Popüler müziği bir sosyal tarih alanı olarak ele aldığımız bu yazıda, son günlerde hep birlikte maruz kaldığımız kasvetli dünya ahvalini daha da ağırlaştırmak istemedik. Bu nedenle, yakın geçmişimizde bolca bulunan trajik hadiseler hakkında yazılmış eserler yerine, biraz gururları okşayan vakalardan esinlenen parçalara, biraz sıkıntılara mizahla yaklaşan şarkılara yer verdik. Yazar Murat Meriç, bu ay yayımlanacak kitabı
’nden sizler için tebessüm ettiren 10 şarkı seçti.Tarih şarkılarla anlatılabilir. Türküler, alaturka eserler, arabeskçilerin söyledikleri karamsar havalar, devrimci marşlar, çocuklar için yazılmış olanlar, hafifmeşrep pop şarkıları ve hatta senfoniler, yazıldıkları döneme ait ipuçlarını bugüne taşıyor. Geçmişe bakanları ve gelecek hakkında öngörüde bulunanları da katarsak, muazzam bir külliyat üzerinden yeni ve farklı bir tarih yazımının mümkün olduğunu görürüz. Bu hesapla, popüler müziği bir sosyal tarih alanı olarak ele almak çok da yanlış sayılmaz.
Bu yoldan gidersek, resmî tarihin oldukça dışında bir akışla karşılaşırız. Şarkılar, bu noktada, sivil ve “yeni” bir tarihi kurmak adına önemli belgeler olarak karşımıza çıkıyor. Kiminin güftesi, bilmediğimiz bir tarihi ortaya çıkartan bir yap-bozun eksik ve nadide parçası gibi: Bize, bambaşka bir bakış açısı sağlıyor.
Üniversitelerde ve kültür merkezlerinde, “şarkılı memleket tarihi” adıyla yıllardır anlattığım şey, tam da bu. Bunun üzerine çok yazı yazdım, tarihi olaylardan yola çıkarak yapılmış şarkıları değişik başlıklarda derledim. Biraz zorlamayla her güne bir olay ve bu olay üzerine yapılmış bir şarkı bulabiliyoruz. Türkçe şarkılardan söz ediyorum. Şarkıların işaret ettiği, sadece memlekette meydana gelmiş olaylar değil ama. “Dışarıda” olan gelişmeler de bizi etkilemiş. Deştikçe enteresan şeylere rastlamak mümkün: Ay’a ayak basıldığında uzaylı şarkılar ortalığı sarmış; Muhammed Ali, “s(i)por dünyasının bok(u)s dalında” şampiyon olmuş ve plaklarda kendisine övgüler dizilmiş; Robert Kennedy öldürülmüş, üzülen bir halk ozanı onun ardından ağıt yakmış. Daha neler neler…
Davulcu ve orkestra şefi Vasfi Uçaroğlu İstanbul sokaklarında bateri çalarak gösteri yapıyor, 11 Temmuz 1969.
İnsanımızın dünyaya ve hayata bakışını da özetleyen şeyler elbette bunlar. Kars’taki bir halk ozanının ya da genç bir pop şarkıcısının ülkede ve dünyada meydana gelen gelişmeler üzerine kurduğu cümleler ya da daha doğru bir deyişle yazdığı güfteler, onları tanımamız için bir araç aslında. Buna “bilmediğimiz dünyalara açılan kapı” da diyebiliriz. Şarkıları, bu açıdan yaklaşarak dinlediğimizde, ufkumuzun açıldığı da muhakkak. 3-5 dakikalık bir eğlence nesnesinden öte kısa ve eğlenceli bir tarih dersi olarak baktığınızda çok şeyin değiştiğini siz de fark edeceksiniz.
