Kasım
sayımız çıktı

Yüksek insan karakteri teknolojiden de önemli

DEPREM SONRASI AYAKTA KALMANIN SIRRI

Büyük felaketler gösteriyor ki teknolojinin gelişmesi, modern çağa giriş ne kadar büyük olursa olsun; temelde insan karakteri, organizasyonu, örgütlenme kabiliyeti ve pozitif zihniyeti gelişmediği takdirde hiçbir şey ifade etmez.

Tarih boyunca İstan­bul’da birçok büyük depremin meydana gel­diğini biliyoruz. Osmanlı dö­nemi İstanbul’unda yaşanan büyük depremlerde sadece ev­ler ve işyerleri değil, saraylar, camiler ve diğer büyük yapılar da çok ciddi zararlar görmüş. Tabii şimdi çok daha yoğun bir iskan var. “Her şey daha iyi, malzeme mükemmel deniyor” ama hiçbir malzeme bir depre­me ahşap kadar dayanıklı ola­maz. Artık çok katlı iskan var. Sokaklar çok dar ve mesafeler çok uzun. Bu bakımdan binalar dayanıksız, ölümler çok daha fazla ve işin kötüsü -eskiden deprem mıntıkalarında döne­min itfaiyecileri, tulumbacıla­rı ve mimarbaşının birtakım yardımcı kolları çok daha kolay koşuşuyordu; şimdi öyle bir şey yok. Bir yerden bir yere gidile­miyor ve gidilemeyecek. İstan­bul’da olası bir depremde birta­kım yerlere ulaşılamayacak.

Osmanlı döneminde İstan­bul’u ziyadesiyle etkileyen dört büyük depremin olduğunu bili­yoruz: 1509, 1719, 1766 ve 1894. 1509 depremi, İstanbul’un ta­rihî süreçte geçirdiği en bü­yük tabii afetlerden. Osman­lı tarihçileri “kıyamet-i suğra” (küçük kıyamet) der. 1894’te (6 Muharrem 1312) meydana ge­len büyük depremden ise tarihî kaynaklarda, “büyük hareket-i arz”, “zelzele-i azîme” olarak bahsedilir. Hatta bir tanesinde tsunami de görülmüş; raporlar çok iyi değil ama çalışanlar var. Mesela Celal Şengör, İstan­bul’da olacak deprem için yine “küçük kıyamet olacak” diyor. 2023 büyük Kahramanmaraş depremini ise tarih nasıl yaza­cak, henüz bilemiyoruz elbette.

Yüksek insan karakteri teknolojiden de önemli
Bir tarihin enkazı Antakya’daki Habib-i Neccar Camii’nin depremler sonrası durumu. (Fotoğraf: Yasin Akgül)

Tarihî vakalar gösteriyor ki hırsız, haydut vb. kimseler, bugün tarihteki felaketlerde olduğu gibi çok değil. Yine de maalesef birçok insanlar var. Bu tarz büyük felaketler göste­riyor ki teknolojinin gelişme­si, modern çağa giriş ne kadar büyük olursa olsun, temelde insan karakteri, organizasyonu, örgütlenme kabiliyeti ve pozitif müspet zihniyeti gelişmediği takdirde hiçbir şey ifade etmez, daha kötü neticeler doğurabilir.

Bu vesileyle tarihte başka bir felakete daha bakmak la­zım; biliyoruz ki İstanbul’un baş dertlerinden biri de yan­gındır. Yangınlar geçmişte da­ha tehlikeli sonuçlar verdi; zi­ra yangın başladığında bera­berinde pek çok şeyi yok eder. Kocaman mahalleler yanar biter kül olur, mahvolur. Zaten İstanbul’da ya yangın ya dep­rem esas tehdit. Yangının far­kı, ondan kaçmak daha kolay olabilir depreme göre… Eşya­lar yanıyor, evler yanıyor fakat insanlar kaçıp kurtulabiliyor. 1890’larda Beyoğlu’nda, taş bi­nalarda yangın oldu. Ölenlerin sayısı çoktu. Diyelim ki mo­dern teknoloji kullandın, çelik zırhlar vs. O da yetmez ki. Çe­lik zırhın içine konuluyorsun da o seni koruduğu gibi boğa­bilir de. Gerçek manada tedbir alınmazsa, modern teknoloji aleyhinize bile dönebilir.

Depremin en ağır sonuçla­rının yaşandığı Antakya’yı ilk defa 1963 baharında gördüm. Bugün eski Antakya’yı araya­cak duruma geldik. Bölgenin hem insanını hem tarihî mira­sını korumamız lazım. Bu da ayrı bir çaba, dikkat ve uzman­lık istiyor. Eski Antakya’yı gör­mek, onu yaşamak ve yeniden yapmak için gayret gerekecek.

Yüksek insan karakteri teknolojiden de önemli
Uzmanlık ve çaba gerekli; Depremlerin ardından harap olan Antakya’yı yeniden yaşamak için çaba, dikkat ve uzmanlık gerekecek. (Fotoğraf: Yasin Akgül)

UZMAN GÖRÜŞÜ

İstanbul depremi ve kuzey-güney fay hattı

Prof. Dr. Celal Şengör 2014 Temmuz ayında dergimize yazdığı yazıda, muhtemel İstanbul depremine dair jeolojik durumu özetlemişti.

CELAL ŞENGÖR

Jeolojik olarak Türkiye’nin başında iki büyük bela var. Biri çok büyük bir bela ama çok şükür 1000 senede bir oluyor; O da Girit’in güneyin­deki bölge. Orada olursa 8’den büyük olabilir. Bu durumda Si­cilya’yı, İsrail’i, İskenderiye’yi bile tsunami vuruyor. Türkiye sahillerinden hiç bahsetme­yeyim.

İkinci büyük tehlike Kuzey Anadolu Fayı. İşte 1894’teki deprem de o fay sisteminin normal fay olarak çalışan bir parçasında meydana geldi. Bu depremin büyüklüğü göre­celi düşük olmasına rağmen (6’larda), yaptığı yıkım çok büyük. Bu hattın büyük dep­remleri, genellikle doğu-batı yönünde hareket eden yanal atımlı parçalar üzerinde olur, dolayısıyla hasar da bu yönde olur; kuzey-güney ekseninde yayılmaz. İstanbul’un büyük avantajı tabii bu. Ancak bizim beklediğimiz büyük, yani 7.6’lar civarında bir deprem yanal atımlı fayı kıracak ve 1894’te olduğu gibi kuzey-gü­ney ekseninde de ciddi tahri­bat yaratacak.

Kumburgaz ile Tuzla hizasına denk gelen Marmara Denizi’ndeki bu hat, 1766’dan beri hareketsiz. Tabii bu enerji dışarı çıkacak sonunda. Bu deprem bir de 1894 depremi­nin üzerinde olmuş olabile­ceği normal faylardan birini tetiklerse, büyüklüğü 7’ye varabilecek bir deprem daha oluşturabilir. 1894’teki nüfus 1 milyon bile değil. Binaların büyük çoğunluğu da malum ahşap. Gerisini, bugün deprem sonrası toplanma alanlarına plazalar, acil ulaşım yollarının bir şeridini park yeri yapanlar düşünsün. Binalara, ruhsatlara hiç girmeyeyim.