Spartalılar, “300 Spartalı” filminden de bilindiği gibi asker bir millet. Asker bir millet derken, öyle militarist falan değil, düz asker. Yani Spartalılarda çiftçi, kuruyemişçi, demirci, terzi, yeminli mali müşavir, influencer, AI mühendisi falan yok; hepsi asker. Oğlan çocukları henüz 6-7 yaşında kışlaya alınıyor ve evlenene kadar kışladan çıkmıyor. 30 yaşına kadar yaşananlar bir yana, evlendikten sonra da dertler bitmiyor.
Vatani görevini yerine getiren her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi, bendeniz de hayatımın bir kısmını sabah akşam “Her – – Türk – – Asker – -Doğar” Komando Yürüyüş Kararı! (allegro) ve “Her-Türk-Asker- Doğar” diye bağırarak geçirdim. Önce her sol ayak vuruşunda sloganın bir kelimesini bağırıyor, daha sonra başımızdaki komutanın “Komando Yürüyüş Kararı sayılacaaaaak! Say!” komutuyla beraber her adımda bir kelime olarak iki kat hızlanıyorduk. Tabii sevgili ailemin bana seçtiği isim hasebiyle öyle çok da asker doğmadığımı söylemek mümkündü; neticede isim uyumsuzluğu yüzünden daha en başından kariyer imkanlarımın kısıtlı olduğu bir alandı askeriye.
Adın Volkan olur, Bora olur, Şahin olur tamam. Bak ne güzel: Şahin Paşa! Volkan Yüzbaşı! (Ya da Ali Recan’ın eşsiz eserindeki gibi Yüzbaşı Volkan) Bora Teğmen! Ama şimdi Allah için şurada 40 kişiyiz, birbirimizi biliriz; herhangi bir alayda “Barış Paşa denetlemeye geliyormuş!” dense mi er ve erbaş hareketlenir, kendisine çeki düzen verir, korkar; yoksa “Yalçın Paşa geliyormuş!” dense mi? Hayır ilk cümlenin sonundaki ünlem bile ironi ünlemi gibi.
Ya çok sıcak ya da çok soğuk (ılıman iklimde askerî birlik tesisinin yasak olduğuna dair bir gizli genelge olabilir) Polatlı günlerinde, kimi zaman kasabanın da sokaklarını arşınlayarak dosta güven, düşmana korku ve kasaba sakinlerine rahatsızlık verirken aklımdan geçen şeyler şöyleydi: “Madem ki asker doğuyoruz, neden bu işi öğretmek için hayatımızın bir kısmında bizi kampa alıyorlar? Yoksa asker doğmuyor muyuz? Bu Ahmet’in ensesi amma kızarmış lan böyle. Hass. ayağım karışmış, nasıl yapıyorduk? Bir sekme hareketi vardı…”
Sonra gerçekten asker doğan, hadi doğmasa da ana sınıfında askere alınıp ömür boyu da askerlik yapan milletler olduğu geldi aklıma. Eh, ancak başkalarının felaketlerine sığınarak avutmaz mıyız kendimizi en çok? Askere alındığım o ilk an ve o anı takip eden şan ve şerefle dolu 360 gün, Spartalıları düşünerek avuttum ben de kendimi.
Spartalılar, “300 Spartalı” filminden de bilindiği gibi asker bir millet. Asker bir millet derken, öyle militarist falan değil, düz asker. Yani Spartalılarda çiftçi, kuruyemişçi, demirci, terzi, yeminli mali müşavir, influencer, AI mühendisi falan yok; hepsi asker. Diğer işleri de ya köleler yapıyor (Sparta vatandaşı değilsen otomatikman kölesin zaten diye kalmış aklımda) ya da kadınlar. Sparta vatandaşlarının, Sparta ülkesinde asker olmaktan başka hiçbir seçenekleri yok. Oğlan çocukları henüz 6-7 yaşında kışlaya alınıyor ve evlenene kadar kışladan çıkmıyor. Örgün eğitimin şahikasına çıkmışlar anlayacağınız bundan 2.600 sene önce. Kışla derken, gerçekten kışla; öyle kafa izni, bayram izni, çarşı izni falan yok. Üstelik öyle aman aman bir kumanya da yok. Hatta bilerek çok az yemek veriyorlar ki çocuklara, bunlar bir şekilde çalarak-çırparak karınlarını doyurmayı öğrensin. Ha, çocukları çalmaya teşvik ediyorlar ama çalmak yine yasak; yakalanırlarsa yiyorlar sopayı. Çalmak serbest, yakalanmak yasak! Manyak ediyorlar çocukları resmen.
İlkokul bitince, çocuk 11-12 yaşına geldiğinde falan, bin türlü başka kepazelik de yaşanıyor ama yeri burası değil. 17-18 yaşlarında ise hem asker hem de vatandaş olmaya hak kazanmış Spartalı oğlanları tekrar sınava alıyorlar. Eğer sınavı veremezsen, tekrarı da 10 yıl sonra bu arada. İkinci defa kalırsan zaten yandın; keriz gibi köle oluyorsun falan. Tabii daha teferruatı vardır da, aklımda öyle kalmış.
Neyse; vatandaş olan Spartalıları evlendirme vakti geldiğinde -ki o da yanlış hatırlamıyorsam 30 yaşında falan-bir hanım hanım kız seçiliyor. Kız da en az 20 yaşında; çünkü Spartalılarda erken yaşta evlilik zinhar yasak. Bakın bu açıdan çağının hayli ilerisinde bir topluluk. Kızlar da şimdi Allah için iyi eğitim alıyor; o dönem benim bildiğim, Yahudiler dışında tamamı okuma-yazma bilen ve aynı zamanda mal-mülk sahibi olabilen tek kızlar Sparta kızları.
E ama şimdi 30 yaşında, o güne kadar eline kadın eli değmemiş, bütün bir kışla hayatı hemcinsleriyle geçmiş, 20 yaşını doldurduktan sonra orada-burada cenk etmiş bir adam, çat diye bir kızla evlendirilince ne oluyor? Adamcağız yabancılık çekmesin diye düğün gecesi kızcağızın lepiska saçlarını asker gibi sıfıra vuruyorlar; üzerine de asker rubaları giydiriyorlar, gerdeğe öyle giriyorlar.
Tabii kadınlar açısından da durum öyle ballı-börek değil. Kendi eşinden çocuğu olmayan birinin, gidip daha önce eşi sağlıklı çocuk doğurmuş arkadaşından “bir çocukluk” karısını rica etmesi hayli olağan. Ya da sorun kendindeyse karısından rica ediyor; hamile kalmak üzere birini ayarlıyorlar. Yani ama isteyerek, ama zorunlu, bir “Handmaid’s Tale” durumları sözkonusu. Spartalı kızlar ve oğlanlar için gerçekten üzgünüm ama dedim ya, şan ve şeref dolu askerliğim süresince gerçekten asker doğmadığıma; Spartalılar gibi asker bir millet olmadığımıza şükrediyorum.