1863’te Bebek’te erkek öğrencilere eğitim vermek için kurulan Robert Kolej girişimi, Amerikan Kız Koleji, Robert Kolej Yüksekokulu, Amerikan Hastanesi, Amiral Bristol Hemşire Okulu ve Boğaziçi Üniversitesi’yle Türkiye’de köklü izler bırakmış, siyaset, sanat, edebiyat gibi pek çok alanda Türkiye’nin en iyi yetişmiş insanlarını mezun etmişti. Türkiye’nin en “elit” eğitim kurumlarından birinin tarihine yolculuk.
Robert Kolej denince akla biraz karışık bir miras geliyor. Öyle ki bu mirasın içinde sadece Robert Kolej yok. Amerikan Kız Koleji, Robert Kolej Yüksekokulu, Amerikan Hastanesi, Amiral Bristol Hemşire Okulu ve Boğaziçi Üniversitesi de var. Burada konuyu dağıtmamak için Robert Kolej tarihine odaklanacağız.
Robert Kolej bundan 158 yıl önce Bebek’te bir Amerikan okulu olarak açılsa da bugün bir Türk-Amerikan okulu olarak yoluna devam ediyor. Mütevelli heyeti üyeleri içinde hem Amerikalı hem de Türk isimler var. Milli Eğitim Bakanlığı’na ve müfredatına bağlı olan okul Lise Giriş Sınavı ile öğrenci kabul ediyor. 1997’de çıkan “8 Yıllık Zorunlu Eğitim Yasası” sonrasında orta kısmı zaman içinde kademeli olarak kapatıldı; günümüzde sadece lise eğitimi veren kısmı kaldı. Bir yıl İngilizce hazırlık okunan okuldan toplam beş yıllık bir eğitim sürecinin ardından mezun olunabiliyor.
ACG Amerikan Kız Koleji’nde öğrenciler, 1927.
Robert Kolej’in kuruluşunda özellikle iki isim ön plana çıkar. Bunlardan biri New York’lu işadamı Christopher Robert, diğeri ise eğitimci ve misyoner Cyrus Hamlin. Hamlin 1811’de ABD’nin kuzeydoğusundaki Waterford Maine’de doğar. Ailesi çiftçidir. Zayıf bir çocuk olduğundan çiftlikte çalışması yerine eğitim görmesine karar verilir. Eğitimi süresince hem çalışacak hem de okuyacaktır. Yaşadıkları, Hamlin’in mücadeleci kişiliğinin şekillenmesinde önemli rol oynar. Önce Bowdoin Koleji’nde okumuş, oradan Bangor Seminer Okulu’na devam etmiştir. Bowdoin Koleji’nde eğitim gördüğü sırada mühendisliğe de merak sarmış ve burada bir buhar makinesi yapmayı başarmıştır. Bangor Seminer Okulu’nda misyoner olmaya karar veren Hamlin, Çin ya da Afrika’da vazifelendirilmeyi beklerken İstanbul’a gönderilmiş. Tanzimat Fermanı’nın ilan edildiği günlerde şehre geldiğinde, evvela Pera’daki Protestan okulunda görev yapmıştı. Bu okulun kapanmasından sonraysa Bebek’te bir seminer okulu açmış. Aynı bölgede yer alan, Saint Benoit ile irtibatlı Katolik kolejiyle amansız rekabetinin neticesinde Katolik okulu kapanmak zorunda kalmış.
Gelgelelim bu dönemde Bebek Protestan okulunda da işlerin pek iyi gittiği söylenemez. Hamlin iki büyük problemle mücadele etmek zorunda kalmış. Bunlardan ilki okuldaki Ermeni öğrencilerin durumu olmuş. Bu öğrencilerden bazıları bir Protestan okulunda eğitim gördükleri için Ermeni Patrikhanesi’nin tepkisini çekmiş; aileleri ile birlikte aforozla tehdit edilmiş; işsizlik ve geçim sıkıntısıyla karşı karşıya kalmışlar. Haliyle eğitim masraflarını karşılayamadıkları için okuldan ayrılmışlar. Maddi zorluklar içinde okuyan Hamlin, okul olarak kullandığı konağın bahçesinde imalathaneler kurmuş. Öğrencilerle birlikte soba borusu, ahşap fare kapanları imal etmiş; bir fırın kurarak ekmek üretimine başlamış. Bu ekmekleri evvela Beşiktaş pazarında, ardından Rumelihisarı ve Bebek’te sattırmış.