Dünya ahvali bir yana, memlekette olan biten üzerine yazılmış şarkı elbette daha fazla. En popüler şarkılarda bile memleket halleri üzerine yazılmış sözlere rastlamak mümkün. Kimi geçim sıkıntısından söz etmiş, kimi gururlandığı bir olayı anlatmış. Hayatı “zorlaştıran” grevlerden ya da iktidara gelen sevdiği politikacıdan söz eden de var. Yazık ki, memleketten bahis açan şarkılarda durum biraz dertli. Eskiden beri böyle bu. Yapılan şarkıların çoğu, ölenlerin ardından yakılan ağıtlar ya da felaketler, savaşlar, acılar üzerine yazılanlar… Şu kara günlerde onları anmak çok da mânâlı değil. Bu yüzden, bu derlemede, yakın geçmişimizin trajik hadiseleri üzerine yazılan şarkılardan ziyade, yurdum insanının ulusal gururunu okşayan olaylardan, dönemlerden esinlenerek yapılan ya da sıkıntılara, acılara mizah yoluyla yaklaşan şarkılara yer verdik. Yüzünüze, küçük de olsa bir gülümseme yerleştirebilmek için.
METİN OKTAY’IN JÜBİLESİ / SON MAÇ – YILDIRIM GÜRSES (1969)
Taçsız krala müzikli veda
Metin Oktay, sahalarımızdan gelmiş geçmiş en büyük futbolculardan biri olarak kabul edilir. Bunda iyi oyununun yanı sıra centilmenliğinin de büyük etkisi var. 16 yaşında başladığı profesyonel futbol hayatını Galatasaray’da sonlandırdığında, tarihler 23 Ağustos 1969’u gösteriyordu. Mithatpaşa Stadyumu’nda Galatasaray ile Fenerbahçe arasında oynanan ve 1-1 sonuçlanan maçın son on dakikasında Fenerbahçe kaptanı Can Bartu ile formalarını değiştirmesi, rakip takımın formasıyla futbol hayatını sonlandırması, centilmenliğinin göstergesi.
Bu maç, Yıldırım Gürses’in Grand 7’li Orkestrası eşliğinde seslendirdiği bir şarkının doğmasına sebep: Son Maç. “Bir devri sen yaşattın / Bir devir senle dolu / Emsalsiz goller attın / Sana âşık Türk Sporu // Sana gönülden sevgi / Sana krallar feda / Bu son maç, son hatıra / Metin sana elveda…” Plağın arka yüzünde Son Gol var. Dönemin mühim spor spikerlerinden Necati Karakaya, büyük golcünün Türkiye liglerinde attığı son golü anlatıyor.
Metin bahsinde, sahalarda fırtına gibi eserken yapılan bir plağı da anmadan geçmeyeyim. 1965’te, Ezgi Plak tarafından başlatılan “Spor Serisi”nin ikinci plağı, Metin Oktay için yapılmış: Metin Geliyor Metin. Sözlerini Halit Kıvanç’ın yazdığı şarkıyı, Şevket Uğurluer ve Arkadaşları seslendiriyor: “Meşin topun kralı / Goller goller sıralı / Ağlar bile delindi / Metin topa vuralı…” Plağın arka yüzünde Kralın Golleri var.
ALMANYA’YA İŞÇİ GÖÇÜ AVRUPA’NIN KIZLARI – HÜSEYİN KÖSE (1971)
Kızlardan kurtulup da, dönemedim sılaya
Alamanya meselesi, 60’lardan sonra memleketin mühim meselelerinden biri hâline geldi… 1961’de resmen başlayan işçi akını, 1973’de yine resmen durduruluncaya kadar hızlanarak arttı. Türkiye’den Almanya’ya yapılan göç ve sonrasında Avrupa’ya yayılma hâli, karşılığını şarkılarda bulmaktada gecikmedi. Almanya’ya gidenlerin dertleri, Türkiye’de kalanın çektiği çile, orada görülenler bir bir şarkılarda anlatıldı.
Avrupalı bayanlar çok hovarda! Almanya’ya giden işçilerin çoğunluğu gurbet ellere önce yalnız başlarına çıktılar. Bazıları sıladaki bekarlık günlerinde ailelerini yanlarına aldırmak için para biriktirmeye çabalarken, bazıları “şeytana uyup” yoldan çıktılar.
