Kasım
sayımız çıktı

Türkiye-Japonya hattında insan, coğrafya ve ahlak…

Kenichi Kasahara, 32 yıl sonra Türkiye’ye geri gelmiş, dünyanın birçok ülkesinde Japonya’yı temsil etmiş kıdemli bir diplomat. Coğrafyasız bir tarih olamayacağına vurgu yapan Kasahara, “Doğulu” ve “Batılı” zihniyetin ötesinde, geleneklerin ve yardımseverliğin önemini vurguluyor.

Nisan 2022’de Japonya İstanbul Başkonsolosu olarak atanmanızdan önce, 1990’da da ülkemize gelmiştiniz. Daha önceki kariyerinizle başlayalım mı?

1990’dan 1993’e kadar İstan­bul’da kültürel işlerden sorum­lu muavin konsolos olarak görev yaptım. Benim için ilk yurtdışı misyonuydu; bu nedenle hafı­zamda çok özel bir yeri bulun­maktadır. 1999’dan 2002’ye ka­dar New York’ta Japon Başkon­solosluğu’nda konsolos olarak bulundum. 2002’den 2005’e kadarsa Güney Afrika Cumhu­riyeti’ndeydim. Akla hemen Jo­hannesburg gelebilir ama bizim büyükelçilik Johannesburg’a yaklaşık 40 dakika uzaklıktaki Pretoria’daydı.

2015’ten 2018’e kadar müs­teşar olarak Oslo’da, 2018’den 2021’e kadar da Zimbabwe’de müsteşar olarak bulundum. Zimbabwe, müthiş havası ve manzarasıyla harika bir yer. An­cak pandemi nedeniyle Hara­re’nin dışına seyahat edememek üzücüydü.

Yaklaşık 30 yıl sonra İstan­bul’a döndüğüm için çok mutlu­yum. Japonya-Türkiye diplo­matik ilişkilerinin 100. yılı olan 2024 yaklaşırken, bu büyük şe­hirde Japonya Başkonsolosu olarak görev yapmak çok mutlu­luk verici.

Tarih bilimine ilgi duyuyor musunuz? Hangi tarihsel dönem sizi daha çok etkiliyor ve neden?

Evet, tarihin kişinin yaşam sey­ri üzerinde önemli bir etkisi ol­duğuna dair kesin bir inancım var. Sadece bir dönemi seçmek çok zor çünkü her dönem diğer­lerinin bir parçası ve birbirini etkilemekte. İnsanlık tarihinin pek çok yönü bir veya daha fazla coğrafi faktörle doğrudan ilişkili olduğundan, aynı anda coğraf­ya da öğrenilmesi gerektiğini belirtmek isterim. Bu anlamda İstanbul’un tarih-coğrafya bile­şimi beni her zaman heyecan­landırıyor.

Japonya’nın İstanbul Başkonsolosu Kenichi Kasahara, tarihe olan ilgisinden Japonya ile Türkiye arasındaki benzerliklere pek çok konuda sorularımızı yanıtladı.

Japonların ve Türklerin ortak özellikleri var mı sizce?

Evet, hem de çok. Bana öyle ge­liyor ki her iki halk da, konu geleneksel-toplumsal değerle­ri korumaya geldiğinde bunu ciddiye alıyor. Yaşlı nesle saygı göstermek en görünür örnekler­den biri.

Başka bir örnek de hijyen olabi­lir. Mesela eve girerken ayakka­bıların çıkarılması gibi. Japon­ya’da çocuklara dışarıdan eve döndüklerinde ellerini-yüzlerini yıkamaları öğretilir; aynı Türki­ye’de olduğu gibi. Görünüşe gö­re bu ihtiyatlı eylemler, her iki halkın da son salgın sırasında en kötü senaryodan kurtulmasına yardımcı oldu.

Günümüz Japonya’sındaki kültürel yapı ve hayatı Batı ile kıyasladığınızda ilk göze çarpan noktalar neler sizce?

Avrupa veya ABD’ye gidip gel­dikten sonra “Batı” teriminin gerçekten ne anlama geldiğini merak ettim. İlginç bir şekilde bazıları Japonya’nın “Doğulu” bir zihniyetten ziyade “Batılı” bir zihniyete sahip olduğunu iddia ediyor. Her uygarlığın şüphesiz kendi kökleri vardır; ancak aynı zamanda hiçbir uygarlığın diğe­rinden tamamen izole olmadığı da malum. Biraz önce belirttiğim gibi, tarih, coğrafya ile birlikte ele alınmalıdır. Japonya’nın, ya­kın adalarla olan ince bağlantı­sı dışında, herhangi bir kıta ile bağlantılı olmamak gibi açık bir farklılığı vardır.

Türkiye’nin diğer şehirlerini gezebildiniz mi? Sizi en çok etkileyen şehir hangisidir?

