Türk tarafında Çanakkale Muharebeleri’yle ilgili fantastik anlatım ve kurgu eserler nasıl gerçek tarih kitaplarından fazlaysa, Batı’da da özellikle bir dönem “uzaylı” hikayeleri oldukça popülerdi. Ancak Türklerin “barbarlığı” üzerine inşa edilen dezenformasyon sektörü, “teslim olduktan sonra öldürülen” İngiliz askerlerini değil gerçekleri kurban etmişti.
Savaşlar her zaman beraberinde trajediler doğurur. Kimi hadiseler yıllarca yazılır-konuşulur; kimileri ise efsaneleşir, gerçekliğini yitiririr, soru işaretleriyle dağılır. Dünya savaş tarihine damga vuran Çanakkale Muharebeleri sırasında da, daha sonra literatüre girmiş meşhur bir hikaye vardır: Kaybolan İngiliz bölüğünün hikayesi!
1915 Ağustos başında, muharebelerin ikinci aşamasında Anafartalar sektöründe yaşanan bu hadiseyle ilgili, İngiltere başta olmak üzere birçok ülkede sayısız araştırma, dokü-drama, belgesel yapıldı. İngiliz 1/5 Norfolk Taburu’nun bu kaybolan bölüğü -yani Sandringham Bölüğü- aynı zamanda 20. yüzyıl dünyasına her alanda damgasını vuran UFO hikayelerinin de ilham kaynaklarından biri oldu. Zira bu askerler -16 subay, 250 er- 12 Ağustos öğleden sonra Anafartalar ovasının ilerisinde Türk hatlarına doğru harekete geçmiş; sonrasında hiçbirinden bir daha haber alınamamıştı.
Peki nereye gitmişlerdi? Türk tarafında bir bilgi var mıydı? Hadise nasıl gelişmişti?
Konunun o dönemde bile bir mesele hâline gelmesi, aslında pek görülmüş bir gelişme değildi. Zira yine o dönemdeki adıyla Büyük Savaş (1. Dünya Savaşı) sırasında, cephede ve cephe gerisinde 10 milyona kaybetmiş; yine yaklaşık aynı sayıda sivil ölmüş; savaşın bitiminde 3 sene boyunca tüm dünyayı sarsan büyük grip salgını da en iyimser tahminlere göre 20 milyon insanın canını almıştı. Kısacası dünya ateşe düşmüştü ve kimsenin pek ölüleri düşünecek hâli yoktu.
Ancak Çanakkale’de “kaybolan” askerler bir istisna teşkil etti. Bunun nedeni, Sandringham Bölüğü’ndeki askerlerin, dönemin İngiliz Kralı 5. George’un yazlık sarayında çalışan ve Kral’ın bizzat tanıdığı insanlardan oluşmasıydı. Malikanede görevli ve kraliyet ailesinin yakından tanıdığı muhafız, kahya, seyis, bahçıvandan oluşan personel, 1915’in ortasında gönüllü olarak Çanakkale cephesine gitmişti. Dolayısıyla bu askerlerin akıbetinin belli olmaması Kral’ın canını sıkmış ve konuyla ilgili yazışma ve araştırmalar henüz savaş sürerken başlamıştı.
Bu noktada önce Sandringham Bölüğü ve içinde bulunduğu 163. Tugay’ın Çanakkale’ye gidiş hikayesini ve hadisenin meydana gelişini özetleyelim. Bu tugay içinde bulunan Norfolk Alayı, Britanya Ordusu’nun en eski ve seçkin alaylarından biriydi. 4 Ağustos 1914’te savaş ilan edildiğinde, alayın ilgili taburu da silah altına alındı. 14 Kasım’da 1/5 Norfolk Taburu’nun komutasına Albay Sir Horace George Proctor Beauchamp getirildi. 52 yaşında göreve tekrar çağrılan bu emekli asker son 8 yıldır aktif görev almamış; hizmeti süresince orduda süvari olarak görev yapmış, piyade görevinde bulunmamıştı. Yaşlı komutanın komuta etme kabiliyetindeki yetersizlikler sert ve agresif tavırları ile birleşince subay ve asker üzerinde moral bozukluğu oluşturmuştu.
