Sınırları Arap Yarımadası’nı aşıp çok geniş bir coğrafyaya yayılan İslâm İmparatorluğu, çok sayıda farklı etnik kökenden insanı bünyesinde bulunduruyordu. Emevî hanedanının dışlayıcı ve aşağılayıcı tutumları, zamanla birçok farklı grubun katıldığı bir başkaldırı ittifakını ortaya çıkardı. Bu ittifakın ürünü ise 746-750 yılları arasındaki Abbasî devrimiydi.
Bundan tam 1.276 yıl önce 14 Şubat 747’de, Ebu Müslim Horasani, Merv kentini alarak Emevîlere karşı başlayan başkaldırıyı geniş kitlelerin katıldığı bir “devrim”e dönüştürdü. Abbasî Devrimi (746-750), artık bir imparatorluğa dönüşen; sosyal, kültürel ve siyasi gerekliliklerini yerine getiremeyen Emevî Halifeliği’ne karşı bir ittifakın başkaldırısıydı. Emevîler tüm devlet yönetiminde kendi ailelerine yakın Mekke aristokrasisinin çıkarlarını öne koymuş;ngenişleyen imparatorluğun merkezinde bulunan Şam’a uzak topraklarda yerel halktan ayrı ve kopuk bir şekilde yaşayan; sadece yönetici/asker Müslüman Araplar’ın bulunduğu kale-kentler kurmuştu. Geniş Horasan coğrafyasından gelen, karşıtlarının tabiriyle “Doğu’dan Gelen Siyah Sancaklılar” ise bu düzeni değiştirecek ve yeni bir hanedanın halifelik makamına gelmesine yol açacaktı.
1-Emevîler daha önce de ciddi bir rakiple karşı karşıya kalmıştı
Emevîler, Raşidin Halifeleri’nin (Dört Halife) üçüncüsü Hz. Osman’ın akrabaları olan Mekke aristokrasisinin önde gelen ailelerindendi. Hz. Osman dönemi nepotizmin (akraba- adam kayırma) arttığı bir zamandı ve diğer Mekkeli aileler de buna tepkiliydi. Bu tepkinin sonucunda “ilk fitne” olarak bilinen içsavaş, Hz. Osman’ın öldürülmesi ve yerine Hz. Ali’nin geçmesiyle başladı. Daha sonra Hz. Ali’nin gücünün azalması sonucu, Hz. Osman’ın Suriye’ye vali olarak atadığı akrabası Muaviye, halifelik makamında hak iddia etti. Böylece Hz. Ali’nin Muaviye taraftarlarınca öldürülmesi ile babadan oğula geçen Emevî Halifeliği başladı. Buna ilk karşı koyuş ise Muaviye’nin vefatıyla (680) oğlu Yezid’in halife olmasının hemen ardından geldi. 12 yıl boyunca sürecek “ikinci fitne”, gelecekteki gruplaşmaların temellerini attı. Hz. Ali’nin oğlu Hz. Hüseyin’in Yezid’e karşı başlattığı ayaklanmayı, Kureyş kabilesinden ve ilk Müslümanlardan olan Zübeyri ailesinin üyesi Abdullah bin Zübeyr devam ettirdi. Bin Zübeyr, mücadelesinde o kadar etkili oldu ki gücünün zirvesindeyken iki bölgesi dışında imparatorluğun Hicaz da dahil tüm topraklarını kontrol ediyordu ve kendini halife ilan etmişti. Emeviler Zübeyrileri ancak 692’de mağlup edebildi. Bu rekabette oluşan taraflar, gelecekte Abbasîler’in ittifak kuracağı gruplardan birkaçıydı. Arap toplumu içerisinde diğer derin bir bölünme ise Abbasî Devrimi’nde önemli bir rol oynayan kuzeyli Kays ve güneyli Yaman kabilelerinin rekabeti olacaktı.

