10 Ağustos 1915 sabaha karşı yapılan süngü hücumu Çanakkale muharebelerinin dönüm noktasını oluşturur. Mustafa Kemal o gün, 25 Nisan’dan sonra bir kez daha tarihin akışını değiştirmiştir.
Bu yıl Çanakkale muharebelerinin 100. yılı dolayısıyla yüzlerce etkinlik, yayın, film, panel, kitap yapıldı. Bunların arasından kaçı geleceğe kalacak, referans yaratacak bir değer yarattı derseniz, cevabımız bir elin parmaklarını göstererek verebiliriz.
Özellikle devlet destekli faaliyetler tam bir hayalkırıklığı. Bu da Türkiye koşullarında “normal” sayılıyor, zira amaç bu devlet pastasından nasiplenmek.
Bilindiği gibi Çanakkale muharebe alanlarının idaresi bu yıl Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Gelibolu Tarihî Alan Başkanlığı’na devroldu. Aslında kağıt üzerinde doğru bir uygulama ama, pratikte neler olacağını göreceğiz. Zira yeni mevzuat, yeni yapılaşma ve uygulamalar için yepyeni “fırsatlar” sunuyor. Malum, bizde ortada para ve politika olduğu zaman, vatan teferruattır. Tarihî Alan Başkanlığı özellikle son 15-20 yılın yanlış uygulamalarını sonlandırıp, hatta bunları ortadan kaldırıp, alanın tarihine yakışır, bilimsel bir anlayışla hazırlanmış bir master planı, uzmanlar gözetiminde devreye sokacak mı; yoksa yine müteahhitlerin at koşturduğu bir alan ve estetik yoksunu, hamaset zengini, siyaset kullanımlı yeni kepazelikler mi göreceğiz?
Son aylardaki gelişmeler pek umut verici değil ama, alan başkanlığının yeni yayınladığı kitap belki de olumluya gidiş için bir işarettir.
Öncelikle kitabın yazarı olarak, Çanakkale konusunda önde gelen alan uzmanlarından Muzaffer Albayrak’ın seçilmesi önemli. Alan uzmanı deyince, bizde “rehberden hallice” gibi birşey anlaşılıyor. Halbuki bu, tarihi bilgileri aktüel alan üzerinde ayrıntılı şekilde eşleyebilen, yorumlayabilen, literatüre hakim ve Çanakkale’nin o maalesef meşhur “tüyleri diken diken” eden duygusallığını aşmış araştırmacı demek.
İkinci olarak, seçilen konu çok önemli. 10 Ağustos karşı saldırısı, sadece Çanakkale muharebelerinin değil, 1. Dünya Savaşı’nın ve bir milletin kaderini yeniden çizmiş bir hadisedir. Mustafa Kemal deyince, “Anafartalar kahramanı” demek tabii yanlış değil ama, asıl kritik ve tayin edici kapışma, 10 Ağustos sabahı Conkbayırı yamaçlarında yaşanmıştır. Mustafa Kemal eğer tam o gün, o saatte bir süngü hücumuna karar vermemiş olsaydı, hatta sadece bir saat daha bekleseydi (mesela henüz saldırı için yerini alamamış 41. Alay’ın da gelmesini bekleseydi) gün ağarmış olacak, hücumun ilk dalgasındaki sürpriz etkisi kaybolacak, belki de bugün bu satırları bu şekilde ve bu dilde yazamayacaktık.
Kitabın yazarı, bize saldırı öncesi ve sırasında yaşananları bütün ayrıntıları ve heyecanıyla aktarmış. Hepsinden önemlisi, bugün Conkbayırı’na gidip de tepenin üzerinden turist gibi denize bakan insanlarımız için, neyin tam olarak nerede gerçekleştiğine dair tarifler ve fotoğraflar da vermiş. Özellikle “Mustafa Kemal’in gözetleme yaptığı siper” veya “Mustafa Kemal’in saatinin kırıldığı yer” gibi uydurma saçmalıklar önünde fotoğraf çektirenlerin mutlaka okuması gereken bir kitap. Tabii kabahat insanlarımızda değil, yıllardır bu levhaları orada tutan zihniyette.
Bu kitap, Çanakkale muharebelerinin tartışılmaz yıldızı Mustafa Kemal’in, tarihi değiştiren hamlesini nasıl yaptığını öğrenmek isteyenler için. Tabii Tarihî Alan Başkanlığı bir an evvel bu kitabı daha geniş kitlelere ulaşacak şekilde piyasaya çıkarırsa.