Tabur, her biri yaklaşık 100 subay ve erden oluşan toplam 8 bölükten meydana geliyordu. Birlik, birkaç aylık eğitim sonrası 29 Temmuz 1915’te Liverpool’a ulaştı. İçlerinde Kral’ın özel personelinin de bulunduğu E Bölüğü (Sandringham Bölüğü), HMHS Aquitania’ya bindiğinde, artık istikametlerinin Fransa ve Batı cephesi değil Osmanlı Devleti’nin başkentine giden suyolunun kilidi Gelibolu Yarımadası olduğunu biliyordu.
Askerler uzun ve sıkıntılı bir yolculuk sonrası 6 Ağustos 1915’te Limni (Lemnos) Adası’na ulaşarak Akdeniz Seferî Kuvvetler’ine (Mediterranean Expeditionary Force) dahil oldu; 9 Ağustos’ta ise Gökçeada’ya (Imbros-İmroz) doğru yola çıktı. Askerleri taşıyan gemi 10 Ağustos saat 16.00’da Suvla (Anafartalar) sahilinin yarım mil açığında demirledi ve 1/5 Norfolk, 17.00 civarında Softatepe karşısındaki A sahiline karaya ayak bastı; kumsal boyunca Büyük Kemikli Burnu yönünde hareket ederek Gazi Baba yakınlarındaki açık ordugaha ulaştı.
İngiliz taburu 11 Ağustos şafak vakti ileri harekata başladı. Bu sırada Türk topçusunun Pırnartepe doğusundan yaptığı şarapnel ateşiyle tabur ilk zayiatını vermeye başladı. İlerleme durdu ve askerler kayaların arkasındaki derin hendeklere sığındı. 12 Ağustos sabahı bilinen ve subaylar arasında paylaşılan gerçek, Türklerin gücünün tahmin edilemediği ve engebeli, dikenli, kurumuş su yatakları ile dolu yabancı bir arazide ilerleneceği idi. Emirler net değildi. Taburun birçok subayı sargı yerlerinin, yedek cephanenin, makinalı tüfeklerin hatta tugay karargahının yerini bilmiyordu. Onlara sadece, donanmanın bombardımana başlayacağı ve ilerlemeleri emredilmişti.
Donanma bombardımanı 16.00’da, taarruz ise 16.45’te taburların siperlerinden çıkarak bir hat üzerinde ilerlemesiyle başladı. Taburlar, daha önce keşfi yapılmamış olan engebeli arazide, ne hedeflerine ne de Türklerin arazideki yerleşimlerine dair bir fikirleri olmadan harekete geçtiler.
Belirsizliklerle dolu harekat, karışık emirlerle ve iletişim sorunlarıyla devam etti. İngiliz birliklerinin temizlemeyi planladığı Tekketepe ve Kavaktepe yamaçlarındaki bölge, Yarbay Münip Bey’in 36. Alay’ının 1. Taburu ile Yarbay Abbas Bey’in 35. Alayı’nın 3. Taburu tarafından savunuluyordu. Münip Bey iki taburundan birisini cepheye yerleştirmiş, diğerini de ihtiyatta tutmuştu.
36. Türk alayının birlikleri İngilizlerin ilerleyişini yoğun makineli tüfek ve şarapnel ateşi engellemeye çalışırken, aynı anda arazide yayılmış bulunan Türk keskin nişancılarının da etkili ateşleri İngiliz kayıplarını gitgide artırıyordu. İngilizler, kaos içinde hareket ettikleri sık fundalıklar arasında taburlar arasındaki tüm bağlantıyı kaybettiler. Bu esnada diğerlerine göre ileride ve açıkta kalmış olan 1/5 Norfolk Taburu askerleri, ateş ve şarapnel yağmuru altnda yakıcı Ağustos sıcağı ve susuzlukla da mücadele ediyordu: “Susuzluktan öleceğimi sandım. Susuzluk çok kötüydü ve dilim ve dudaklarım şişti. İlerlerken bir ara neredeyse ölmüştük ve subayımız bize sadece bir yudum daha almamızı söyledi, fazlasını değil” / Er Cliff Harrison, 1/5 Norfolk.
