapmayın, etmeyin,” diyecek kimse kalmıyor ve bir şiir bile bırakamadan yerinden yurdundan oluyor.
Ha o oraya gidiyor, bu buraya gidiyor, bu bunu deviriyor, o onun yerine geçiyor falan ama tıpkı günümüzde olduğu gibi bütün bu küçük devletçikler etraflarındaki daha kuvvetli devletlerin etkisi altındalar. Nasıl ki bugün dünyadaki küçük devletler, dünyadaki birkaç büyük devletin bilgisi dışında öyle çok hareket edemiyorsa Uygurlar da, Karluklar da esasen Tang hanedanına tâbiler. Hatta açıktan vergi ve gerektiğinde asker de verdiklerini düşünecek olursak bu bağımlılık daha iyi anlaşılır. Günümüzde biliyorsunuz bu vergiler dış ticaret ve döviz kuru, askerler de koalisyon adı altında kimsenin gururunu incitmeden veriliyor ve sıklıkla, bir devletin egemenliği altında yaşayan topluluklar, eğer ezildiklerini, zulme uğradıklarını falan düşünürlerse savaş sırasında bile olsa başka hâmiler tanımaya ya da bağımsızlıklarını ilan etmeye elverişli olabiliyorlar.