Aralık
sayımız çıktı

Dolandırıcılığın çok kısa tarihi

(Valla çok kısa, kestirmeden götüreceğim.)

Uzağa gitmeye gerek yok, spam kutunuzdaki mail’lere bakın yeter: Gariban bir Afrika ülkesinin halkından çalınan serveti ülke dışına çıkarmak için yardım isteyenler, kimsesiz birisinin mirasını sizi mirasçı gibi gösterip kırışmayı teklif edenler, güzellik yarışmasında dereceye girebilecek olduğu hâlde, her nasılsa Güneşli’deki Raif Dayı’yla evlenmeye can atan ama gelmek için Raif Dayı’nın 400 dolar ateşlemesi gereken yabancı güzeller… 

Bizi dolandırmadığı için kendimizi iyi hissettiğimiz ve dolandırdığı insanlara karşı üstün olduğumuzu hissettirdiği için pek sevdiğimiz Sülün Osman, Galata Köprüsü’nü, Dolmabahçe Saat Kulesi’ni sattı ama, millattan sonra ikinci yüzyılda bir grup Roma askeri de koskoca Roma İmparatorluğu’nu sattı. Nasıl mı? 

Şaibeli bir suikast sonrası tahta geçen Pertinax’ın askerleri cülus bahşişini beğenmeyince imparatoru öldürüp Roma İmparatorluğu’nu satışa çıkartıyor. Biz imparatorluk desek de, onlar kendilerini hâlâ yasalara göre çalışan bir cumhuriyet olarak gördükleri için bu işin hiçbir anlamı yok aslında. Ama yine de “Abi biraz birikmişim var, taksi plakası mı alsam, Roma İmparatorluğu’nu satıyorlarmış onu mu alsam?” diye düşünen Didius Julianus bu oltayı yutuyor ve bugünün parasıyla yaklaşık 1 milyar doları askerlerin hesabına (muhtemelen Western Union’la) yatırıyor. Tabii imparatorluğu sadece dokuz hafta sürüyor ve öldürülüyor. 

Gelelim en yaygın dolandırıcılık türüne ismini veren Charles Ponzi arkadaşa… Charles’tan önce de sisteme sonradan girenin parasını önceden girenlere ödeyen ve sonunda patlayan sistemler var ama ihale Charles’a kalmış bir kere. 

Ponzi’nin olayı aslında masumca başlıyor: Hâlâ var mı bilmiyorum ama internet öncesi dönemde yaşamış faniler, örneğin yurtdışında bir okula başvurduklarında, okulun cevap göndermesi için zarfın içine bir de “coupon-réponse” diye bir şey atardı. Hatta bununla ilk karşılaştığımda coupon-réponse’un değerinin her ülkede sabit olduğunu ve kur farkından dolayı PTT’den alacağımız coupon-réponse’u Almanya’ya götürüp satsak kâr edebileceğimizi farketmiştim. Zira atıyorum Almanya’da kupon 30 Mark’sa, PTT’de de sene başında 30 Mark karşılığı TL olarak belirleniyor ama yıl sonuna kadar fiyatı sabit kalıyordu. Yani yılın ortasında falan 20 Mark’a kadar düşüyordu. Türkiye’de 20 Mark’a al, git götür Almanya’da 30 Mark’a sat, anında kazanç, hiç de fena değil. Herhalde arbitraj dedikleri şey bu oluyor. 

İşte bu bizim Charles Ponzi de bu kuponlarla ilk karşılaştığında bu yolla para kazanabileceğini düşünüyor. Ama önce Avrupa’dan bolca coupon-réponse satın almak lâzım. Bunun için bankaya gidip kredi istiyor, banka da “yavrum yürü git” diyerek Ponzi’yi kovalıyor. Ponzi bu, durur mu? Durmadığını biliyorsunuz zaten. Projesini anlatıp yüksek kazanç vaadiyle para toplamaya başlıyor ve kısa sürede para yağmaya başlıyor. Ama bir sorun var: Yatırılan paralarla İtalya’dan coupon-réponse alıp getirmesi için Titanic boyutlarında gemiler gerekiyor ve o kadar çok para topluyor ki dolaşımda o kadar coupon-réponse yok. Alacağım dese de ortada mal yok yani. E, tabii bazı gazeteciler uyanıp, “olmaz bu iş” diye yazılar yazmaya başlıyorlar ama Ponzi hemen bunları mahkemeye veriyor, susturuyor. Tabii sustur sustur nereye kadar? Elbette artık sisteme girecek kimse kalmayıp yeni gelenlere faiz veremeyene kadar. Ha, elbette Ponzi işe başlamasına sebep olan coupon-réponse alıp satma işini de lojistik olarak imkansız olduğu için hiçbir zaman yapamıyor. Ama ilginçtir hapishanede bu yüzden yatarken bile “Ponzi Usta seni çekemediler, yeni sistem kur gireceğim” diye tonla mektup almaya devam ediyor. 

Tabii klasik dolandırıcılar arasında, eğlenceli olduğu için bolca filmi de çekilen, ortalıkta devrik prens, padişah torunu, padişahın torununun torunu falan gibi sıfatlarla dolaşıp kendilerine ait olan araziyi geri almak için gereken mahkeme masrafları karşılığında araziyi, petrol kuyularını falan paylaşmayı teklif eden büyük ya da “büyük dedemin abdest suyu” diye abuk subuk ürünler satmaya çalışan küçük dolandırıcılar da var. Biz resmî uyarımızı yapalım da kimse kanmasın: “Kendisini, polis, jandarma, finans dehası, padişah torunu, üst akıla meydan okuyan girişimci olarak tanıtan insanlara inanmayınız, paralarınızı kaptırmayınız”.