Kasım
sayımız çıktı

Firavunluk müessesine iade-i itibar lâzım sanki!

Antik Mısır medeniye­ti, bugün okullarımızda öğretilen ve hayatımızda olan birçok şeyin doğduğu yer. Bunlardan aklımda ilk kalanı ge­ometri ve lise hayatım boyun­ca geometriden aldığım notları gözönünde bulundurarak, Antik Mısır’da olsaydım beni şimdi­kinden daha kolay günlerin bek­lemediğini söyleyebilirim. Ben­den binlerce yıl önce yaşamış insanların ustalıkla kullandığı yöntemleri anlamadığım için bo­zulsam da, neticede kesirli sayı­lardan takvim hesabına bugün hâlâ hayatımızda olan birçok şeyin çıkış noktası Antik Mısır olduğu için kendimi az çok avu­tabildim doğrusu.

Tabii antik medeniyetlere dair aklımızda hep ya iyi yanları ya da kafadan en korkunç özel­likleri kalıyor. Antik Mısır da ge­lişmiş bürokrasisi, kayıt tutma geleneği, hayatlarını kolaylaştı­racak ve (burası daha mühim) illa da bir işe yaraması gerekme­yen bilimsel konularda gösterdi­ği ilerlemeyle beraber, neredeyse her dinin teolojisinde kötülük­le eş anlamlı olarak kullanılan ve kendilerini tanrı ilan eden firavunlarıyla da hatırlanıyor. Museviler zaten bir firavunun zulmünden kaçtıklarına, Mu­seviler ve benim lise Fen Bilgisi öğretmenim, Firavun’un Muse­vileri kovalarken suyun altında secde etmiş bir şekilde taşlaş­tığına inanıyor. Hıristiyanların derdi nedir bilmiyorum, neti­cede Hıristiyanlığın doğuşuyla firavunların tarih sahnesinden müsaade istemesi arasında bir hayli uzun zaman var, bu man­tıkla dinozorlara da kin kusabi­lirlerdi ama neticede daha geçen gün Papa, “İnançlılar firavun gi­bi yaşamamalı” diye buyurdu. E bizim dilimizde de, “firavun gibi” dediğimiz zaman bahsettiğimi­zin düşman başına bir kimse ol­duğunu anlıyoruz. Hatta kendi­sine firavun dediğimiz kişi belir­li bir kişiyse kafadan 11 ila 36 ay arası bir hapis cezasına bakıyor bile olabiliriz.

Diğer yandan kimse kral ol­maktan gocunmuyor, hatta kral olmaya fırsat kolluyor, Adana dürümcüsünden kuruyemişçisi­ne esnaf bile krallığını ilan etme­ye can atıyor. Hatta küçük esna­fımızda krallığa yönelik bitmek tükenmek bilmez bir heves göze batıyor. Lostra salonumuzdan gömlekçi dükkânımıza herkes bir krallık, olmadı lordluk peşin­de. Hâlbuki düşünecek olursanız krallarla firavunların öyle aman aman farkları da yok, ikisi de devleti yönetiyor işte.

Başka dinden, kavimden olanları kovma işine gelecek olursak, firavunların bir vaka­sı varsa kralların bin vakası var. Bir de yani tam olarak da bile­miyoruz firavunların ne yapıp ettiklerini, neticede ilk firavu­nun mazbatasını alıp göreve baş­lamasının üzerinden 5000 yılı aşkın zaman geçmiş arkadaş. Hâlbuki bizim Zeytinburnu’nun bir büyüğü olan Belçika’nın kra­lı, daha 100 yıl öncesine kadar Afrika’da zorla çalıştırdığı sabi sübyanın kolunu bacağını kes­tiriyordu ama firavun kötü, kral iyi öyle mi?

Her şeyden evvel firavunluk müessesesi nereden baksanız, bundan 2000 yıl evvel yok ol­muş, ondan önce 3000 yılın üze­rinde tarihi olan bir müessese ve eğer yanlış hatırlamıyorsam bu zaman zarfında 200’e yakın in­san firavunluk makamına otur­muş. E tabii ki bu kadar firavu­nun arasından hayırsızı, arsızı, uğursuzu da çıkmıştır, neticede insanoğlu çiğ süt emmiş. Başta siyasi parti genel merkezlerinin çevresi olmak üzere, yoldan rast­gele 200 tane adam çevirseniz bir tane hayırlı insana rastlama­yacağınız yerler var. Ama şimdi birkaç kendini bilmez firavunun yaptığını da bütün bir firavunluk camiasına mal etmek doğru de­ğil diye düşünüyorum.

Firavunluk 3000 yıl boyunca üç aşağı beş yukarı sadece Mı­sır’ı yönetmiş bir sektör olduğu hâlde Papa’sından taşra siyaset­çisine, hâlâ herkesin eleştiri ok­larına hedef oluyor. Firavunluğu eleştirene bakıyorum, Papalık yüzlerce yıl bilimi baskı altına almış; firavunluğa bakıyorum, sayesinde geometri, muhasebe, astronomi gelişmiş. Ben artık fi­ravunlara itibarlarını iade etme yanlısıyım doğrusu.