Ekim ayında 86 yaşındayken ölen Bobby Charlton, yalnızca Manchester United’ın değil futbol tarihinin gelmiş geçmiş en büyük futbolcularından biriydi. 1958’de 8 takım arkadaşının öldüğü korkunç uçak kazasından önce koltuğunu değiştirmese hayatta kalamayacak ve belki de Manchester United tarihten silinecekti. Bir büyük ustanın kariyeri.
Yeşil sahaların gördüğü en büyük yeteneklerdendi. Sağ, sol fark etmez, kaleyi gördüğünde füzeyi gönderirdi. Hep zindeydi; dayanıklılığı o tarihler için eşsizdi. Orta sahada da döktürdü; forvette de. Manchester United’ın mabedi Old Trafford’u “Düşler Tiyatrosu”na çeviren oydu; dünyanın en büyük takımlarından birinin ruhuydu.
21 Ekim’de Ada’dan gelen bir haber, sadece İngiltere’de değil, tüm dünyada futbolseverleri üzdü. Bu oyuna gönül veren milyonların, adını duyduğunda önünü iliklediği Bobby Charlton 86 yaşında vefat etti. Bir Ekim gününde 1937’de başlayan öyküsü, başka bir Ekim gününde bitti.
Aslında her şey, zamanın ruhu yüzünden meşin yuvarlağın peşine düşemeyen futbola âşık bir kadının anne olmasıyla başlamıştı. 4 kardeşi de futbolcu olan Elizabeth “Cissie” Charlton, bu oyuna hiç ilgi duymayan bir madenciyle evlenmişti. Uzun boylu o adamın lakabı “Boksör Bob”du; sahayı değil ringleri seviyordu.
Cissie, kardeşleriyle futbol oynamak istiyordu. Topa onlar gibi vurabiliyor, onlar kadar hızlı koşabiliyordu; fakat ona biçilen rol belliydi: kardeş, eş ve anne olmak. Buna rağmen tüm ömrünü futbol sahasında geçirmişti. Wembley’de de aynı tadı almıştı, madencilerin kapışmasında da. Küçük çocukların top koşturmasını izlerken de mutluydu, ailesine destek verirken de… Cissie’nin evi adeta bir futbol kreşiydi. Oğullarının da başka şansı olmamıştı. O meşin yuvarlak, alınlarının yazısıydı, ailenin yazgısıydı. Cissie başta büyük oğlu Jack’e düşkünken, küçük Bobby’nin topla yaptıkları annesinin gönlünü çelmişti. O kadar yetenekliydi ki…
Abisi Jack dayılarının peşinden Leeds United’a giderken, Bobby’nin yeteneği daha okul takımındayken farkediliyordu. Manchester United’a imza attığında 15’indeydi. Bir taraftan askerlik yapıyor, haftasonlarıysa kırmızı-beyazlılar için top oynuyordu. Shrewsbury’deki askerlik arkadaşlarından Duncan Edwards da takım arkadaşıydı. Oldukça genç bir kadroyla Ada futbolunda devrime hazırlanan Matt Busby’nin öğrencilerine “Busby’nin Bebekleri” deniyordu.
İskoç hocanın elinde pişen bu iki askerlik arkadaşı, bugün “Kırmızı Şeytanlar”ın tarihini anlatıyor. Biri kulübün her şeyi olurken, diğerinin mezartaşında 1958 yazıyor.
Futbol tarihinin en kara günlerinden biridir 6 Şubat 1958. Şampiyon Kulüpler Kupası’nda Charlton’ın iki golüyle Kızılyıldız’ı eleyen Manchester United, yarı finale kalmıştı. Dönüş yolunda Münih’te yakıt ikmali yapan uçak nazlanıyordu; sanki o demir kuş bir türlü uçmak istemiyordu. Yolcuların sinirleri bozulmaya başlamıştı. Uçakta bulunan futbolcular da endişeliydi. Takımın gol makinesi Tommy Taylor’la delifişeği David Pegg, kaleci Dennis Viollet ve Bobby’nin yanına giderek yer değiştirmek istediğinde kader ağlarını örüyordu. Arkadaşlarını rahatlatmak için koltuklarını verenler hayatta kalacak, yerlerini değiştirenler tabuta konacaktı… Pilotun üçüncü denemesinde yeterince yükselemeyen uçak pistten çıkmış, bir eve çarpmıştı. Uçaktaki mürettebat dahil 44 kişiden 21’i ölmüştü. Ölenler arasında “Busby’nin Bebekleri” de vardı.
