Kasım
sayımız çıktı

Güvenilir Divan’dan Ulusal Konsey’e

Avusturya İmparatorluğu, birçok konuda benzerlik gösterdiği komşusu ve hasmı Osmanlı Devleti gibi modern anlamda bir parlamentoya çok geç ve sancılı bir şekilde kavuşmuştu. 100 yıl önce, 10 Kasım 1920’de kurulan iki kamaralı Avusturya Parlamentosu, tıpkı Türkiye’deki gibi kesintilere uğrayan sancılı bir cumhuriyetleşme sürecinin sonucu…

Habsburg monarkları, 1760’da “aydınlanmış despot” olarak değerlendirebileceğimiz Arşidüşes Maria Theresa, “Staatsrat” (Devlet Divanı) adlı kurumu devreye sokana dek kadim “Geheimrat”dan (Güvenilir Divan) aldıkları fikirlerle topraklarını yönettiler.

Habsburg politik sistemindeki esas değişim ise Avrupa’nın birçok yerinde olduğu gibi 1848’de “Avrupa Baharı” veya “Halkların Baharı” diye adlandırılan devrimlerle gerçekleşti. Aynı yıl “Reichstag” (İmparatorluk Meclisi) kuruldu, ama bu kurum Mart 1849’da kısa ömrünü tamamladı. Devrimci bir bağımsızlık mücadelesi içindeki Macarlar ise monarşi toprakları dahilinde olmalarına rağmen bu meclise katılmamışlardı. Sadece 20 gün geçerli olabilen Pillersdorf Anayasası’ndan sonra Kremsier Anayasa Taslağı oluşturuldu. Bu sırada 1. Ferdinand tahttan çekilerek yerini yeğeni Franz Joseph’e bıraktı. Henüz 18 yaşında olan Franz Joseph’in gençliği nedeniyle yenilikçi olacağı varsayılsa da o da reaksiyoner, gerici ve mutlakiyetçi politikalar gütmeye devam etti.

1849’da “Dayatılan Mart Anayasası” (Oktroyierte Maerzverfassung) yürürlüğe girdiyse de hiçbir zaman tam olarak uygulanamadı. Buna göre çift kamaralı bir parlamento kurulacak; üst kamara bölge meclislerinden gönderilecek temsilcilerden, alt kamara ise belli bir oranda vergi ödeyen erkeklerin vereceği oyla seçilen vekillerden oluşacaktı. 1849 aynı zamanda Rus ordusunun yardımıyla Macar ayrılıkçıların yenilgiye uğratıldığı yıldı. Bunun verdiği özgüvenle Franz Joseph anayasayı sürüncemede bıraktı ve ardından “Silvesterpatent” (Noel Beratı) ile 1851’de anayasayı yürürlükten kaldırdı.

Franz Joseph’in yeni-mutlakiyetçi politikalarına son vermeye mecbur kalması ise 1860’a rastlar. 1859’daki İtalyan Bağımsızlık Savaşı’nın Magenta ve Solferno Muharebeleri’nde ardı ardına gelen mağlubiyetler, ülkenin mali durumuna hayli zarar vermişti. Bu finansal krizden çıkmak için finans çevrelerinin ve sermaye sahiplerinin desteğine ihtiyaç vardı. Bu nedenle Franz Joseph’in uzun süredir talep edilen anayasal-parlamenter monarşiye geçmekten başka çaresi kalmamıştı. 1860’da “Oktoberdiplom” (Ekim Şahadetnamesi) ile gönülsüz de olsa yeni bir anayasa ve parlamentonun sözünü verdi. 1861’de ise “Februarpatent” (Şubat Beratı) ile yeni anayasayı ilan etti.

