1964’de Ergili civarında bulunan figürlü iki dikilitaş, uzun süredir Pers arkeolojisi uzmanlarının ilgi alanındaydı. Oysa bu stellerden birinin üzerindeki Aramice yazıttaki anlatı, insan ve tanrı isimleri, sahne ve tasvirler, onların Pers’ten çok İbrani kültürüyle bağlantılı olduğunu gösteriyor. Bu veriler, MÖ 5. yüzyılda Anadolu’daki Yahudi varlığının kesin kanıtlarını sunuyor.
Günümüzdeki adı Hisartepe olan Daskyleion, Anadolu’nun antik tarihi ile ilgili yeni sayfalar açacak önemli bulgulara sahiptir. Manyas Gölü’nün (Daskylitis Limne) güney kıyısındaki Ergili Köyü’nde yer alan Daskyleion’a, Karanlık Çağ’ı (MÖ 1200-1000) başlatan Balkan göçleri sonrasında Friglerin yerleştiği görülür. MÖ 700’lerde İskitlerin Frig Krallığı’nı ortadan kaldırması sonrasında ise, Daskyleion bir Lidya yerleşmesine dönüşür. Adını efsanevi Lidya kralı Daskylos’tan alan yerleşme, MÖ 546’dan itibaren, Anadolu’nun yeni egemenleri olan Akhaimenidlerin (Persler) satraplık merkezi haline gelmişti.
1964 yılında Ergili yakınlarında bulunup, İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ne nakledilen iki stel, uzun zamandan beri Pers arkeolojisi uzmanlarının dikkatini çekmekteydi. Birbirinin benzeri olan figürlü stellerden birisi üzerinde yer alan Aramice bir yazıt, stel sahibi hakkında çarpıcı bilgileri aktarmakla birlikte, bu dikilitaşın yapılış amacını da açıklamaktadır. “Elnaf’ın Steli” olarak bilinen sözkonusu eser, bugüne değin pek çok araştırmacı tarafından mezar steli olarak yorumlanmıştır.
Aynı atölyenin ürünleri olduğu anlaşılan her iki stel birlikte değerlendirildiğinde ve Aramice yazıt dikkate alındığında, bunların mezar steli değil, adak amacıyla üretilmiş eserler oldukları hususunda ipuçları yakalanmaktadır. Yazıtta geçen şahıs (İshai, Elnaf ) ve tanrı adları (Bel, Nabu) tarihsel arkeoloji temelinde değerlendirildiğinde, Daskyleion’un MÖ 5. yüzyıldaki arkeoetnisitesinin bilinenden çok daha zengin ve karmaşık olduğu ortaya çıkmaktadır.
Yaklaşık 1.90 m. boyundaki “Elnaf’ın Steli”nin üst kısmında kabartmalı iki sahne, bunların altında ise Aramice yazıt yer alır. Tahrip olmuş üst sahnede, en önde yedeğe alınmış atı kontrol eden bir seyis, onun arkasında bir süvari ve iki piyade gözlenebilmektedir. Bu figürlerin hepsi Pers tarzında başlıklara sahiptir. Alttaki sahnede ise iki at tarafından çekilen büyük tekerlekli bir araba ile arkadan gelen iki erkek görevli yer alır. Üstü bir örtü ile kapatılmış arabanın önemli bir yük taşıdığı gözlenebilmektedir. Bu sahnenin altında ise, dört satırdan oluşan Aramice yazıt bulunmaktadır.
“Elnaf’ın Steli”nden biraz daha yüksek olan ikinci stelde yine kabartmalı iki sahne vardır. Üst sahne “Elnaf’ın Steli”ndeki arabalı sahnenin neredeyse aynısıdır. Alttaki sahnede ise bir ziyafet sahnesi konu edilmiştir. Sahnenin merkezinde yastıklara dayanarak kline üzerinde uzanmış olan sakallı bir erkek ile yanı başında ona eşlik eden bir kadın figürü görülmektedir. Vücudunu ayaklarına kadar örten uzun bir elbise giymiş olan tesettürlü kadının başında taç benzeri bir başlık bulunmaktadır. Sakallı adamın arkasında, elindeki içki kabını doldurmak için bir saki, kadının arkasında ise yemek servisi yapan kadın bir hizmetkâr yer almaktadır.
“Elnaf’ın Steli”ndeki yazıtta “Bunlar İshai oğlu Elnaf’ın betimidir. Bel ve Nabu’nun inananı (tapınanı) olarak o bunu (steli), kendini ve bu kervanın zarar görmeden (saldırıya uğramadan) geçmesi için yaptı” ifadesi bulunmaktadır. Çeviriden anlaşıldığı üzere, ticaretle uğraştığı ve kervan sahibi olduğu anlaşılan Elnaf, üst sahnede at üzerinde betimlenmiş olan şahıstır. Önündeki ve arkasındakiler ise kendisinin çalışanları olup, kervanda görev yapmaktadırlar. Alttaki sahne ise büyük olasılıkla üst sahnenin devamıdır. Burada araba kervanın ticari mallarını taşımaktadır. Bu bağlamda dikilitaşların, hem canını hem de malını koruması amacıyla Elnaf tarafından Bel ve Nabu’ya adanan adak stelleri olduğu anlaşılmaktadır.
