Paskalya kelimesi, İbranicedeki “Pesah”tan geliyor. Bu bayram (bu sene 31 Mart), çok daha eskiden beri süregelen bahar bayramlarının bir parçası idi. Pesah, zaman içinde Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi, insanoğlunun günahlarının kefareti için kendisini feda etmesi ve sonrasında tekrar dirilmesini sembolize eden bir bayrama dönüşecekti.
İstanbul, tarihsel süreçte kozmopolit bir şehir olagelmiştir. Şehir bünyesinde 1960’lara kadar kalabalık bir Rum nüfus yaşıyordu. Hâl-i hazırda Rum Ortodoks nüfus birkaç bine kadar inmiş olsa da, 50 bine yakın Gregoryen Ermeni cemaati mensubu İstanbul’da yaşamaktadır. Bir dönem İstanbul’un kalabalık bir Hıristiyan nüfus barındırması İstanbul’daki günlük hayata, gelenek-görenek ve bayram kutlamalarına da yansıyordu. Hıristiyan dünyasının en önemli bayramı olan Paskalya, 20. yüzyıl ortalarına kadar şehirde coşkuyla kutlanıyordu.
İstanbul’daki Ortodoks Rum cemaati içinde Paskalya öncesinde 40 günlük bir perhiz süreci yaşanır, bundan önce ise Şubat ayı içinde karnavallar düzenlenirdi. Müslüman Türkler bu karnaval sürecine “Apukurya”, Rumlar ise “Apekriya” derlerdi. Bu etkinlik halk arasında “Baklahorani” olarak da bilinirdi. Apukurya eğlenceleri 3 hafta sürer ve her hafta farklı türde yiyecek tüketilirdi. İlk hafta bol et ve sebze, ikinci hafta her türlü yemek ve son haftada istiridye ve diğer deniz ürünleri yenirdi. Eğlencenin son günü Pazartesi’ye denk getirilir, ertesi gün 40 günlük büyük perhize başlanırdı.
Paskalya, kelime anlamı olarak İbranicedeki “Pesah” kelimesinden türetilmiştir. İbraniler’in bu isimde bir bayramları vardır. Pesah bayramı kaynaklarda “Fısıh” olarak da geçer. İhtimal ki bu bayram, eski zamanlardan beri süregelen bahar bayramlarının bir parçası idi. Yahudi inancında Pesah, Yahudiler’in Hz. Musa önderliğinde Mısır’ı terkedişlerini yadetmek için kutlanır. Bu süreçte Yahudiler, yolda ekmeklerini mayalayamadıkları için “Hamursuz” adı verilen ekmekler yaparlar. Hz. İsa ve çevresindeki ilk Hıristiyanlar, Yahudi cemaatinin bir parçası olduklarından Pesah’ı kutluyorlardı. Ancak Pesah zaman içinde Hz. İsa’nın çarmıha gerilmesi, insanoğlunun günahlarının kefareti için kendini feda etmesi ve sonrasında tekrar dirilmesini sembolize eden bir bayrama dönüşecektir. Hıristiyan dünyasında Paskalya olarak kutlanılan bu bayramın kökünde Yahudi inancındaki Pesah’ın olduğu kabul ediliyor. Öte yandan İngilizcede Paskalya yerine kullanılan “Easter” kelimesinin Anglo-Saksonlar’la ilgili olduğu sanılıyor. Bu terimin Aydınlık ve Bahar Tanrıçası Estre’den geldiği kabul ediliyor.
Paskalya, Roma İmparatorluğu 313 yılındaki Milano Fermanı ile Hıristiyanlık inancını serbest bırakana kadar bu inancın yegane bayramı idi. İmparator Büyük Konstantin (272-337), Paskalya gününe tesadüf eden Pazar gününü resmî tatil ilan ederken, 1. Valentinianus (321-375) mahkumlar için genel af çıkarma yoluna gitmiştir. Paskalya evvela Doğu kiliselerinde kutlanmaya başlanmış ve muhtemelen 2. yüzyıldan itibaren de Batı kilisesine geçmiştir. Günümüzde dinî bayramlarda, Doğu kilisesi farklı bir takvimi temel aldığından Doğu ve Batı kiliseleri farklı tarihlerde Paskalya’yı kutlar.
Paskalya bir nevi kefaret bayramı olarak da kutlanır. Akraba ziyaretleri sıklaştırılır. İbadete daha çok önem verilir. İlk yıllarda sadece bir öğün yemek yenen iki-üç günlük oruç devresi sözkonusuyken, sonrasında bu süre uzatılmış ve yemek yememek yerine et ve balık gibi bazı yiyeceklerin tüketilmemesi yoluna gidilmiştir.
