Kasım
sayımız çıktı

Çanakkale Muharebeleri ve denizdeki cephe gerisi

Limni Adası 1915’teki Çanakkale Muharebeleri sırasında İtilaf Devletleri’nin karadaki ana ikmal ve harekat üssü oldu. Gerek uçaklar için hava alanları gerekse gemiler ve askerler için barınma yapıları oluşturulan adada, bugün içinde Türk-Müslüman askerlerin de yattığı mezarlıklar var. Bunlardan kimileri Britanya Ordusu’nda savaşan Müslüman askerler, kimileri ise esir alındıktan sonra adaya getirilip burada şehit olan Türk askerleri.

Türk sahillerine yakın bir ada Limni (Lemnos). Bir o kadar da uzak. Ça­nakkale’den kuş uçuşu 70 mil mesafede. Ancak Türkiye’den doğrudan ulaşım sözkonu­su değil. Bir dönem Çanakka­le-Limni arasında feribot se­ferleri konmuş. Ancak kârlı bir hat olmadığı kısa sürede an­laşılınca, seferlere son veril­miş. Türk ve yabancı turistle­rin buraya diğer Yunan adaları kadar rağbet göstermemesin­de ulaşım zorluğunun payı olsa gerek.

Ayvalık’tan Midilli’ye ge­çip oradan yine feribotla Lim­ni’ye varılabilir. Midilli-Limni arası feribotla 4 saat 20 daki­ka sürüyor. Havayolu bir diğer seçenek. Ancak Limni’ye uç­mak için önce Atina’ya gitme­niz gerekiyor. Limni’de bölge­sel uçuşlara uygun bir havaa­lanı var. Aynı zamanda askerî amaçlar için kullanılıyor. Yu­nanistan’ın bu havaalanını NA­TO tatbikatlarına dahil etme çabaları Türkiye’nin itirazına takılıyor. Limni, Çanakkale Bo­ğazı önündeki diğer adalar gibi Lozan Antlaşması’na ek Bo­ğazlar Sözleşmesi ile silahsız­landırılmış statüdeki bir ada. Bu bakımdan Ankara, adanın ve adadaki havaalanının as­63

kerî amaçlar için kullanılma­sını uluslararası hukuka aykırı buluyor. Aynı silahsızlandır­ma hükmü, Limni’nin yanısı­ra Taşoz, Semadirek, Gökçeada (Imros) ve Bozcaada (Tenedos) gibi diğer Kuzey Ege (Boğazö­nü) Adaları için de geçerli.

Uzun süre Osmanlı haki­miyetinde kalan Limni adası, Balkan Savaşları sırasında Yu­nanistan tarafından kısa süre­de işgal edildi. Yunan bahri­yesi, yeni kruvazörleri Averoff sayesinde elde ettiği üstünlüğü iyi kullanarak Ege’deki adaları teker teker ele geçirdi. Limni, Ege’de Yunanistan tarafından işgal edilen ilk adadır. Burada­ki Osmanlı askerî varlığı jan­darma ve redif askerleriyle sı­nırlıydı. Bu nedenle 22 Ekim 1912’de karaya çıkan Yunan as­kerî birlikleri fazla bir direnişle karşılaşmadan adanın tama­mına hâkim olabildi. 23 Ekim 1912 tarihinde Limni, Yunan bahriyesinin bir üssü oldu.

İki yıl sonra patlak vere­cek 1. Dünya Savaşı nedeniy­le, Balkan Savaşları’ndan kalan hesapların kapatılması o dö­nemde mümkün olmadı. Do­layısıyla 1912’de el değiştiren toprakların durumu bir antlaş­ma ile kesinlik kazanmadı. 29 Ekim 1914’de Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı’na girdiğinde, bu ada hukuken hâlâ Osmanlı toprağıydı; ancak fiilen Yuna­nistan’ın işgalindeydi. Bu muğ­laklık, devrin Yunan Başbakanı Venizelos’ın İtilaf Devletleri ile yakın ilişki kurmakta oldukça işine yarayacaktı.

Limni adasındaki CWGC mezarlığı (üstte) ve adanın batı yakasında, esir düşen Türk askerlerinden şehit olanların toplu olarak gömüldüğü alan.

