0,00 ₺

Sepetinizde ürün bulunmuyor.

1203-1204 DÖRDÜNCÜ HAÇLI SEFERİ: BİZANS'A SALDIRI

Haçlıların İstanbul’u fethi

Uzun tarihi boyunca İstanbul birkaç kere yabancı orduların işgaline uğradı. Bunların en korkunçlarından biri, 13 Nisan 1204 sabahı başlayan Haçlı işgali oldu. Katolik Hıristiyanlar, Ortodoks Hıristiyanların şehrini yaktılar, insanları öldürdüler, dokuz yüz yıldır barındırdığı sanat eserlerini, dinî hatıralarını çaldılar, Avrupa’nın dörtbir yanına kaçırdılar. Bizanslı tarihçiler “Araplar bile bu deccal habercilerinden daha merhametli hareket ederdi” diyecekti.

Haçlı seferleri içinde en çok bilinenleri, birinci ve dördüncüsüdür. Birinci seferde Kudüs Müslümanların elinden alındı ve burada bir Haçlı devleti kuruldu. Dördüncüsünde ise Kostantiniye, Hıristiyanların elinden alındı ve burada da bir Haçlı devleti kuruldu.

Dördüncü Haçlı seferi, geride olağanüstü kronikler (vekayinâmeler) bıraktı. Ortaçağın iki büyük tarihçisi Bizanslı Niketas Koniates ve Fransız Geoffroi de Villehardouin, çarpışan iki tarafı en canlı betimlemeler, en keskin yorumlarla aktardılar. Sıradan bir Haçlı olan Fransız Robert de Clari’nin kitabı da bir başka kaynaktır. Onlar sayesinde olayları gün gün izleyebiliyor, iki tarafın da duygularını anlayabiliyoruz.

Haçlıların İstanbul'u fethi
Yeni imparator surların üstünde Baudouin de Flandres, İstanbul surlarının üzerinde. Kent alındıktan sonra da seçimle Bizans Latin İmparatoru olacaktı.

Bu Haçlı seferi, sözde Ortadoğu’daki Müslümanlara karşı düzenlendiği halde neden Hıristiyan Kostantiniye’nin yakılıp yıkılmasıyla sonuçlanmıştı?

III. Innocentius 1198’de papa olduğunda bir Haçlı seferi düzenlemeye kararlıydı. 1187’de Kudüs Haçlıların elinden çıkıp yine Müslümanların eline geçmiş, burada kurulmuş olan Haçlı devleti de Akka’da sıkışıp kalmıştı. Mukaddes şehri yeniden almak üzere Avrupa’da çağrılar başladı. Bu seferi, Flaman, Fransız ve İtalyanların baskın olduğu bir grup üstlendi. Seferin resmi önderliğini İtalyan Monferrato Markisi Bonifacio üstlendi. Bir başka isim de Flandres Kontu Baudouin’di.

Amaç Akka’daki Haçlı devletine destek vermek ve Kudüs’ü Müslümanların elinden almaktı. Ancak oralara nasıl gidilecekti? İlk iki Haçlı seferinde Anadolu’yu katetmenin ne kadar zor olduğu ortaya çıkmıştı. Bizans’tan Selçuklu Türklerine kadar sayısız engel vardı. Dolayısıyla deniz yolu tek alternatifti. Üstelik İtalya’dan doğu Akdeniz’e deniz yolculuğu sadece dört-altı hafta alıyordu. Bunun için, Akdeniz’in en büyük deniz gücü Venedik’in yardımı şarttı.

Haçlıların İstanbul'u fethi
Tintoretto’nun (16. yüzyıl) istilayı tasvir eden tablosu, Venedik Doç Sarayı’nda sergileniyor.

Haçlı temsilcileri, Venedik Docu Enrico Dandolo’nun huzuruna çıktılar. Bu 90’lı yaşlardaki kör adam seferin gerçek lideri olacaktı. İki taraf arasında Nisan 1201’de bir anlaşma yapıldı: Venedikliler 33 bin 500 insan (şövalye ve piyade) ayrıca 4500 at taşıyacak gemiler yapacak, 9 aylık iaşe sağlayacaktı. Karşılığında Haçlılar Venedik’e at başına dört, adam başına iki mark ödeyecekti. Venedik’in hazırlıkları bir yıl sürecek, toplam 85 bin marka malolacaktı (bu rakam, Fransa kralının iki yıllık gelirine eşitti). Ayrıca Venedik 50 kalyonla sefere katılacaktı. Seferin doğrudan Akka’ya değil, Mısır’a yapılmasına da karar verildi. Bu mantıklı bir stratejiydi. Çünkü Eyyubi sultanı El Âdil’in yönetimindeki Mısır’da egemenlik kurmadan Kudüs’ü geri almak ve elde tutmak imkansızdı.

