Aralık
sayımız çıktı

Atını konsül yapmak isteyen imparator

Eğer aklımda yanlış kalma­dıysa, Roma Cumhuri­yeti tarumar olup da “Ne rejim değişikliği canım, bilakis cumhuriyeti kurtarıyoruz” diye diye bir imparatorluğa dönüş­tükten sonra bile, Roma’nın se­çilmiş en üst düzey yönetici­leri konsüller ve konsüllük de varlığına devam ediyor. Zaten konsülsüz bir konsüllük, kon­süllüksüz bir konsülü de pek dü­şünemiyoruz. Ha nedir, bu ister istemez bir iki-başlılık yaratı­yor, zira bir tarafta koskoca bir imparator var, diğer tarafta da koskoca bir konsül. Konsüllük makamı imparatorluğun baş­larında devam ediyor etmesine ama görünürde ya da kâğıt üze­rinde konsülleri halk seçse de, konsüller fiili olarak imparator tarafından aday gösteriliyorlar, yani aslında basbayağı atanıyorlar.

Tabii her ne kadar cumhu­riyet olduğu­nu ileri sür­se de ta­rihçilerin MS 27 yılından itibaren “yok abi ne cumhuriyeti allahaşkına, imparatorluksun sen” dediği Ro­ma devletinde konsüllük önemli bir makam. Yani evet, cumhu­riyet rejimindeki bir sürü yet­kisi elinden alınmış, ama yine de spor müsabakalarında artık başlama vuruşunu mu yapıyor, protokolde kendisine önlerde yer mi buluyor, imparator yok­ken onun adına karar mı veriyor ne. Galiba spor müsabakasında görünüyor, gerisini tam olarak bilmiyorum.

Her neyse, her şeye rağmen devlette imparatorluğun ar­dından en önemli makam olan konsüllük, gel zaman git zaman devlet işlerinde iki-başlılık mı çıkarıyor, yoksa sadece impara­tor konsülün maçlarda başlama vuruşu yapmasına mı kıl oluyor tam hatırlamıyorum ama kimi imparatorun şimşeklerini üzeri­ne çekiyor.

Roma tarihinin en renkli im­paratorlarından Caligula mesela, bizzat kendi atadığı ya da aday gösterip seçilmesini sağladığı (artık farkı ne tam olarak çöze­medim) Pomponius Secundus’a feci uyuz oluyor. İşin öncesine bakacak olursak Caligula, kendi­sini bugün renkli olarak tanıma­mızı sağlayan işleri yapabilmek için olsa gerek, son derece büyük paralara ihtiyaç duyan bir adam. Artık ben Cassius Dio’nun ya­lancısıyım, Caligula başa ge­çince yaptığı harcamalarla 3 trilyon sestercelik hazineyi sı­fırlamış. Bugünkü kurdan ne ka­dar ediyor bilmiyorum ama külli bir miktar olsa gerek diye düşü­nüyorum.

Her neyse, har vurup harman savuran Caligula, bir yandan da kendi adına bir sürü yapı inşa ettirdiği için millet bir müddet “yiyor ama çalışıyor da” diyerek kendisine göz yummuş. İyice ga­za gelen Caligula beğenmediği, hoşuna gitmeyen, tavuğuna kışt diyen ne kadar adam varsa hepsi­ni de bertaraf ediyor. Zaten doğru dürüst bir insanı sevdiği yok, var­sa yoksa sevgili atı Incitatus.

Elbette dünya tarihine geçen bugün bir Bold Pilot olsun, Devir olsun, Johnny Guitar olsun, bir sürü kimisi Gazi koşusu şampi­yonu, kimisi her daim sürdirek favori; jokeyi sırtından atlasa da birinci geleninden hem kumda hem çimde galoplarıyla, sprint­leriyle büyüleyen bir sürü at var ama, herhâlde hiçbiri Caligu­la’nın Incitatus’u sevdiği kadar sevilmiyor. Caligula, Incitatus’u yemeğe çıkarıyor, arpasını altın kaselere falan koyduruyor. Ama bunlar da yetmiyor, günün birin­de artık daha düşük profilli bir konsül istediği için mi, yoksa atı­nı çok sevdiğinden mi bilinmez, mevcut konsülün yerine Incita­tus’u atamaya kalkıyor.

Tabii böyle çok ilginç hikâye­lerin genellikle pek de gerçekle ilgisi olmadığını düşündüğüm­den bu işe şüpheyle yaklaşıyo­rum ve Caligula’nın o kadar da delirdiğini sanmıyorum ama neticede ben de o döneme da­ha yakın Suetonius, Dio gibi ta­rihçilerin yalancısıyım ve şimdi her zaman için bu adamların o dönemin Fuat Avni’si olma ihti­mali var. Zaten sanırım mesele Caligula’nın atını konsül olarak atamak istemesi değil; hakkın­daki “atını konsül olarak ataya­cak kadar delirmişti” şayiasının günümüze kadar gelmesi ve biri­lerinin böyle bir şey uydurması bile bize bir şeyler söylüyor.

Ha maalesef Incitatus hayli düşük profilli olsa da konsül ola­mıyor, oldurmuyorlar, o da başka bir konu.