Türkçe dünyasının en uzak doğusunda kalan Salırca 14. yüzyıldan günümüze diğer Oğuz lehçelerinden uzaklaşmış, Uygur-Çağatay etkisi altında kalmıştı. Salırcanın üzerindeki sis perdesi ancak 1990’larda kalkmaya başladı. Moğolca, Tibetçe, Çince ögeler, lehçelerarası alıntılar ayıklandıkça, Oğuzca ana katman berrak biçimde ortaya çıktı.
Oğuz lehçeleri denilince, akla ilk olarak Türkiye, Azerbaycan ve Türkmenistan’ın resmî dili gelir. Dillerini sözlü olarak yaşatan Oğuzlar ise İran, Irak, Kırım, Özbekistan, Çin ve Balkanlar’da yaşar. Bunların bir kısmı UNESCO’nun yokolma tehlikesi kapsamındaki diller listesindedir. Oğuzcayı Çin’de (Çinghay, Gansu ili) yaklaşık 130 bin konuşuruyla temsil eden Salırca da bu listededir.
Salırlar, Çin’in resmî olarak etnik azınlık statüsünde kabul ettiği Sünnî-Müslüman bir topluluk. Etnonimleri Kaşgarlı Mahmud’un 22 Oğuz boyundan biri olarak zikrettiği “salgur” sözcüğüne dayanıyor. Efsanelerine göre, Çin’e Ming döneminde (14. yüzyıl) Semerkant’tan göçetmişler.
Türkçe dünyasının en uzak doğusunda kalan Salırca, Batılı dilbilimciler tarafından uzun zaman Uygur diyalekti sanıldı. Bunun sebebi, tarihsel olarak Çağatayca ve onun halefi olan Çin’deki modern Türk lehçelerinin Salırca üzerindeki büyük etkisiydi. Salırlar ana Oğuz kitlesinden uzaklaştıkça, etkileşimde bulundukları diğer lehçelerin özelliklerinden etkilendiler ve dillerindeki Oğuzca ana katman ögeleri asgari düzeye indi. Örneğin Oğuzların “göğüs” dediği beden bölümü için Salırcaya Çağataycadan “kükrek” sözcüğü miras kalmıştı. Oğuzcada ikinci hece başındaki “/g/” seslerinin düzenli olarak erimesi kuralı, Salırcada gerçekleşmedi: Eski Türkçe “bürge” (pire) tüm Oğuz alanında “pire” (Türkçe), “bire” (Azeri), “büre” (Türkmen) iken, Salırcada “bürge” olarak kaldı.
Salırcanın Kıpçak ve Güney Sibirya Türkçesine ait özellikler de taşıması, Türk lehçelerini tasnif eden Türkologlara, Salırcaya uygun bir şube bulma güçlüğü yaşattı. Aslında Türkolog S. Ye. Malov’un 1909-11 ve E. R. Tenişev’in 1956-59 arasında Çin’deki araştırma gezilerinde topladıkları dil malzemesinden beri Salırların Oğuz boyu olduğu anlaşılmıştı; ama dünya savaşları ve Soğuk Savaş dönemlerinde Rus-Sovyet neşriyatına ulaşmak meşakkatli bir işti.
Batı bilim çevreleri için Salırcanın üzerindeki sis perdesi ancak 1990’larda kalkmaya başladı. Salırcadaki Moğolca, Tibetçe, Çince ögeler ve lehçelerarası alıntılar ayıklandıkça, Oğuzca ana katman berrak biçimde ortaya çıktı. Örneğin tüm Türk lehçelerinde dudak için “erin”, el için de “kol” kullanılırken Salırcada diğer Oğuz lehçeleri gibi dudak ve el kelimeleri vardı. Diğer lehçelerde “çumçuk, torgay, kuşkaç” denilen kuş türü, sadece Türkmence, Azerice, Türkçe ve Salırcada “se(r)çe” idi. Batı dünyası bu bilgileri büyük ölçüde Prof. Arienne M. Dwyer’ın (Kansas Üniversitesi) 1991-1995 arasında Çin’de yürüttüğü çalışmalar ile Alexander von Humboldt Vakfı ve UNESCO destekli projelerine borçludur.
Bugün Salırca, karşılaştırmalı Türkoloji çalışmalarında biliminsanlarının en çok müracaat ettiği Türk lehçelerinden biridir. Dil verileri büyük oranda toplanıp kayda geçirildiği için, Salırca tehlikedeki diğer dillere göre “şanslı” bir konumdadır.