Şüphesiz, en çok ilgiyi çekenler, Avrupalı kızlar. Bu konuda dikkat çekici iki plak var. İlki, Avusturya’dan bildiren Koryanalı kemençeci Hüseyin Köse’ye ait, Avrupa’nın Kızları: “Avrupa’nın kızları ne ocaklar söndürdü / Ne Müslüman gençleri Katoliğe döndürdü…” Köse, kızlara bakanlara çatıyor: “Aldanma kardaş, hangi yola gidersin / Çocuklarına alır gavur kızınla yersin /…/ Nasıl bu hareketi yakıştırdın aslına? / Aslın Türk değil midir, yazıklar olsun sana!” Plağın arka yüzünde, Gittim Avusturya’ya adlı şarkı var. “Biraz da anlatayım size Avusturya’dan,” diye başlıyor ve çuvaldızı kendisine batırıyor: “İstikbal kurtarmaya / Gittim Avusturya’ya / Kızlardan kurtulup da / Dönemedim sılaya…” “Pamuk gibi kızlar”dan söz eden Köse’nin derdi büyük; şarkının sonunda ağızdaki bakla çıkıveriyor: “Bu kızlardan bir tane / Edemedim Müslüman…”
Diğerinde Dursun Mercankaya Hollanda’yı şaşarak ve biraz da hasetle anlatıyor. İçli, tren düdüğüne benzeyen bir kavalla açılıyor şarkı ve ilerliyor: “Hollanda’nın kızları / Sarı sarı saçları / Doğuştan zannetmiştim / Hep boyama saçları // Hollanda’da kadın kız / Caddede kahvelerde / Utanmak ne bilmezler / Sevişirler her yerde // Hollanda’da kız kadın / Hepisi çalışırlar / Cumartesi olunca / Âşıklar buluşurlar // Hollanda’da gezen gençler / Kadın kız peşinde / Türkiyeli gidemez / Kararsızlık yüzünden // Hollanda / Dikkat edin bayanları çok hovarda…”
MİLLÎ PETROL HAMLESİ / RAMAN ALPAY (1969)
Bu petrol Türk’ün petrolü kardeşim
Bir dönem “millî petrol” davamız vardı: Raman’dan çıkartılan “yerli” petrolü kullanmaya teşvik için yapılan çalışmalar, gazete ilanlarından plaklara uzandı. Bu esnada, beklenmedik hamleler yapıldı. Bunlar arasında bir promosyon plağı da vardı.
Petrol Ofisi tarafından basılan ve benzin istasyonlarında dağıtılan plak, o dönem reklamcılık yapan Alpay’ın “iş”iydi. Alpay, plakta Batı müziği enstrümanları eşliğinde üç türkü söylüyor ve yeni palazlanan Anadolu-pop akımına katkıda bulunuyordu. Bir de didaktik “konuşma” vardı plağın içinde: “Bu dağ benim dağım kardeşim, eteğinde kar, başında duman. Toprağını sürdüm, yolunu teptim, çıplak sırtında geceledim çok zaman. Bu dağ senin dağın kardeşin. Sen de çok geceledin eteğinde. Bakmazsan dağ, bakarsan bağ olur demişler. Raman’ı sen bağ yaptın kardeşim. (…) Çalıştık çabaladık canımız dişimizde, güçlerimiz birleşti hep bu yola adandı. Bunlar bizim dağlarımız kardeşim. Sen bilgin ben gücümle el eleyiz. Bu petrol Türk’ün petrolü kardeşim. Sen buldun, ben çıkardım, kullanacak bizleriz.” Tanıtım için Petrol Ofisi istasyonlarında pompa başına geçen Alpay, benzin alanlara plağı imzalıyordu.
Petrol Ofisi bunu yaparken “ilk millî petrol dağıtım şirketi” Türkpetrol boş durmadı ve 1000 adet basılan bir Âşık Veysel plağını promosyon olarak dağıttı. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’nın (TPAO) hamlesi daha da enteresandı: 1965 yılında başlayan Altın Mikrofon Armağanı yarışmasına ertesi yıl dahil olan TPAO Batman Orkestrası, üç yıl üst üste yarıştı ve son yılında Altın Mikrofon’u kazandı. Rafineride çalışmak üzere oraya tayin edilen “şehirli” gençlerin bu “şaşırtan” başarısı o dönem çok alkışlanmıştı.