Venizelos, Yunanistan’ı bir an önce İtilaf Devletleri safın­da savaşa sokmayı arzuluyor­du; ancak Kral Konstantin’in itirazlarını bir türlü aşamıyor­du. Savaşa taraf olmadan İtilaf Devletleri’ne desteğini kanıtla­mak için iki önemli jest yaptı: İlki, hâlâ “düşman toprağı” sta­tüsündeki Limni’yi İtilaf Dev­letleri’nin askerî amaçlarla kul­lanımına tahsis etmekti. İtilaf kuvvetleri, Çanakkale ve dola­yısıyla İstanbul’a yönelik hare­kat için stratejik öneme sahip bir kara parçasına tek kurşun atmadan çıktı ve konuşlan­dı. Venizelos’un diğer jesti çok daha sembolikti. Memleketi Girit’ten 300-350 kadar “gö­nüllü”yü İtilaf Devletleri sa­fında savaşmak üzere cepheye gönderdi. Bu Giritli gönüllüler Fransız komutasında savaşa katıldı, ancak muharebede pek varlık gösteremedikleri için bir süre sonra Limni’ye geri alındı­lar; adada kolluk ve savaş esir­lerine muhafızlık görevlerinde kullanıldılar.

Limni, kısa sürede İtilaf için bir ileri üs hâline geldi. Uçakların harekatına uygun bir meydan da hazırlandı. Sa­vaş gemileri adayı kullanma­ya başladı. Gelibolu Yarıma­dası’nda gerek deniz gerekse kara savaşları evresinde Limni, İtilaf Devletleri’nin malzeme ve asker ikmali için önemli bir merkezdi. Ada, İngiliz yöneti­minde koskoca bir garnizona dönüştü. Ada sakinleri, özellik­le geçimini Osmanlı toprakları ile ada arasında kaçakçılıktan sağlayanlar bu sıkıyönetimden hiç hoşnut olmadılar. Bazıları Osmanlı yetkililerine adadaki İtilaf kuvvetleri hakkında istih­barat sağladılar.

1. Savaş sırasında cephede yaralanan askerlerin tedavisi için adanın muhtelif yerleri­ne hastaneler kurulmuştu. Bu süreçte Limni, gerek cepheden çekilen birliklerin dinlenmesi gerekse Türk savaş esirlerinin bir süre tutulması için de kul­lanıldı. Adanın Çanakkale mu­harebelerindeki rolü de büyük ölçüde cephe gerisi faaliyetle sınırlıydı. Ancak Mondros’ta­ki hava meydanından kalkan uçakların Çanakkale üzerinde keşif ve taaruz görevleri istis­nai muharebe faaliyetleri ara­sındadır. Öyle ki İtilaf Devlet­leri Çanakkale cephesinden çe­kildikten (9 Ocak 1916) sonra bile Limni’deki meydanı strate­jik bombardıman amacıyla kul­lanmaya devam etmiştir. Örne­ğin 1917’de adadan kalkan bir Handley Page bombardıman uçağı Yavuz ve Midilli’yi batır­mak üzere İstanbul’a bir hava taarruzu gerçekleştirmiştir.

Sayıları onbinlerle ifade edilen askerin üslenmesi, o dö­nemde de zaten su kaynakları çok sınırlı adada önemli soru­na yol açmış; İtilaf kuvvetle­ri bunu aşmak için adada bir desalinasyon (deniz suyundan içme suyu üretme) tesisi kur­muştu. Bu tesisin kalıntıları hâlâ duruyor. Osmanlı egemen­liğinin son yıllarında Limni’de­ki Müslüman-Türk nüfusun 2.500 kişi civarında olduğu tahmin ediliyor. Bunların bü­yük bölümü Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında Tür­kiye’ye göç etmiş, daha ziyade Foça civarına yerleşmiş. Bu­gün adadaki Türklerden geriye kalan yegane izler, Kaleiçi’nde (Kastro) bulunan 7 adet cami kalıntısı.

Yerel turizmciler, adanın cazibesini ANZAC anma gele­neğine eklemleyerek artırma peşinde. Bu bakımdan Çanak­kale muharebeleri ile bağlan­tı öne çıkarılmaya çalışılıyor. Adada Çanakkale muharebele­ri ile ilgili birkaç büyük mekan var. Bunlardan en önemlisi, adanın batısında yer alan AN­ZAC mezarlığı. Bu mezarlığa giden yola da ANZAC Sokağı/ Caddesi adı verilmiş.

