Yılın başlangıcını Ocak ayına çeken de yine bizim kuntiz Romalılar. Jül Sezar’ın doğumgünüymüş diyen de var ama kulak asmayın. Bu Romalılar, Roma rakamlarını bulsalar da yıllara numara vermeyi akıl etmemişler; o yıl kim konsülse o konsülün adıyla anıyorlar yılı. E seçilen yeni konsüller de göreve Allah kısmet eder de bir aksilik çıkmaz, Senato falan basılmazsa Ocak ayında başladığı için; yılı götürüp Ocak’ta başlatmaya karar veriyorlar. Yoksa onlar da bal gibi biliyor; zira Eylül, Ekim, Kasım, Aralık aylarının latincesi “yedi, sekiz, dokuz ve onuncu ay” demek.
Yiğit Özgür’ün sabah yataktan kalkan adamın dışarıya bakıp “Bu ne lan, dünün aynısı” dediği karikatürünü paylaşma şenlikleri bittiğine göre, yeni yıl kutlamalarına dair bir-iki cümle söyleyebiliriz herhâlde. Tabii ilkokulu bitiren her vatan evladı gibi, 1 yılın, dünyanın güneşin etrafında tam tur dönmesinden ibaret olduğunu biliyoruz. Hâliyle bu dönme hareketinin nerede başlayıp nerede bittiğini söylemek mümkün değil.
Ha ama tabii binlerce yıl öncesinden, bu hareketin kerteriz noktalarına da uyanmışız. Şimdi ekinoks’tu, dönenceydi, bunları ilkokulda öğrendiğimiz için basit geliyor ama; bence milattan önce ikinci, üçüncü yüzyıllarda İznik’imizin gururu Hipparkus’un oturduğu yerden, düşünüp taşınıp, hesap-kitap yapıp yörüngesel salınımına kadar keşfetmesi çok fantastik bir olay.
Hayır, bugün onca imkana rağmen aramızdan rastgele seçecekleri 10 bin kişiyi İznik’e gönderseler, Google olmadan İznik’i bile bulamayız, Adapazarı-Hendek-Sapanca üçgeninde kayboluruz. Ya ben mesela… Bırakın yörüngesel salınımı, manyetik kuzeyle gerçek kuzeyin farkını bile askerde talim yaparken öğrendim. Zaten atalarımız sağolsun o kadar çok şey keşfetmişler ki, bizim gibi denyolar çağının aktörlerine anca “kendimizi keşfetme” imkânı kalmış. Valla ekinoksu, yörüngesel salınımı falan bırakın, hesap makinesini daha bugün kullandığımız kolay rakamlar bile olmadan tasarlayıp, dünyanın ve gözle görülebilir gökcisimlerinin düzenli-düzensiz hareketlerini keşfeden adamlara “Merhaba ben Hüseyin, ben de kendimi keşfediyorum, yaratıcılığımı, içimdeki çocuğu, spiritüelliğimi falan” desek yabanın sapıyla döver bizi. Artık dönemine göre yaba henüz icat edilmemişse, zeki adam, oradan bir şey bulur buluşturur ekleştirir belimize.
Yani aslında ne kadar fantastik gelse de, atalarımız kerteriz noktalarını saptamalarının çok öncesinden beri zamanı yıllara bölmüş durumda. Tabii bu yılın başı da keriz gibi kışın ortasına değil, genellikle ilkbahar ekinoksu dolaylarına tekabül eden günler oluyor. Ha daha kuzeyde, kıştan daha çok çeken memleketlerde yeni yıl diye günlerin tekrar uzamaya başladığı gündönümünü ya da daha güneyde bilakis tam tersi sonbahar ekinoksunu kullanan da var. Ama genel olarak, kış bitiyor, bahar geliyor, ancak ondan sonra efendi efendi yeni yıl kutlanıyor. Atalarımızın bizden mantıklı olduğunu gösteren hadiselerden biridir bence.
Tabii ademoğlu değil mi, ademoğluna kutlama olsun; “Hacı artık yeni yılı bahar geldiğinde değil de, kafadan kış başladığında hatta doruk noktasına çıktığında kutlayacağız” diyen kim olursa olsun insanlar Mart’tır, Nevruz’dur, Nisan’dır, Paskalya’dır diye yeni yılını farklı bir isimle de olsa eskisi gibi kutlamaya devam ediyor; bir tek adına yeni yıl demiyor. Yanılmıyorsam Çinliler, Kamboçyalılar falan hiç iplemiyor; eskisi gibi daha bahara yakın tarihlerde yeni yıl kutluyorlar.
Yılın başlangıcını Ocak ayına çeken de yine bizim kuntiz Romalılar bu arada. Jül Sezar’ın doğumgünüymüş diyen de var ama kulak asmayın. Bu Romalılar, Roma rakamlarını bulsalar da, yıllara numara vermeyi akıl etmemişler; o yıl kim konsülse o konsülün adıyla anıyorlar yılı. E seçilen yeni konsüller de göreve Allah kısmet eder de bir aksilik çıkmaz, Senato falan basılmazsa Ocak ayında başladığı için; yılı götürüp Ocak’ta başlatmaya karar veriyorlar. Yoksa onlar da bal gibi biliyor; zira Eylül, Ekim, Kasım, Aralık aylarının latincesi “yedi, sekiz, dokuz ve onuncu ay” demek. Gerçekten düşünecek olursak, Roma’da yılda bir defa yapılan konsül seçiminin tarihini hâlâ dünyanın yarısı olarak yılbaşı diye kutlamamız çok garip.
Şimdi “Arkadaş Şubat ayına geldik, yeni yıl yazısı yazıyorsun” diyen arkadaşlar olabilir. Ancak yukarda dediğim gibi, mantık olarak yeni yıl kutlamalarına ancak önümüzdeki ay başlamamız gerekiyor. Hayır, “2021 bari iyi geçsin” diyordunuz; varsayın 2021’e üç ay avans verdik, tüm derdi çileyi olduğu gibi 2020’ye gömdük, Senato baskınlarını ve siz bu satırları okurken başımıza gelebilecek sair musibeti 2020’ye iteledik; fena olmaz mı? Ha 21 Mart 2021’den itibaren siz yine paylaşın Yiğit’in karikatürünü.