Kasım
sayımız çıktı

Şansız ve kanlı yılların romanı

Hıfzı Topuz’un son tarihî romanı Şanlı Kanlı Yıllar: Osmanlı’da III. Murat ve III. Mehmet Dönemi, “büyük zaferlerden sonraki büyük yenilgiler ve çöküntüler”i anlatıyor. 16. yüzyıldan 17. yüzyıla geçiş dönemine kurgulanmış eser, büyükbaba II. Selim’den torun III. Mehmed’e yaklaşık 40 yıllık bir periyodu ustaca işlemiş. 

Şanlı Kanlı Yıllar Tarihi Romanlar Hıfzı Topuz Kitabı Fiyatı - Bkmkitap
ŞANLI KANLI YILLAR
HIFZI TOPUZ

Türkçe-Fransızca, inceleme-araştırma, deneme, roman, anı, söyleşi yapıtlarıyla tanınan Hıfzı Topuz, romana yaklaşan tarih kitaplarıyla da tanınıyor. Taif’te Ölüm, Paris’te Son Osmanlılar, Hatice Sultan, Gazi ve Fikriye, Devrim Yılları, Elbet Sabah Olacaktır (Tevfik Fikret’in Romanı), Vatanı Sattık Bir Pula (Namık Kemal’in Romanı) bunlardan. Daha yakın tarihte öne çıkan ve çok okunanı Abdülmecit (2009) olmuştu. 

Kalemlerini bu alana çeviren yazarların son yıllardaki çalışmalarına bakıldığında ise Ahmed Refik (öl.1937) kuşağının parlak mirasının yüz yıl sonra bir canlanma çığırına girdiği aştığı doğrudur. “Tarihî roman” doğru, anlam veya tanımlama yanlış olduğuna göre tarih konularının işlendiği romanlar, -dünyadaki gidişata da uyularak- Türkiye’de de çok yazılıyor, çok okunuyor. Tarih konularını bilimsel anlatan kitaplara soğuk bakışlarsa sürüyor. 

Dünya yazınının nerelere savrulduğunu evrensel bakışla değerlendiren Topuz’un, 21. yüzyıl akımının ayrımında, art arda tarih içerikli yapıtlar vermesi buna bağlanabilir. Son yapıtı, Remzi Kitabevi’nin yayımladığı Şanlı Kanlı Yıllar: Osmanlı’da III. Murat ve III. Mehmet Dönemi romanıdır. 

208 sayfalık kitabın konusu, Osmanoğulları’nın 12. ve 13. kuşağını temsil eden baba-oğul Sultan III. Murad’la (saltanatı: 1574-1595), III. Mehmed’in (saltanatı: 1595-1603) romanlaştırılmış kısa yaşamları. 

Bu baba oğulun, 600 yıllık hanedan yapısındaki konumlarına birer cümleyle değinmek gerekir: Önce şunu belirtelim… Yıldırım’dan (1389-1402) III. Mehmed’e, bunun torununun torunu III. Ahmed’e (1703- 1730) kadar 20 padişahın yaşam ve saltanat grafikleri, -II. Bayezid, Kanunî Süleyman, III. Ahmed ayrık tutulursa- moral bozucu, hatta korkutucudur. Adlarını verdiğimiz üçlü dışında altmışlı yaşları gören yoktur. Diğerleri, 18’den 20’lere, 30’lara, 40’lara nihayet 50’ye kadar yaşamış bahtsızlardır. Demek ki padişahların çoğu ömür yoksuludur. Çoğunun taht süreleri de 1- 8 yıl arasında çok kısadır. Sekizi tahttan indirilmiş, bunlardan ikisi de öldürülmüştür. Bu trajik yaşamları az ya da çok bilen öteki padişahlar, hayata iyimser bakmaları şöyle dursun, sonsuz yetki ve olanaklara karşın başlarına gelebilecek “kara” yazgıları vehimlerle beklerken, bugün bize “bu kadarı da olmaz!” dedirten olağandışı eylemler sergileyebilmişlerdir. 

Hıristiyan köle kontrolü 16. yüzyıl sonlarında bir Osmanlı esir pazarında köleler kontrol ediliyor. Bartholomäus Schachman’ın çizimi, The Art of Travel

Sayın Topuz, isabetli bir seçimle 16. yüzyıldan 17. yüzyıla geçiş dönemini konu almıştır. Baba-oğul III. Murad- III. Mehmed’in (20 yıl 1 ay + 8 yıl 11 ay) toplam 29 yıl süren saltanatları, hem başdöndürücü bir yükseliş ve görkem dönemi hem saray entrikaları, harem büyüleri, cinayet ve infazlar, öldürülme saplantıları, rüşvet ve suistimaller evresidir. 

