Kasım
sayımız çıktı

Antik Mısır’da grev zamanı

Sendika, işçi sınıfı, grev gibi kavramların genellikle sanayi devrimi sonrasına ait oldukları düşünülür. Ama işçilerin bir araya gelerek greve gitmesi Antik Mısır’a dayanıyor. Günümüzü tam kestiremiyorum ama binlerce yıl önce işçi sınıfı gayet de güzel örgütlenebilmiş. Yani Antik Mısır’da inşa edilen yapılarda “Antik Uzaylılar” programının iddia ettiği gibi uzaylı kuvveti, UFO gücü falan değil, bildiğimiz insan emeği kullanılmış ve bu insan emeği de, bugün hayranlıkla baktığımız piramitleri yaparken aynı zamanda örgütlenmiş, hak aramış, direnmiş ve hakkını da söke söke almış. Ha “işçileri uzaylılar örgütlemiş” derseniz, her ne kadar marksist uzaylılar kulağa hoş gelse de, doğrusu pek ihtimal veremem.

Yanlış hatırlamıyorsam, MÖ. 12. yüzyılda, Mısır’da firavunların mezarlarını, yani şu bildiğimiz piramitleri yapmakla görevli işçiler var. Nesillerdir aynı bölgede yaşıyor, çalışıyor, hayatlarını mezarları yapıp süslemekle geçiriyor ve öldükleri zaman da yine oralara gömülüyorlar. O dönem Mısır’ın firavunu 3. Ramses, neredeyse 30 yıldır hüküm süren bir arkadaş ve her uzun süren rejimde olduğu gibi yönetim yozlaştıkça yozlaşmış; “aman canım çerez parası, aman canım ne olacak” diye diye koca Mısır’ın kaynakları sömürülmüş de sömürülmüş. Tepedeki sömürenlerin tarih boyunca yapacakları gibi, bu sömürünün bedelini de emeğiyle üreten çalışanlar ödemek zorunda kalıvermiş.

Bir gün bu işçiler, ay sonunda arpa olarak ödenen maaşlarını almaya gittiklerinde muhasebeci, “Valla kasada arpa yok, olsa vermez miyim? Bakın bayram üstü çocuklara harçlık bile veremedim. Ama bende sizin paranız kalmaz” gibi günümüzde Tahtakale’de hâlâ kullanılan bahanelerle işçileri geri gönderiyor. E işçilerin gidip derdini anlatacakları bir sendika yok, varsa da yıllarca işçiden topladıkları aidatlarla beş yıldızlı oteller kurmuş, televizyon kanalları açmış bir sarı sendika olsa gerek.

Peki hakkını alamayan işçiler, sendika da yok, ne yapıyorlar? Önce çalışmaya devam ediyorlar. Aradan geçiyor iki hafta. İşçilerin arasından Amennakht isimli bir arkadaş liderlik görevini üstlenerek, “Arkadaş kaç haftadır maaş yatmadı” diye itiraz ediyor ve arkadaşlarını da örgütleyerek tarihte bildiğimiz ilk oturma eylemini, işyeri işgâlini ve grevi başlatıyor. Daha sonra da alışacağımız üzere firavunun çevik kuvveti anında olay yerinde bitip işe devam etmelerini söylüyor ama işçiler geceyi oturdukları yerde geçiriyorlar.

Daha önce hiç direnişle karşılaşmayan firavunun adamları şaşırıyor. TOMA desen henüz ihâlesi yapılmamış, çevik kuvvetin envanterinde namevcut bir araç. Zaten kimsenin aklına da eylem yapan işçileri kaba kuvvetle dağıtmak, gidip başka köylerden grev kırıcı işçiler getirmek falan gelmiyor. Ya da gelse bile aralarından biri, “Yahu koskoca Mısır medeniyetiyiz, bize yakışır mı?” diye itiraz ediyor herhâlde ki, beş gün süren ilk oturma eylemi ve grevin sonunda artık bulup buluşturup işçilere hakları olan arpanın bir miktarı veriliyor ve işçiler işbaşı yapıyorlar. Tabii bu daha başlangıç ve mücadele devam ediyor. Aylar süren grevler, oturma eylemleri neticesinde Amennakht’ın verdiği mücadele başarıya ulaşıyor ve işçiler haklarını çatır çatır alıyorlar.

Uzun lafın kısası, Amennakht bundan tam 3 bin yıl önce, çalışanların bir araya geldiklerinde değil sarı sendikaları, kendini tanrı katına yerleştirmiş firavunları bile yenebileceğini fısıldıyor, tam 3 bin yıl sonra Bursa ovasından Eskişehir düzlüklerine uzanan bir coğrafyada direnen işçilere. Ha tabii Amennakht arkadaş belgeyi de kendi yazdığı için rolünü abartmış olabilir ama bu da başka bir yazının konusu artık.