Aralık
sayımız çıktı

Baba Tahir: Saraydan destekli basın patronu

Türkiye’deki yandaş ve besleme gazeteciliğin öncülerinden Baba Tahir, II. Abdülhamit dönemindeki jurnalleri, meslektaşlarını hedef göstermesi, gazetesini şantaj amaçlı kullanması ve çıkarları için yalan haber yapmasıyla ün yaptı.

Abdülhak Şinasi Hisar, Geçmiş Zaman Fıkraları adlı eserinde (Varlık Yayınları, 1971) asıl adı Mehmet Tahir olan Baba Tahir için şöyle diyor: “Matbuat muhitlerinde bilindiği gibi, Babıali Caddesi’nde en büyük, en yüksek ve içinde yine en çok gazete, mecmua vesaire neşrolunan müessese Baba Tahir’inkilerdi. (…) Baba Tahir cüheladan ve avamdan bir adamken, zamanla cehaleti sayesinde cesareti artmış ve o devrin garabetlerinden olarak, Saray hiçbir muharriri adam yerine koymazken bu sahtekara mühim bir neşriyat adamı payesi vermiş ve bu yüzden onun cüreti çoğalmıştı. Kendisine birtakım nişanlar, madalyalar, Bala rütbesi ihsan edilmiş, adeta payesinin teşrifatı unvanı zikredilir gibi ‘Bende-i Has-ı Hazret-i Şehriyarı’ olmuştu.”

Heybeliada’daki kumarhane Tahir Bey’in Heybeliada’da açtığı “Hotel-Casino Belle-Vue” adlı otelinde düzenlediği tiyatro oyunları, konserler, balolar ve diğer faaliyetleri içeren 1903 tarihli tanıtım afişi. Oteldeki en önemli aktivite ise kumardı

Evet, Baba Tahir sadece gazeteci değil, Abdülhamit döneminin en büyük en güçlü basın patronu. Saray desteği ile işlerini büyütüp geliştiriyor. Çok sayıda dergi, gazete basıyor. Aynı zamanda “Padişahım çok yaşa” çizgisinin önde gelen temsilcisi. Bugünkü deyişle Abdülhamit’i destekleyen bir “yandaş medya”.

Gelelim Baba Tahir’in dilden dile dolaşan en ünlü hikayesine. 1900’lerin başı. İstanbul’da Terkos Sular İdaresi Fransızların kontrolünde. Bir gün şirketin başına Fransa’dan yeni ve sert bir müdür atanır. Müdür ilk iş masraflarda kısıntıya gitmek ister. Muhasebecisini çağırıp maaş listesindeki bir ismi sorar: “Tahir Efendi-Gazeteci?” Muhasebeci zaman zaman şirket lehine haberler yapan faydalı bir gazeteci olduğunu söyler.

Müdür serttir. “Kesin bu maaşı!” diye emreder. Maaş kesilir. Baba Tahir bir iki ay bekler. Maaş gelmeyince nedenini öğrenir. Hiç ses etmez. Matbaasına gider.

Gazetesi Malumât’ta manşetten bir haber patlatır “Yaralı domuz Terkos gölüne düştü”. Habere göre avcılar tarafından vurulan bir domuz koşarak göle düşmüştür. Haber araştırılmaktadır. O dönemde İstanbul’un tek suyu Terkos’tan.

Ertesi gün kızgın bir kalabalık Fransız Terkos İdaresi’nin kapısına dayanır. İdare paniktedir. Olayın Saray’a yansıyıp büyümesinden endişe ederler. Yeni müdür durumu anlar. Baba Tahir çağrılır. Rica minnet “geciken maaşı” verilmek istenir. Baba Tahir eski kulağı kesiklerdendir. Bunu yemez! Ancak maaş dörde katlanınca razı olur.

Ertesi gün Malumât’ta “Domuz göle varamadan telef olmuş, gölde görülen eski kütüklermiş” haberi yeralır. Ahali yatışır.

Baba Tahir’in bir de Fenerbahçe macerası vardır. Yıl 1901’dir. Fenerbahçe Kuşdili’nde ünlü Papazın Çayırı’nda bölgenin Müslüman gençleri aralarında toplanıp Black Stocking FC adı altında İngiliz takımına karşı maça çıkarlar. Bunlar Türkiye’deki ilk futbol denemeleridir. Takımın İngilizce adı tepki çekmemek içindir, zira o dönem Müslümanların kulüp kurması yasaktır.

Haftalık Malumât mecmuası sahibi Baba Tahir’in günlük yayımlanan Fransızca Servet gazetesi bu maçlar hakkında bir destek yazısı yazar. Ancak yazıda Türk takımının Veliaht Reşat Efendi’nin önderliğinde kurulduğu yazılıdır. Dönemin ünlü hafiyelerinden biri bu habere dayanarak Saray’a (Abdülhamit’e) derhal bir jurnal yazar: “Kadıköy gençleri Veliahd-i Saltanat Reşat Efendi’nin himayesinde bir cemiyet teşkil etmişler. Kulunuz olarak padişahımın dikkatlerini çekerim”.

