Aralık
sayımız çıktı

Büyük bir ressam veya ‘arkaik bir tebessümün kölesi’: Leonardo Usta ve Mona Lisa

Ölümünün 503. Yılında (2 Mayıs 1519) Da Vinci

Rönesans döneminin ünlü ismi Leonardo Da Vinci, 18. yüzyılın sonlarında yeniden keşfedildi ve bir rol model, bir “kilise-dışı/laik bir dahi” olarak 20. ve 21. yüzyıl dünyasının en önemli sanatçılarından biri kabul edildi. Yüzyıllar içerisinde onunla ve sanatıyla ilgili değişen algılar, tartışmalar ve gerçekler…

Mona Lisa’nın 1911’de çalınması.

Leonardo Da Vinci (1452- 1519) 20. yüzyılın ba­şından itibaren idealize edilmiş bir Rönesans insanıdır. Aydınlanma’nın en önemli önce­li ve sanatın-bilimin birçok ala­nında yetkin “evrensel insan”ın bir modelidir. Halbuki yüzyıl­lar içerisinde hakkındaki algılar farklılaşmıştır.

Da Vinci, yaşadığı dönem­de Fransa Kralı 1. François dahil birçok soyluya sanatıyla ve “icat ettiği” askerî araçlar, hatta şaka­larla hizmet etmişti. Geliştirdiği “sfumato” tekniği ve eserlerinin muhteşemliğiyle tanınmıştı. Ha­yattayken zamanının en önemli sanatçılarından biri kabul edil­miş; sonraki yüzyıllarda unutul­muş; Aydınlanma Çağı sonra­sında, özellikle elyazmalarının bulunması ve bir rol model , bir “kilise-dışı/laik bir dahi” olarak keşfedilmesiyle 20. ve 21. yüzyıl dünyasının en önemli “Röne­sans insanı”na dönüşmüştü.

1. Hiçbir zaman günümüzde olduğu kadar takdir görmedi

Da Vinci ile ilgili bildiklerimizin çoğunun çıkış noktası Giorgio Vasari’nin Sanatçıların Hayat Hikayeleri adlı eseridir. Sanat ta­rihi yazımının ilki kabul edilen bu kitap, kimi yerlerinde kur­gusallık taşıyan ve teleolojik bir eserdi. Leonardo, 13. yüzyılda başlayan sanatkarlar silsilesinin en son evresindeki büyük sanat­çılardan yalnızca biriydi.

Ölümünden sonra atölye­si (leonardeschi) ve “sfumato” tekniği bir süre daha kalıcı ol­muş, sonra “ortalama sanatçılar” arasında yer almıştı. Örneğin Fransız kraliyet koleksiyonunda Tiziano, Rafaello, Rubens hatta Bolonyalı ressam aile Caracci’le­rin eserleri, Leonardo’nun Mona Lisa’sı üzerinde bir değer görü­yorlardı. Da Vinci isminin tekrar anılmaya başlaması iki hadise ile başladı. Birincisi Aydınlanma Çağı ve Fransız Devrimi sonrası geçmişten bir rol model arayışı; ikincisi ise tam bu sırada Leo­nardo’nun not defterlerinin or­taya çıkışı ve Venturi tarafından kataloglanması (1797). 19. yüzyıl sonlarından itibaren, yeniden keşfedilen Leonardo hakkında o kadar yazı yayımlanıyordu ki sonunda 21 Ağustos 1911’de tab­lo Louvre’dan çalındı ve izleyen günlerde tüm Avrupa basını bu soygunu yazdı. O günden sonra Leonardo her zamankinden da­ha ünlü hâle geldi.

2. Bitmeyen bir tartışma: Mona Lisa tablosundaki kadın gerçekte kimdi?

Leonardo’nun Mona Lisa veya La Gioconda diye adlandırılan tablosundaki kişinin kim olduğu günümüzde bile hâlâ muamma­dır. Leonardo, Floransa’da kom­şusu olan ipek tüccarı Francesco Gherardi’nin eşi Lisa’nın portre­sini yapmak için 1503’te bir si­pariş almış, fakat tabloyu teslim etmemiş, kendisinin hayatta son durağı olan Fransa’nın Ambroi­se kentindeyken bile bunun üze­rinde çalışmaya devam etmişti. Eser hakkında tartışmalar, Da Vinci’nin neredeyse çağdaşı Va­sari ve Lomazzo’nun portrede­ki karakterin gülümsediğini ve Raphael’in Leonardo’nun atölye­sinde portreyi görerek çizdiği es­kizle daha da derinleşmiştir; zira bu resmin arka planında sütun­lar mevcuttur. Bu nedenle bazı sanat tarihçileri, Leonardo’nun aynı tablonun iki versiyonunu çizdiğini iddia etmiştir.

