Dünün ve bugünün gündemi e-postanıza gelsin.
0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

Yzb. Torosyan’ı tartıştık sıra ‘bizim’ komutanlarda

2012 sonlarından bu tarafa tarihçiler arasında süregiden Yüzbaşı Torosyan polemiği, yeni çıkan Tarih, Otobiyografi ve Hakikat kitabıyla devam ediyor. Derlemede, Türkiye’de tarih yazımı, yaklaşımı ve otobiyografiler üzerine tazeleyici makaleler var.

Yüzbaşı Torosyan’ın Çanakkale muharebelerinde başlayıp Filistin’e, oradan ABD’ye uzanan hikayesi, bir süredir yakın tarihimizin önemli tarih polemiklerinden birine sebep oldu. 

Sarkisyan’ın Çanakkale’den Filistin Cephesi’ne adlı hatıratının 2012 sonlarına doğru yayımlanmasının ardından, Ayhan Aktar ve Halil Berktay arasında gazete sütunlarında başlayan tartışma giderek büyüdü. Karşılıklı yazılan onlarca makaleyi, Hakan Erdem’in konuyla ilgili yazdığı Torosyan’ın Acayip Hikayesi adlı kitap izledi. Hatta konu Hürriyet’in manşetine kadar taşındı (16 Aralık 2012) ve popüler oldu. 

Bülent Somay’ın derlediği Tarih, Otobiyografi ve Hakikat adlı kitap ise, bu konu üzerine başta Ayhan Aktar olmak üzere Suavi Aydın, Kahraman Şakul, Ohannes Kılıçdağı ve Taner Akçam’ın makalelerini kapsıyor. Makaleler sadece Torosyan’ın kitabı üzerine değil; tartışmaların ortaya çıkardığı tarih anlayışı, tarih felsefesi, siyasi bakış açıları da yazarlar tarafından farklı referanslarla ele alınmış. 

Sarkis Torosyan, Philadelphia, 1940’lar

Torosyan tartışmasının bu kadar büyümesinin iki temel nedeni var. İlki, Osmanlı subayı Torosyan’ın Ermeni olması ve 1. Dünya Savaşı’nın ortasında isyancı Ermeni birliklerine katılması. İkincisi ise kitabında yaşadığını iddia ettiği kimi hadiselerin ve yayınladığı çeşitli belgelerin, varolan tarihî kayıtlarla önemli ölçüde çelişmesi. Tarihçiler, “Torosyan’ın hiç yaşamadığı ve kitabın tamamen uyduruk olduğu”ndan, “resmî tarih tarafından hakkı yenmiş kahraman bir Osmanlı subayı” olduğuna kadar gayet geniş aralıkta tezler ileri sürdüler. Ermeni meselesi ve 1915 tehcirindeki katliamların bugün için kritik ve siyasi hüviyeti de tartışmaları doğal olarak kızıştırdı. 

Dolayısıyla bu süreçte Taner Akçam veya Ayhan Aktar’ın “Torosyan şu bölümde saçmalamış” demesi, aynı şekilde Halil Berktay veya Hakan Erdem’in “Torosyan’ın şu anlatımı gayet isabetli” demesi imkansızlaştı. Torosyan’ın nesne edildiği yazıların üslupları da, sarkastik, kavgacı, suçlayıcı, “geçirmeci” bir hale dönüştü. “Akademisyen tarihçilerin bu şekillerle de olsa popüler bir karakter kazanmaları, konunun yaygın tartışılması açısından faydalı olmuştur” diyerek bu paragrafı kapatayım. 

Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan henüz çıkan kitap, Bülent Somay’ın nefis önsözüyle başlıyor ve yazı bize “tarihin belirsizliği” üzerine “belirli” bir bakış açısı sunuyor. Somay, Torosyan’ın hatıratındaki kimi isabetsizlikleri rasyonalize etmeye değil, üzerinde tartışılan alanın bile ne denli “kurmaca” olabileceğini göstermeye çalışmış. 

