Ekim 2024 Sayımız Çıktı

Tarihî dokuyu korumaya ve yaşatmaya adanan bir hayat

ÇELİK GÜLERSOY: ÖLÜMÜNÜN 20. YILI

1947’de çalışmaya başladığı Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu’nda genel müdür olan Çelik Gülersoy, sonraki yaşamını İstanbul’un tarihî yapı ve eserlerinin korunmasına, bunların bugünkü ihtiyaçlar doğrultusunda yeniden değerlendirilmesine adadı. Yaptığı düzenlemeler, yazdığı kitaplarla büyük bir miras bırakan öncü bir kültür insanı.

İstanbul’un ve yakın dönem kültür tarihimizin önemli isimlerinden Çelik Güler­soy, 6 Temmuz 2003 tarihin­de bu dünyadan ayrılmıştı. Arkasında bugünkü İstanbul’u etkileyen sayısız proje bıraktı. İstanbullular artık onu pek hatırlamıyor. Ondan çok daha büyük ve güçlü kişilerin yapa­madığını yapıp, yaşadığı ülkeyi korumak için olağanüstü bir çaba harcayan Çelik Gülersoy’u anmak; özellikle gençler, sev­dikleri şehirler için bir şeyler yapmak isteyenler için müstes­na bir durumdur.

Hiç durmadan, neredeyse hayatını İstanbul’un tarihi­ne-sorunlarına adadı; hem ya­yınları hem geliştirdiği projeler hem uygulamaları ile kendi­sinden sonra da devam eden büyük etkiler oluşturdu. “En büyük eserim” dediği İstanbul Kitaplığı-Çelik Gülersoy Vakfı ve sevenleri tarafından hâlâ yaşatılıyor. Vefatının 20. yılında onu anmak için, her biri bir tez konusu olabilecek onlarca işi anlatmak kolay değil.

resim_2024-09-01_001627809
Yakın dönem kültür tarihimizin önemli isimlerinden Çelik Gülersoy, 6 Temmuz 2003’te vefat etmişti.

Kendi kaleminden hayat hikayesi şöyle başlar: “Ordu’nun köklü ailelerinden Müftizade­lere mensup jandarma suba­yı Akif Bey (ölümü 1935) ile Münevver Hanım’ın oğludur. Babasının görevi nedeniyle bulunduğu Hakkari’de doğdu. İlköğrenimine ailesiyle birlikte geldiği İstanbul’da Şemsü’l-Me­katib’de başladı. Ortaokulu Beşiktaş Ortaokulu’nda okudu. 1949’da Beyoğlu Erkek Lisesi’ni bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden 1958’de mezun oldu. Kısa bir süre avu­katlık yaptıktan sonra 1947’de çalışmaya başladığı Türkiye Tu­ring ve Otomobil Kurumu’nun (TTOK) çeşitli kademelerinde görev aldı”. 1966’da TTOK Genel Müdürlüğü’ne getirilen Güler­soy, vefatına kadar bu görevi sürdürmüştür.

Çelik Gülersoy, Şehremi­ni Cemil Topuzlu, Said Naum Duhani, Ali Fuad Cebesoy, Abdülhak Şinasi Hisar, Reşid Savfet Atabinen ve Henri Prost gibi isimlerin bulunduğu TTOK bünyesindeki zengin kültür ortamında yetişmiştir. İstan­bul’un kültür mirasını çokyönlü algılamasında bu çevrenin etkisi büyüktür.

Gülersoy’un İstanbul üze­rinde odaklanan çalışmalarını; turizm, tarihî eserlerin resto­rasyonu, şehir tarihçiliği olmak üzere birbirini bütünleyen üç ana gruba ayırmak mümkündür. Onun restorasyon çalışmalarını İstanbullular hâlâ hayranlıkla takdir eder. Bu projelere 1971’de triptik işlemlerinin Turing tara­fından yapılmaya başlanmasıyla girişilir; elde edilen gelir, yeni projelerin geliştirilmesini sağlar. İlk projelerinden biri 1977-1984 arasında Edirnekapı-Kariye Müzesi çevre düzenlemesidir. Burada kentin yeni restore edi­len bir anıtı çevresindeki ahşap evler de restore edilir; yapının önündeki meydan düzenlenir; turistik tesisler hazırlanır. Çelik Gülersoy’un adını taşıyan vakıf da burada hizmete başlar.

resim_2024-09-01_001632839
Soğukçeşme Sokağı’nda bulunan Çelik Gülersoy Vakfı İstanbul Kitaplığı, Gülersoy’un ömrü boyunca topladığı İstanbul kitaplarının yanında kente dair pek çok fotoğraf ve efemerayı da biraraya getiriyor.

