Limni Adası 1915’teki Çanakkale Muharebeleri sırasında İtilaf Devletleri’nin karadaki ana ikmal ve harekat üssü oldu. Gerek uçaklar için hava alanları gerekse gemiler ve askerler için barınma yapıları oluşturulan adada, bugün içinde Türk-Müslüman askerlerin de yattığı mezarlıklar var. Bunlardan kimileri Britanya Ordusu’nda savaşan Müslüman askerler, kimileri ise esir alındıktan sonra adaya getirilip burada şehit olan Türk askerleri.
Türk sahillerine yakın bir ada Limni (Lemnos). Bir o kadar da uzak. Çanakkale’den kuş uçuşu 70 mil mesafede. Ancak Türkiye’den doğrudan ulaşım sözkonusu değil. Bir dönem Çanakkale-Limni arasında feribot seferleri konmuş. Ancak kârlı bir hat olmadığı kısa sürede anlaşılınca, seferlere son verilmiş. Türk ve yabancı turistlerin buraya diğer Yunan adaları kadar rağbet göstermemesinde ulaşım zorluğunun payı olsa gerek.
Ayvalık’tan Midilli’ye geçip oradan yine feribotla Limni’ye varılabilir. Midilli-Limni arası feribotla 4 saat 20 dakika sürüyor. Havayolu bir diğer seçenek. Ancak Limni’ye uçmak için önce Atina’ya gitmeniz gerekiyor. Limni’de bölgesel uçuşlara uygun bir havaalanı var. Aynı zamanda askerî amaçlar için kullanılıyor. Yunanistan’ın bu havaalanını NATO tatbikatlarına dahil etme çabaları Türkiye’nin itirazına takılıyor. Limni, Çanakkale Boğazı önündeki diğer adalar gibi Lozan Antlaşması’na ek Boğazlar Sözleşmesi ile silahsızlandırılmış statüdeki bir ada. Bu bakımdan Ankara, adanın ve adadaki havaalanının as63
kerî amaçlar için kullanılmasını uluslararası hukuka aykırı buluyor. Aynı silahsızlandırma hükmü, Limni’nin yanısıra Taşoz, Semadirek, Gökçeada (Imros) ve Bozcaada (Tenedos) gibi diğer Kuzey Ege (Boğazönü) Adaları için de geçerli.
Uzun süre Osmanlı hakimiyetinde kalan Limni adası, Balkan Savaşları sırasında Yunanistan tarafından kısa sürede işgal edildi. Yunan bahriyesi, yeni kruvazörleri Averoff sayesinde elde ettiği üstünlüğü iyi kullanarak Ege’deki adaları teker teker ele geçirdi. Limni, Ege’de Yunanistan tarafından işgal edilen ilk adadır. Buradaki Osmanlı askerî varlığı jandarma ve redif askerleriyle sınırlıydı. Bu nedenle 22 Ekim 1912’de karaya çıkan Yunan askerî birlikleri fazla bir direnişle karşılaşmadan adanın tamamına hâkim olabildi. 23 Ekim 1912 tarihinde Limni, Yunan bahriyesinin bir üssü oldu.
İki yıl sonra patlak verecek 1. Dünya Savaşı nedeniyle, Balkan Savaşları’ndan kalan hesapların kapatılması o dönemde mümkün olmadı. Dolayısıyla 1912’de el değiştiren toprakların durumu bir antlaşma ile kesinlik kazanmadı. 29 Ekim 1914’de Osmanlı Devleti 1. Dünya Savaşı’na girdiğinde, bu ada hukuken hâlâ Osmanlı toprağıydı; ancak fiilen Yunanistan’ın işgalindeydi. Bu muğlaklık, devrin Yunan Başbakanı Venizelos’ın İtilaf Devletleri ile yakın ilişki kurmakta oldukça işine yarayacaktı.