Ayhan Aktar 140 sayfalık iki makalesinde hem Torosyan vakasını hem de tartışmaları yeni bilgi ve belgelerle canlandırıyor, değerlendiriyor. Ancak yukarda bahsettiğim polemikçi üslubu sürdüğü gibi (“alaturka tarihçi”, “belge fetişisti”), eleştirdiği yaklaşımlarda sıklıkla görülen yöntem hatalarını bilerek bilmeyerek tekrarlıyor. Örneğin Torosyan’ı yalanlayan veya bir belgeyi çürüten bir yazıda, esası etkilemeyen bir teknik hata veya tarih hatası varsa, sadece ona işaret ederek kendi tezini kuvvetlendirdiğini düşünüyor ki, “alaturka” değilse de “alla turca” bir yaklaşım. Yine de hocanın Torosyan tartışmalarını takiben, aynı zamanda dönemin bir askerî tarih uzmanı seviyesine gelmesi, hamasetin hüküm sürdüğü tarih literatürümüz için önemli bir kazanç. 

Suavi Aydın’ın “Otobiyografi Nasıl Okunur?” makalesi, özellikle dipnotlarıyla, zengin referanslarıyla birlikte, herkesin anlayabileceği bir ders metni. Hakan Erdem ve Halil Berktay’ı eleştirdiği son bölümler ise makalenin kalitesini biraz düşürüyor; zira onları yalanlamak adına verilen kimi örneklerde (Ertuğrul Tabya, 18 Mart, topçu ateşi), yukarda sözünü ettiğim “içinden bir parça” alma yöntemi benimsendiği için, teknik, spesifik bilgiler önemsizleştiriliyor. 

Kahraman Şakul’un Mehmet Çavuş ile Torosyan’ın muhtemel ilişkisini konu alan makalesi oldukçe ilginç. Yine de “Berktay-Erdem şöyle demişlerdi, halbuki…” cümlelerine gerek var mıydı bilmem. 

Ohannes Kılıçdağı’nın kısa yazısı ise Osmanlı ordusundaki gayrımüslimler üzerine polemiklerin uzağında sağlam bir özet sunuyor. 

Taner Akçam’ın kitabın sonundaki üç makalesi, daha önce çeşitli gazetelerde yazdığı makaleler. Kendisi 2013’te noktayı koymuş görünüyor: “Eğer Torosyan tartışmalarında biten başka bir şey daha varsa, o da akademisyenler arası tartışma kültürüdür…” 

1. Dünya Savaşı sırasında, Osmanlı ordusunda Istanbullu Ermeni yedeksubaylar.

Torosyan tartışmaları, bana kalırsa Türkiye tarihçiliğinde önemli dönemeçler oluşturdu. İlki, dayatılan resmî tarihin güvenirliliğini –haklı olarak- sorgulayan akademisyenler, belki de ilk defa ‘alternatif tarih söylemi’nden çıkıp, ‘somut üretim’e yöneldiler; üslup ve yöntem sorunlarına, ‘dünya görüşü ve siyasi eğilim engelleri’ne rağmen. İkincisi, Ermeni ve diğer gayrımüslim askerlerin Osmanlı ordusunda varolduğu ve önemli hizmetler verdiği teyit edildi. Torosyan’ın abartılı, hatta kimi zaman hayali (veya yanlış hatırlamaya, aktarmaya dayalı) cümleleri bu gerçeği zayıflatmadığı gibi, yaygınlaşmasına katkıda bulundu. 

Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, yakın tarihimizde doğru, güvenilir, kahraman, büyük adam olan veya sayılan, özbeöz Türk kişilere ait hatıratların da, -aynen Torosyan’ınkine yapıldığı gibi- didik didik edilmesinin yolu açıldı. Başta Ayhan Aktar olmak üzere kitabın diğer yazarları da bu rotanın koordinatlarını veriyor. 

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.

Devamını Oku

Son Haberler