Nasıl insanoğlunun ortaya koyduğu en iyi şeylerden biri geçtiğimiz ay bahsettiğimiz gibi hukuksa, çelişkili bir şekilde hukukla tesis ettiği en dandik şeylerden biri de ülkeler arasındaki sınırlardır diyebiliriz. (Bu birinci çoğul şahıs yazıyı kerli ferli bir tarih komisyonu, bir akademikler heyeti hazırlamış gibi gösteriyor. Yani, “biz” deyince daha ciddi gibi duruyor, ben bile tav oluyorum okurken.) Ha ama nedir, yaşadığımız modern dünyada sınırların anlamsızlığı üzerine ne kadar laf edersek edelim, ilkokuldan üniversiteye önümüze konan tarih atlaslarındaki sınırların anlamsızlığının yanına bile yaklaşamayız. Hadi son söyleyeceğim şeyi baştan söyleyeyim: Valla benim bildiğim kadarıyla “Modern dünyaya yakışmıyor,” dediğimiz o bildiğimiz anlamdaki sınırlar tam da modern dünyanın icadı zaten.
Ha bu demek değil ki modern öncesi dönemde herkes Şengen’de yaşıyor, dileyen istediği yere gidiyor. Sınırlar var varolmasına ama aklımda kaldığı kadarıyla daha çok şehirlerde var. Atıyorum Fatih’teki evinizden kalkıp Bakırköy’deki akrabanızı ziyarete gittiniz, üç gün sonra geri döneceksiniz, Topkapı’da durdurup soruyorlar, “Kimsin, necisin, nereye geldin,” diye. Gerçekten İstanbul’da oturduğunu ispatlayıp öyle giriyorsun içeri. Yani ülke sınırları arasında durum daha gevşek olsa da şehirler daha bir kayıt tutma, kapıda aç kapıyı bezirganbaşıcılık oynatma eğiliminde ve üstelik biyometrik fotoğrafa da geçilmediği için kapıya gelen doğru mu söylüyor yalan mı söylüyor anlamak güç. Ama ülkeden ülkeye davar gibi gezmek mümkün bugüne kıyasla.
Örneğin eğer aklımda yanlış kalmadıysa “yurtdışına kapağı atsam yeter” ekolü gençlerimizin öncülerinden biri 17. yüzyılda Venedik’e gidiyor, kendisini Sultan’ın elçisi olarak tanıtıyor falan ama Venedikliler “Yahu bu çocuk oturmayı kalkmayı bilmiyor, bizim bildiğimiz Osmanlı diplomatı monşer olur, yoksa Devlet-i Aliyye’ye milli irade geldi de oturmasını kalkmasını bilmeyen sıfır numara ayı göndermeye başladılar?” diye meraklanıp payitahta haber gönderiyorlar. “Siz gerçekten bu çocuğu elçi diye mi gönderdiniz?” diye soruyorlar da çocuğu oraya kimsenin göndermediği, herifçioğlunun kendi başına kalkıp ben Osmanlı elçisiyim diye ortalıkta gezdiği anlaşılıyor. Avrupa’ya kapağı atan bu ilk gurbetçimizin akıbetini bilemiyoruz zira muhtemelen İstanbul’dan cevap gelene kadar çocuk çoktan kirişi kırıyor.
Ha ama nedir, şehirler işi sıkı tutsa da önümüze konan tarih atlaslarındaki sınırlar çoğu kez anlamsızlığın sınırlarını zorluyor. Misal bugün, dünyadaki hiçbir devlet, kendisine ne bir kuruş vergi ne asker veren ve kendi kendini idare eden bir topluluğun yaşadığı toprakları kendi sınırları içerisinde göstermez. Yani tarihteki büyük imparatorlukların cömertçe çizilen sınırlarına bakıyorum da, kimi zaman ayak bile basmadıkları yerlerin bu haritalarda gösterilmesi, Facebook profillerini ısrarla “it’s complicated” tutarak manitaları tarafından terk edildiğini kabullenemeyen gençler gibi Suriye’nin bir zamanlar Hatay’ı kendi sınırları içerisinde göstermesine benziyor. Zaten modern dünyanın sınırları çizilirken böyle hâllerin görmezden gelinmesi günümüze kadar uzanan sorunların sebeplerinden biri bence.
Ne bileyim sen adamın topraklarının yüzlerce yıl senin hakimiyetinde olduğuna inanmışsın ama adam o yüzlerce yıl ne sana vergi vermiş ne asker göndermiş ne de yıllık armağanlar falan yollamış. Bilakis sen adama kendi hanlıklarını, derebeyliklerini kurdurmuşsun, çok çok günümüze uyarlayacak olursak askeri bir ittifak yapmışsın ama adamın topraklarını kendi ülkende gösteriyorsun ya, bana sorarsan kerizlik, başka bir şey değil. Hayır sonra birden “A senin bize vergi vermen gerekiyormuş, asker göndermen gerekiyormuş,” diye adamın boğazına çökünce de işte isyan oluyor. Zaten aramızda kalsın ama çoğu imparatorluğun sınırlarının tarih haritalarına aktarılmasında kullanılan kıstaslar bugün kullanılsa dünyada dört, bilemedin beş tane devlet olacak. Ne bileyim, adama yıllık ödeme yapan, yeri geldiğinde asker veren büyük küçük beylikleri de adamın sınırları içerisinde gösteriyorsun ama bugün doların kullanıldığı her ülke Amerika’ya vergi veriyor, NATO’ya bağlı her ülke istendiğinde asker gönderiyor, hepsine paşa paşa ayrı sınır çizmişsin. Olmuş mu? Olmamış!