Tüm bu çelişkiler, Leonar­do’nun aldığı siparişten son­ra resim üzerinde oynadığını, portredeki karakterin Aragonlu Isabel veya Caterina Sforza gi­bi dönemin önemli soylularının eşleri ve hatta Da Vinci’nin çı­rağı (ve belki de sevgilisi) Salai olabileceği konusundaki tartış­maları körüklemiştir. Tıpkı Da Vinci gibi alaylı bir mühendis olan Pascal Cotte, reflektif ışık teknolojisiyle yaptığı çalışma­lar sonucu kanvasın üzerinde iki farklı portre olduğunu tespit etmiş; kesin olmamakla beraber portrenin yine de Lisa Giocon­da’ya (Gherardini) ait olduğu ihtimali güçlenmiştir.

Mona Lisa böyle görünüyordu Leonardo’nun Mona Lisa tablosu sanılanın aksine topraksı tonlarda değil daha canlı renklere sahipti. Tıpkı Da Vinci gibi alaylı bir mühendis olan Pascal Cotte, yakın zaman tabloyu dijital olarak restore etmiş ve resmin yapıldığı dönemde nasıl göründüğünü ortaya çıkarmıştı.

3. Ölüm döşeğinde yanında Fransa kralı yoktu

Vasari’nin Sanatçıların Hayat Hikayeleri eseri, sanat tarihi için önemli bir kaynak olmak­la birlikte kurgularla doludur. Hemşehrisi Leonardo ölürken Avrupa’nın en önemli hüküm­darlarından François’nın onun başucuna gidecek kadar kendi­sine değer verdiğini söylemek, bu mesleği Vasari’nin istediği yere taşımaya hizmet etmek­teydi. Vasari de belki duyumla belki kendi yakıştırmasıyla, bu hikayeyi kitabında aktardı: Bir monark, rol model bir kilise-dı­şı “evrensel insan”ın başucun­da!

Diderot’nun arkadaşı Mé­nageot, Vasari’nin kitabın ikin­ci versiyonunu bitirmesinden (1568) yaklaşık 213 sene son­ra bu konuyu resmetti (1781). Aynı temayı yine ünlü Fransız ressam Jean-Auguste-Domi­nique Ingres, 1818’deki tablo­sunda kullandı. Bu hikayenin yakıştırma olduğunu ise tarih­sel gerçeklikler doğrultusun­da biliyoruz: Da Vinci, kralın kendisine tahsis ettiği Ambro­ise’daki Clos Lucé şatosunda vefat ettiği sırada, 1. Franço­is buraya at sırtında iki gün­lük mesafede Saint-Germa­in-en-Laye’deki şatosunda bir ferman çıkarmıştı.

4. Sanat tarihçileri, Da Vinci ve eserleri konusunda hemfikir değildi

Aydınlanma’yla beraber Leo­nardo yeniden keşfedilip yü­celtilirken bile, dönemin ün­lü sanat tarihçileri onunla ve en önemli eseri Mona Lisa’y­la ilgili olumlu-olumsuz farklı görüşlere sahipti. 19. yüzyılın ortalarında İngiliz şair ve res­sam Dante Gabriel Rosetti bir şiirinde Leonardo’yu bir “okült üstadı” olarak tanımlıyordu. İngiliz sanat tarihçisi Walter Pater ise yine 19. yüzyılda Da Vinci ve eserlerindeki misti­sizm ve gizeme gönderme yap­mış, Mona Lisa için şöyle yaz­mıştı: “… onda Antik Yunan’ın animalizmi, Roma’nın şehve­ti, Ortaçağ’ın mistisizmi, pa­gan dünyasının geri dönüşü ve Borgiaların günahları kendini dışa vuruyor”. Ünlü İngiliz şa­ir Yeats ise Pater’in bu satırla­rıyla bir şiirinde alay etmiştir. Dönemin anıtsal sanat tarihçi­si John Ruskin ise bir yazısın­da Pater’e cevap niteliğinde Da Vinci ile çalışmış ressam Luini için “Leonardo’dan on kat daha yüce bir insan” demiş ve ekle­mişti: “Leonardo, daha ince do­ğal yeteneklerini basit çizgiler uğruna harcadı ve hayatının so­nuna kadar arkaik bir tebessü­mün kölesi olarak kaldı”.

François Giullame Ménageot’nun, Leonardo’nun ölümünü tasvir ettiği tabloda (1781), François ressamın başucunda. Oysa Vasari’nin kitabında (1568) iddia ettiğinin aksine, Kral o sırada Saint-Germain-en- Laye’daki şatosundaydı.