1919’daki Amritsar Katliamı, sömürgelerini Fransa’ya kıyasla çok daha hoşgörüyle yönettiğini iddia eden İngiliz imparatorluğunun unutmak istediği bir olaydır. İngiliz askerleri, Pencab vilayetinin Amritsar kentinde bir bahçede sivil Hintli halka ateş açarak 1000’e yakın insanı katlettiler. Dönemin Pencab Valisi Michael O’Dwyer 21 yıl sonra Londra’da, katliamdan kurtulan Udham Singh tarafından öldürülecekti.
Bu yıl Nisan ayında Hindistan’ın Amritsar kentinde “Caliyanvala Bahçesi Katliamı”nın 100. yılı nedeniye anma törenleri düzenlendi. Ancak bu vesileyle Hintlilerin İngiltere’den bekledikleri resmî özür mesajı yine gelmedi. 1997’de İngiltere Kraliçesi 2. Elizabeth katliam anıtının önüne çelenk koymuş; kocası Prens Philip ise tam orada, anıtın önünde İngiliz askerlerinin 13 Nisan 1919’da sivil halka ateş açarak öldürdüğü insanların sayısı konusunda Hindistan hükümeti yetkilileriyle tartışmaya girerek, eşinin yaptığı jesti sıfıra indirmişti.
Amritsar Katliamı, aynı zamanda iki insanı 21 yıl arayla karşı karşıya getiren bir intikam hikayesini de içinde barındırıyordu. Bu adamlardan Michael O’Dwyer Katolik bir İrlandalıydı ama İngiliz emperyalizmine yürekten inanıyordu. Oxford Üniversitesi’nin başbakan yetiştirmesiyle ünlü Balliol Koleji’nde okuyarak istediğine kavuşmuş; 1885’te Indian Civil Service (ICS) denilen Hindistan sömürge idaresine memur olarak girmeyi başarmıştı. Bütün hayatı çalışma, disiplin, kurallar ve Britanya bayrağından ibaretti.
Hikayenin öbür kahramanı Udham Singh ise Hindistan’ın Pencab vilayetinde en aşağı kastın bir üyesi olarak dünyaya gelmişti. Annesini üç, babasını dokuz yaşında kolera salgınlarında kaybetmiş, Amritsar’da bir yetimhanede büyümüştü. Doğuştan asi, tam bir maceracı, biraz deli ve saplantılı ama herkese kendini sevdiren, karizmatik bir adamdı.
Michael O’Dwyer, mesleğinde yükselerek 1913’te Pencab valisi oldu. Hindistan Genel Valisi’ne bağlı “vilayat” yöneticileri arasında en katısıydı. 1. Dünya Savaşı başlar başlamaz O’Dwyer kâh toprak vaadinde bulunarak, kâh zora başvurarak sayısız Pencaplıyı İngiliz ordusuna yazdırmayı başardı. Marangozluğa yetenekli olan genç Udham Singh, bu kampanya sonucunda Basra’da Osmanlılara karşı savaşan İngiliz ordusuna amele olarak katılan gençlerden biriydi.
Udham Singh (1899-1940)
Michael O’Dwyer, bu savaş sırasında Pencap’ta tam bir sıkıyönetim uyguladı. Onun valiliği döneminde Hindistan’ın Savunması Yasası’nın (Defense of India Act) sert önlemleri sayesinde Pencap’ta 46 kişi idam edildi; oysa aynı sürede Büyük Britanya’nın tamamında sadece 3 kişi asılmıştı. Aynı dönemde Gandhi adında bir Hintli avukat, İngiliz hizmetinde kanlarını akıtarak kendilerini kanıtlamış Hintlilere özyönetim hakkı tanınacağı umuduyla siyasi hayatına başlamıştı. Ancak Hintli askerlere toprak falan dağıtılmadığı gibi, özyönetim vermek bir yana, 1919’da çıkarılan Anarşik ve Devrimci Suçlar Yasası (Rowlatt Yasası) sayesinde baskıcı önlemler daha da genişletildi. 1919’da Hindistan’da bir yandan şiddet yanlısı Gadhar partisi, bir yandan Kongre Partisi içinde Gandhi’nin barışçıl bağımsızlık hareketi parladı. Hindular, Sihler ve Müslümanların bu siyasi hareketlerde yanyana yer alması, sömürge yönetiminin temelini oluşturan böl-yönet politikasını etkisizleştirdi. Londra’ya yollanan raporlarda üç büyük grubun birlikte hareket edilmesinden duyulan dehşet, açıkça ifade ediliyordu.
Gandhi yanlılarının 1919 Nisan ayında büyük kentlerde düzenlemeye karar verdiği mitingler, arka arkaya çakan sayısız kıvılcıma dönüştü. Gandhi’nin şiddet karşıtı politikasının ne olduğunu tam olarak kavrayamayan İngiliz memurların beceriksizliği, Delhi başta olmak üzere protestocuların öldürülmesiyle sonuçlandı. Hindistan kazanı kaynadıkça kaynadı. Pencab’ın Lahor’dan sonraki ikinci kenti Amritsar’da, biri Hindu hekim diğeri Müslüman avukat olan iki Gandhi yanlısı önderin kaçırılır gibi tutuklanarak vilayet dışına gönderilmesi, insanları sokağa dökerek İngilizlere yönelik şiddet ve yağma hareketlerinin başlamasına neden oldu.