Charlton, jübilesinden yıllar sonra Manchester United müzesini dolaşırken takım arkadaşlarını bir bir anlatıyor, gözleri doluyor, ancak Edwards’tan bahsederken ağlıyordu. Edwards için “o kaza olmasa, dünya Pele’yi değil onu konuşacaktı” diyor, kendisinin onun tırnağı bile olmadığını vurguluyordu.
Kazanın şokuyla futbol topuna daha bir sıkı sarılan Charlton, durmadan çalışıyordu. Takımın can çekiştiği günlerde yardımcı antrenör Jimmy Murphy idareyi eline almıştı. 2 ay hastanede kaldıktan sonra sağlığına kavuşan Busby’nin yönetimindeki Manchester United ise ancak yıllar sonra şaha kalkacaktı. Kazadan sonra sezonun devamı tabii ki hüsrandı. Yarısı yokolan kırmızı-beyazlılar Şampiyon Kulüpler Kupası yarı finalinde Milan’a elenmiş, ligde de yola devam ettikleri toplama takımla şampiyonluk yarışından uzaklaşmıştı. Wembley’deki Federasyon Kupası finali belki yaralara sürülecek bir merhem olacaktı ancak o da olmadı; maçı Bolton Wanderers kazanmıştı.
Buna rağmen İskoç hocanın önderliğinde küllerinden tekrar doğan camia, Charlton’ın önderliğinde yükselişe geçiyordu. Kuzey İrlanda’dan getirilen George Best ve İtalya’da tutunamayan İskoç Denis Law’un takıma katılmasıyla “Kırmızı Şeytanlar” kanatlanıyordu.
Tüm bunlar yaşanırken, takımın yıldızı Charlton ailesiyle konuşmuyordu. Bir gün kuru temizlemecide tanıştığı kadına âşık olması üzerine ipler tamamen kopmuştu. Norma’yla annesi anlaşamıyordu. Gol makinesinin bir tercih yapması gerekiyordu. Ya sevdiği kadını seçecekti ya da ona tapan kadını. 1961’de Norma’yla evlenmesi bardağı taşıran son damla oldu. Annesinin biricik meleği, ailenin en yeteneklisi uçup gitmişti. Kardeşi de yıllarca onunla konuşmayacak, ancak annelerinin ölümünden sonra yakınlaşacaktı.
1958’de millî takımda da oynamaya başlayan Charlton, ülkesini 4 yıl sonra da Dünya Kupası’nda temsil etmişti. Arjantin filelerini havalandırsa da Brezilya’ya çare bulamamıştı. 1962’de Sambacılar turnuvayı kazanırken, İngiltere’nin gülmesine sadece 4 sene vardı.
Manchester United ise o korkunç kazadan sonra bir kupa kaldırabilmek için tam 5 sene bekleyecekti. 1963’teki Federasyon Kupası’nı, 1965’te gelen lig şampiyonluğu takip etti. Son derece çekişmeli geçen bir sezonun ardından Leeds United’ı averajla geride bırakan kırmızı-beyazlılar zafere ulaşmıştı. Düşman kardeşlerden Bobby gülerken, Leeds United savunmasının belkemiği olan abisi Jack ağlamıştı.
