Eylül 2024 Sayımız Çıktı

Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişinin yazılmayan hikayesi

1050 YILINDA İSTANBUL’DA HUTBE OKUNMUŞTU!

‘1071’de Anadolu’nun kapısı Türklere açıldı…’ Tarih ezberlerimiz arasında yer alan bu cümle, Malazgirt zaferini milat kabul eder. Halbuki bizim tarafta İbnü’l-Esir ve Evliya Çelebi’den, Bizans kaynaklarında ise birçok belgeden öğrendiğimiz gibi, Selçuklu Türkleri hem Malazgirt öncesi hem sonrasında Bizanslılarla içli-dışlı yaşamışlar ve çoğu kez onların yanında kendi dindaşlarına karşı savaşmışlardı.

Anadolu Selçuklularının, Bizans başkenti Kostantiniyye ile ilişkisi pek hatırlanmaz. Halbuki Türkistan, İran, Horasan bölgelerinde kurulup hızla batıya doğru yayılan bu devletin hükümdarları, devlet adamları, tüccarları, askerleri ve bir dereceye kadar halkı, komşu devletin başkentini gayet iyi bilirlerdi. Anadolu’da kurulan Selçuklu devletinin birçok sultanı bu kenti ziyaret etmiş, bazıları burada epey vakit geçirmişti. Gerçi biz Selçukluların Anadolu coğrafyasında kurulan kolunu modern dönemlerde “Anadolu Selçukluları” olarak anar ve onları bu coğrafyanın dışında pek düşünmeyiz. Ancak sanırım bu düşünce pek doğru değil.

Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişinin yazılmayan hikayesi
Türkmenistan başkenti Aşkabat’taki Tuğrul Bey heykeli.

Selçukluların Bizans başkenti ile ilişkisi, şaşırtıcı bir şekilde devletlerinin kuruluş döneminde başlar. Selçuklu Devleti’nin kurucuları olan Tuğrul ve Çağrı Beyler adına ilk hutbe 22 Nisan 1037’de Merv şehrinde Çağrı Bey adına, bundan 1 ay kadar sonra Nişabur’da Tuğrul Bey adına okunmuş. Cuma namazlarında camide hükümdarın adını anmak ve onun saltanatı için dua etmek İslâm devletlerinin en önemli geleneklerinden biri. Ayrıca hükümdarların iktidarlarının en önemli işaretlerinden biri kabul ediliyordu. Bu nedenle hutbe okutmak adeta devletin kuruluşuna işaret eder. İşte 1037’de okunan ilk hutbeden 13 yıl sonra İstanbul kentinde Tuğrul Bey adına bir hutbe daha okundu. Bu sefer iktidarın değil, bu kentteki Müslüman kolonisinin koruyucusu olduğu ilan ediliyordu.

Olay şöyle anlatılır. Tuğrul Bey, Gürcü Kralı Liparit’i Kafkasya’ya yapılan bir seferde esir alır. Bu Ortodoks kralı kurtarmak için giden Bizans elçileri yetişemeden, kral esaret bedelini sonra ödemek şartı ile serbest kalır. Bu şaşırtıcı jest üzerine dönemin Bizans imparatoru IX. Konstantinos Monomahos, aslında Emeviler zamanından beri varolduğunu bildiğimiz Kostantiniyye Mescidi’ni tamir ettirip burada namaz kılınmasına müsaade eder ve bu mescidde Tuğrul Bey adına hutbe okutur. Yıl 1049-1050’dir (İbnü’l-Esir bunun tarihini hicri takvime göre veriyor bize). Bu mescit muhtemelen bugün Unkapanı-Cibali civarında, Haliç kıyısına yakın bir yerlerde idi. Evliya Çelebi buradaki Sirkeci Tekkesi’nin bu Bizans başkentindeki mescidin yerinde olduğunu iddia eder. En azından 17. yüzyıl İstanbulu’nda bu şekilde düşünülüyor olmalıdır. Bugün İslâm dünyasının en kalabalık kentlerinden biri olan İstanbul’da bu hikâye pek hatırlanmaz. İstanbul’da adına hutbe okunan ilk Türk hükümdarı Tuğrul Bey’in adı, kentte herhangi bir yerde yaşamaz.

Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişinin yazılmayan hikayesi
Yazmadaki Türkler
Bizanslı tarihçi Skilitzes, ünlü yazmasında (11. yüzyıl) Amorium önünde savaşan Arap ordusundaki Türkleri tasvir ederken üstlerine ‘Türk’ notu düşmüş (altta). Evliya Çelebi, Tuğrul Bey adına okunan hutbe için Sirkeci Tekkesi’ni işaret ediyor (altta).
Resim2 (1)

Selçuklu-Bizans ilişkilerinin başladığı nokta bu hutbe hadisesidir. Devamında Selçuklular hızla batıya doğru geniş bölgelere yayılır. Onların en güçlü grupları olan göçebe Türkmen aşiretleri de Anadolu yaylalarına akar. Bu seferlerde zaman zaman Bizans, zaman zaman Selçuklular esir düşer ve çok tuhaf olaylar da yaşanır.

1070’te yapılan bir seferde Bizans komutanlarından Manuel Komnenos, Selçuklulara esir düşer. Ancak Erbasan isimli Selçuklu hanedanından bir emiri ikna ederek hem kendi serbest kalır hem de beraberindeki adamlarla emiri İstanbul’a götürür! Emir, Erbasan Selçuklu hanedanının İstanbul’a gelen ilk ferdidir. Erbasan’ın ardından onu yakalamak için Anadolu’ya giren Afşin Bey, onun başkentte olduğunu öğrenir. Bunun üzerine büyük bir ordu ile birçok Anadolu şehrini yağmaladıktan sonra bugünkü Kadıköy önlerine gelir ve imparatordan Erbasan ve yanındakileri teslim etmesini ister. Olumsuz cevap alınca yapabileceği fazla bir şey kalmaz. Arada koca bir deniz vardır ve onu geçemediği için geri dönmeye karar verir; tekrar Anadolu kentlerini yağmalayıp Ahlat’a çekilir.
Erbasan uzun süre Bizans başkentinde önemli bir isim olmuş ve 1078’de İmparator Nikephoras Botaniates’in tahta çıkmasına yardım etmiştir. Ona destek veren Selçuklu askerleri ile birlikte Botaniates’i başkente getirmiş, Selçuklular uzun süre Üsküdar’da kalıp eğlenceler düzenlemişlerdir. Önde gelenleri ise İstanbul’da ağırlanmıştır. Selçukluların Üsküdar ve Kadıköy’de bir hatırası yoktur.

Buondelmonti istanbul
En eski İstanbul
Rahip ve gezgin Boundelmonti’nin İstanbul gravürü, bugüne kalan en eski harita olarak Fransa Ulusal Kütüphanesi’nde korunmakta.

1071’de yapılan Malazgirt Savaşında da aslında ilişkiler karmaşıktır. Savaş, Selçukluların Anadolu’ya yaptığı akınlardan rahatsız olan Bizans yönetiminin büyük bir sefer düzenleyip bu soruna son verme arzusu ile başlar. Aslında Türkmenler uzun süredir Anadolu’dadır. Şehirlerden çok yaylalar ve otlaklarda ilerleyen bu göçebe gruplar ile Bizans yerleşimleri arasında bir süre sonra sürtüşmeler başlar.