Rumelihisarı’ndaki müşterileri arasında sonradan arazisi üzerine okulun kurulacağı Ahmed Vefik Paşa da vardı. 1854-56 arasında Kırım Savaşı dolayısıyla Selimiye Kışlası’nda bulunan İngiliz askerlerinin ekmek talebini de karşılamaya başladı. Bu askerlerin bitli çamaşırlarının yıkanması işini üstlendi. Bu yolla okulda eğitim gören öğrencilerin ailelerine ciddi kazanç temin etti. Ancak öğrencilerin ilahiyat dışında dünyevi işlerle uğraşıyor olması, Hamlin’in, bağlı olduğu, yurtdışındaki misyonerlik faaliyetlerini organize eden Amerikan BOARD kurumu ile arasının açılmasına yolaçtı. BOARD’un tepki gösterdiği tek durum bu değildi. Hamlin, Bebek’teki okulunda sadece ilahiyat eğitimi vermemekte; fen bilimleri, matematik gibi derslere de odaklanmaktaydı. Hatta Osmanlı ülkesinde iyi bir aritmetik kitabı olmadığına kanaat getirerek bir kitap dahi hazırlamıştı. Bu kitabı pek beğenen Maarif Nazırı Ahmed Vefik Paşa, evvela Türkçeye çevirtmiş sonrasında maarif müdürlüklerine dağıttırmıştı. Hamlin, İngilizceye de büyük önem veriyordu. Bunun nedenini de öğrencilerin hem daha çok kaynağa ulaşmasını sağlamak, hem de farklı etnik unsurlardan oluşan Kolej’de bir ortaklık tesis etmek olarak açıklıyordu. Oysa BOARD bu duruma da karşı çıkıyordu. Zira öğrenciler tüm bu bilimleri ve üzerine ilaveten İngilizceyi öğrendikten sonra pek zorlu bir alan olan misyonerliğe yönelmek yerine iş sahasına ya da çevirmenlik gibi alanlara yöneliyorlardı. Hamlin’in eğitim felsefesi BOARD ile uyuşmuyordu. Hamlin, bu kurum ile ilişkilerini kopartma noktasına geldiği sırada bir seyahat vesilesiyle İstanbul’da bulunan Christopher Robert ile tanıştı.
Christopher Robert demiryolu yapımı, çay, şeker ve pamuk ithalatı gibi işlerle uğraşarak hatırı sayılır bir servetin sahibi olmuştu. Servetinin önemli bir kısmını hayır işlerine ve özellikle de eğitim alanına harcıyordu. Hamlin’in İstanbul’da BOARD’dan bağımsız ve daha seküler bir okul kurma fikrine sıcak bakacak ve bu iş için sermaye vermeye razı olacaktı. Christopher Robert ölene kadar Kolej’i desteklemeyi sürdürdü. Vasiyetinde mirasının bir bölümünü de okula bağışladı. Kolej’e isim verilmesi gündeme geldiğinde kendi adının verilmemesini talep etmiş ancak okul idaresi bunun aksine davranmıştı.
Kolej’in arazisi
Kolej’in kurulacağı arazi için evvela Kuruçeşme sırtlarından bir yer satın alınmış, ancak sonradan Ahmed Vefik Paşa’nın Rumelihisarı’nda Kayalar adı verilen mevkideki arazisi üzerinde karar kılınmıştır. Paşa ilk başlarda arazisini elden çıkarmak istememiş, lakin Paris elçiliği sırasında yaptığı harcamaların Babıâli tarafından ödenmemesi üzerine ciddi bir borç yükü altına girmiş ve araziyi Kolej idarecilerine satmıştır.
Yeri gelmişken burada akıllara çokça takılan bir konuya da açıklık kazandırmakta fayda var. Bazı çalışmalarda Ahmed Vefik Paşa’nın, Kolej arazisini Amerikalılara satmasından dolayı 2. Abdülhamid’in hışmına uğradığından bahsedilir. Bu rivayete göre Ahmed Vefik Paşa vefat ettiğinde Sultan 2. Abdülhamid ailesinin Paşa’yı Eyüp’te defnetme isteğini onaylamamış ve Aşiyan kabristanına defnedilmesini emretmiştir. Hatta Paşa’ya olan öfkesini dillendirmek için de “Kıyamete kadar bu okuldaki çan seslerinden ruhunun muazzeb olmasını” dilemiştir. Bu rivayetin gerçekliğine dair ciddi bir vesikaya ben tesadüf edemedim. Paşa’nın yaşadığı yer zaten Rumelihisarı’dır. Aile mezarlığı da buradadır. Paşa’nın gösterişten hoşlanmadığı bilinir. Biraz da huysuz olduğu için daha sağlığında Tanzimat devrinin pek çok ricali gibi Cağaloğlu’ndaki 2. Mahmud haziresine defin meselesine sıcak bakmamış “Sağlığımda iken uğraştığım adamlarla ahirette tepişmek istemem” demek suretiyle bu teklifi reddetmiştir. Paşa’nın cenaze masrafları da Sultan 2. Abdülhamid tarafından karşılanmıştır.