Haçlılar bir yıl sonra 33 bin 500 adamı Venedik’e getirmeyi taahhüt etmişlerdi. Oysa Nisan 1202’de Venedik’e sadece 12 bin Haçlı geldi. Peki, Venedik’in bir yıl boyunca bütün tersanelerini bu işe ayırarak inşa ettiği gemilerin parasını kim ödeyecekti? Bunun üzerine Dandolo bir çıkış yolu önerdi: Eğer Dalmaçya kıyısındaki Zara kentine (bugün Hırvatistan’da Zadar) saldırırlarsa, bu borcu oradan elde edecekleri servetle kapatabilirlerdi. Gerçi Zara Roma Kilisesi’ne bağlı bir Hıristiyan kentiydi. Ama Venedik, 265 kilometre güneydoğusundaki bu zengin ticaret kentini, yani rakiplerinden birini ele geçirmek istiyordu. Haçlıların içine düştüğü vicdan muhasebesi çok uzun sürmedi. Papanın itirazlarına, hatta orduyu aforoz etmesine rağmen Zara’yı kuşattılar, ele geçirdiler, yaktılar, yıktılar ve yağmaladılar (Kasım 1202). Üstelik Venediklilere borçlarını ödeyecek kadar servet elde etmiş de değillerdi.

Sen haçı taşımayı bırak, ona saygısızlık ettin ve ayaklar altına aldın. Paha biçilmez bir inci peşinde olduğunu söylüyordun, ama esasında en değerli inci olan Mesihimizin vücudunu çamura attın. Müslümanlar dahi bu kadar saygısızlık etmedi.

Tarihçi Niketas Koniates

Bu noktada, sahneye çıkan yeni bir aktörden söz etmek gerekiyor. Bu genç adam, Bizans prensi Aleksios Angelos’tu. Babası Bizans İmparatoru II. İsakos, kardeşinin yaptığı bir darbeyle tahttan indirilmiş ve gözlerine mil çektirilmişti. Genç Aleksios Avrupa’da mülteci olarak yaşıyor ve aynı adı taşıyan amcası III. Aleksios’u devirip yerine geçmek için müttefik arıyordu. Haçlılara bir teklif yaptı: Kendisini Bizans tahtına çıkarırlarsa, hem Venedik’e olan borçlarını ödeyecek, hem de Bizans kilisesine katolikliği kabul ettirip papalığa bağlayacaktı.

Bizans kentlerinde kurdukları kolonilerde ticaret yapan Venedikliler, Cenovalılar, Pisalılar ve Amalfililer kendi aralarındaki müthiş rekabet yetmiyormuş gibi, sık sık yerli Rumlarla ve iktidarla da çatışmışlardı. Kostantiniye’de bu Batılı tüccarlara karşı ayaklanmalar olmuş, mahalleleri yakılıp yıkılmış, öldürülmüş, hapse atılmışlardı. İktidardaki III. Aleksios’un Venediklilere bakışı da olumsuzdu. Dandolo, onun yerine yeğenini tahta geçirirse, Venedik’in Bizans’tan önemli imtiyazlar koparacağının farkındaydı. Haçlı dostlarına bu yeni hedefi kabul ettirmekte zorluk çekmedi. III. Aleksios, yaklaşan tehlike karşısında başını kuma gömmüştü. Bağdat ve Pekin ile birlikte dünyanın en büyük üç kentinden biri olan Kostantiniye’de hiç önlem alınmadı. Niketas Koniates’e göre “gemi yapalım, kuşatmaya hazırlanalım” gibi öneriler karşısında imparator, bir ceset gibi ifadesiz kaldı. Av partileri düzenlediği ormanlarda gemi inşası için ağaç kesilmesin diye harem ağalarına emirler yağdırdı.

Haçlıların İstanbul'u fethi
Hayali barış görüşmesi Gustave Doré’nin (19. yüzyıl) hayali gravüründe, Bizans İmparatoru V. Aleksios, Haçlı donanmasının başındaki Enrico Dandolo ile barış görüşmesi yapıyor.

