Antik Mısır medeniyeti, bugün okullarımızda öğretilen ve hayatımızda olan birçok şeyin doğduğu yer. Bunlardan aklımda ilk kalanı geometri ve lise hayatım boyunca geometriden aldığım notları gözönünde bulundurarak, Antik Mısır’da olsaydım beni şimdikinden daha kolay günlerin beklemediğini söyleyebilirim. Benden binlerce yıl önce yaşamış insanların ustalıkla kullandığı yöntemleri anlamadığım için bozulsam da, neticede kesirli sayılardan takvim hesabına bugün hâlâ hayatımızda olan birçok şeyin çıkış noktası Antik Mısır olduğu için kendimi az çok avutabildim doğrusu.
Tabii antik medeniyetlere dair aklımızda hep ya iyi yanları ya da kafadan en korkunç özellikleri kalıyor. Antik Mısır da gelişmiş bürokrasisi, kayıt tutma geleneği, hayatlarını kolaylaştıracak ve (burası daha mühim) illa da bir işe yaraması gerekmeyen bilimsel konularda gösterdiği ilerlemeyle beraber, neredeyse her dinin teolojisinde kötülükle eş anlamlı olarak kullanılan ve kendilerini tanrı ilan eden firavunlarıyla da hatırlanıyor. Museviler zaten bir firavunun zulmünden kaçtıklarına, Museviler ve benim lise Fen Bilgisi öğretmenim, Firavun’un Musevileri kovalarken suyun altında secde etmiş bir şekilde taşlaştığına inanıyor. Hıristiyanların derdi nedir bilmiyorum, neticede Hıristiyanlığın doğuşuyla firavunların tarih sahnesinden müsaade istemesi arasında bir hayli uzun zaman var, bu mantıkla dinozorlara da kin kusabilirlerdi ama neticede daha geçen gün Papa, “İnançlılar firavun gibi yaşamamalı” diye buyurdu. E bizim dilimizde de, “firavun gibi” dediğimiz zaman bahsettiğimizin düşman başına bir kimse olduğunu anlıyoruz. Hatta kendisine firavun dediğimiz kişi belirli bir kişiyse kafadan 11 ila 36 ay arası bir hapis cezasına bakıyor bile olabiliriz.
Diğer yandan kimse kral olmaktan gocunmuyor, hatta kral olmaya fırsat kolluyor, Adana dürümcüsünden kuruyemişçisine esnaf bile krallığını ilan etmeye can atıyor. Hatta küçük esnafımızda krallığa yönelik bitmek tükenmek bilmez bir heves göze batıyor. Lostra salonumuzdan gömlekçi dükkânımıza herkes bir krallık, olmadı lordluk peşinde. Hâlbuki düşünecek olursanız krallarla firavunların öyle aman aman farkları da yok, ikisi de devleti yönetiyor işte.
Başka dinden, kavimden olanları kovma işine gelecek olursak, firavunların bir vakası varsa kralların bin vakası var. Bir de yani tam olarak da bilemiyoruz firavunların ne yapıp ettiklerini, neticede ilk firavunun mazbatasını alıp göreve başlamasının üzerinden 5000 yılı aşkın zaman geçmiş arkadaş. Hâlbuki bizim Zeytinburnu’nun bir büyüğü olan Belçika’nın kralı, daha 100 yıl öncesine kadar Afrika’da zorla çalıştırdığı sabi sübyanın kolunu bacağını kestiriyordu ama firavun kötü, kral iyi öyle mi?
Her şeyden evvel firavunluk müessesesi nereden baksanız, bundan 2000 yıl evvel yok olmuş, ondan önce 3000 yılın üzerinde tarihi olan bir müessese ve eğer yanlış hatırlamıyorsam bu zaman zarfında 200’e yakın insan firavunluk makamına oturmuş. E tabii ki bu kadar firavunun arasından hayırsızı, arsızı, uğursuzu da çıkmıştır, neticede insanoğlu çiğ süt emmiş. Başta siyasi parti genel merkezlerinin çevresi olmak üzere, yoldan rastgele 200 tane adam çevirseniz bir tane hayırlı insana rastlamayacağınız yerler var. Ama şimdi birkaç kendini bilmez firavunun yaptığını da bütün bir firavunluk camiasına mal etmek doğru değil diye düşünüyorum.
Firavunluk 3000 yıl boyunca üç aşağı beş yukarı sadece Mısır’ı yönetmiş bir sektör olduğu hâlde Papa’sından taşra siyasetçisine, hâlâ herkesin eleştiri oklarına hedef oluyor. Firavunluğu eleştirene bakıyorum, Papalık yüzlerce yıl bilimi baskı altına almış; firavunluğa bakıyorum, sayesinde geometri, muhasebe, astronomi gelişmiş. Ben artık firavunlara itibarlarını iade etme yanlısıyım doğrusu.