Aralık
sayımız çıktı

‘Biz de elimizle çiziyoruz, başka yerimizle değil’

10 Şubat’ta ölen Fransız çizer Claire Brétecher, “kadın çizer” tanımını reddetmiş; “Les Frustrés” ve “Agrippine” serileriyle tanınmış; sayısız ödüle layık görülmüş; birçok mizah dergisinde yayımlanan eserleriyle 20. yüzyılın son çeyreğinde karikatürde ekol yaratmış bir sanatçıydı. “Ben de feministim ama militanlığı sevmiyorum” diyen Brétecher’nin etkisi ve Türkiye’de “kadın çizer” olmanın hâlleri…

Claire Brétecher’nin ölüm haberini okuyunca çok üzülüyorum. Nedense kalkıp kütüphanemdeki en eski albümünü elime alıp karıştırıyorum. Ciltleri dağılmış elimdeki albümün adı “Salades de Saison” (Mevsim Salataları). 1 Mayıs 1985 tarihini not etmişim üzerine. İlk sayfalardaki çizgi bantları yetersiz Fransızcam ile çevirmeye çalışmış, beceremeyince bırakmışım.

İlk defa Tünel’de bulunan Hachette Kitabevi’nde keşfetmiştim onu. Genç bir “kadın” çizer olarak, erkekler dünyasında varolunabileceğini en güçlü şekilde gösteren güzelim karikatür albümlerini uzun süre elimden düşürmemiş, sonra unutmuştum. Birkaç sene önce Paris’te Centre Pompidou’da sergilenen inanılmaz duygusal resimleri ile tekrar büyülemişti beni.

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı Ekran-Resmi-2020-11-02-09.33.47-1.png

Rapunzel

Brétecher’nin Fransa’da Tarot kartları için çizdiği bir karikatürü.

13 sene önce Paris’e yerleştiğimde, çağdaşlar çizerlerle tanışmış ama ona ulaşamamıştım. Ortalarda görünmüyordu.

“Brétecher o kadar güçlüydü ki bütün kadınları ezdi geçti, ondan sonra hiçbir kadın karikatür çizmeye cesaret edemedi belki de” diyor sevgili Wolinski (Charlie Hebdo katliamından birkaç sene önce o güzel günlerde), oturduğumuz Café de Flore’un önünden akıp giden, cıvıl cıvıl St. Germain caddesine bakarak.

Brétecher “Her normal kadın elbette feministtir, feminist olmak zorundadır. Ben de zaten hiper-feministim” dedikten sonra, “bıktım yahu feminizmden, ben zaten militan falan değilim, militanlığı sevmiyorum” diyebilen bir kadındı. Tutarsızlık gibi gelebilecek bu yaklaşımı kendime hep yakın buldum.

Tabusuz, yabani, her şeye ve herkese mesafeliydi. Bir dönem Wolinski’nin de çizdiği Charlie Hebdo dergisine çizmeyi reddetmiş ve şöyle demişti: “Kızların poposunu çimdiklemekten başka bir şey düşünmeyen ve fallus’a tapan çizerlerden oluşan bir dergide asla çalışmam”.

Claire Brétecher: Öncü bir sanatçı.

Bunlar bana Gır-gır dergisindeki ilk yıllarımı ve sonrasını hatırlatıyor. “Sizin yüzünüzden artık eve, karıma dergi götüremiyorum” diyen erkek çizer arkadaşımızın derginin bitişiğindeki otelin odalarını röntgenlemesi veya istemeden kulak misafiri olduğumuz, yüzümüzün kızarmasına sebep olan kadın muhabbetleri… Daha sonra Cumhuriyet gazetesinden “ahlaksız çizgim” nedeniyle işten atılmam. Dönemin ünlü kadın feminist editörü böyle açıklamıştı bana atılma nedenimi: “Sen de adamın kafasını kızın eteğinin altına o kadar çok sokmayacaktın, bu sana hayat dersi olsun”. Radikal gazetesinde çizerken de aynı gazetenin ünlü bir köşe yazarı “Bakamıyorum o kıza (kötü kızdan bahsediyordu), kapatın onun bacaklarını” demişti.

Brétecher kadın çizer tanımını reddetmişti. “Kadın çizer de neymiş? Elimizle çiziyoruz, cinsel organımızla değil!” demişti. O da eliyle çizdikleri, unutulmaz eserleriyle yaşayacak.