Hariciye Nezareti’nde çalışan ve gerçekten futbol takımına önderlik edenlerden Reşat Danyal Bey ile Veliaht Reşat karıştırılmıştır. Ama sonuç acıdır. 1901’deki bu talihsiz baskından sonra Fenerbahçe’nin temelini atacak olan Kadıköylü gençler futbol heveslerine birkaç yıl ara vermek zorunda kalırlar. Fenerbahçe’nin kuruluşu 1907’ye sarkar.

Utanmaz Adam, Şıpsevdi, Gulyabani gibi dönemin ünlü romanlarının yazarı Hüseyin Rahmi de Baba Tahir’in hışmına uğrayanlar arasındadır. Yine 1901 yılıdır. Hüseyin Rahmi’nin Alafranga adlı romanı İkdam gazetesinde tefrika edilmeye başlar. Ancak Baba Tahir Malumât gazetesinde romanın ilk bölümünde geçen “haşerat” ve “mikrop” sözcüklerinin Abdülhamit’in hafiyeleri anlamına geldiğini öne sürer. Sansür Kurulu bunu ciddiye alır. Roman yasaklanır. Hüseyin Rahmi bu olaydan sonra Baba Tahir için “Basın haydutu” diyecektir.

Baba Tahir’in çevirdiği dümenler Tahir Bey’in sahte nişan üretmesiyle ilgili yazıda, II. Abdülhamit’in bu gibi suçların en ağır şekilde cezalandırılmaları gerektiğine dair emir verdiği yazıyor.

Bu arada Baba Tahir’in bir dönem kendi matbaasında o zaman yasak olan çeşitli yayınları ve bildirileri bastırarak, Abdülhamid’e bunları Mısır’dan gelmiş ihtilalci yayınlar diye gösterip para ve ödül kopardığını da eklemeden geçmeyelim. Belki de bu yüzden daha sonra 1909’da Abdülhamid’in hafiyelerini anlatan “Mahmud” imzalı bir broşürde Baba Tahir için “istibdat döneminin bile havsalasına sığ- mayacak işler yapan kişi” tanımı yapılacaktır.

Belli ki o yıllar Baba Tahir’in azıttığı yıllardır. Heybeliada’da kumarhane işletmeye bile kalkar. Ancak bu kez kendisi jurnallenerek durdurulur.

1903 yılında sahte saray nişanı ürettiği için 15 yıl kürek cezasına çarptırılır. Yıl 1903’tür. Ama Baba Tahir’in macerası henüz bitmemiştir.

1908 yılına gelinir. II. Meşrutiyetle beraber “hürriyet ilan olunur”. Siyasi mahkumların yanı sıra adi mahkumlara da af çıkar. Gerisini yine Abdülhak Şinasi’den okuyalım: “Baba Tahir’in kızkardeşi, kendisi gibi iptidai fakat faal ve müteşebbis bir kadın, kardeşinin hapishaneden çıktığı anda üç yüz mecidiye ile bir kısmı hapishane kaçkınları olan üç yüz adamı hazırlatmış, onlar sokaklarda davul zurna ile gezerek ve güya Meşrutiyet taraftarlığı ile yine “Padişahım çok yaşa!” avazesini nakarat edinerek ve arada bir “Yaşasın Baba Tahir, yaşasın!” diye haykırarak, şiddetle el çırparak ve kendisini omuzlarının üstünde tutarak, hapishaneden kendi evinin önüne kadar onu bir hürriyet kahramanı gibi taşımışlar.”

BABA TAHİR’İN ENGELLENEMEZ

Çaycılıktan yancılığa…

Çaycılık yaparak başladığı iş hayatını basın patronu olarak sürdüren Baba Tahir’in en bilinen işlerinden biri sahte nişan satmaktı.

EMİN NEDRET İŞLİ

Babıali’de Baba Tahir lakabıyla anılan Mehmet Tahir Bey (1864 – 1912) Şehzadebaşı Direklerarası’nda çaycılık yaparak başladığı hayatına, Servet-i Fünun sahibi Ahmed İhsan ile kurduğu ilişki sayesinde Vakit gazetesinin Direklerarası muhabiri olarak yeni bir yön verir. Tercüman-ı Hakikat, Saadet gibi gazetelerde habercilik yapan Baba Tahir 1883 yılında Bahar isimli bir dergi çıkarmış, 1895’te kendisine büyük şöhret kazandıracak olan Malumât dergisini kurmuş 1903 yılına kadar yönetmiştir (423 sayı). Kendisine, “Malumâtçı” lakabının verilmesine neden olan bu süreli yayın musavver yani bol resimli, kaliteli kağıda basılan, reklam, nota gibi ilave sayfaları ve ek Fransızca bölümü bulunan çok önemli bir yayındır.

