Kasım
sayımız çıktı

Damarlarında aşk kalbinde tiyatro ateşi

“Tiyatromuzda oyuncu var, iyi oyuncu var, büyük oyuncu var, bir de Yıldız Kenter var”. Öğrencisi büyükusta Genco Erkal, bu unutulmaz sanatçıyı anlatıyor.

Ailesinden gizli konserva­tuvar sınavlarına girme sine; Rockefeller bur­suyla ABD’de ve İngiltere’de yeni oyunculuk tekniklerini öğren­mesine; bu tekniklerle binlerce öğrenci yetiştirmesine; 85 yaşına kadar yüzlerce karakteri ete-ke­miğe büründürmesine ve Türki­ye’de neredeyse çılgınlık olsa da bir özel tiyatroyu neredeyse 60 yıl ayakta tutmasına neden olan aşktan başka bir şey olamaz. Yıl­dız Kenter’i, yıllarca aynı sahneyi paylaştığı Genco Erkal’ın cenaze­sinde yaptığı konuşma ve bize ak­tardığı mesajıyla hatırlıyoruz:

“Tiyatromuzda oyuncu var, iyi oyuncu var, büyük oyuncu var, bir de Yıldız Kenter var. Gelmiş geçmiş tüm oyuncularımızdan apayrı bir yeri olduğuna inanıyo­rum. Antik Yunan tragedyasın­dan çılgın bir İngiliz komedisine kadar her türde başarılı, Dani­marka kraliçesinden Egeli köylü kadına her kalıba aynı kolaylıkla girebilen başka bir oyuncu dü­şünemiyorum. Sahnede onu bir kez izleyen, ışığını, enerjisini asla unutmaz, onun tiryakisi olur.

Kim derdi ki lise yıllarım­da vurulduğum oyuncuyla, üç yıl sonra “Çöl Faresi”nde karşı karşı­ya oynayacağım; o benim ustam, hocam, kahramanım olacak; ara­mızda ömür boyu süren bir dost­luk gelişecek. Birlikte çalışmaya başlayınca sahnedeki Yıldız Ken­ter büyüsünü içeriden çözmeye başladım. O başarının nasıl bir emek ürünü olduğunu gözlem­ledim. Böyle bir çalışma azmi az görülmüştür. Elinden kitap ya da oyun teksti düşmezdi. Sürekli oy­namakta olduğu ya da prova ettiği oyunu vapurda, uçakta, otobüs­te mırıl mırıl tekrarlar, değişik yorumlar dener ya da daha sonra sahneye koyacağı oyun metinleri araştırırdı. Bir dakika boş durdu­ğunu görmedim. Ne büyük disip­lin, işine, izleyicisine ne büyük saygı, özveri…

Yönetmenliğine gelince, ne kadar başarılı bir hoca olduğu­nu görürdünüz. Uğraşır, didinir, bazen tatlı bazen sert, acımasız, oyuncusunun içindeki cevhe­ri bulur çıkarır, ona doğru yolu gösterir. Üç yıl yanında çalıştım, konservatuvar eğitimine bedel bir deneyim edindim, sonunda onun yönetmeni de oldum. Bu kı­ratta bir oyuncuyla çalışmak ne büyük keyif!

Sayısız ödül


91 yaşında hayata veda eden Yıldız Kenter, birçok ulusal ve uluslararası ödül sahibiydi.

İzleyicileri ona aşkla bağlan­dı, çünkü onları hep derinden etkiledi. Sayısız oyuncu yetiştir­di. Kardeşi Müşfik Kenter ve eşi Şükran Güngör’le birlikte Kenter Tiyatrosu salonunu yoktan varet­tiler. 60 yıla yakın bir süre fırtına­lı denizlerde Kent Oyuncuları’nın kaptanı oldu. Ülkemizde bir özel tiyatroyu bunca yıl ayakta tutma­nın ne demek olduğunu iyi biliyo­rum. Onca emek, onca büyük ba­şarı… Sonunda yorgun düştü.

Son zamanlarda tek derdi şu an içinde bulunduğumuz tiyatro salonuydu. Eğlenceli geçen tatlı sohbetlerimizde söz Kenter Ti­yatrosu’na gelince durgunlaşır, yüzü kararır, sıra “Ne olacak bu salonun hali?” sorusuna gelirdi. Onun huzur içinde uyumasını istiyorsak bu sorunun çözümü­ne katkıda bulunmalıyız. Kim el verecek bilinmez. Belediye mi, Kültür Bakanlığı mı, özel bir ku­ruluş mu? Kim sahiplenirse sa­hiplensin, onun mirası olan bu tarihî salon ona yakışan şekilde düzenlenmeli; yaşayan bir mü­ze olan Kenter Tiyatrosu, İstan­bul’un kültür yaşamındaki yerini korumalıdır.

Özlediğim Kenter Tiyatrosu şöyle: Girişte afişler, fotoğraflar… Her gece başka bir oyunun sergi­lendiği dinamik bir salon. Oyun­larda ağırlıklı olarak Yıldız Ken­ter’in öğrencisi olan ünlü isim­ler. İçeri giriyoruz; fuayede Kent Oyuncuları’nın eski oyunların­dan fotoğraflar, afişler, kostümler ve aksesuarlar. Bir köşedeki ek­randa geçmiş oyunların filmleri dönüyor. Kulisteki Yıldız ve Müş­fik Kenter’in soyunma odaları müze biçiminde düzenlenmiş. Anılar, belgeler, ödüller, peruk­lar, giysiler… Bütün bina tümüyle bir müze-tiyatroya dönüşmüş, zi­yaretçi kabul ediyor. Unutulmaz Yıldız Kenter’in evi yaşıyor…”.