Dandolo ise, Haçlı komutanlarına “midesi dolu savaşçının kazanma şansı, midesi boş olana göre daha fazladır” özdeyişini hatırlattı. Böylece Haçlı donanması Haziran 1203’te önce Kadıköy’e yanaş- tı. Buradaki Kalkedon Sarayı’na yerleşen Haçlılar, bol bol erzak buldular. İki gün sonra da Üsküdar’a, Scutari Sarayı’na geçtiler. Kostantiniye surlarla çevriliydi; Haliç kıyısı ise, bir zincirle dışarıdan gelecek gemilere kapatılmıştı. Haçlılar, şehri ancak bu zinciri aşıp Haliç’e girerek alabileceklerini biliyorlardı. Çünkü Haliç kıyısındaki surlar o kadar güçlü değildi.

5 Temmuz’da Haçlılar Üsküdar’dan Galata’ya geçti. İmparator, buradaki kulenin (yaklaşık bugünkü Galata Kulesi’nin yerinde) eteklerinde çadırını kurmuş, ordusunu toplamıştı. Ancak davulların gümbürtüsü eşliğinde gemilerden inmeye başlayan Haçlıları görünce, imparator dahil hepsi gerisin geriye kaçtı. Haçlı ordusu kulenin dibinde kamp kurdu. Gece, sandallarla Haliç’i geçen Bizanslı askerler karargâha baskın düzenledi. Baskın kısa sürede tersine döndü; Bizanslı askerler sığınmak üzere kuleye koşarken, Haçlılar peşlerine takıldı. Kulenin kapıları Bizanslıların arkasından kapanmadan içeri dalmayı başardılar. Artık kule ellerindeydi. Ardından Haçlı donanmasının en büyük gemisi Kartal, Haliç’teki zinciri kırdı. Donanması olmayan Bizans’ın balıkçı mavnalarına varıncaya kadar toplayabildiği gemilerin tümü, güçlü Haçlı donanmasının önünde süprülüp gitti.

Haçlıların İstanbul'u fethi
Fransız şövalye Villehardouin’in yazdığı kitabın, 14. yüzyıl tarihli yazmasından Haçlı saldırısını gösteren minyatür.

11 Temmuz’da Haçlılar, Ayvansaray’da Blahernai Sarayı’nın bulunduğu yerden surlara hücum etti. Gemiler surlarla deniz arasındaki küçük kara parçasına yanaştı. Kör ihtiyar Dandolo’nun Venedik’in sembolü Aziz Marco aslanı işlenmiş bir sancakla en önde hücüma katılması, bütün askerlere cesaret vermişti. Surlarda başlayan çarpışma sırasında Haçlıların dumanının arkasına gizlenmek için çıkardığı yangın, şehre yayılarak 20 bin Bizanslıyı evsiz bıraktı. 17 Temmuz gecesi, İmparator III. Aleksios, yanına kızını ve hazinesini alarak şehirden kaçtı. 18 Temmuz sabahı Şehirlerin Ecesi, artık imparatorsuzdu. Bizanslılar telaşla gözlerine mil çekilmiş eski imparator II. İsakos’u yeniden tahta çıkardılar. Yani Haçlıların müttefiki Prens Aleksios’un babası tekrar imparator olmuştu. Prens, Haçlı komutanlarıyla birlikte şehre girdi, babasını selamlayarak onunla birlikte IV. Aleksios adıyla ortak imparator oldu.

Artık Haçlılar alacaklarını tahsil edip Mısır’a gidebilirlerdi. Hatta Mısır sultanı El Âdil’ e “Ey kutsal toprakların kâfir işgalcisi, geliyoruz!” şeklinde bir mektup bile yolladılar. Bu arada Robert de Clari’nin anlattığına göre, o sırada Kostantiniye’de bulunan “Konya Sultanı” (I. Gıyaseddin Keyhüsrev), Haçlılara yanaşarak “Aleksios’a yaptığınız gibi beni de kardeşimin yerine tahta çıkarırsanız, Hıristiyan olurum” diye teklifte bulundu; Haçlılar reddettiler. Bunun üzerine kızan Keyhüsrev şehirden ayrıldı (ve kendi çabasıyla Selçuklu tahtına oturdu).

Haçlıların İstanbul'u fethi
Eugène Delacroix’nın eserinde (19. yüzyıl) Haçlılar, İstanbul’a giriyor.

Haçlılar bir türlü bu zengin ve güzel şehirden kopamadı. Sonradan bunun suçunu da “kalleş Rumların entrikaları”na yükleyeceklerdi. Oysa IV. Aleksios Venediklilere 50 bin mark ödemiş, sonra bir 36 bin mark daha vermişti. Hatta bunun için kilise süslemelerini söktürmüştü. Niketas Koniates yeni imparatora lanetler yağdırıyor, “Dokunulmaza dokundu; artık Roma Devleti (Bizans) yok olmaya mahkum” diye yazıyordu.