1984’ten sonra Sultanahmet semtinde “Yeşil Ev” olarak tanınan bilinen Reji Nazırı Şük­rü Bey Konağı’nın restorasyonu gündeme gelir. 1985’te Euro­pa Nostra Gümüş Ödülü alan proje, Osmanlı dönemi evlerinin turizm amaçlı kullanımı için örnek ve ilk projelerden olur. Ar­tık ayakta duramayacak kadar tahrip olmuş olan konak, detaylı olarak belgelenir ve modern malzeme ile kontur-gabarisi değişmeden yeniden inşa edilir, dıştan ahşap ile kaplanır. Bir rekonstrüksiyon olan projeyle, mekanlar özgün 19. yüzyıl mo­bilyaları ile döşenerek etkileyici bir görünüme kavuşur. Bu pro­jeyi müstesna kılan taraflardan biri de, konağın bitişiğindeki Cedid Mehmet Efendi Medre­sesi ve Hazreti Abdurrahmanı Şami Tekkesi’nin de Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün izniyle restore edilmesidir. Tekkenin türbe bölümü ziyaret edilir hâle getirilir; medrese ise gelenek­sel el sanatlarının üretildiği ve sergilendiği bir merkez olur. İstanbul Sanatları Çarşısı olarak isimlendirilen medresenin her bir öğrenci hücresi, hat, tezhip, minyatür, kat’ı, ebru, cilt dalla­rından birine tahsis edilir; avlu­da bir kafe oluşturulur. Böylece bir eğitim yapısı olan medrese, geleneksel sanatların icra edil­diği, öğretildiği ve meraklılarına pazarlandığı yeni bir eğitim kurumuna dönüşür; ayrıca çarşı sayesinde sürdürülebilir bir kurum da oluşturulur. Bu uygulama Türkiye’de geleneksel sanatların yaşatılması ve turizm amaçlı tanıtılması açısından bir dönüm noktası olur. Bunlar, Haseki Hürrem Hamamı ile birlikte Kabasakal Caddesi’nde olağanüstü bir doku oluşmasını sağlar.

resim_2024-09-01_001638676
Gülersoy, 1979’da kaynak yetersizliğinden yok olma noktasına gelmiş tarihi köşklerin restorasyonuna başladı; butik otel olarak hizmete açtığı Sultanahmet’teki Yeşil Ev de bunlardan.

Sonrasında Topkapı Sarayı ve Ayasofya arasında bulunan Soğukçeşme Sokağı uygula­ması geliştirilir. Bu iki büyük anıtın arasında sarayı çevrele­yen Sur-u Sultaniye’ye bitişik sokakta bulunan yapılar, Turing tarafından satın alınır. Bu alan­da değişen-bozulan ahşap evleri kurtarmak, arada inşa edilen ni­teliksiz yapılarla bozulan sokak dokusunu korumak için yine bü­yük bir proje geliştirilir. Modern malzeme ile aslına uygun olarak yeniden yapılan konutlar, ahşap kaplama cepheleri ve dönem mobilyaları ile 19. yüzyıl sonla­rına ait bir İstanbul sokağında yeniden doğar. Sokağın başında Naziki Tekkesi, ortalarda bir Osmanlı konak hamamı, diğer ucunda bir Bizans sarnıcı ve konutlar vardır. Sokağın tama­mının turizm amaçlı kullanımı doğru olmayacağı için, belgele­nebilen en eski yapı ve çevresi bir kitaplık olarak düzenir. Çelik Gülersoy Vakfı-İstanbul Ki­taplığı adı verilen bu tesis, tüm kente ait büyük bir koleksiyon ve arşiv işleviyle hizmet etmesi için planlanır ve sokağın kültürel yüzü olur.

resim_2024-09-01_001642909

Çelik Gülersoy’un restorayon uygulamaları, Boğaziçi’nde kimi tarihî koru ve yapıların düzenlenmeleri ile devam eder. Yıldız Korusu, Malta ve Çadır Köşkleri (1979-1983), Emirgan Korusu, Sarı Köşk (1979), Pem­be Köşk (1982) ve Beyaz Köşk (1983), Çamlıca Tepesi (1980), Hidiv Kasrı (1985), Fenerbahçe gibi hâlâ değişik işletmelerde varlığını devam ettiren kültür varlıkları ve tesisler, daha son­ra hazırlanan birçok proje için ilham kaynağı olur. Çelik Gü­lersoy’un restorasyon uygula­malarında farklı yöntemler ve yaklaşımlar göze çarpar; ancak genelde koruma ve kullanma dengelerine dikkat edilmiş, ay­rıca sürdürülebilirlik açısından da Türkiye için yeni yaklaşım­lar ortaya konmuştur.

Onun kentin önemli anıtla­rının tanıtılması için yazdığı kitaplar bugün hâlâ merakla okunmaktadır. Gülersoy’un 1966’da hazırladığı İstanbul Rehberi, uzun yıllar İngilizce, Almanca, Fransızca ve İtal­yanca konuşan ve İstanbul’u ziyaret eden turistler tarafın­dan kullanılmıştır. İstanbul Görünümleri: 1. Köprü ve Galata (1971), İstanbul Görünümleri 2; Tophane-Kabataş (1973), Çamlı­ca’dan Bakışlar (1982), Göksu’ya Ağıt (1987), Boğaziçi: Sorun­lar-Çözümler (1982), Ihlamur Mesiresi (1983), Küçüksu (1985), Taksim: Bir Meydanın Hikayesi (1986), Tepebaşı, Bir Meydan Sa­vaşı (1993) adlı eserleri, kendi içlerinde bir bütün oluşturur. İstanbul’un tarihsel yapıların­dan özellikle şehrin ticari, dinî ve idari hayatına damga vur­muş geniş ölçekli mimari eser­leri üzerinde duran Gülersoy, Ka’riye (1974), Kapalı Çarşı’nın Romanı (1979), Yıldız Parkı ve Malta Köşkü (1979), Dolmabahçe (1984), Hıdivler ve Çubuklu Kasrı (1985), Mavi Cami (1992) ve Çırağan Sarayları (1992) adlı ki­tapları kaleme alır; bu yapıların değişim sürecini, şehrin doğal yapısıyla olan bağlantılarını dikkate alarak insan-mekan ilişkisi temelinde inceler. Çelik Gülersoy bizzat hazırladığı kitaplar yanında, hem İstanbul Kitaplığı, hem Turing Yayınları üzerinden özellikle İstanbul ile ilgili çok sayıda eseri de bugüne ulaştırır.