Bizans ordularını imparatoriçe ile evlenip imparator unvanı alan Romanos Diogenes idare etmektedir. Orduda Bizans’a sığınan Selçuklular, Balkanlardan Türkçe konuşan ve Selçukluların akrabası sayılan Peçenek ve Uzlar ve bazı Avrupalı halklardan askerler de vardır. Bu savaşta Tuğrul Bey’in yeğeni Sultan Alparslan Bizans ordularını yener ve doğrudan imparatoru esir alır. Esir düşen Bizans imparatoru sadece sözüne güvenilerek serbest bırakılır. Ancak kendi rakipleri onu feci şekilde cezalandıracaklardır. Tahtan indirilen imparatorun gözleri kızgın demirlerle dağlanır. Yüzünde oluşan korkunç yaraların tedavi edilmesine izin verilmez ve bugünkü Kınalıada’nın tepesindeki Metamorphosis Manastırı’na kapatılır. Onu imparator yapan eşi de aynı hücrededir. Malazgirt Savaşı’nın yenik lideri çok geçmeden bu manastırda ölür ve defnedilir. Manastır varlığını devam ettirse de imparatorun mezarı kaybolur.

Selçuklu Sultanı Alparslan da ele geçirdiği bir kalenin komutanı tarafından öldürülür. Anlatılan hikayeler çok çeşitli ve tuhaftır. Vefat eden sultan, Merv kentinde babasının yanında bir türbeye defnedilir. Türbe de, yanında bulunduğu medrese de zamanla harap olur (Son yıllarda bazı ekipler bu meşhur hükümdarın türbesini bulmak için büyük çaba harcıyor). Kahramanlarının hazin sonuna rağmen, Malazgirt giderek daha meşhur bir savaş haline gelir. Savaştan yüzyılllar sonra birçok yeni hikaye ortaya çıkar. Savaşan taraflar ve hükümdarlar modern ideolojilerin de ilgisini çeker.

alpaslan
Malazgirt’teki Alparslan heykeli.

İmparator yeniktir ve hazin bir hikayenin kahramanıdır; bu nedenle çok hatırlanmaz. Sultan Alparslan giderek daha da tanınan bir isim olur. Sultanın heykelleri Türkiye’nin birçok meydanına yerleştirilir. Asırlar sonra bu coğrafyanın yeni devletinde doğan birçok çocuğa onun ismi verilir. Bu arada çok uzaklarda, Alparslan’ın öldüğü topraklarda, 1991’de Türkmenistan Cumhuriyeti kurulur. Artık sultan orada da meşhurdur. Yeni devletin başkentinde de “Alparslan Türkmen”in heykelleri yükselir.

Savaş ve kahramanları bambaşka anlamlar kazansa da Malazgirt Savaşı sonrasında yaşananlar çok ilginçtir. Yenilen hükümdarlara merhamet sık rastlanan bir hadise değildir. Roma-Bizans imparatorlarının esir düşmesinin pek az örneği vardır. 1071’den sonra Selçuklular hayal edilemez bir hızla Anadolu’nun en batısına kadar yayılırlar. Artık Ege, Akdeniz ve Marmara Denizleri sınırdır. 11. yüzyılın son çeyreğinde bütün Anadolu yarımadasında Selçuklular vardır.

Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişinin yazılmayan hikayesi
Tuğrul Bey parası
Türkmenistan parası Manat’ın birlik banknotlarında Tuğrul Bey figürü bulunmaktadır (üstte). Selçuklu hükümdarı Tuğrul Bey’in adına basılan madenî paranın ön ve arka yüzleri (altta).
Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişinin yazılmayan hikayesi

İlk başkentleri antik Nikaeia (İznik) kenti olur. Selçukluların kenti nasıl adlandırdığını bilmiyoruz. Bu kent neredeyse İstanbul’un kapısı kabul edilebilir. Bizans uygarlığı ve Hıristiyan inancı açısından da önemli bir merkezdir. Selçukluların burayı başkent seçmeleri, muhtemelen İstanbul’u kendileri için bir hedef olarak kabul ettiklerini gösterir.
Bu ilk ilişkiler döneminde birçok Selçuklu, Bizans başkentinde, hatta sarayında yaşamaktadır. Bunlar çok çeşitli şekillerde Bizans başkentine geliyor. Kimileri esir, kimileri köle, asker, tüccar, maceraperest, çapkın, bu kişilerin nitelikleri ve geliş yolları kaynaklarda belirtilmiyor. Hiç şüphesiz ismini bildiklerimiz var olanların çok azı.

Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişinin yazılmayan hikayesi
Bizans mozaiği ve Keykubat
Ayasofya Müzesi’nde bulunan mozaik panoda Bizans’ın büyük hükümdarı 2. Ioannes Komnennos, ailesi ve Hz. Meryem ile birlikte tasvir edilmiş. Alanya’daki Alaeddin Keykubat heykeli (altta).

Başkentteki Selçukluların bilinen en eski ismi Çaka ya da Çakan Bey’dir. Bizans kaynaklarında Çakhas şeklinde geçer. Ne zaman ne ve şekilde Kostantiniyye’ye geldiği bilinmez. Danişmendname, esir alınan bir bey olduğunu söyler. Başkentte büyüdüğü, sarayda yetiştiği kesindir. Prenses Anna Komnena, onun Homeros’u okuyup anlayacak kadar Rumca öğrendiğini, Bizans savaş taktiklerini ve geleneklerini bildiğini anlatır.
Çaka Bey ayrıcalıklarını ve ünvanlarını kaybedince, Bizans devletinin başına bela olur. Batı Anadolu’da hem Müslüman Türklerden hem Rumlardan bir ordu ve donanma toplar. İzmir tarafını ve bazı Ege adalarını alıp bir beylik kurar. Bizans devletinden tekrar eski ünvan ve ayrıcalıklarını talep eder. Hatta imparatorun oğlu ile kendi kızının evlenmesini talep eder ama bu evlilik gerçekleşmez. Aynı kızı mıdır bilinmez ama, Çaka Bey bir kızını da Anadolu Selçuklu Sultanı Kılıçarslan’a verip onun kayınpederi olur. Hiç şüphesiz sıradan ailelerde de benzer hikayeler vardır. Çaka Bey ayrıca Balkanlar’da yaşayan ve Türkçe konuşan Peçeneklerle de yakın ilişkiler kurar. Birçok maceradan sonra 1095 dolaylarında damadı Kılıçarslan tarafından öldürülür. Küçük devleti ve İstanbul ile ilgili hayalleri de sona erer. Çaka Bey İzmir’in ilk fatihi olarak hatırlanır ama, onu eski bir İstanbullu olarak bilen azdır.

Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişinin yazılmayan hikayesi

11. yüzyılın sonlarında Selçukluların tarihinde trajik olaylar gerçekleşir. Haçlılar Anadolu’ya ulaşıp hem Selçuklulara hem Rumlara büyük zulümler yapar. 1096-1097’de, Bizans kaynaklarında “Sultanikon” denen Selçuklu başkenti İznik düşer. Selçuklular, Haçlı kuşatmasına dayanamayan şehri Bizanslılara teslim etmeyi tercih ederler. Bir gece gizlice Selçuklu sancakları surlardan indirilir ve yerline Bizans sancakları çekilir. Karşılığında da kenti güven içinde terkederler.

