Türkiye sanat, edebiyat ve düşünce tarihinin benzersiz isimlerinden Komet (Gürkan Coşkun), 25 Eylül’de 81 yaşında hayatını kaybetti. Hayalle gerçeği harmanladığı resim ve gravürleriyle tanınan ressam, yaşamını çoğunlukla İstanbul ve Paris’te sürdürdü. 2004’te Koşarak Geldim Çorabı Deldim adlı anı kitabını yayımladı; ayrıca şiir kitapları da vardı.
Komet’in resimlerine bakmak kendi gördüğünüz bir rüyayı bazen puslu bir camın arkasından, bazen bir çatlak ya da yarıktan gözetlemek gibiydi. Sanki ortak bilinçaltına açılan bir çatlak keşfetmiş, oradan sızıp gelen figürleri karanlık, büyülü bir sisle çerçeveleyip yanyana koymuştu. Bir söyleşisinde “resimde aradığınız nedir” sorusuna “şiir” diye cevap vermişti. Şiirde aradığı için ise “yaşadığım çağın tanıklığını, her türlü problemleri, düşünsel derinlikleri, güncel olayları, acı ve tatlısıyla zaptetmek. Kişiselden toplumsala, toplumsaldan kişisele giden hafızayı nakşetmek” diyordu.
Çorum’daki çocukluk yıllarından başlayarak -Adnan Çoker onun için “Çorum’dan çıkmış bir Dadacı” demişti- yazılmaya başlanan bu hafızaya İstanbul’da geçen ilkgençlik yılları, devlet bursuyla gittiği Paris’teki Akademi yılları eklenmişti. Kimlik ve isimlendirme konusu onun için önemliydi. Doğumunda ona verilen Gürkan Coşkun ismini bırakıp, Bill Haley & His Comets grubundan esinle Komet adını kullanmaya başlaması bunun en net göstergesiydi. Toplumun ve iktidarın ona bir kimlik vermesini, bir ad koyup belli bir kategorinin altına eklemesini, kendi kendine koyduğu isimle reddetmişti.
Ne sanatında ne şiirinde ne de her anını bir performansa çevirdiği hayatında, 81 yıl boyunca özgünlüğünü yitirmeden varolmaya devam etmesini, kendisine kalıplardan, baskıdan uzak, özgürlük, düş ve gerçekten ibaret bir dünya kurmasına da borçluydu. “Hayatın acemisi olduğumu kabul ediyorum. Çünkü her gün her şeyi ilk kez görüyormuş gibiyim. Ve her şeye şaşırıyorum” diyordu. Orhan Veli’nin “Alıştığımız bir şeydi yaşamak” dizelerine göndermeyle “Alışamadığımız bir şeydi yaşamak” demişti 1967’de yazdığı bir şiirde (Olabilir Olabilir, 2. baskı, 160. Kilometre, s. 177). Acısı-tatlısıyla yaşamı büyülü bir gösteri gibi izlemiş, tuvaline ve şiirine de böyle çizmişti. Kendi sözleriyle şöyle anlatıyordu bu bağlantıyı:
“Sanatçı yalancı olamaz. Yalan söylediği zaman artık yaratamaz. Sanatçı, özgürlük koşucusudur. Hiçbir baskı veya yöneltim önünü kesemez. Ne devlete, ne de diğer iktidar odaklarına boyun eğmez. Dünyadaki canlı cansız bütün varlıklardan sorumlu olmasını isterim sanatçıdan. Onun aşırı ve aykırı, hatta vahşi eylemleri bile, gerekli bir iletiyi-mesajı veriyor olabilir. Korkmamalı bir sanatçı. Yaptığı şey’in gerektirdiği gibi davranmalı. Bu bir dinginlik de olabilir, bir coşkunluk-taşkınlıkla da kendini ortaya çıkarabilir”.
Velhasıl, Türkiye sanat sahnesinin en yaratıcı, en üretken, en coşkulu insanlarından birini yitirdik. Artık adı kitaplarının sonuna, yitirdiği yakın dostlarını anmak için eklediği “Kayıplar” listesinde onun da. Uzun yıllar eserleriyle yaşayacak; hiç kaybolmayacak.
Deniz Kaynak