Venizelos, Yunanistan’ı bir an önce İtilaf Devletleri safında savaşa sokmayı arzuluyordu; ancak Kral Konstantin’in itirazlarını bir türlü aşamıyordu. Savaşa taraf olmadan İtilaf Devletleri’ne desteğini kanıtlamak için iki önemli jest yaptı: İlki, hâlâ “düşman toprağı” statüsündeki Limni’yi İtilaf Devletleri’nin askerî amaçlarla kullanımına tahsis etmekti. İtilaf kuvvetleri, Çanakkale ve dolayısıyla İstanbul’a yönelik harekat için stratejik öneme sahip bir kara parçasına tek kurşun atmadan çıktı ve konuşlandı. Venizelos’un diğer jesti çok daha sembolikti. Memleketi Girit’ten 300-350 kadar “gönüllü”yü İtilaf Devletleri safında savaşmak üzere cepheye gönderdi. Bu Giritli gönüllüler Fransız komutasında savaşa katıldı, ancak muharebede pek varlık gösteremedikleri için bir süre sonra Limni’ye geri alındılar; adada kolluk ve savaş esirlerine muhafızlık görevlerinde kullanıldılar.
Limni, kısa sürede İtilaf için bir ileri üs hâline geldi. Uçakların harekatına uygun bir meydan da hazırlandı. Savaş gemileri adayı kullanmaya başladı. Gelibolu Yarımadası’nda gerek deniz gerekse kara savaşları evresinde Limni, İtilaf Devletleri’nin malzeme ve asker ikmali için önemli bir merkezdi. Ada, İngiliz yönetiminde koskoca bir garnizona dönüştü. Ada sakinleri, özellikle geçimini Osmanlı toprakları ile ada arasında kaçakçılıktan sağlayanlar bu sıkıyönetimden hiç hoşnut olmadılar. Bazıları Osmanlı yetkililerine adadaki İtilaf kuvvetleri hakkında istihbarat sağladılar.
1. Savaş sırasında cephede yaralanan askerlerin tedavisi için adanın muhtelif yerlerine hastaneler kurulmuştu. Bu süreçte Limni, gerek cepheden çekilen birliklerin dinlenmesi gerekse Türk savaş esirlerinin bir süre tutulması için de kullanıldı. Adanın Çanakkale muharebelerindeki rolü de büyük ölçüde cephe gerisi faaliyetle sınırlıydı. Ancak Mondros’taki hava meydanından kalkan uçakların Çanakkale üzerinde keşif ve taaruz görevleri istisnai muharebe faaliyetleri arasındadır. Öyle ki İtilaf Devletleri Çanakkale cephesinden çekildikten (9 Ocak 1916) sonra bile Limni’deki meydanı stratejik bombardıman amacıyla kullanmaya devam etmiştir. Örneğin 1917’de adadan kalkan bir Handley Page bombardıman uçağı Yavuz ve Midilli’yi batırmak üzere İstanbul’a bir hava taarruzu gerçekleştirmiştir.
Sayıları onbinlerle ifade edilen askerin üslenmesi, o dönemde de zaten su kaynakları çok sınırlı adada önemli soruna yol açmış; İtilaf kuvvetleri bunu aşmak için adada bir desalinasyon (deniz suyundan içme suyu üretme) tesisi kurmuştu. Bu tesisin kalıntıları hâlâ duruyor. Osmanlı egemenliğinin son yıllarında Limni’deki Müslüman-Türk nüfusun 2.500 kişi civarında olduğu tahmin ediliyor. Bunların büyük bölümü Kurtuluş Savaşı sırasında ve sonrasında Türkiye’ye göç etmiş, daha ziyade Foça civarına yerleşmiş. Bugün adadaki Türklerden geriye kalan yegane izler, Kaleiçi’nde (Kastro) bulunan 7 adet cami kalıntısı.
