Güneydoğu Asya ülkelerinden Bangladeş’te üniversite öğrencilerinin ve gençlerin, kamu istihdamındaki adaletsizliğe karşı başlattıkları eylemler, Başbakan Şeyh Hasina’nın kendilerini aşağılaması ve kan dökülmesiyle kitleselleşti. Hasina Hindisan’a kaçtı; muhalefet, ordu ve gençler demokrasi arayışında biraraya geldi.
Bangladeş, tarihinde görülmedik bir ayaklanmaya sahne oldu. Binlerce gösterici ayaklanarak Dakka’daki başbakanlık konutunu işgal etti. Temmuz ayında Başbakan Şeyh Hasina’nın, kamuda işe alınacak olanlar için uygulanan kotaları barışçıl bir şekilde protesto eden üniversite gençliğini ve diplomalı gençleri aşağılaması, onları “cihatçı” olarak suçlaması göstericileri daha da öfkelendirdi. Polisin gerçek mermiler kullanarak göstericilere ateş açması, iktidardaki Awami Birliği’nin gençlik kollarının protestoculara saldırtılması üzerine ise ülke kan gölüne döndü. Yüksek Mahkeme kotaları yeniden düzenlese de Ağustos başında protestolar tekrar yükseldi. Hastane yetkilileri ve polis raporlarından 339 kişinin öldüğü, binlerce insanın yaralandığı, binlercesinin de tutuklandığı ortaya çıktı.
Ülkede hadiselerin başlamasına sebep olan kota sistemi, 1971’de Pakistan’a karşı bağımsızlığın elde edilmesinden 1 yıl sonra getirilmişti. Buna göre kamu hizmetlerinde, Pakistan’a karşı kurtuluş savaşına katılan “özgürlük savaşçıları”nın çocuklarına %30 öncelik uygulanıyordu. 170 milyonluk ülkede, nüfusun yarısı yoksulluk sınırın altında (günde 2 USD) yaşarken, kamu kesiminde sadece 3 bin kişi için uygulan bu adaletsizlik, iktidar partisi Awami Birliği’nin taraftarlarına iş bulmak için kullandığı bir araca dönşmüştü.
Başlangıçta bu istihdam sorunundan yola çıkan protestolar, 16 Temmuz’dan itibaren hükümetin sert politikasıyla siyasal bir krize doğru evrildi. Polis karakolları, kamu binaları göstericiler tarafından yakılırken, 2008’den bu yana iktidarda olan 76 yaşındaki başbakan ve partisinin iktidarının da meşruiyeti sorgulanmaya başlandı. İçişleri Bakanı 21 Temmuz’da devlet televizyonunun ana binasının hedef alındığını, metropol demiryolu ağının kullanılmaz hale geldiğini açıkladı.
18 milyon genç işsizin bulunduğu ülkede sokak gösterileri beklenmedik şekilde kitleselleşti ve kotalardan geri adım atılması hadiseleri sona erdiremedi. 4 Ağustos’ta başbakan kendi ipini çekiyor ve göstericilerin “öğrenci değil terorist” olduklarını söylüyordu.
Hükümet, gösterileri şiddet kullanarak bastırmaya çalışırken internet yasağı ile haberleşmeyi de engellemeye çalıştı. Tüm liselerin, kolejlerin, ilahiyat okullarının ve politeknik enstitülerinin bir sonraki duyuruya kadar kapatıldığı açıklandı. Hattâ sokağa çıkma yasağı getirildi. Ordunun da devreye girmesiyle, göstericilere karşı gerçek mermiler kullanılmaya başlandı ve ölü sayısı arttı. Sadece 4 Ağustos’taki çatışmalar sırasında 94 kişi hayatını kaybetti.
5 Ağustos’ta göstericiler başkanlık konutuna baskın yaparken bir yandan da başkente yürüyüş çağrısı yaptı. Vergiler, kamu hizmetleriyle ilgili faturaların ödenmemesi talebinin yanısıra, ülkenin en önemli sanayisi olan tekstilde işçilere grev çağrısında bulundu. Aynı gün Başbakan Şeyh Hasina istifa edip helikopterle Hindistan’a kaçtı (İngiltere’ye sığınma isteğinin, insan hakları ihlalleri nedeniyle zora girdiği iddia ediliyor).
Genelkurmay Başkanı General Waker-uz-Zaman ordunun duruma elkoyduğunu, hızla “özgür ve adil” seçimlere gidileceğini bildirdi. Komutanlar, Cumhurbaşkanı Muhammed Şahabuddin ve parlamentoda temsil edilen siyasi partiler bir toplantı yaparak geçici bir hükümet kurulması konusunda anlaştılar. Öğrenci hareketinin koordinatörleri kitle hareketine öncülük edenlerin de bu sürece dahil edilmesini, kendi rızaları dışında, özellikle ordunun kuracağı bir hükümeti kabul etmeyeceklerini bildirdi. Her türlü ayrımcılığa karşı olduklarını ve geçici hükümetin başına mikro kredi kavramının mucidi Nobel Barış Ödülü sahibi Muhamed Yunus’un getirilmesini talep ettiler. Ülkedeki gençlik hareketinin taleplerini karşılayacak bir düzenlemenin ne oranda mümkün olabileceği, kitle dinamizminin geçici hükümet döneminde nasıl bir evrim geçireceği kısa sürede yanıt bulmayabilir. Şimdilik, göreve çıkmayan polislerin yerine gönüllülerin trafiği düzenlemesi gibi gelişmeler, kota ile başlayan hareketin doğrudan demokrasi örnekleriyle çeşitlenebileceği yönünde bir eğilimi de göstermekte.