Evet, Türkiye’nin birçok yeri­ni gezmek için arabamı kulla­nırdım. Bursa, şimdiye kadarki favorim olabilir. 1990’ların ba­şında, İstanbul’da sıcak yaz mev­siminde sık sık kuraklıktan muz­darip olurdunuz. Bursa o gün­lerde bile hep yeşildi. Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk başkenti olarak belirlenmiş olmasına şaş­mamalı.

Türkiye ve Japonya’nın uzun yıllara dayanan kültürel işbirliğini geliştirmek için neler yapmayı planlıyorsunuz?

Özellikle turizm sektörü tüm ül­keler için, özellikle pandemiyle birlikte çok daha önemli bir hâle geldi. Buraya gelen ziyaretçileri nasıl etkileyeceğiniz konusunda endişelenmenize gerek yok; çün­kü Türkiye, özellikle de İstan­bul’un kendisi zaten etkileyici. Önemli olan, turistlerin gelmeye “karar” vermelerini sağlamak­tır. Aslında bu çok kolay; çünkü tek yapmamız gereken gerçeği söylemek.

Deprem kuşağında yer alan Japonya ve Türkiye arasında, jeofizik-sismolojik araştırmalar alanında ve diğer teknolojik konularda işbirliği var mı?

13 Ekim 2020’de Ankara’da, Türkiye ile Japonya arasında Teknik İşbirliği Anlaşması im­zalandı. Bu anlaşma ile afet ön­lemleri, Türk-Japon bilim ve teknoloji üniversitesi, Suriyeli sığınmacılara yardım ve üçün­cü ülkelere destek gibi kap­samlı projelere katkı hedefleni­yor. JICA (Japonya Uluslarara­sı İşbirliği Ajansı) Japonya’nın resmî kalkınma yardımı ajan­sıdır; gelişmekte olan ülkelerde ekonomik ve sosyal kalkınmaya yardım ve uluslararası işbirli­ğini teşvik etmek ile sorumlu­dur. 1999 ve 2011 depremlerin­den sonra JICA, Türkiye’ye afet yardım ekipleri göndermiş ve yeniden yapılanma için önem­li kaynaklar sağlamıştır. JICA, Türkiye’de birçok önemli proje­yi hayata geçirdi. Bunlardan ba­zıları, Marmaray, Fatih Sultan Mehmet Köprüsü, Haliç Köprü­sü, İstanbul ve Ankara içme su­yu projeleridir.

Tabii Türkiye’nin de Japonya’ya destekleri oldu. 2011’de Japon­ya’nın Tohoku bölgesindeki dep­rem ve tsunami felaketinin ar­dından, Türk Kızılay’ı bölgeye ulaşarak tespitlerde bulunmuş; ardından AFAD’a bağlı ekip böl­gede 3 hafta faaliyette bulunarak yardımcı olmuştu. Daha sonra AFAD ekibi için Japonya’nın Ankara Büyükelçisi Kazuhiro Suzuki’nin evsahipliğinde bir te­şekkür gecesi düzenlendi.

Başkonsolos Kasahara’nın İstanbul’da en çok hoşlandığı aktiviteler arasında Boğaz’ın iki yakasındaki harikaları keşfetmek, Türk yemeklerini denemek ve seyahat etmek var.

Türk mutfağını sever misiniz? Favorileriniz nelerdir? Türkiye’deki Japon restoranları başarılı mı sizce?

Evet. Favorilerimi sonsuza ka­dar sayabilirim… Türkiye’de Ja­pon mutfağının mevcudiyetine gelince… Restoranların sayısı çok arttı. 30 yıl öncesi ile bugün arasında böyle bir fark görmek beni şaşırtıyor. Birçok arkada­şım ve meslektaşım bana han­gisinin en iyisi olduğunu soru­yor. Cevabı çok basit: Benim re­zidansım. Şefim Bay Tokita ve ben, Japon mutfağının tanıtımı­na daha da fazla katkıda bulun­maya söz verdik.

Yoğun iş temposundan kendinize zaman ayırabiliyor musunuz?

Yürümeyi, dolaşmayı ve herhan­gi bir küçük mahalleyi keşfet­meyi tercih ederim doğrusu. İs­tanbul Boğazı’nın her iki yakası da keşfedilecek harikalarla dolu. Sokaklarda bu kadar çok kedi bulmak da müthiş!

Son olarak eski Başbakan Shinzo Abe’ye düzenlenen suikasttan ötürü çok üzgün olduğumuzu ifade etmek isterim.

Böylesine alçakça bir olayın ya­şanmış olmasından dolayı içten üzüntü duymaktayım. Japon­ya’nın yasa boğulduğu bu za­manda çok sayıda Türk vatan­daşının taziye mesajlarıyla güç buluyoruz. Görev süresi boyun­ca çok sayıda zirve toplantısına katılan Shinzo Abe, Marmaray Projesi’nin açılış töreninin ya­pıldığı 2013’te iki defa, ardından G20 Antalya Zirvesi’nin düzen­lendiği 2015’te toplam üç defa Türkiye’ye gelmişti. Ruhu şad olsun.