Yeni İmparatorluk Anayasası’na göre yine “Reichsrat” adıyla kurulan bu yapı, iki kamaralı bir parlamentoydu: Ayan Meclisi (Herrenhaus) ve Vekiller Meclisi (Abgeordnetenhaus). Ayan Meclisi’nde soylular, ruhban sınıfı ve ülkenin en varlıklı burjuvaları vardı. Vekiller Meclisi ise taca bağlı topraklardaki yerel meclislerden gönderilen 343 vekilden oluşuyordu. Macarlar (kısmen de Galiçyalılar) kendi anayasa ve parlamentolarını talep ettikleri için bunu boykot ettiler. Habsburg Monarşisi, 1848’deki ayaklanmalarından beri Macarları sıkıyönetimle idare ediyor, taleplerini gözardı ediyordu. Bu durum 1866’daki Avusturya-Prusya Savaşı’na kadar sürdü.

Baba-Kız sağlık için   Şifa tanrısı Asklepios ve hijyen tanrıçası Hygieia yanyana oturmuş, biri hastalıkları iyileştirmek için biri de hastalık olmadan engellemek için çalışıyor.
İki kamaralı parlamento Ulusal Konsey (Nationalrat) ve Federal Konsey (Bundesrat) olmak üzere iki kamaradan oluşan Avusturya Parlamentosu Kasım ayında 100. yılını dolduracak.

1815’te kurulan ve Habsburglar’ın başını çektiği Alman Konfederasyonu, 1805’te Napolyon Savaşları sırasında lağvedilen Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’nun vazifesini görüyor ve hanedana tüm Alman hanedanlarının üzerinde bir konum sağlıyordu. 1866 Königgraetz Muharabesi’nde Prusya’ya karşı mağlup olan Avusturya, artık bu konumunu sürdüremezdi. Özellikle Macar milliyetçilerinin bu zayıf durumu kollayarak bağımsızlıklarını ilan etmesinden korkan Franz Joseph, artık Budapeşte’ye farklı ve dahası eşit bir pozisyon sunmalıydı. 1867’de bu nedenle Avusturya-Macar Antlaşması (Österreichisch-Ungarischer Ausgleich) imzalandı. Buna göre Avusturya İmparatoru aynı zamanda Macar Kralı olacak, tıpkı Viyana’daki gibi bir parlamento Budapeşte’de kurulacak ve Macarlar, dışişleri, savaş ve imparatorluğu kapsayan konularla ilgilenen Maliye Bakanlığı dışında kendi bakanlıklarına sahip olacaktı. Aralık Anayasası (1867) denilen bu anayasa ve onun oluşturduğu siyasi sistem, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun 1918’deki 1. Dünya Savaşı yenilgisine kadar sürdü.

Son Reichsrat’ın Alman üyeleri 21 Ekim 1918’de Geçici Ulusal Meclis adı altında toplanarak fiilen çifte monarşinin sonunu getirdi. İmparatorluk 3 Kasım’da Villa Giusti Mütarekesi’yle savaştan çekilirken, bundan 9 gün sonra I. Karl tahttan feragat edecek, ardından da yeni meclis Alman Avusturyası Cumhuriyeti’ni ilan edecekti.

Kurulan Renner Hükümeti, Saint-Germain Antlaşması’nı yeni cumhuriyet adına imzaladı. Staatsrat olarak atanan II. Renner kabinesi, anayasa yazıcı Ulusal Meclis’i kurdu. Bu meclis kadınların da dahil olduğu genel oy uygulamasıyla seçildi. Ayrıca ülkenin ismi Saint Germain Antlaşması nedeniyle Avusturya Cumhuriyeti olarak değiştirildi ve yeni kurulan (Weimar Cumhuriyeti olarak bilinen) Alman Cumhuriyeti ile birleşmesini engellemek için Versailles Antlaşması’nda özel bir maddeyle bir ülkenin diğerinin ilhakı engellendi.

1 Ekim 1920’da ilan edilen Federal Anayasa Kanunu ile aynı yılın 10 Kasım’ında kurulan iki kamaralı Avusturya Parlamentosu, 1933-1945 arasında sekteye uğradıysa da halen ülkenin yasama işlerini sürdürüyor. Ulusal Konsey (Nationalrat) ve Federal Konsey’den (Bundesrat) oluşan parlamento, (tıpkı Türkiye’deki gibi) kesintilere uğrayan sancılı bir cumhuriyetleşme sürecinin sonucu…