Sultan II. Abdülhamid’i hemen her sayısında öven, padişahın doğum, tahta çıkış günlerinde, kandil, bayram gibi dini vakitlerde padişaha övgüler, şiirler, naatlar, hayır dualar ile kapakları süslenen Malumât, yayınladığı notalar, içeriğindeki fotoğraflar ile günümüzün en önemli kaynak eserlerindendir. Yönettiği süreli yayınlar, sahibi olduğu matbaa ile Türk basının en önemli şahsiyet ve ekollerinden biri olarak kabul edilen Baba Tahir, basın ile devlet ilişkisi açısından üzerinde durulması gereken bir kişiliktir. Çıkardığı gazeteler ile sürekli iktidarın ve padişahın yanında yer alan Baba Tahir hakkında meslekdaşlarının yazdığı hemen hemen hiçbir iyi yazı yoktur. Hakkında şehir efsanesi haline gelmiş hikâyelerin türetildiği, seveninin az, düşmanın çok olduğu “Malumâtçı” Mehmet Tahir’in hayatı 1903 yılından itibaren inişe geçer. Padişahtan rütbe alma, sahte nişan üretme işinde uzmanlaştığı kabul edilen Baba Tahir 1903’te yargılanır önce eski Mehterhanedeki hapse oradan Sinop’a gönderilir. Bu durumu Münir Süleyman Çapanoğlu “Baba Tahir nişan ticaretini o kadar arttırdı ve işi azıttı ki Abdülhamid’den kopardıklarıyla kalmadı, kalpazanlığa başladı. Bir İtalyan hakkâk bularak taklit nişanlar yaptı, beratını bastı, Avrupalılara sattı. Ve nihayet yakalanarak mahkemeye ordan da mehterhaneye gönderildi” diye anlatır.

II. Abdülhamid döneminde pâye almak, Nişan sahibi olmak, göğsü nişan ve madalyalarla dolu fotoğraflar çektirmek moda halini almıştı. Bu talebi iyi okuyan Baba Tahir, Malumât’ın da gücü ve forsuyla hem kendisi “rütbe-i bâlâyı ihraz ve birinci rütbelerden nişanlar” aldı hem de “devletin nişanını taklid ederek ba’zı hâhişker ecânib (hevesli yabancılar) ve şuna buna paralar ile nişan satmağa başlamış ve güyâ iradelerini istihsâl ettiğini söyleyip Servet gazetesiyle neşr eylemiş ve bu sahtekârlık haber alınınca on beş sene kürek cezasına mahkûm” oldu.

Baba Tahir’in elinde bulundurduğu basın-yayın gücünü bir çıkar tezgahına çevirdiği, dönemin iktidarının da teşvikiyle ticari bir alana dönüştürdüğünü bütün kaynaklar doğrulamaktadır. Bu pâye alma, nişan takma hırsını Baba Tahir ve bu konuda çok istekli olduğu bilinen Ahmed Midhat Efendi’nin şahsında şair Eşref bir hicviyle çok keyifli anlatır:

Can vermeden etme heder Sanma hayatı muteber Dünyada rahat yok meğer Nâdan ve ahmak olmalı!

İnsan isen ümidi kes, Yükselmeğe etme heves, Bâlâlık isteyen teres Gayetçe alçak olmalı!

Sahte nişan ve berat üretmekten 15 yıla mahkum olan ve cezasını çekmekte olduğu hapisten 1908 afıyla çıkan Mehmet Tahir tekrar gazete çıkarmak, yayıncılık yapmak istemişse de başarılı olamamış, Otuzbir Mart olaylarına karışarak Trablusgarb’a sürülmüştür. Oradan Napoli’ye kaçan ve daha sonra Paris’e yerleşen “Malumâtçı” 1912 yılında orada ölmüştür.

Gazete, matbaacılık ve yayıncılık anlamında başarılı işlere imza atan Baba Tahir’in gazetesini bir tehdit aracı olarak kullandığı kayıtlara geçmiştir. 1326 / 1909 yılında yayınlanan Hafiyelerin Listesi isimli kitapta yer alan aşağıdaki kayıt yaşadığımız, gördüğümüz bildiğimiz hikâyelerin eskilerindendir: “Vaktiyle kendisi Malumât ve Servet namıyla iki gazete çıkarır idi. Gazeteleriyle bir çok ticaretgâhları haraca kesmiştir. Ezcümle (bunun gibi) Terkos Su Kumpanyası’na gidip Terkos Gölü’nde domuz naaşı (ölüsü) bulunduğu ve beynel-islâm nefret edilen hayvanın mezkûr mansabda çıktığını gazetesiyle ilân edeceğini söyleyerek hayli bir yekûn teşkil eden mebâliği (parayı) elde etmiştir.”

Tahir Bey’in Malumâtçı Tahir olarak ün kazanmasını sağlayan Malumât gazetesinin ilk sayısı ve Tahir Bey’in kartviziti.