İşte Amritsar Katliamı, bu gergin ortamda gerçekleşti. 13 Nisan 1919’da kentte Vaisakhi bayramının kutlanacağı sırada, Gandhi yanlıları da barışçıl bir miting için el ilanları dağıtmakla meşguldü. Pencab Valisi Michael O’Dwyer bayram ya da miting arasında fark gözetmiyordu; önemli olan kalabalıkların biraraya gelmesini önlemekti. Lahor’daki askerî birliği Amritsar’ı yatıştırmak üzere görevlendirdi. Tuğgeneral Reginald “Rex” Dyer komutasındaki piyadeler, makineli tüfekleri ve zırhlı araçlarıyla kente girdi; çığırtkanlar toplanma yasağı ilan edildiğini bildiren buyrukları şehrin birkaç yerinde okudu. Ancak halkın pek umurunda olmadı bu. 13 Nisan sabahı Hindular ve Sihler, ünlü Altın Tapınak’ta yapılan bayram töreninden sonra, çoluk-çocuk piknik yapmak ve uçurtma uçurmak üzere yakındaki Caliyanvala Bahçesi’ne (Jallianwala Bagh) gittiler. Bir köşede Gandhi yanlıları platform kurmuş, mitinge hazırlanıyordu. Tıklım tıklım dolu parkta çok az insan bu mitingle ilgilenmekteydi; zira kurumuş kuyusu dışında birkaç ağaçtan başka bir şey bulunmayan, duvarlarla çevrili bu boş arsa halkın bayram günlerinde eğlenmek için geldiği bir yerdi.
Her şey sadece 15 dakikada olup bitti: Tuğgeneral Dyer’ın askerlerinin aniden bahçenin kapılarından birinden içeri girmeleri, kalabalığın üzerine ateş açmaları, duvarlara tırmanarak kaçmak isteyenleri sırtlarından vurmaları, en az 1650 mermi harcadıktan sonra aniden ölüleri, yaralıları, bağıranları, ağlayanları, kendilerini kuyuya atanları oracıkta bırakarak dönüp gitmeleri… İngilizlere göre 379 kişi, Hint Kongre partisine göre ise 1000 kişi hayatını kaybetmişti. İçlerinde isimleri saptanabilen 14 çocuk vardı.
Katliamdan sonra Pencap Valisi Michael O’Dwyer ile Tuğgeneral Rex Dyer’ın Amritsar’daki askerî rejimi yaz aylarına kadar sürdü. Halka uygulanan cezalar arasında, bir İngiliz kadınının saldırıya uğradığı sokağın iki hafta boyunca iki taraftan kapatılması ve orada yaşayanların evlerine karınlarının üzerinde sürünerek gitmeye zorlanması; suçluların sokaklarda direklere bağlanarak dövülmesi; okul çocuklarının toplu halde “Pişmanım, Pişmanım, Pişmanım” diye bağırtılması gibi önlemler bulunuyordu. Bütün İngiliz raporlarında “ders vermek” en çok kullanılan deyimdi.
O Nisan ayında Amritsar’da olanlar herkesin hayatını değiştirdi. Vali O’Dwyer ile Tuğgeneral Dyer, İngiltere’yi ikiye bölen bir kavganın içine düştüler. Michael O’Dwyer yaptıklarını savundu; İngiltere’de karşılaştığı eleştirileri de Hindistan’da görevli birçok İngiliz gibi, Londra’daki seçkinlerin uzak sömürgeyi koruyan bekçilere ihaneti olarak gördü. Erken emekliliğe zorlanan Tuğgeneral Dyer’a gelince… Hayranlarının desteğine rağmen ruhsal bir çöküntü içindeydi. Sonunda Londra’yı terkederek ıssız bir kır evine çekildi.
Amritsar Katliamı, Udham Singh için bir saplantıya dönüşmüştü. Efsaneye göre o gün geçici iş olarak, bahçede toplananlara su satıyordu ve kurşunlardan zor kurtulmuştu. Bir arkadaşına şöyle demişti: “Bir insan vurulduktan sonra ne kadar susar, biliyor musun? O kadar susarsın, o kadar susarsın ki, dünyanın bütün suyu olsa yetmez”.
Udham Singh’in sonraki hayatı öyle bir maceraydı ki biyografisini yazan Anita Anand’ın yayımladığı çeşitli ülkelere ait resmî belgeler olmasa, kimse buna inanmazdı. Afrika’da İngiliz imparatorluğunun son tren yatırımı olan Uganda Demiryolları’nda çalıştı; Meksika’da evlendi; Detroit’te Ford otomobil fabrikasının montaj hattında görev aldı; Londra’ya gidip geldi; Hindistan’a döndüğünde yakalanıp beş yıl hapis yattı; Rusya’ya, ABD’ye, yeniden Londra’ya gitti; orada ünlü yönetmen Alexander Korda’nın Hindistan’la ilgili iki filminde rol aldı; Hint devrimci Ghadar partisinin üyesi oldu; FBI’ın ve İngiliz Gizli Servisi’nin dosyalarına girdi; durmadan isim ve kimlik değiştirdi. Hayatında değişmeyen tek motif, Amritsar’ın sözü geçtiğinde öfkeden köpürmesi ve sorumluları cezalandıracağını söylemesiydi.