KIBRIS HAREKATI / YAŞASIN ASLAN ECEVİT – ÖĞRETMEN NECATİ DEMİR (1974)
Millî heyecandan ırkçı hezeyana
Benim nazarımda her şeyi başlatan plak! Bu plağı bulana kadar masum bir pop, rock toplayıcısıydım, bu plaktan sonra memleket meselelerini anlatan plaklara yöneldim.
1993 yılında, Ankara’da Radyo Arkadaş’ın kuruluşuna katılmıştım. “Solcu” bir radyoydu bu. İlk yayın döneminde, Çarşamba geceleri, Dünden Yarına adlı bir program hazırlıyordum. Programa gitmeden önce çoğu zaman İtfaiye Meydanı’nda bulunan plakçılara uğruyor, plaklara bakıyordum. Radyoya gittiğim günlerden birinde bulduğum bir plağı hiç unutmam. Bir yüzünde Kahraman Mehmetçik, diğer yüzünde Yaşasın Aslan Ecevit adlı şarkıların yer aldığı bu 45’lik plağın kapağına tav olmuştum: Süngülü bir tüfeğin ucuna takılmış gül, nerede olursa olsun “barış”ı çağrıştırır. Heyecanla stüdyoya geldim, yayın esnasında pikaba yerleştirdim ve dinlemeye başladım. Birazdan canlı yayında soğuk terler dökecektim:
“Hazırdır Türk ordusu / Atatürk’ten aldı kursu / Kimseden yoktur korkusu / Yaşasın aslan Ecevit / Alçak Yunan, kalleş, it.” Bu kadar da değil, plağın arka yüzündeki Kahraman Mehmetçik’in sözleri de en az o kadar korkunçtu.
KISMET’İN DÜNYA SEYAHATİ / KISMET – BERKANT (1968)
Selam olsun Barbaroslara!
Kısmet, Sadun Boro’nun teknesi. 17 Temmuz 1964’te denize indirildi, bir yıl sonra dünya turuna çıktı. Boro, 1952’de Ling adlı tekneyle 6 ayda Atlas Okyanusu’nun aşmış, o zamandan bunu planlamaya başlamıştı. Hayaller, on üç yıl sonra gerçek oldu: Sadun Boro ve eşi Oda’nın seyahatine, Kanarya Adaları’nda buldukları ve Miço adını verdikleri küçük kedi de katıldı. Üç mürettebatlı yolculuk, nice badireler atlatılarak 22 Ağustos 1965 – 15 Haziran 1968 tarihleri arasında yaklaşık üç yıl sürdü. Hürriyet tarafından tefrika edilen ve sonrasında Pupa Yelken / Kısmet’in Dünya Seyahati adıyla kitap olarak basılan hatırat, büyük ilgi gördü.
Bu ilginin değişik alanlara yansıması kaçınılmazdı. Dönemin “çalışkan” söz yazarı Sezen Cumhur Önal, hikâyeyi şarkı sözüne dökmekte gecikmedi. Turgut Dalar’ın bestelediği sözleri, Vasfi Uçaroğlu Orkestrası eşliğinde Berkant yorumladı ve bu şarkı bir 45’lik plak üzerinde dinleyiciye ulaştı: “Kısmet / bir gün çıktı dünya turuna / Yelkenlerini etti fora / El sallayıp bana vatana // Kısmet / LasPalmas’ta ve Barbados’ta / O yarıştı dev dalgalarla / Yılmadı ne Sadun ne Oda // Kısmet / Boyun eğmedi okyanusa / Dinlemedi tayfun fırtına / Selam olsun Barbaroslara (…)
Sadun Boro, 5 Haziran 2015’te öldü. Kısmet, Rahmi Koç Müzesi’nde sergileniyor.