2-Anti-Emevî koalisyonda sadece Abbasîler ve Araplar bulunmuyordu
Emevî Halifeliği döneminde imparatorluğun farklı unsurları, farklı statüler elde etti. Özellikle Emevî hanedanının başa geçmesini sağlayan Ebu Sufyan’ın soyuna yakın Mekkeli aileler bu özel konumlarının ayrıcalığını kullandılar. Mekkeli diğer gözden düşmüş aileler, yeni Müslüman olan İranlılar, Şiiler, Haricîler ve Emevî yönetimindeki avantajlı pozisyonlarını artık kaybetmiş olan Yaman kabileleri büyük bir koalisyonun parçaları idi. Bunların başkaldırısını tetikleyen ise İslâm tarihinde “üçüncü fitne” (743-747) olarak bilinen içsavaştır. Emevî hanedanından kuzenler arasındaki veraset sorunu bir içsavaşa dönüşmüş, taraflar Kaysçılar ve Yamancılar olarak bölünmüşken, üçüncü taraf da Abbasîlerin liderlik ettiği bir grup oldu. Tarihsel olarak kesişen veya birbirlerinin devamı olan “üçüncü fitne” ve Abbasî devrimi, İslâm imparatorluğu tarihinde anti-Emevî koalisyonunu şekillendiren iki büyük hadise oldu.
3-‘İkinci sınıf unsur’ muamelesi gören Araplar ile Araplaştırma politikasına karşı duranlar biraradaydı
İslâm tarihinde Emevîlere karşı başlayan hareket, tüm Batı dillerinde büyük bir devrim olarak adlandırılır. Türkçede “Abbasi İhtilali” ismiyle yer eden bu hadisenin itici gücü, esas olarak toplumun farklı kesimlerinin büyük oranda mağduriyet yaşamasıydı. Emevîler döneminde yeni mühtedilerle beraber Arap olmayan Müslüman sayısı, Müslüman Arapları bir hayli aşmıştı. Müslüman Araplar çoğunlukla “ikinci sınıf unsur” muamelesi görüyordu. Bunlardan memnun olmayan gruplar, halifenin peygamber soyundan gelmesi gerektiğine inandıkları için, yine Arap olan ve hatta Hz. Muhammed’in amcası Abbas’ın soyundan geldiği söylenen Ebü’l-Abbas Seffah’ın etrafında kenetlendi. Yamanî kabileler ve özellikle Müslümanlığın erken dönemlerinde ihtida eden Farsîler, kendilerine karşı uygulanan Araplaştırma politikasına tepki olarak bu hareketin lokomotifi oldular. Fars asıllı Müslüman general Ebu Müslim Horasani, hareketin önde gelen komutanlarındandı ve 14 Şubat 747’de bölgenin en önemli kenti Merv’i alması devrimin dönüm noktası oldu. Anti-Emevî gruplar bu başarı sonrası kenetlendi.
4-Her devrimden sonra olduğu gibi, Abbasiler de diğerlerini ‘hâlletti’

ilk içsavaş olan Cemel
Muharebesi’nde Hz. Ali ve
Hz. Ayşe…
749’un sonlarına gelindiğinde, Abbasîlerin lideri Seffah, Kûfe kentinde kendini halife ilan etti. 750’de Emevîler, Şam’da tamamen yenilerek teslim olduğunda artık Abbasîler, İslâm imparatorluğunun yeni hükümdarlarıydı. Ancak neredeyse her devrimde olduğu gibi, güçlerini mutlak hâle getirmek için devrimi yapan diğer ögelerden kurtulmak zorundaydılar. Bunların başındaysa, hareket içinde ağırlığı elinde tutan Farsîlerin en önemli komutanı Ebu Müslim Horasani vardı. Seffah’ın ölümünden sonra yerine geçen kardeşi Mansur, onu hainlik ve bidatçılıkla suçlayarak öldürttü. Böylelikle Abbasî hanedanı mutlak iktidar hâline geldi.
Abbasîler ayrıca Hz. Ali’nin soyundan bir halife getirmeleri riskinden dolayı eski müttefikleri Şiiler ile mücadele etmeye ve onları şiddetle baskılamaya başladı.
765’e gelindiğinde Şiiliğin önemli imam/liderlerinden Cafer es-Sadık, yine Mansur tarafından öldürtülecekti.