Okul arazisinin bir kısmı Şehitlik Dergahı ya da Nafi Baba Dergahı olarak bilinen dergahın şeyhi Nafi Baba tarafından Kolej’e verilmiştir. İlerleyen yıllarda bu aileden pek çok isim Kolej’de eğitim görecektir. Nafi Baba’nın torunu Hüseyin Pektaş, Robert Kolej’in ilk Türk mezunu ve ilk Türk müdürü olacaktır.
Robert Kolej 1863’te açılır. Ancak bina inşası için gerekli izinler 1868’de alınır. Kolej o vakte kadar Bebek’teki bir konakta faaliyet gösterir. 1869’da Kolej’deki ilk yapı olan Hamlin Hall’un yapımına başlanır. Cyrus Hamlin 1873’e kadar Kolej’i idare eder. Bu tarihte yerine damadı George Washburn getirilir. Hamlin ve Christopher Robert’in kararlılığı olmasa Robert Kolej’in doğum aşamasındayken tarihe karışacağı aşikardır.
George Washburn zamanında okuldaki bina sayısı artar ve Kolej hızla büyür. Okulun mütevelli heyetine önemli isimler katılır. Bunlardan biri olan Cleveland H. Dodge, ABD Başkanı Wilson’un yakın dostudur. Bir diğeri, John Kennedy ise okula başta başkanlık lojmanı olarak kullanılan Kennedy Lodge olmak üzere pek çok katkı yapmıştır. Mirasının 1.5 milyon dolarlık kısmını Kolej’e bırakmış ve bu muazzam parayla 1912’de Robert Kolej Mühendislik Okulu’nun temelleri atılmıştır. Bu gelişmeyi Boğaziçi Üniversitesi’nin bir nevi habercisi olarak yorumlamak mümkündür. Yine Washburn’un başkanlığı zamanında Kolej bünyesinde bir tabiat tarihi müzesi kurulacaktır. Bu müze British Natural History Museum tarafından Ortadoğu’nun en iyi doğa tarihi müzesi olarak tanımlanacaktır.
Lozan’da iki Robert’li
1902’ye gelindiğinde Washburn okuldan ayrılma kararı alır ve yerini Caleb Frank Gates’e bırakır. Gates, 1881-94 arasında Mardin, 1894-1902 arasında ise Harput’ta Amerikan kolejlerinde görev almış bir isimdir. Bundan dolayı Osmanlı toplumunu iyi tanır. 1932’ye kadar Kolej’in idareciliğini yapacak ve okulu Ortadoğu’nun en muteber kurumlarından biri haline getirecektir. Kolej’in belki de en önemli şansı art arda yetenekli ve birbirinin eksiğini kapatan üç müdür tarafından idare edilmesidir. Hamlin’in girişimciliği ve enerjisi Kolej’in açılmasını sağlarken, Washburn kaliteli bir kadronun temellerini atmış, Kolej’i özellikle Balkan coğrafyasında sayılan ve tanınan bir kurum haline getirmiştir. Ancak bunu yaparken zaman zaman Osmanlı yetkililerinin öfkesini üzerine çekmiş, özellikle Bulgaristan’ın bağımsızlık sürecine verdiği destek nedeniyle Müslüman halkın Kolej’e bakışının olumsuzlaşmasına neden olmuştur. Gates’i tanımlayan en güzel özelliği ise esnek ve zamanın gereklerine uygun hareket eden kişiliği olsa gerek. Bunun bir sonucu olarak toplum içindeki Robert Kolej imgesi de olumlu yönde değişecektir.