Bu kuşatma ve savaşta yüzlerce Selçuklu çocuğu anne ve babasını kaybedip kimsesiz kalır. Bazıları Bizans’a bazıları Haçlılara esir düşer. Bizans devletinin eline geçenler ya da bunlara sunulanlar, eski bir adet olduğu üzere soylu ailelere ve hatta saraya dağıtılıp oralarda yetiştirilir. Bu çocukların en meşhuru, Aksukhos isimli biridir. İmparator Aleksios Komnenos’a hediye edilen çocuk henüz dokuz yaşındadır. Kendisine Ioannes adı verilip imparatorun oğlu Komnenos’un hizmetine verilir. Yaşıt iki çocuk, birlikte büyürler. Biri Bizans’a imparator olurken, diğeri de onun en güvendiği komutanı ve devlet adamı olur. Unvanı “Sebastos” ve “Megas Domestikos”tur; yani batı ve doğu ordularının başkomutanı. Ionnes Aksukhos, Selçuklularla yapılan savaşlarda dahi Bizans ordularının başında bulunur. Adı Ioannes’tir ama ama eski Türk ismi ‘Aksuk’u da yaşatır (Kelimeyi sadece Bizans kaynaklarından okuduğumuz için Türkçe kökenini belirlemek güç. Akkuş mu? Eksük mü?). Niketas Khoniates onu iyi bir asker, cömert ve hayırlı işler yapan faziletli biri olarak tanıtır. Düşüncesinin soyluluğu ve terbiyesi ile herkesin sevgilisi haline geldiğini de eklemiştir. Hatta hanedana mensup kişiler bile onu gördüğünde atlarından iner imparatorlara gösterilen bir saygı ile onu selamlarmış.

Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişinin yazılmayan hikayesi
Ioannes Komnenos
Ayasofya Müzesi’ndeki mozaik panoda resmedilen II. Ioannes Komnennos (detay).

İmparator II. Komnenos’a karşı bir taht darbesinde bulunan ablası Anna Komnena’nın girişimi, bizzat Aksukhos tarafından şiddetle bastırılır. Komnenos, prensesin inanılmaz servetini Aksukhos’a hediye eder. Aksukhos bu hediyeye çok teşekkür edip konu ile ilgili konuşmak için izin ister. İmparator konuşmasına izin verince “ablasını affetmesini ve onu göstereceği büyüklükle cezalandırmasını” tavsiye eder. Onun tavsiyesi ile bu darbeye katılan abla affedilir ve el konulan servetleri geri verilir.

Aksukhos’un 1150 dolaylarında öldüğü tahmin edilebilir. Çocukları ve torunları Aksukhos aile adını taşımaya devam etmiştir. Trabzon Krallığının üçüncü hükümdarı Ioannes Komnenos da Aksukhos adını taşır. Bu durumda Aksukhos’un torunları ile Komnenosların Trabzon kolu birleşmiş olmalıdır.

Onun Bizans başkentinde yalnız olmadığını biliyoruz. Hiç şüphesiz benzer şekilde Bizans sarayında ve devletin en üst merciinde birçok Selçuklu genci bulunuyordu. Ancak onların aile isimleri ya da kökenleri ile ilgili bilgiler Bizans kaynaklarında korunmadıysa, varlıklarını belirlemek imkansız gibidir. Belki gelecekte Bizans dönemine ait kitabeler ve diğer arkeolojik veriler bu isimler ile ilgili yeni veriler ortaya koyabilir.
Selçukluların Bizans başkentinde meşhur bir hatırası da bir yapıdır. İmparator Aleksios Komnenos döneminde imparatorluk sarayında inşa edilen “Muhrutas” isimli bir köşk, oldukça ilginç bir yapıdır. Muhtemelen mahruti bir çatıya sahip ya da İslâm sanatının pek sevdiği mukarnaslı bir örtü sistemi olan bu köşk, Selçuklu ustaları tarafından inşa edilmişti. Şaka değil İstanbul’da bir Selçuklu Sarayı! Duvarlarında çiniler ve Selçuklu danslarını gösteren resimler olduğu anlatılır. İmparatorun kızı ve tarihçi Anna Komnena, babasının en kederli zamanlarında Selçuklu dansları ve müziğiyle teselli bulduğunu anlatmıştır. Sarayda Selçuklu şehirlerinden gelmiş dans ve müzik gruplarının varlığı da düşünülmelidir. Acaba kent halkı da bu yeni komşunun dans ve müziğinden hoşlanıyor muydu? İstanbul sokaklarında Selçuklu türküleri duyuluyor muydu?

Sözü edilen köşk, Büyük Saray’ın diğer yapıları gibi zamanla yokolmuştur. Modern araştırmacılar ancak Küçük Ayasofya Caddesi civarında olabileceğini iddia ederler. Belki gelecekte arkeolojik kalıntılarına rastlanabilir.

Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişinin yazılmayan hikayesi
Manuel Komnenos
Vatikan Kütüphanesi’nde bulunan Manuel 1. Komnenos el yazması minyatürü (detay, üstte). Bizans hükümdar bir geçit töreninde (altta).
Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişinin yazılmayan hikayesi

Erbasan’dan yaklaşık 100 yıl sonra başkente gelen Selçuklu hanedan mensubu önemli bir isim de Sultan II. Kılıçarslan olmuştur. 1162’de, yanında 1000 kişilik maiyeti ve Musul Atabeği Nureddin Mahmud’un kardeşi Miran ile birlikte Kostantiniyye’ye gelmiş ve Danişmedlilere karşı Bizans’la ittifak kurmaya çalışmıştır. Bizans devleti ile Anadolu’nun zaptedilemeyen Türk emirlerine karşı ittifak arayışı! Ziyaretin Bizans kaynaklarında tarifleri etkileyicidir. Bizzat imparator Manuel Komnenos tarafından karşılanan ve ağırlanan sultan için yapılanlar Bizans başkentini bile şaşırtmış ve büyük bir ihtişam ve zenginliğin sergilendiği söylenmiştir. Bizans yazarları sultanın bugünkü Sultanahmet semtinde olan Büyük Saray’da misafir edildiğini bildirir. Işın Demirkent Hoca, sultanın yukarıda anlatılan saraydaki Selçuklu tarzı köşkte misafir edilmiş olabileceğini söyler. Sultan şehirde gezdirilir. Hipodroma götürülür. Hatta yanındakilerden biri Dikilitaş’a tırmanıp hipodrom üzerinde uçabileceğini iddia eder. Taşa tırmanır ve elbisesinin bir paraşüt vazifesi görmesini beklerken yere çakılıp ölür (Son yıllarda bu olay Türklerin ilk uçma denemesi olarak epey popüler olmuştur). Sultanın Ayasofya’ya yapılacak ziyareti ise şiddetli bir deprem nedeniyle iptal edilir. Ziyaretin ne kadar sürdüğü kesin değildir. Bir hafta ile birkaç ay arasında süreler ileri sürenler vardır.

Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişinin yazılmayan hikayesi
Dikilitaş’tan atlayıp ölen Türk’ün hikayesi
Sultan Kılıçarslan 12. yüzyılın ikinci yarısında İstanbul’u ziyaretinde Manuel 1. Komnenos ile bir şehir gezisine çıkmış, o sırada Dikilitaş’a tırmanıp aşağı ‘uçabileceğini’ iddia eden bir Türk buradan atlamış, ancak yere çakılıp ölmüştü.
Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişinin yazılmayan hikayesi
Antalya’daki Gıyaseddin Keyhüsrev heykeli

Kentte asıl uzun kalan Selçuklu Sultanı ise 1. Gıyaseddin Keyhüsrev’dir. Konya tahtını kaybeden sultan, 1196’da Kostantiniyye’ye sığınmış ve dokuz yıla yakın burada kalmıştır. Onun Bizans soylularından Mavrozomes’in kızı ile evlendiği ve kayınpederinin kalesi ya da konağında yaşadığı anlatılır. Sultanın yaşadığı yerin Marmara Denizi’nde bir ada olduğunu anlatan kaynaklar da vardır.

Sultan bu ziyaretinde çok iyi misafir edilir. Kendisine kıymetli hediyeler takdim edilir. 1204’te Haçlılar şehri işgal ettiğinde, sultan da kenti terketmek zorunda kalmış olmalıdır. Sultanın bu zorunlu sürgününde, oğulları Alaeddin Keykubat ve İzzeddin Keykavus da ona eşlik etmiştir. Şehzadelerin kentin sokaklarında Hacip Zekeriya ile gezdiği bilinmektedir. Hatta bu emir şehzade Alaeddin’e yıllar sonra onu ve kardeşini omuzunda nasıl dolaştırdığını hatırlatacaktır.