Mezarlığın hemen girişinde sıralanan bir dizi mezarın, esir alındıktan sonra adada hayatı­nı kaybeden Osmanlı askerle­rine ait oluşu ilginçtir. Mustafa Kemal Atatürk’ü doğrularcası­na bu mezarlıkta Türk ve AN­ZAC askerleri koyun koyuna yatar gibidir. Daha da ilgin­ci sıranın başında bulunan ve adının Yüzbaşı François Balli olduğu edilen bir Osmanlı yüz­başısına ait mezartaşıdır.

Bir diğer önemli coğra­fi işaret Mondros Körfezi’nin doğusunda yer alan mezarlık­tır. Burada da Çanakkale Sa­vaşları’na katılan tüm millet­lerin askerleri yatmaktadır. Ayrıca Rusya’daki içsavaş sı­rasında Novorosisk’in tahliye­si sırasında hayatını kaybe­den Beyaz Ruslar yine burada defnedilmiştir. Tüm ülkeler, buradaki askerleri için birer anıt diktirmişlerdir. Ancak mezarlığın bir köşesinde anıt­sız bir mezar bulunmaktadır. Bir hayli uzun bir ağaç ve al­tındaki kitabe göz çarpar. Bu­rası İngiliz Ordusu’nda görev yaparken hayatını kaybeden Müslüman askerlerin toplu mezarıdır. Arapça metnin al­tında, İngilizce şu sözler yer almaktadır:

Büyük Britanya ordusunda Türklere karşı savaşan Müslüman askerler, Limni adasındaki mezarlıklarda ayrı bir kitabeyle anılıyor.

“Musalman soldiers of the Indian Army and Egyptian Labour Corps are buried he­re” (Burada Hint Ordusu’ndan ve Mısır Amele Taburu’ndan Müslüman askerler gömü­lüdür). Bu mezarlıkta ayrıca HMS Agamemnon savaş ge­misinde 1915-1917 arasında görevi başında ölen İngiliz de­nizciler için bir anıt mevcut­tur. Mondros Körfezi’nin batı yakasında ayrı bir Müslüman askerî mezarlığı bulunmak­tadır. Bu Müslüman mezarlı­ğında Türk askerleri yatmak­tadır. Aynı Hintli ve Müslü­man askerlerinki gibi toplu bir mezarlıktır. Diğer iki askerî mezarlığa göre bir hayli sapa kaldığı için, bulması ve ulaş­ması özel gayret gerektiriyor. Bir adalı arabasıyla götürme­se, ziyaret etmem zor olurdu. Mondros Körfezi’ne tepeden bakan bir noktada dikilen taş­tan bir kitabe üzerinde, bura­da 56 Türk askerinin gömülü olduğu yazıyor. Kitabenin bir yüzünde Arap harfleriyle, di­ğerinde İngilizce bilgi veril­miş.

Modern Türkiye tarihi açı­sından adanın tartışmasız en önemli yeri Mondros Limanı. Osmanlı Devleti için 1. Dünya Savaşı’nı bitiren mütarekeye adını veren bu limanın şimdiki hâli, tarihsel ağırlıyla uyum­lu değil. Sakin, sessiz bir liman Mondros Limanı. Geçmişe dair ipucu vermiyor. Mütare­kenin imzalanması için HMS Agamemnon’un ve 30 Ekim 1918 tarihinin seçilmiş olması tesadüf mü? Kimilerine göre İngilizler Truva Savaşı’na dek uzanan bir hesabı görmek için HMS Agamemnon’u seçmişti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dün­ya Savaşı’na girişinin dördün­cü yılını izleyen günün seçil­miş olması da ayrı bir tartışma konusu.

Truva konusuyla bağlaya­lım. Adadaki en eski yerleşim MÖ 5. yüzyıla dek giden Poli­ochni. Burası halen bir arkeo­lojik kazı alanı; Truva’nın tam karşısına düşen bir mevkiide bulunduğu ifade ediliyor. Tru­va’nın gölgesi adanın her köşe­sine sinmiş adeta.

Çanakkale Muharabeleri sırasında ve sonrasında İngilizlerin ana ikmal ve barınma yeri olan Limni’de, İtilaf Devletleri birliklerinde görev yapmış askerlere ait üç ayrı mezarlık bulunuyor.