Yine bu sırada, İngiliz Kralı 5. George’un da yakından tanıdığı Yüzbaşı Frank Beck’in E Bölüğü askerleri, kendilerini bir anda Türk birliklerinin ortasında buldu:
“… Fundalıklar alev almıştı, bunlar küçük küçük yangınlardı ama aralarında yatamıyordun. O sırada sağ kolumdan vuruldum. Ateş ediyordum ve kurşunu omuzumun hemen altına yedim. Geri dönmem gerektiğini biliyordum. Yanımda bir grup adamım vardı ama hepsi öldürülmüşlerdi. Çevremiz sarılmıştı. Taburun çoğu farkına varmadan Türk hatlarını aşmıştı… Tek umudum geri dönebilmekti. Gelibolu için ben yoktum artık. O sırada Çavuş Aymers’in komutasında E Bölüğü’nün (Sandringham Bölüğü) ki kırk kişi falandılar, bir samanlığa sığınmış olduklarını gördüm. Fundalık tutuşmuştu, çevreleri hemen hemen Türklerle sarılmıştı ve keskin nişancı ateşi altındaydılar. Durumları çok umutsuzdu. Orada hepsi yaralandılar ve öldüler herhalde” / Er Tom Williamson, 1/5 Norfolk. Yüzbaşı Beck, siperlerden çıktıkları noktadan yaklaşık 1500 metre ileride yorgunluk askerlerine liderlik etmeye çalışıyordu. Tam o anda yakınında patlayan bir mermi sonrası bir daha ayağa kalkamadı. Sonraları C Bölüğü’nden Er John Dye, Yüzbaşı Beck’i en son bir ağacın altında başı önüne düşmüş halde gördüğünü fakat ölmüş mü, yaralı mı yoksa yorgun mu olduğunu bilmediğini söyleyecekti. Frank Beck’i bir daha gören olmadı. Onun gibi 1/5 Norfolk Taburu’nun komutanı Albay Beauchamp da birçok askeriyle beraber gözden kayboldu. İngiliz ileri harekatı sona ermişti.
İtilaf Devletleri askerleri 1915 Ağustos sonlarına kadar Gelibolu Yarımadası’ndaki ileri harekatlarını sürdürdüler. Ancak bilindiği gibi, karşılarında başta Mustafa Kemal olmak üzere büyük bir direnç gösteren Türk askeri; onların hâkim tepeler silsilesini (Kilitbahir Platosu) ele geçirip Boğaz’a inmesine ve İtilaf donanmasına İstanbul yolunu açmasına izin vermeyecekti.
Britanya kamuoyu hadiseyle ilgili ilk açıklamayı 6 Ocak 1916 tarihinde duydu. General Hamilton’ın raporunda, 163. Tugay’ın 12 Ağustos 1915 muharebelerindeki hareketine dair dikkati çekici bir kaç noktaya değiniliyordu:
“Çatışmalar esnasında 163. Tugay’a büyük bir şöhret kazandıran gizemli bir olay gerçekleşti. Savaş sahasının sağında bulunan 1/5 Norfolk Taburu öyle bir an geldi ki, kendini tugayın diğer kısmından da az mukavemet eden bir bölgede buldu. Düşmanın sebat göstermeyen kuvveti karşısında cesur ve özgüveni çok olan Albay Sir Beauchamp, düşmanı pek ciddi ve şiddetli bir sürede tazyik ederek taburun en seçkin askerleri tarafından takip edildi. Çatışmalar gittikçe şiddetlendi ve arazi de gittikçe ormanlık ve sarp bir şekle dönüşmeye başladı. Savaşın bu aşamasında birçok asker yaralandı ve susuzluğun da etkisiyle bitkin düştüler. Bunlar gece karargaha dönebilmek için yol buldular. Fakat 16 subay, Albay ve 240 asker düşmanı sıkıştırmaktan ve sürmekten geri durmadılar. Bu cesur ve kahraman askerler arasında Kraliyet Sandringham Malikanesi’nden askere yazılmış bir bölük asker de vardı. O zamandan beri bunlardan hiçbir haber alınamadı. Bunlar ormanlığa daldılar ve kaybolup gittiler. Bunlardan hiçbiri bir daha geriye dönmedi. Gece kaybolup gittiler”. Hamilton’un resmî raporunda kullandığı bu ifadeler İngiliz kamuoyunda infial yarattı. Eastern Daily Press, 7 Ocak 1916’da“Sandringham askerleri kayboldu” başlığını attı. Makalede ise 16 subay ve 250 askerin düşman hattının arkasına geçtiği ve gözden kaybolduğu belirtildi.
