Türkiye’nin ilk şehircilik uzmanı Aron Angel’e 1950’de İstanbul’un kent planlaması emanet edildi. İki yıl sonra hükümet, Gezi Parkı’na otel kararı alınca, Angel düşünmeden istifa mektubunu yazdı.
Türkiye’nin ilk şehircilik uzmanı, Gezi Parkı’nın, (bugünkü adıyla) İstanbul Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi Sarayı’nın, Kadıköy’deki Bağdat Caddesi’nin mimarı, Bursa’da, Yalova’da şehircilik projeleri geliştirip uygulayan babam Aron Angel, bundan 150 yıl önce ilginç bir olay sonucunda Türkiye topraklarına gelmiş bir ailenin üyesidir. Babamın büyük büyükbabası Avramo Bivas, İtalya Kralı III. Vittorio Emanuele’nin diş hekimiydi. Avrupa’yı ziyaret eden ilk Osmanlı padişahı olan Sultan Abdülaziz’in (1867) Napoli limanında diş ağrısı tutunca diş hekimi Avramo Bivas onu kısa sürede iyileştirmiş, Abdülaziz de gezisi sonlandığında Bivas’ın da İstanbul’a gelmesini rica etmişti. Teklifi kabul eden Bivas, Osmanlı sarayının diş hekimi oldu. Babam, 6 Haziran 1916’da Kadıköy’de ünlü Valpreda Apartmanı’nda doğdu. Liseyi tamamladıktan sonra bakaloryasını Galatasaray Lisesi’nden aldı ve 1932’de girdiği Yüksek Mühendis Mektebi’nden (İTÜ) beş yıl sonra mezun oldu. Babam bana o dönem okuduklarının kendisini tatmin etmediğini, bir öğretmenin onu Henri Prost’la tanıştırdığını anlatırdı. Ünlü şehir planlamacısı Prost, 1936’da Atatürk’ün daveti üzerine Türkiye’ye gelmişti ve İstanbul’un Nazım Planı’nı oluşturmakla görevliydi.
Prost, babama Paris’te iki mimarlık okulu önerdi. Babam, Paris’te yaşayan ablasına danışarak birini seçti. 1937’de uzun bir yolculuk sonunda Paris’e vardı. Okulun ilk haftasında okul müdürünün konuşması için beklerken, Henri Prost’un salona girdiğini anlatırdı. Meğer Prost okulun müdürüymüş. Babam, onun tavsiyesiyle mimarlık bölümünün yanında şehircilik de okumaya başladı ve 1940’da Paris Üniversitesi’nden şehircilik, École Spéciale d’Architecture’den mimarlık diplomasını aldı.
İstanbul’a dönen babam, teşekkür etmek için Prost’un evine gittiğinde Prost, kendisine birlikte çalışma teklifinde bulundu. Yalova Bursa imar planları için bir süre birlikte çalıştıktan sonra 1942’de bu kez Prost, Angel’e İstanbul Belediyesi’nde Şehircilik Müşaviri sıfatıyla kendisiyle çalışmayı önerdi. Bunu kabul eden babamın 10 yıl sürecek İstanbul Belediyesi’ndeki görevi başlamıştı. Bu sürede İstanbul’un ilk nazım planını, Sultanahmet ve Taksim meydanlarının inşaatını yürütmüş, metro ve İstanbul Boğazı’na tüp geçit projeleri hazırlamışlardı. Kadıköy’de Haydarpaşa’dan Bostancı’ya kadar olan bölgede, evleri ayrık nizam olarak tasarlardı. Günümüze kalan, yeşillik içinde bahçeli meskenler onun eseridir.
1950’de Prost’un mukavelesi yenilenmeyince Kırdar’ın önerisi ile babam, Nazım Plan Bürosu Başdanışmanı oldu. Babamın da Prost gibi kendisini en çok adadığı projelerin başında Gezi Parkı ya da resmî adıyla “2. numaralı park” geliyordu.
Gezi Parkı’nı bugünkü haliyle tek başına düşünmemek lazım. Bu park Prost ve babamın döneminde 11-12 sene süren istimlaklar sonucunda ortaya çıkarılan ve Taksim Gezisi’nden başlayıp, yaya köprüsü (şu an yıkıldı) ile Divan Oteli’nin arkasından devam edip, Hilton Otel arazisinin tamamını içeren, oradan Maçka Parkı’na ve Dolmabahçe sırtlarına kadar uzanan muazzam bir yeşil alan idi. Bu alan babamın çizdiği Spor ve Sergi Sarayı ve Açık Hava Tiyatrosu ile taçlandırılmıştı.
Bu park, tamamlandıktan sonra bozulmadan sadece birkaç yıl yaşayabildi. İlk işgal Hilton Oteli inşaatı olmuştur. Konu 1952’de babamın önüne geldiğinde şöyle anlatırdı: “O zaman Vali ve Belediye Başkanı olan Fahrettin Kerim Gökay bana ‘Amerikalılar İstanbul’da bir otel yapmak istiyorlar’ dedi. Ben de kendilerine birkaç yer gösterebilirim dedim. Gökay, park içinde, şu an Hilton Oteli’nin bulunduğu bölgenin secildiğini söyledi.”
Karar bir kere verilmişti. Babam bunun üzerine istifasını verdi ve istifa mektubunda şu ifadeyi kullandı: “Şahsi menfaatlerin revaçta bulunduğu bir müessesede çalışmaktan utanç duyuyorum.”
Ne yazık ki Hilton Oteli, 2 numaralı park alanı içindeki mevcut yere yapılmış ve park içindeki ilk işgal gerçekleştirilmiştir. Bunu takip eden inşaatlarla park ortadan kaldırılmıştır.
Babam, belediyeden ayrıldıktan sonra 1959’a kadar Tünel’de Nergis Sokak’taki şehircilik ve mimarlık bürosunda çalıştı. Ardından bürosunu önce İstiklal Caddesi’ne sonra da 2010’da ölümüne dek çalıştığı Şişli’deki Ihlamur Palas’a taşıdı.
Babama Topçu Kışlası hakkında fikrini sorduğumda “Yıkılmasına üzülmüştüm. En azından giriş kapısı korunmalıydı’’ demişti.
Bugünlerde halkımızın çevre bilinciyle oluşturduğu Gezi Parkı direnişi 1950’li yıllarda oluşmuş olsaydı,
bu muazzam park milletin hâlihazırda hizmetinde olur, bugün bu konu gündemde bile olmazdı.
Görseller: Albert Angel Koleksiyonu