Aramice yazıtlı stelde at üzerindeki adam ile ikinci stelde ziyafet sahnesinde kline üzerinde uzanan şahıs, çok büyük olasılıkla tüccar Elnaf olmalıdır. Elnaf ile babası İshai’nin isimleri ise Yunan, Pers, Med ya da Anadolu ile ilgili olmayıp, Batı Semitik özellikleri göstermektedir. Bu isimler Arami, Fenike ya da İbrani kültürleri ile bağlantılı gibi görünmektedir.
Yazıtta geçen tanrı isimleri Bel ve Nabu ise doğrudan Babil’e atıf yapmaktadır. Bel (Marduk) ile oğlu Nabu, Babil’in en önemli tanrılarıdır. Bu çerçevede Bel ve Nabu’ya inanan İshai oğlu Elnaf’ın, Babil kenti ile ilişkili bir tüccar olduğu düşünülebilir. Önasya’nın Pers dünyasında yaşayan ve ticaret yaptığı anlaşılan, buna karşın Pers olmayan, Pers tanrılarına tapmayan Elnaf, Babil ve Daskyleion’da yaşayan “İbrani kökenli” bir şahıs olmalıdır. Stellerin üretildiği MÖ 5. yüzyıl, Babil ile Yahudi dünyasının bağlantılı olduğu bir dönemdir.
Babil kralı II. Nabukadnezar (MÖ 605-562), Yahudilerin kutsal kenti Kudüs’e iki defa saldırmıştır. MÖ 597’deki ilk saldırıda kraliyet ailesi ile yaklaşık 3000 Yahudiyi Babil’e sürgün olarak göndermiştir.
Kendi atadığı kralı Kudüs tahtına geçiren Nabukadnezar yine de huzursuzlukları önleyememiştir. MÖ 589’da çıkan isyan üzerine Kudüs’e daha da şiddetli saldıran Babil kralı, kenti ve Süleyman Tapınağı’nı yıkmış, 1000 civarındaki Yahudi nüfusu yine Babil’e köle olarak götürmüştür. Yahudilerin Babil sürgünü MÖ 539’a değin devam etmiş, Pers Kralı Büyük Kyros kenti ele geçirdikten sonra Yahudileri Kudüs’e dönüp dönmeme konusunda serbest bırakmıştır.
Babil’de Yahudi kültürü
Bugünkü Yahudi kültürünün yeşerdiği Babil’de, İbraniler dinde, edebiyatta, sanatta ve mimaride önemli kazanımlar gerçekleştirmişlerdir. Tanrıları Yehova’yı unutmayan Yahudiler Babil’in tanrılarına da büyük saygı göstermişlerdir. Bir kısım Yahudinin din bile değiştirmiş olabileceği düşünülmektedir. Tevrat İşaya 46’da bu durumun verdiği tedirginlik algılanabilmektedir. İsrailoğullarının sahte tapınmayla kuşatıldıkları, Babil’in sahte tanrıları karşısında yılmamaları gerektiği, hayvanlar üzerinde taşınan tanrı Bel’in heykelinin çöktüğü, Nebo’nun (Nabu) eğildiği anlatılmaktadır.
İşaya’da anlatılanların Elnaf’ın stelindeki Aramice yazıtla uyum göstermesi oldukça dikkat çekicidir. İşaya’da Babilli Yahudileri uyarmak için verilen öğütlerin Elnaf’ın dinsel hayatının çerçevesini çizmiş olması tesadüfle açıklanamayacak tarihsel bir gerçekliktir. Pek çok Yahudi’nin Babil’de Bel ve Nabu’ya tapınmaya başlamış olduğu, özgürlük verildikten sonra Kudüs’e dönmedikleri ve Pers dünyasında yaşayarak çeşitli mesleklere yönelmiş oldukları anlaşılmaktadır.
Bunlara ek olarak İbrani bir peygamber olan İşaya (İsaiah, Yeşeya) ile Elnaf’ın babası olan İshai isimlerinin benzerliği, bu ailenin Yahudi kökenli olduğuna dair diğer önemli bir ipucudur.
Bu bilgilerin ışığında Tanrı Bel ve Nabu’ya tapmakta olan İshai oğlu Elnaf’ın Babilli bir Yahudi ve kervancı bir tüccar olduğu, Daskyleion ile Babil arasında ticaret yaptığı kuvvetle muhtemeldir. Yazıttaki bilgiler çok sınırlı olmasına karşın, tüccar Elnaf’ın Pers döneminin ünlü Kral Yolu’nu kullandığı düşünülebilir. Batı İran’daki Susa kentinden başlayan yol, Babil üzerinden Manisa-Salihli yakınındaki Sardeis’e kadar uzanıyordu. Elnaf’ın Daskyleion güzergahı ise büyük olasılıkla Sardeis’ten sonra başlıyordu.
Anadolu’daki Yahudi varlığının ne zaman başladığı kesin olarak bilinmemekle birlikte, MÖ 9. yüzyılda başlayan Assur ve takip eden Babil saldırılarının verdiği huzursuzlukla çok sayıda İbrani’nin Türkiye’nin güneydoğusundaki Geç Hitit kent devletlerine göç ettiği düşünülmektedir. Kuzeybatı Anadolu’daki Daskyleion yakınlarında bulunmuş Elnaf’ın steli, MÖ 5. yüzyılda Anadolu’daki Yahudi varlığını kesin olarak kanıtlamış bulunmaktadır. Buna ek olarak Anadolu’nun bilinen ilk Yahudilerinin isimleri, tanrıları, meslekleri ve Babil sürgününün bu toplum üzerinde yapmış olduğu derin etkileri, bu çok önemli eserlerden öğrenebilmekteyiz.