Kostantiniye’de herkes, “barbar Latinler” denilen Haçlılardan nefret ediyordu. Haçlı komutanlarından Blois Kontu Louis, yıllar önce Bizans’a gelin gitmiş teyzesi Fransız prensesi Agnès’i ziyaret ettiğinde, Agnès sanki Fransızca’yı unutmuş gibi davranarak yeğeniyle konuşmaya bile yanaşmamıştı.

Haçlıların İstanbul'u fethi
İtalya’daki San Giovanni Evangelista Kilisesi’nde bulunan 13. yüzyıl tarihli dönem mozayiğinde İstanbul’un teslim alınışı resmedilmiş.

19 Ağustos 1203’te, Haçlılar şehirdeki bir camiye saldırarak yaktılar. Alevler sadece camiyi değil, bütün şehri sardı. Büyük agora mahvoldu, sütunları yıkıldı, bir kilometrekarelik alan harabeye döndü. Halkın nefreti daha da arttı. Nihayet 25 Ocak 1204’te Kostantiniye halkı yeni bir imparator seçmek üzere Ayasofya’da toplandı.

İki gün sonra, Haçlı düşmanı yeni bir imparator ortaya çıktı. Kaşları çok gür ve birleşik olduğu için “Murtzuflos” olarak anılan V. Aleksios (Dukas), IV. Aleksios’u tahttan indirip öldürttü. Haçlılara da yedi gün içinde şehri terketmeleri çağrısında bulundu. Yanına Meryem ikonasını alarak askerleriyle birlikte peşlerine düştü. İkonanın üzerinde Meryem ve havarilerin resimleri, içinde Hz. İsa’nın süt dişi, vücuduna saplanan mızrağın ve kefeninin bir parçası bulunuyordu. Koniates’e göre Bizanslılar ikonayı bir “komutan” olarak görüyor, o yanlarında oldukça yenilmeyeceklerine inanıyorlardı. Ancak Haçlılar Murtzuflos’u kaçmaya zorladıkları gibi, Meryem ikonasını da ele geçirdiler. Ertesi gün ikona bir Venedik gemisine yerleştirildi; gemi, davullar eşliğinde surların önünde turlar atarak Bizanslıların moralini bozmak için sergilendi.

Haçlıların İstanbul'u fethi
Palma Le Jeune (17. yüzyıl) eserinde Haçlıların İstanbul istilası

9 Nisan 1204’te Haçlı donanması Ayakapı’daki Evergetes manastırından (muhtemelen bugünkü Gül Camii) Blahernai sarayına doğru uzanan surların önüne yanaştı. Villehardouin’e göre, gemi ve kalyonlar 1.5 kilometre boyunca muhteşem bir manzara oluşturuyorlardı. Ancak o gün rüzgar nedeniyle Haçlı gemileri karaya yanaşamadı bile. Robert de Clari’ye göre surlardaki Bizanslılar bayram yapıyor, pantolonlarını indirerek Haçlılara kıçlarını gösteriyordu. Bu yenilgi üzerine Haçlıların kampındaki fahişeler uzaklaştırıldı ve herkes dualara gömüldü.

12 Nisan pazartesi sabahı, günahlarından arınmış Haçlılar yeniden saldırıya geçti. Bu defa rüzgar onlardan yanaydı. Cennet ve Hacı adlı gemiler, bugünkü Fener’de Petrion Kapısı önündeki surlara yanaştı. Gemi direklerinden surlara merdivenler atıldı ve Petrion Kapısı düştü. Murtzuflos, bir hazine toplayarak şehirden kaçtı. 13 Nisan sabahı, Bizanslı asiller Blahernai sarayına sığındı. Panik içindeki halkın bir bölümü kaçmak için şehrin öbür tarafındaki Altın Kapı’ya hücum etti; yurttaşlarının korkaklığını öfkeyle kınayan Niketas Koniates’e göre “hak ettikleri cehenneme kadar gittiler.” Villehardouin ise şöyle der: “Bundan sonrası bir katliam ve yağma sahnesiydi: Rumlar her yerde kılıçtan geçirildi… Öldürülenlerin ve yaralananların sayısı o kadar çoktu ki, saymak mümkün değildi.”

Büyük İstanbul yağması başlamıştı.