Sultan 1205’te Selçuklu tahtına çıkmak üzere ayrıldığında oğulları burada kalmış ve kısa süre sonra lalaları tarafından kaçırılıp babalarının yanına götürülmüşlerdir. Bu iki Selçuklu şehzadesi geleceğin sultanlarıdır. Bu arada Bizans devletinin başkenti Haçlılar tarafından işgal edilmiş, yeni başkent 1204’ten 1261’e kadar İznik olmuştur.

Müslüman Türklerin Anadolu’ya gelişinin yazılmayan hikayesi
Türkmenistan-Aşkabat’taki Alparslan ve Melikşah heykelleri.

Bizans başkentine yapılan en meşhur ziyaret ise Sultan 2. İzzeddin Keykavus’un ziyaretidir. Sultan 1256’da yılında çok sayıda Bizans askeri de bulunan bir ordu ile İlhanlılara karşı savaşa kalkışmıştır. Bizans kaynakları kendi üniformaları ile savaşan Selçuklu askerinin İlhanlıları geri çekilmeye mecbur bıraktığını, ama Selçuklu Emiri Arslan Doğmuş’un askerleri ile birlikte İlhanlı saflarına geçmesi üzerine Selçukluların yenildiğini anlatır. Sultan bu olaydan sonra kaçmış ve Bizans topraklarına sığınmıştır. İlhanlı ordusunun Anadolu’dan ayrılması sonrasında, İmparator 2. Theodoros Laskaris’in verdiği kuvvetlerle Konya’ya gelip tekrar tahta çıkmıştır. 1262 yılında ise yeni İlhanlı saldırısı karşısında duramayıp Antalya limanından gemilerle bütün ailesi ve adamları ile Haçlılardan yeni kurtarılan Bizans başkentine çekilmek zorunda kalmıştır. Burada bir hükümdar gibi karşılanmış ve ağırlanmıştır. Bu uzun misafirlik de anonim Selçukname’de oldukça detaylı anlatılır. Sultan ve beraberindeki emirlerin zengin kenti çok beğendiği, ama devleti ve halkı zayıf bulduğundan sözedilir. Bir süre sonra sığınmacı Selçuklu emirlerinin başkenti elegeçirmek için bir darbe hazırlığında olduğu iddia edilmiş ve sultan Enez’e sürülmüştür. Emirlerin bir kısmı hizmetkarları ile vaftiz olmaya zorlanmış, sonrasında onlar da şehirden çıkarılmıştır. Buradan Kırım’a geçen sultan, 1279-1280 yılında vefatına kadar burada kalmıştır.

Sultan şehirden ayrıldığında annesi ve eşinin kentte kaldığı bilinir. Onlar eski Bizans vatandaşları idi. Sultanın çok küçük olan iki oğlu da Kostantiniyye’de kalır. Onların kentteki soyu “Sultanos” ve “Melikidis” aileleri olarak, varlığını Osmanlı dönemine kadar devam ettirir. Bu ailelerin Balkanlar’daki malvarlığı Sultan Murad döneminde tartışma yaratmış, ancak Osmanlı padişahının izni ile mülklerini korumayı başarmışlardır. Belki Selçuklu prensleri ile ilgili ya da Bizans’a sığınan Selçuklulardan biri Aynaroz’da bir manastır kurdurmuştır. Selanik yakınlarındaki bu manastır Kutlumusio adıyla bilinir. Galiba bu isim Kutlumuş adından kaynaklanmaktadır. Bu manastır bugün hâlâ varlığını devam ettirir.

Selçukluların Bizans başkentindeki varlığını tersten okumak da mümkündür. Selçuklu başkenti ve sarayında da bir çok Bizans soylusu vardı. Anadolu topraklarında inançların, halkların, devletlerin ilişkileri oldukça karmaşıktır.