Ertesi yıl Dünya Kupası İngiltere’deydi. Alf Ramsey, Charlton biraderleri de kadroya almıştı. Uruguay, Meksika ve Fransa’nın olduğu grubu lider bitiren İngiltere yoluna devam ediyordu. Meksika ağlarını sarsan Bobby, Arjantin’le oynanan çeyrek finalde susmuş, Geoff Hurst’ün golü İngiltere’yi son dörde taşımıştı. Portekiz’e karşı yarı finalin yıldızı şüphesiz Bobby’ydi. Onun 2 golüyle kazanan İngiltere, finale yükselmişti.
Wembley’de rakip Federal Almanya’ydı. Normal süresi 2-2 biten maçın uzatmalarında yaşanan bir pozisyon, aradan geçen bir ömre rağmen hâlâ tartışılıyor. Hurst’ün kaleciyi geçen şutu üst direğe vurup çizgiyle raks ediyor, Azerî yan hakem Tevfik Bahramov gol deyince, evsahibi öne geçiyordu. Son anlarda yine sahne alan Hurst hat-trick yapıyor, 4-2’lik skorla İngiltere şampiyon oluyordu. Seremonide Kraliçe 2. Elizabeth’in kaptan Bobby Moore’a Dünya Kupası’nı takdim ettiği kare, spor tarihinin unutulmazları arasına giriyordu.
Charlton’ların küçüğü için hasat mevsimi ertesi yıl da sürüyordu. 1967’de şampiyon olan Manchester United, aynı başarıyı tekrarlamak için tam 26 yıl bekleyecek; Busby’den sonra bir başka İskoç, Alex Ferguson’ın yönetiminde hanedana dönüşecekti.
1968 Şampiyon Kulüpler Kupası finali, Wembley’deydi. Rakip, Portekiz’in devi Benfica’ydı. 10 yıl önceki uçak kazasından kurtulanlardan iki futbolcu sahadaydı: Bill Foulkes ve kaptan Charlton. Normal süresi 1-1 biten karşılaşmanın uzatmalarında coşan Manchester United, 4-1’lik skorla zafere ulaşmıştı. İki gol atan Charlton dışında Best ve Brian Kidd de ağları sarsmıştı. O gün mavi formayla oynayan “Kırmızı Şeytanlar” böylece Şampiyon Kulüpler Kupası’nı kazanan ilk İngiliz takımı olmuştu. Birkaç hafta sonra düzenlenen Avrupa Şampiyonası’nda Sovyetler Birliği’ni yenen İngiltere üçüncü olurken, açılış golü yine Charlton’dandı.
1970 Meksika Dünya Kupası’nda unvanını koruma peşindeki İngiltere gruptan rahat çıkmıştı. Tecrübeli teknik direktör Alf Ramsey, Charlton’ı dinlendirerek ondan verim almaya çalışıyordu. Çeyrek finalde rakip yine Almanya’ydı. O kavurucu sıcakta futbolun beşiği 2-1 öndeyken, istikrar abidesini oyundan çıkaran Ramsey belki de hayatının hatasını yapmıştı. Uzatmalarda Panzerler kazanıyor, İngiltere evine dönüyordu. Dönüş yolunda hocasına millî takım kariyerini noktaladığını açıkladığında, daha 32’sindeydi. O gün itibarıyla İngiltere için en çok oynayan oydu, en çok gol atan yine oydu (Önce 1973’te Bobby Moore onun 106 maçlık rekorunu tarihe gömecek; ardından 2015’te de 49 gollük rekoru Wayne Rooney tarafından kırılacaktı).
Manchester United 1970’lerde düşüşe geçmeye başlamıştı. 35’i devirmiş kaptan artık yıllara meydan okuyamıyordu. Futbola resmen nokta koymadan jübilesini Celtic karşısında yapan Charlton, o gün George Best’e sarılamamıştı. Yıllarca yanyana oynamış ancak hiç geçinememiş şişkin egolu adamlardan Kuzey İrlandalı, kaptanının jübilesine gelmemişti.
28 Nisan 1973’te Bobby Manchester United, Jack ise Leeds United formasıyla son maçına çıkmıştı. Kırmızı Şeytanlar’ın formasını 758 defa terleten kaptanın rekorunu sonradan Ryan Giggs kıracaktı.
