20. yüzyıla damgasını vuran Mustafa Kemal Atatürk, müstesna bir asker ve devlet adamı olmasının yanısıra, sanat ve edebiyatla da içiçe bir liderdi. Prof. Dr. İlber Ortaylı, onun kültür kişiliğinin ana hatlarını hatırlatıyor…
Atatürk’ün favori okumaları arasında şüphesiz ki bütün Türkler gibi edebiyat önde gelirdi. Bu alışkanlık, medrese geleneğinde zayıflar… ama Tanzimat’tan sonraki modern Türk’ün mektep kitabının hemen yanıbaşında edebiyat kitapları yer alır. Bunlarda edebiyatta ağırlık, yerli ürünler kadar tercümedir de. Bu tercümenin getirdiği bir kıvraklık vardır…
Atatürk’ün okur-yazarlığıyla ilgili çeşitli belgeler vardır. Mustafa Kemal’in okudukları üzerinde not alma alışkanlığı olduğunu da biliyoruz. Bu notları Prof. Dr. Klaus Kreiser derledi ve bir Atatürk kitabı yazdı. Güzel bir çalışma oldu ancak önemli bir eksiği var. O da Atatürk kitaplarının saklandığı iki kitaplığa; Anıtkabir’e ve Çankaya Köşkü’ne hiç bakmamış. Buna bakılmalıdır.
Atatürk’ün Çalıkuşu’nu okuduğunu ve çok beğendiğini biliyoruz. Bugünün gençlerinin aksine 20. yüzyılda Çalıkuşu’nu okumayan Türk bulamazsınız. Çalıkuşu’nda bir yandan romantik aşk kokusu, diğer yandan müthiş realist bir Anadolu tasviri vardır. Bu öyle “meyve, hoşaf, bulgur” bir Anadolu değildir. Anadolu’nun kendine göre kalıntılarını bulursunuz. Bunları bir öğretmenin gözüyle okur, anlarsınız…
Atatürk hiç şüphesiz ki Hüseyin Rahmi okuyor, Ahmet Rasim okuyor, Reşat Nuri okuyor, Yakup Kadri okuyor. Falih Rıfkı okuyor. Bunlar mütareke döneminde İstanbul’dan Anadolu’yu destekleyen önemli kalemlerdir.
Atatürk tercümeleri okur. Fransızca okur. Kendisinin Corinne Hanım’la edebi nitelik taşıyan Fransızca ve Türkçe mektuplaşmaları vardır.
Lisan bilgisinde Atatürk’ün Enver Paşa kadar tutkulu olmadığı kesin ama edebiyat ve okuma merakı olduğu şüphe götürmez. Enver Paşa Almanca, Rusça, Arapça biliyor, sonra İngilizce öğrenmeye çalışıyor. Mustafa Kemal Bey ise askerî lisede Fransızca öğrenmiştir ve Türkçe’yi çok iyi konuşur. Bunun yanında Bulgarca ve Rumcadan da haberi vardır.
Atatürk sadece bizim bölgemizde değil, tüm dünyada şiirle yetişen bir neslin temsilcisidir. Bugün artık şiir geriliyor ama o dönem öyle değildir. Atatürk’ün yazdığı notlarda, metinlerde ona şiirin kazandırdığı bir akıcılık olduğunu görürsünüz. “Gençliğe Hitabe” müthiştir. Nutuk’a giriş, sanki güzel bir çarşı tasviriyle romana giriş gibidir. Atatürk Tevfik Fikret’i, Mehmet Emin Yurdakul’u, Namık Kemal’i, Nâzım Hikmet’i sever ve sayar. Nâzım bir komünist olarak siyaseten başka bir yerde durmaktadır. Bu başka bir tartışma; Mustafa Kemal’in devrinde Nâzım Hikmet’in cezaevine girip çıkması olmuştur fakat büyük bir gadre asla uğramamıştır. Nâzım Hikmet büyük bir şairdir ve Atatürk tarafından şiiri sevilir, okunur ve saygı görür.
Atatürk’te edebiyat faslı çok derine giden bir konudur. Tarihin yerli-yabancı orijinal kaynaklardan incelenip anlaşılması için Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ni kurmuştur… “Dil-Tarih-Coğrafya” çok güzel bir laf. Tarih dediğin coğrafya ve dille yapılır. Ne Fransızlar gibi edebiyat denmiştir ne Almanlar gibi filozofi. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nin içinde her branş var. Bunlar sonradan dejenere olan anlamını kaybeden bölümler. Fakülte elit bir eğitim için kurulduğu unutulan bir yer oldu. Elit dediysek oraya paralılar girecek demek değil. Hakikaten bu ilme bağlı olan, hayatta başka kazancı pek düşünmeyen, ama bunu yapmak isteyen çok az kişinin okuduğu, öğretmenin öğrenci kadar kalabalık olduğu yer düşünülmüş.
Atatürk’ün dil konusunda büyük bir hassasiyeti vardır. Dil sadece Atatürk’ün değil, 20. yüzyıl başındaki Türk münevverinin hassasiyetidir. Türk Dil Kurumu’nu cemiyet olarak kuran bizzat Atatürk’tür. Amacı da şudur: Türkçe kelimeleri, deyimleri toplayacak ve onu yayacak bir eğitimci sınıfı yaratmak. Fakat bu demek değildir ki 50 sene bunu böyle muhafaza et! Dil akademisi gibi düşünüyorsan, bugünkü gibi oraya gerçek anlamda filolog ve linguistler dolması lazımdı. Fonetik laboratuvarları olması gerekirdi. Kurumun başladığı yerle bugün arasında uçurum var. Atatürk’ten sonra maalesef bu kurum da aynı şekilde yaşatılamamıştır. Atatürk akademik anlamda bu dünyaya girmemekle birlikte, Türkiye’nin bilhassa toplumsal bilimlerde en iyi akademik yapısını kurmuştur. Ondan sonra da bu yapı ne yazık ki devam ettirilememiştir…
Mustafa Kemal’in okuduğu kitaplar bugün Çankaya Köşkü’nde ve Anıtkabir’dedir. Atatürk düzenli okuma alışkanlığı olan biridir. Hatta okurken okuduğu kitap, metin her neyse onun üzerine notlar alır. Kitap okurken samimi bir okuyucudur Atatürk. Onda kendi mantığıyla, kurmaylığın verdiği kendi coğrafya ve tarih merakıyla bir edebi zevk ve metin anlayışı yanyana gelmiştir. Atatürk bir çok özelliğinin yanısıra bu yönüyle de bu milletin aranan adamıdır. Hep arıyoruz onu… Bu eğitim düzeyi, bu anlayış ve bu kopuşla daha da aramaya devam edeceğiz.
(İlber Ortaylı’nın bu ayki Kafa dergisinde yayımlanan köşesinden özetlenmiştir)