PAPA III. INNOCENTIUS (1160/1161-1216) 

ADI MASUM KENDİ ZALİM 

İtalyan Lotario dei Conti 1198’de papa olduğunda Innocentius adını aldı. Tarihin en etkili papalarından biridir. Kilise yasasında reform yaptı. Ancak bugün adı, Hıristiyanlara karşı açtığı Haçlı seferleriyle tanınıyor. Bizans saldırısından sonra 1208’de bu kez Avrupa’da “sapkın” ilan ettiği Hıristiyanlara karşı Haçlı seferi ilan etti. Fransa’nın güneyi ve İspanya’nın kuzeyinde Katar tarikatına mensup 20 bin erkek, kadın ve çocuk bu seferde öldürüldü. 

Haçlıların İstanbul'u fethi

ENRICO DANDOLO (1107/1110?-1205) 

90 YAŞINDAKİ KÖR LİDER 

1192’de Venedik Docu (Doge) seçildi. 1171’de Bizans İmparatoru, İstanbul’da Cenovalılara saldıran Venediklilerin tümünü hapse attırmıştı. Söylentiye göre Dandolo da o sırada kör edilmişti. Öykü doğru değildi ama Dandolo İstanbul’u iyi tanıyordu. Kendini Haçlı seferine adadığında 90 yaşında olduğu söyleniyordu. Venedik’in yönetimini oğlu Raniero’ya bıraktı. Bulgarların Latin imparatorluğuna saldırısı sırasında öldü, Ayasofya’ya gömüldü. 

Haçlıların İstanbul'u fethi

BAUDOUIN DE FLANDRES (1171-1205/6?) 

İKTİDARIN KEYFİNİ SÜREMEDİ 

Flandres ve Hainaut (bugün Belçika’da) Kontu Baudouin, Haçlı seferinin birkaç önderinden biriydi. Kostantiniye alındıktan sonra da seçimle Bizans Latin İmparatoru oldu. Ancak bunun keyfini süremedi. Bir yıl sonra Edirne’ye saldıran Bulgar Kralı Kaloyan’la çarpışırken ortadan kayboldu, bir daha kendisinden haber alınamadı. Kimilerine göre esir düşmüş, işkence altında ölmüştü. Oğlu olmadığı için yerine kardeşi Henri ikinci Latin imparatoru oldu. 

Haçlıların İstanbul'u fethi

NİKETAS KONİATES (1155-1217) 

UMBERTO ECO’DAKİ TARİHÇİ 

Önemli devlet görevleri üstlenmiş ama asıl 21 ciltlik Tarih’iyle tanınan Bizanslı tarihçi, Haçlı seferi sırasında İstanbul’daydı. Yangında evini kaybederek Venedikli bir tüccarın yanına sığınmıştı. Haçlıların yağması sırasında onu bu arkadaşı kurtardı. Haçlılara “bunlar benim esirim” diyerek Koniates’i, hamile eşini ve çocuklarını şehir dışına kaçırdı. Koniates İznik’e yerleşti. Umberto Eco’nun Baudolino (2000) romanındaki karakterlerden biridir. 

Haçlıların İstanbul'u fethi

GEOFFROI DE VILLEHARDOUIN (1160-1212?) 

GÖZ TANIĞI FRANSIZ ŞÖVALYE 

Bu Fransız şövalyesi, 4. Haçlı Seferi’nde Venedik’le yapılan anlaşmanın mimarlarındandı. Hayatının son yıllarında seferin bir kroniğini kaleme aldı. Bu kitap, ilk Fransızca eserlerden biri kabul edilir. Villehardouin, Haçlıların yaptığı katliamlardan söz etse bile bunların üzerinde fazla durmamaya çalıştı. Yeğeni Geoffroi, sonradan Yunanistan’da küçük bir Haçlı devleti olan Akhaia’nın prensi oldu. 

Haçlıların İstanbul'u fethi

IV. ALEKSİOS ANGELOS (1182-1204) 

KULLANILAN ÇOCUK İMPARATOR 

Bizans İmparatoru II. İsakos Angelos’un oğludur. Babası tahttan indirildiğinde (1195) o da hapse atıldı. Ancak kız kardeşinin kocası Alman prensi Philipp von Schwaben onu kaçırtarak yanına aldı. Genç Aleksios, seferin İstanbul’a kaymasının bahanesiydi. Haçlılar tarafından tahta çıkarıldığında hiçbir şansı yoktu. Koniates’e göre “çocuktan farksız”dı. Tahttan indirildikten sonra yeni imparator Murtzuflos tarafından boğduruldu. 

Haçlıların İstanbul'u fethi

Devamını Oku

Son Haberler