Yerel turizmciler, adanın cazibesini ANZAC anma geleneğine eklemleyerek artırma peşinde. Bu bakımdan Çanakkale muharebeleri ile bağlantı öne çıkarılmaya çalışılıyor. Adada Çanakkale muharebeleri ile ilgili birkaç büyük mekan var. Bunlardan en önemlisi, adanın batısında yer alan ANZAC mezarlığı. Bu mezarlığa giden yola da ANZAC Sokağı/ Caddesi adı verilmiş.
Mezarlığın hemen girişinde sıralanan bir dizi mezarın, esir alındıktan sonra adada hayatını kaybeden Osmanlı askerlerine ait oluşu ilginçtir. Mustafa Kemal Atatürk’ü doğrularcasına bu mezarlıkta Türk ve ANZAC askerleri koyun koyuna yatar gibidir. Daha da ilginci sıranın başında bulunan ve adının Yüzbaşı François Balli olduğu edilen bir Osmanlı yüzbaşısına ait mezartaşıdır.
Bir diğer önemli coğrafi işaret Mondros Körfezi’nin doğusunda yer alan mezarlıktır. Burada da Çanakkale Savaşları’na katılan tüm milletlerin askerleri yatmaktadır. Ayrıca Rusya’daki içsavaş sırasında Novorosisk’in tahliyesi sırasında hayatını kaybeden Beyaz Ruslar yine burada defnedilmiştir. Tüm ülkeler, buradaki askerleri için birer anıt diktirmişlerdir. Ancak mezarlığın bir köşesinde anıtsız bir mezar bulunmaktadır. Bir hayli uzun bir ağaç ve altındaki kitabe göz çarpar. Burası İngiliz Ordusu’nda görev yaparken hayatını kaybeden Müslüman askerlerin toplu mezarıdır. Arapça metnin altında, İngilizce şu sözler yer almaktadır:
“Musalman soldiers of the Indian Army and Egyptian Labour Corps are buried here” (Burada Hint Ordusu’ndan ve Mısır Amele Taburu’ndan Müslüman askerler gömülüdür). Bu mezarlıkta ayrıca HMS Agamemnon savaş gemisinde 1915-1917 arasında görevi başında ölen İngiliz denizciler için bir anıt mevcuttur. Mondros Körfezi’nin batı yakasında ayrı bir Müslüman askerî mezarlığı bulunmaktadır. Bu Müslüman mezarlığında Türk askerleri yatmaktadır. Aynı Hintli ve Müslüman askerlerinki gibi toplu bir mezarlıktır. Diğer iki askerî mezarlığa göre bir hayli sapa kaldığı için, bulması ve ulaşması özel gayret gerektiriyor. Bir adalı arabasıyla götürmese, ziyaret etmem zor olurdu. Mondros Körfezi’ne tepeden bakan bir noktada dikilen taştan bir kitabe üzerinde, burada 56 Türk askerinin gömülü olduğu yazıyor. Kitabenin bir yüzünde Arap harfleriyle, diğerinde İngilizce bilgi verilmiş.
Modern Türkiye tarihi açısından adanın tartışmasız en önemli yeri Mondros Limanı. Osmanlı Devleti için 1. Dünya Savaşı’nı bitiren mütarekeye adını veren bu limanın şimdiki hâli, tarihsel ağırlıyla uyumlu değil. Sakin, sessiz bir liman Mondros Limanı. Geçmişe dair ipucu vermiyor. Mütarekenin imzalanması için HMS Agamemnon’un ve 30 Ekim 1918 tarihinin seçilmiş olması tesadüf mü? Kimilerine göre İngilizler Truva Savaşı’na dek uzanan bir hesabı görmek için HMS Agamemnon’u seçmişti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na girişinin dördüncü yılını izleyen günün seçilmiş olması da ayrı bir tartışma konusu.
Truva konusuyla bağlayalım. Adadaki en eski yerleşim MÖ 5. yüzyıla dek giden Poliochni. Burası halen bir arkeolojik kazı alanı; Truva’nın tam karşısına düşen bir mevkiide bulunduğu ifade ediliyor. Truva’nın gölgesi adanın her köşesine sinmiş adeta.