Bobby Charlton daha sonra Preston North End’de oyuncu-menajer olarak mutfağın diğer tarafına geçti. Yeşil sahalardaki serüvenini sonlandıran istikrar abidesi, BBC’de yorumcu oluyordu. Sonradan mücevher ticareti ve seyahat işlerine de giren Charlton, Çin, Amerika, Kanada, Avustralya ve İngiltere’de futbol okulları açtı. Kanser araştırmaları yapan hastanelerden kara mayını mağdurları için çalışan organizasyonlara, birçok yardım faaliyetine katkıda bulundu Charlton. 1984’te Busby’den boşalan koltuğa oturarak her şeyini borçlu olduğu kulübün yönetim kuruluna girdi; 2008’e kadar bu görevde kaldı. 1994’te adının başına Sir unvanı eklenen futbolcu, ne zaman maç izlemeye gitse kameraların ilk çektiği kişi olmaya devam ediyordu.
İngiltere’nin talip olduğu her spor olayına destek veren, Manchester United’ın her kupa sevincinde bir anda ekranda beliren Sir’ü kibri yüzünden sevmeyen de çoktu. Son yıllarında demansla boğuşan Charlton, kuvvetle muhtemel attığı golleri bile hatırlamadan son nefesini verdi. 1958’de arkadaşına uçaktaki yerini vermese, belki Manchester United tarihten silinecek, belki de İngiltere hiçbir zaman Dünya Kupası’nı kaldıramayacaktı.
İngiltere’nin futbol kralı, Manchester’ın ilahı artık kitaplarda, belgesellerde, filmlerde yaşayacak. Old Trafford’u bir futbol mabedine dönüştüren, bu oyunun gördüğü en büyük aktörlerden biri asla unutulmayacak.
Aile değil futbol klanı
Bobby Charlton’ın ağabeyi Jack, savunma oyuncusuydu. Tüm kariyerini Leeds United’da geçiren stoper, bu takımın formasını 629’u ligde olmak üzere 762 defa terletmişti. Toplam 95 gole imzasını Jack Charlton, İngiltere adına 35 defa sahne almış; bu karşılaşmalarda da 6 defa ağları sarsmıştı. 1967’de yılın futbolcusu seçilen Jack Charlton, bir lig, bir Federasyon Kupası, bir Lig Kupası, iki Fuar Şehirleri Kupası kazanmıştı. Futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlüğe başladı ve İrlanda’yı iki defa Dünya Kupası’na götürdü; o takımla 1990’da yaşadığı çeyrek final, hocalık kariyerinin zirvesiydi.
Dayılardan Jack Milburn ise 1908’de doğmuştu. Futbolcu ailenin en büyüğü oydu. Zamanın iyi sol beklerindendi. Uzun süre Leeds United’da oynamış, Bradford’da emekliye ayrılmıştı. 1910’da dünyaya merhaba diyen George ise kariyerini Leeds United ve Chesterfield’da geçirmişti. Meşin yuvarlağın peşine düşen üçüncü dayı Jim’di. 1919’da doğan Jim, Leeds United formasıyla 220 maça çıkmış, 17 gol atmıştı. O da sol bekti. Kardeşlerin en küçüğü olan Stanley de 1926’da doğmuş, Chesterfield ve Leicester’da uzun yıllar görev yapmıştı.
Bu futbol klanının en yeteneklisi ise Jackie Milburn’dü. Newcastle United’a üç Federasyon Kupası kazandıran santrfor, uzun süre kulüp tarihinin en golcü ismi oldu. 1988’de Alan Shearer’ın rekorunu kırdığını görmeden 64 yaşında ölen yıldızın cenaze töreni için toplanan onbinler, ona duyulan sevginin özetiydi. Külleri, sayısız gole imzasını attığı, Newcastle’ın yuvası St James’ Park’a serpiştirildi. Efsanenin adı bugün yine aynı stadyumda yaşıyor; kentin değişik yerlerinde onun için dikilen heykeller bizi selamlıyor.