Caleb Gates zamanında Balkan Savaşları ve 1. Dünya Savaşı gibi çok önemli siyasi hadiseler meydana gelir ve Gates, Kolej’i bu ortamda başarıyla idare eder. Hem 2. Abdülhamid rejimi hem İttihat Terakki Cemiyeti hem de yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin idarecileriyle birlikte çalışır. Müdürlüğü zamanında Enver Paşa ve İsmet İnönü kardeşlerini Robert Kolej’e yazdırırken Mustafa Kemal Atatürk de iki manevi kızı Zehra ve Sabiha’yı Amerikan Kız Koleji’ne kaydettirecektir. Tüm bu örnekler farklı dönemde siyasi iktidarların Kolej’e duydukları güvenin yansıması olarak okunabilir. Yine 1. Dünya Savaşı yıllarında Osmanlı Devleti ile savaş halinde olan ülkelerin okulları kapatılırken Robert Kolej eğitim faaliyetlerine devam eder. Bunda, ABD’nin Osmanlı Devleti ile doğrudan bir savaşa girmemiş olmasının yanında Gates’in çabalarının da rolü büyüktür. Gates, Lozan görüşmeleri sırasında ABD heyeti içinde danışman olarak vazife yapar. Amerikan heyetine yeni kurulacak olan Türk devleti ile iyi geçinilmesini telkin eder. Lozan’daki Türk heyetinde ise Kolej’in ilk Türk mezunu ve aynı zamanda Türkçe öğretmeni olan Hüseyin Pektaş çevirmen ve yazman olarak vazife alacaktır. Hüseyin Pektaş, Millî Mücadele yıllarında Mustafa Kemal Paşa ile Amerikalı general Harbord arasında yapılan görüşmede de tercümanlık yapmış ve Mustafa Kemal Paşa’nın takdirini kazanmıştı.
Türkolog bir müdür
Caleb Gates’ten sonra okulda pek çok başarılı idareci görev yapar. Bunlardan biri olan Paul Monroe göreve geldiğinde eğitim konusunda çağının önde gelen akademisyenleri arasında yer alıyordu. Bir yandan Çin hükümetinin eğitim programına danışmanlık ediyor, bir yandan Columbia Üniversitesi’nde dersler veriyor, bir yandan da Robert Kolej’in başkanlığını yürütüyordu. Monroe’dan görevi devralan Dr. Walter Livingston Wright ise ABD’nin en önemli Türkologlarından biriydi. Wright, Defterdar Sarı Mehmet Paşa’nın Nasayihülvüzera ve’l Ümera adlı eserini tahlil, tercüme ve tabetmiş bir isimdi.
1946’dan itibaren Sovyet tehdidine karşı Türkiye ile ABD’nin yakınlaşma süreci içine girmesi Robert Kolej’in önemini daha da artırdı. Türkiye’nin NATO’ya katılması da bu durumu perçinleyecekti. Kolej’de artık Harp Okulu öğrencileri de eğitim görüyordu. Zira NATO bünyesinde İngilizce bilen subaylara duyulan ihtiyaç artmıştı. Demokrat Parti döneminde Robert Kolej’in üniversite olması gündeme geldi. Ancak ülkede yabancı bir özel üniversitenin varlığı doğru bulunmadı ve sonuçta 1957’de çıkan bir Bakanlar Kurulu kararıyla Robert Kolej “yüksekokul” olarak yapılandırıldı.
Yüksekokul olmak eğitime daha çok yatırım yapmak anlamına geliyordu. Yabancı akademisyenlerin maaşları ciddi bir yekûn tutuyordu. 60’lar ve 70’lerde gerek dünyada ve gerek Türkiye’de tırmanışa geçen anti-Amerikan tepki de okulun mütevelli heyetini zor durumda bırakıyordu. Mütevelli heyeti 1932’den beri hem Arnavutköy’deki Amerikan Kız Koleji’ni hem de Bebek’teki Robert Koleji fonlamaktaydı ve artık bütçe açığı idare edilebilir olmanın çok ötesine geçmişti. Bu ortamda kız ve erkek okullarının tek bir kampüste birleşmesi, diğer kampüsün satılarak gelir elde edilmesi, yüksekokulun kapatılması gibi konular gündeme geldi. Ancak yasal mevzuat kampüs satışına izin vermiyordu. Mütevelli heyeti yüksekokulun 1912’ye kadar uzanan geçmişini ve bu alana yaptığı yatırımın heba olma riskini de düşünerek Robert Kolej’i Bebek’teki tarihî kampüste karma bir ortaöğretim kurumu olarak yeniden düzenlemeye ve Arnavutköy’deki Kız Koleji kampüsünü bir üniversite tesisi için Millî Eğitim Bakanlığı’na devretmeye karar verdi. Ancak Bakanlık yetkilileri Bebek’teki kampüsün bir üniversite için daha uygun olduğu konusunda ısrar ettiler. Sonuçta 1971’de Bebek’teki Robert Kolej kampüsünde İngilizce eğitim veren Boğaziçi Üniversitesi kuruldu. Kurucu rektör olarak da yine Robert Kolej mezunu olan ve ODTÜ’de mimarlık tarihi dersleri veren Prof. Aptullah Kuran tayin edildi. Robert Kolej ise karma bir orta eğitim kurumu olarak Arnavutköy Kız Koleji’nin kampüsüne taşındı.