40 günlük büyük oruç gününün son haftası özel günleri içinde barındırır. Rumlar bu hafta içinde birbirlerini “Kali Anastasi” diyerek selamlar. İnanışa göre Hz. İsa, bir Pazar günü Kudüs’e girmiş ve Kudüs halkı tarafından palmiye dalları ile ve büyük sevinçle karşılamıştır. Ancak bu giriş, aynı zamanda Hz. İsa’nın çarmıhta acılı bir ölüme gidişinin de başlangıcını sembolize eder. Paskalya’dan önceki Pazar günü, bundan dolayı kutsal bir gün olarak kabul edilir; İncil’den Hz. İsa’nın Kudüs’e girişini anlatan kısımlar okunur. Bir sonraki Perşembe günü de kutsal kabul edilir. Zira Hz. İsa Perşembe günü çarmıha gerilmeden önce havarileri ile son akşam yemeğini yemiş, bu yemek sırasında sofrada bulunan ekmeği “İşte bu benim etimdir”, şarabı da “İşte bu benim kanımdır” diyerek havarilere uzatmış, onlarla adeta vedalaşmıştır. Hz. İsa bu yemekten sonra yakalanmış, ertesi gün çarmıha gerilmiş ve inanışa göre 3 gün sonra da dirilmiştir. Paskalya’dan önceki Cuma günü ise Hz. İsa’nın çarmıha gerildiği gün olduğu için kutsaldır. O gün, Hz. İsa’nın çektiği ızdırap hatırlanır. “Büyük Cumartesi” ise Paskalya’nın arifesidir. Paskalya günü icra edilen Pazar ayini ile Hıristiyanlar, Hz. İsa’nın tekrar dirilişini kutlamış olurlar. Kilisedeki törenden sonra evde ya da kırsal alanda Paskalya gününe özgü çörekler yenir, etler pişirilir ve Tanrı’nın vermiş olduğu nimetlere şükredilir.
Paskalya’nın Rum cemaati açısından önemini Yani Vlastos anılarında şu ifadelerle anlatır: “Paskalya! Küçük-büyük herkesin sevdiği ve kutladığı en büyük dinî bayramımız. Paskalya küçüklerin sevinmesi için bir vesileydi. En fakir aileler bile Paskalya’da çocuklarına yeni elbise ve ayakkabı alırlardı. Bundan başka Paskalya gecesi kilisedeki hereket de bu bayramı adeta iple çekmemizin nedenlerinden biri idi”.
Paskalya zamanı Rumlar’ın kalabalık olarak yaşadıkları bazı semtlerin belli yerlerinde çalgılı eğlenceler tertip edilirdi. Bu eğlencelere zaman zaman Müslümanlar da katılırdı. Haris Spataris, çocukluk ve gençlik devirlerini anlattığı anılarında şu ifadelere yer verir: “Türk polislere ‘polis efendi’ derdik. Fener meydanında karakolun önünde yapılan bir Paskalya panayırındaki olay beni çok etkilemişti. Meydanın bir köşesinde, Pontuslu Rumlar kemençecinin etrafında horon tepip eğleniyorlardı. Halk da etraflarında toplanıp onları alkışlıyordu. Seyredenler arasından aniden bir polis zabiti belirdi ve ona yer vermek için çekilmeme meydan vermeden, kılıcıyla fesini atıp, dans edenlerin arasına girip, Pontus kemençesinin temposunda horon çekmeye başladı. Çocuk kafam bu olaya çok şaşırmıştı. Bir Türk’ün, ki bütün polisler Türk’tü, Paskalya’da Rumlar’la birlikte eğlenmesini anlayamıyordum.”
Paskalya, Ermeni cemaati içinde ise “Surp Zadik” ya da kısaca “Zadik” olarak anılır. Ermeni toplumunda Surp Zadik, ilkbahar ekinoksundan yani 21 Mart’tan sonraki ilk dolunayı takip eden Pazar günü kutlanır. Arife gününde toplanan aile bireyleri, pilaki, topik, midye dolma gibi mezelerin de yer aldığı, elden geldiğince mükellef biçimde hazırlanan sofranın etrafında toplaşır. Yine bu dönemde Zadik çöreği adıyla özel bir çöreğin pişirildiği de bilinir. Yumurtalar, Hz. İsa’nın kanını insanlığın kurtuluşu için akıttığının göstergesi olarak kırmızıya ya da başka renklere boyanır. Yumurtaların boyanmasında ceviz kabuğu, kuru vişne suyu ya da soğan kabuğu gibi doğal malzemeler kullanılır. Yumurtanın dış kabuğu sembolik olarak gökyüzünü, zarı havayı, akı denizleri, sarısı ise yeryüzünü simgeler. Rum cemaatinde olduğu gibi, Ermeni cemaatinde de akrabaların yanısıra mezarlıklar da ziyaret edilir.
Paskalya artık İstanbul’un kozmopolit ikliminde giderek zayıflayan bir gölge konumunda. Şehirdeki gayrimüslim cemaatlerin giderek küçülmesi, gelenekleri de silikleştiriyor.