Udham Singh’in bu hedefine ulaşması 21 yıl sürdü. O süre zarfında, “Amritsar Kasabı” Tuğgeneral Reginald Dyer, inme geçirip çoktan ölmüştü. Ancak eski Pencap Valisi Michael O’Dwyer, Hindistan uzmanı olarak konuşmalar yapıyor, kitaplar yazıyordu. 13 Mart 1940’ta yine bu konuşmalardan birindeydi. Londra’daki Caxton Hall’de Afganistan meselesi masaya yatırılmıştı. Eski vali dinleyicilere Pencap’taki isyanı nasıl bastırdığını bir kere daha anlattıktan sonra, bu dersin Afganistan’da da uygulanabileceğini söyledi. Alkışlar arasında biten konuşmanın ardından diğer konuklarla ayakta sohbet ettiği sırada, sabırla onu dinlemiş olan Udham Singh nihayet 21 yıllık hedefiyle karşı karşıya geldi ve onu Smith &Wesson tabancasıyla vurdu!
İntikamın üstü itinayla örtülür
Katliam sırasında Pencab valisi olan Michael O’Dwyer’ın öldürülmesi, Daily Herald gazetesinde birinci sayfadan duyurulmuştu. Fakat daha sonra suikastla ilgili belgelere yayın yasağı getirilecekti. Katliamın sorumlusu İngiliz komutan Tuğgeneral Reginald Dyer, 1927’de felç geçirerek ölecekti.
Michael O’Dwyer’ın öldürülmesi 2. Dünya Savaşı’nın yeni başladığı o günlerde İngiltere için bir felaketti. Nitekim Almanlar fırsatı kaçırmadılar, kendi medyalarında Amritsar Katliamı’nı bir kere daha anlatarak Hintlileri aldıkları intikamdan dolayı kutladılar. Suikastla ilgili belgelere 50 yıllık, hatta bazılarına 100 yıllık yayın yasağı getirilmesi; Udham Singh’in davasının iki günde bitirilip hemen idam edilmesi; mahkemenin basına kapalı tutulması; mahkumun salondan çıkarılırken söylediği son sözlerin gazetecilere aktarılmaması; İngiliz yetkililerinin olayı sıradan bir saldırıya dönüştürmek için ne kadar çaba harcadığını ortaya koyuyordu. Udham deli gibi bağırmıştı oysa: “Siz pis köpekler! Hindistan’a geldiğinizde kendinize entelektüel diyorsunuz, yönetici diyorsunuz; aslında en aşağılık sınıftansınız”. Yargıç tarafından susturulunca: “Hindistan’da ne yaptığınızı bizden duymak istemiyorsunuz. Hayvanlar, hayvanlar, hayvanlar…” diye bağrmıştı. Salondan dışarı sürüklenirken son sözleri kendi dilindeydi: “Inkilab! Inkilab!”.
Yeniden kahraman
Unutturulan Amritsar Katliamı, Hindistan’ın bağımsızlığına kavuşmasının ardından yeniden hatırlandı. Kahraman mertebesine yükselen Udam Singh’in heykelleri ise bütün ülkeye yayıldı.
Udham Singh, 31 Temmuz 1940’ta Pentonville Cezaevi’nde asılarak idam edildi. 2. Dünya Savaşı’nın kargaşası içerisinde Amritsar Katliamı yeniden unutuldu, Udham Singh’in intikamı ise sessizce geçiştirildi. Ancak savaştan sonra bağımsızlığına kavuşan Hindistan’da Udham Singh’i kahraman mertebesine yükselten yeni bir hareket başladı. Nihayet 19 Temmuz 1974’te Udham’ın naaşını Londra’dan getiren uçak Hint topraklarına indiğinde, onu büyük bir kalabalık bekliyordu. Tabut bütün Pencab’ı dolaştıktan sonra külleri yedi ayrı kap içinde Hindular, Müslümanlar ve Sihler için kutsal sayılan çeşitli mekanlara dağıtıldı. Sonuçta Udham Singh, bütün dinlerden Hintlilerin ortak bir düşman karşısında birleştiği bir dönemin insanıydı.
Caliyanvala Bahçesi’ndeki anıtın önünde her 13 Nisan’da anma töreni düzenleniyor.
Udham Singh filmi 2020’de
Hindistan’da bugün Udham Singh’e “şehid-i azam” denildiğini söylersek, ülke tarihinde işgal ettiği yeri de anlatmış oluruz. Hindistan kurulur kurulmaz her şehre bir heykeli dikildi. Hint sineması sayısız Udham Singh filmi çekti. 2020’de gösterime girmesi beklenen son Udham Singh filminde de, başrolü Asya sinemasının yıldızlarından Vicky Kushal üstlendi.