Kimler geldi kimler geçti?
Robert Kolej, Türkiye’de pek çok alanda önemli işlere imza atmayı başaran bireyler yetiştiren bir okul. Hemen belirteyim ki Kolej’de çok farklı kesimlerden öğrenci ve öğretmenler görev yapmıştır. Kolej’de muhafazakar kesimin önemli isimlerinden Necip Fazıl Kısakürek edebiyat, Nurettin Topçu ise tarih ve din derslerine girmiştir. Osman Nuri Ergin’in de bir dönem tarih dersi verdiğini biliyoruz. Sol kimliği ile tanınan ve aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk içişleri bakanı olan Cami Baykut, bir dönem okulun Türkçe öğretmeniydi.
Okulun mezun ettiği öğrenci profili de çeşitlilik gösterir. Siyaset alanında ilk akla gelen mezunlardan Bülent Ecevit, Amerika’nın muhalefetine rağmen Kıbrıs’a yaptığı müdahale ile tanınan bir isim. Aynı dönemlerde okuyan Altemur Kılıç ise MHP üyesi bir gazeteciydi. Ahmet İsvan, İsmail Cem, Kasım Gülek gibi isimler CHP’nin politik hayatında önemli roller oynarken, anti-Amerikancı kimlikleriyle tanınan Mihri Belli ve Vartan İhmalyan da okulun mezunları arasındaydı.
Kolej mezun ettiği başarılı işinsanlarıyla da tanınır. Bunlar arasında bir çırpıda akla gelenler Nejat ve Şakir Eczacıbaşı, Rahmi Koç, Feyyaz Berker, Cem Boyner, Serdar Bilgili, Mehmet Emin Karamehmet, İbrahim Betil, İbrahim Bodur, Halis Komili, Hüsnü Özyeğin olsa gerek.
Kolej ve tiyatro
20. yüzyıl Türkiye tiyatro tarihi, zannımca Kolej tarihine atıf yapmadan yazılamaz. Bunda Kolej bünyesinde görev yapan Hilary Sumner Boyd ve Charles MacNeal gibi başarılı tiyatro hocalarının rolü çok büyüktür. Haliyle bu durum Kolej’den çok önemli tiyatrocuların çıkmasına vesile olacaktır. Bunlardan birkaçını saymam okulun bu alandaki rolünü göstermeme sanırım yetecektir: Haldun Dormen, Tunç Yalman, Engin Cezzar, Genco Erkal, Nüvit Özdoğru. Ayrıca Zeki Alasya ve Can Gürzap da okulda eğitim almış ancak başka okullardan mezun olmuşlardır.
Edebiyat da okulun üstün başarı gösterdiği bir diğer alandır. Okulda bir kısmı Türk edebiyatında derin izler bırakan Tevfik Fikret, Filozof Rıza Tevfik, Ruşen Eşref Ünaydın, Refik Halid Karay, Keramet Salih Nigar, Feridun Nigar, Muallim Cevdet, Necip Fazıl Kısakürek, Behçet Kemal Çağlar, Faruk Nafiz Çamlıbel, İsmail Hakkı Ertaylan, Baha Toven, Zahir Güvemli gibi isimler öğretmenlik yapmışlardır. Mezun öğrenciler arasında edebiyat sahasında tanınmış simalar arasında ise Orhan Pamuk, Cevat Çapan, Talat Sait Halman, Refik Erduran, Ülkü Tamer gibi isimler sayılabilir.
Listeyi uzatmak mümkün. Okurlarımız bu yazıda Amerikan Kız Koleji’ne yer verilmediğini fark edeceklerdir. Amerikan Kız Kolej kanımca bağımsız bir yazıyı fazlasıyla hak ediyor. Onu da başka bir yazıya saklayalım.