III. Murad’ın Manisa’dan gelip tahta oturduğu gece yarısındaki iç biattan sonra ilk icraatı, annesi Nûrubânu’nun onayıyla haremdeki beş kardeşini boğdurtmak olmuştu. Masum şehzadelere yönelik bu acımasız infazın daha acımasızını, 20 yıl sonra oğlu Mehmed yineledi. O da Manisa’dan gelip tahta geçtiği günün gecesinde, annesi Safiye’nin aldığı önlemlerle – sözde nizâm-ı âlem için- 19 masum kardeşini Harem girişindeki Dolaplı Kubbe’de boğdurttu. O masum şehzadeleri, ertesi gün Ayasofya avlusunda babasının ayakucuna gömdürttü. Bu cinayetin somut simgelerini merak edenler, Sinan’ın yaptığı III. Murad Türbesi’nde yeşil puşideli, beyaz sarıklı minyatür sandukaları görebilirler. 

III. Mehmed, kadın oldukları için saltanat hakları söz konusu olmayan 27 kız kardeşi ile babasının 200 dolayındaki haseki ve cariyesinide -hamile olanlarını boğdurtup- kışta kıyamette Eski Saray’a göndermişti. İkinci aşamada da III. Murad’ın kızları ve cariyeleride birileriyle evlendirilip sarayla bağları kesilmişti. Bu operasyonlarla Osmanlı Sarayı “tam temiz” hale getirilerek Valide Safiye Sultan tarafından oğlu III. Mehmed için yeni hareme dönüştürüldü.

Şanlı Kanlı Yıllar, Venedikli Safo’nun, Manisa Sarayı’nda Şehzade Murad’a sunuluşu öyküsüyle başlıyor. Roman, II. Selim, III. Murad, III. Mehmed dönemlerinin siyasi, askerî olaylarıyla içiçe ve akıcı bir örüntüyle devam ediyor. Büyükbaba II. Selim’den torun III. Mehmed’e yaklaşık 40 yıllık bir periyod ustaca işlenmiş. 

Kitaba eğilenler tarih okuduklarının ayrımına varmadan Kıbrıs’ın alınışından Tunus’un ilhakına, Sokollu Mehmed Paşa iktidarının sona ermesine, Osmanlı saray tarihinin en renkli sünnet düğününe, rüşvet ve yolsuzluğun başlamasına, sanat düşkünü melankolik III. Murad’dan Harem ağalarının nüfuzuna, uçurulan vezir kellelerine, Özdemir oğlu Osman, Koca Sinan, Ferhad, Hadım Hasan Paşalara, Nurubânu Sultan’a, Yahudi Ester Kira’ya, sefere çıkmaya ikna edilen III. Mehmed’e, şeyhlere, okuma üfleme seanslarına, kiraz mevsimlerine, kır safalarına, korkulara, tütün ve içki iptilasına, Takiyeddin’in kurduğu rasathanenin yıkılmasına uzanan bir öyküyle karşılaşıyor.

Zengin bir içerik, yazarın ifadesiyle, “son büyük zaferlerden sonra büyük yenilgiler ve çöküntüler”in başlangıcına uzanan bir öykü, dönemin kötü gelenekleri, roman diliyle anlatılan bir tarih yorumu, arada daha eskilere göndermeler…

Roman yazımıyla tarih konularını işlemek yazarlığın özel bir alanıdır. Bu vadinin bizdeki başlangıcı kabaca 1930’lardadır. Bu akımın haklı gerekçesi ise ezberlemeyi dayatan kuru ders kitapları olmuştur denebilir. Bu akımda Avrupa kültüründeki örnekler kadar oryantalizmin renkli ama gerçeklerle birebir bağdaşmayan tablolarının, tarih konuları yazıyla da resmedilebilir savı da heves uyandırmış olmalıdır. 

Tarihi romanlaştırmaya ya da roman diliyle tarih yazmaya dönük eleştirilerse, zamanla unutulmuştur. Öyleki bugün bu tür yapıtları okuyanlar, “tarih” okuyanlarla kıyaslanmayacak kadar çoktur. Çığırı açan yazarlarımızın usta ve kıdemli bir kalemi de kuşkusuz üstat Hıfzı Topuz’dur.