Hadisenin bundan sonraki gelişimini ve günümüze uzanan etkilerini, Dr. Tuncay Yılmazer daha önce “geliboluyuanlamak.com” sitesinde (http://www.geliboluyuanlamak. com/791_uydurmadan-gercege-canakkale-savasinda-bulutlar-icerisinde-kayboldugu-iddia-edilen-norfolk-taburu-tuncay-yilmazer.html) etraflıca ele almıştı. Mustafa Onur Yurdal da #tarih dergisinin Ekim 2018 sayısında bu acı hadisenin sonradan nasıl istismar edildiğini belgeleriyle ortaya koymuştu.
“… İngilizler savaştan sonra, Mütareke döneminde bu hadisenin peşine düştüler. Zira kaybolan bölük, esas olarak Kral’ın yazlık sarayında (Sandringham) görevli gönüllü askerlerden, hanedanın bizzat tanıdığı insanlardan oluşuyordu. 5. George’un da arkadaşı olan birlik komutanı Yüzbaşı Frank Beck’ten haber alamayan annesi de, hâliyle Kral’a başvurmuştu. Gelibolu Yarımadası’nda kurulan Mezar Kayıt Birimi’ne (Grave Register Unit) tayin edilen din işlerinden sorumlu subay Leonar Egerto-Smith, kayıp askerlerin hikayesini şöyle nakledecekti: ‘Uzun süre aramalardan bir sonuç alınamadı. Daha sonra tamamen tesadüf eseri hemen hepsinin cesetleri bulundu. Görevli askerlerimizden biri muharebeler sırasında Türklerin elinde olan bölgede bugün bulunan bir çiftlikten erzak alırken çiftçinin üzerinde kolye olarak kullanılan Norfolk alay rozetini görmüş. Çiftçi bulduğu yeri gösterdikten sonra yapılan araştırmalarda 114 ceset bulundu’.
Bu cesetler bölgedeki Azmak Mezarlığı’na nakledilip, defnedildi. Ancak bu hadiseye yeniden ivme kazandıracak gelişme, Çanakkale Muharebeleri’nin 50. yılında, 1965’te meydana gelecekti… Olaylar sırasında daha güneyde, ANZAC sektöründe bulunan 3 askerin noter onaylı ifadeleri; 12 Ağustos’taki taarruz sırasında havanın açık olmasına rağmen ‘250 metre uzunluğunda ve yaklaşık 60 metre eninde bir bulutun yere doğru indiğini, askerlerin bunun içine girdiğini ve kaybolduğunu’ beyan ediyordu! (Biz de bu efsaneyi, yani ‘bir bulutun Norfolk askerlerini alıp götürmesi’ efsanesini, 2002’de çıkan Buket Uzuner’in yazdığı Uzun Beyaz Bulut romanıyla ithal edecektik).
İfadelerin oluşturduğu sansasyon dalga dalga yayıldı ve 1992’de Nigel McCrery tarafından yayımlanan The Vanished Battalion (Kayıp Tabur) kitabıyla, konu tekrar gündeme geldi. 1998’de ise, bu kitabı esas alan ve kaybolan askerlerin muharebe esnasında teslim olmalarına rağmen öldürüldüklerini iddia eden BBC yapımı “All The King’s Men”le konu iyice popüler oldu… Filmde, Türk hatlarının gerisine düşen Norfolk askerlerinin bir çiftlik evine kadar takip edildiği; onları dışarı çıkarmak için buranın ateşe verildiği; dışarı çıkanların ise esir alınmak yerine başlarından vurularak öldürüldüğü bir katliam sahnesi canlandırılıyordu!.. İşin gerçeği ise, Türk hatlarının gerisine düşen İngiliz askerlerinin birçoğunun muharebe sırasında hayatını kaybettiğiydi. Yaralananlar tedavi edilmiş, hatta bunlardan ikisi İstanbul’a götürülerek bakılmış ve hastanede ölmüşlerdi. Mezarları bugün Haydarpaşa’daki CWGC (Commonwealth War Graves Commission) alanındadır.
Sonuçta Sandringham Bölüğü’deki askerleri ne uzaylılar götürmüştü ne de Türkler esir almayıp öldürmüştü. Onların sonunu hazırlayan İngiliz komuta kademesiydi ve efsane olmayan gerçek buydu.
Murat Söylemez’in Çanakkale Muharebeleri içerisinde Anafartalar sektöründe yaşananları detaylı şekilde ele aldığı kitabı yakında piyasaya çıkacak.