İstanbul’un güzel süsü, ısmarlamadır türküsü
1973 yılında, Cumhuriyet’in 50. yılı kutlanırken, memlekette bir başka sevinç yaşandı: Temeli 20 Şubat 1970’te, 21 pare top atışı eşliğinde Süleyman Demirel tarafından atılan Boğaziçi Köprüsü, Demirel’in “siyasi nedenlerle” katılamadığı bir törenle, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından 30 Ekim 1973 tarihinde açıldı. Açılışın, “bayram”ın ertesi gününe denk getirilmesinin sebebi, “Cumhuriyet’in 50. yılı kutlamalarına gölge düşürmemek”ti. Ansiklopedilerde, “İstanbul Boğazı üzerinde, Ortaköy ile Beylerbeyi semtleri arasında yer alan ve Asya ile Avrupa’yı birleştiren asma köprü,” cümlesiyle tanımlanan ve yapıldığı dönemde dünyanın en uzun dördüncü asma köprüsü olan Boğaziçi Köprüsü’nün açılışına, dünyaca ünlü sinema oyuncusu Danny Kaye ve mehter kıyafetleriyle Kurtalan Ekspres eşliğinde Barış Manço katıldı.
İstanbul Boğazı’nın iki yakasını ilk kez bir araya getiren Boğaziçi Köprüsü’nün inşasının son aşamaları, 10 Eylül 1973.
Açılıştaki en enteresan ayrıntı, on binlerce insanın aynı anda köprüyü geçmek istemesi üzerine oluşan sallantıdan korkan yetkililerin köprüyü boşaltmasıydı.
Doğrudan Boğaziçi Köprüsü’nü konu edinen ona yakın şarkı var. Açılışa denk getirilerek birbiri ardına çıkartılmış plakların en önemlisi, Yusuf Nalkesen’in “Boğaz Köprüsü” adlı şarkısı. Sözlerini İnci Nalkesen’in yazdığı şarkıyı Süheyl Denizci Orkestrası eşliğinde Emel Sayın seslendirmiş: “Semada nazlı bir heybetle durur / Sahili sahile bağlayan budur / En büyük mutluluk, en büyük gurur // Kıyıdan kıyıya bir ışık uzar / Sahiller sevinçli, mutlu yalılar / İstanbul bahtiyar, Boğaz bahtiyar // Cumhuriyetin ellinci yılında / Bağlandı Rumeli Anadolu’ya / Hayaller hakikat oldu sonunda…”
Hey, 28 Kasım 1973 tarihli sayısında şarkı hakkında şu değerlendirmede bulunuyor: “… ısmarlama bir beste havası içinde. Emel Sayın’ın belirli bir zorlama içinde olduğu, bu parçayı okurken açıkça ortaya çıkıyor.”
TELEVİZYONUN YAYGINLAŞMASI TELEVİZYON- RÜÇHAN ÇAMAY (1977)
Erkekleri eve bağlayan cihaz
Televizyon yayınlarının başlaması, Türkiye’de beklenmedik bir hamle olarak nitelendirilmiş, televizyon çılgınlığı, 1970’lerin ortalarında bütün ülkeyi sarmıştı. Televizyonu olan evlere giden misafirler, “telesafir” olarak nitelendirildi. Bunun üzerine yapılan ilk şarkılardan biri, 1977 tarihli Şanar Yurdatapan şarkısı Televizyon. Dönemini özetleyen şarkıyı, Yurdatapan’ın o dönemki kayınvalidesi Rüçhan Çamay seslendiriyor: “Kim bulmuşsa Allah razı olsun / Sen gelmeden çok mutsuzmuşuz / Geldin kuruldun en baş köşeye / O gün bugündür sana tutkunuz [hapı yutmuşuz] // Kırk yıldır görmediğimiz eşe dosta / Kavuşturduğun yetmez mi zahir / Her akşam çoluk çocuk ihtiyar [komşular] / En azından on beş telesafir [misafir] // Allah var ya ödeyemem hakkını / Erkekleri eve bağladın / Bir dileğim var TRT’den / Lütfen [aman] her gün maç yayınlayın // (…) / Vergisini vermeye gelince // Televizyon televizyon ah seni gidi televizyon…”
BANKER KASTELLİ’NİN KAÇIŞI / POP KAÇTELLİ (1983)
Kastelli Kastelli, paralar gitti besbelli
Banker Kastelli adıyla isim yapan ve ünlülerle gerçekleştirdiği reklam kampanyalarıyla finans dünyasında “şöhret” olan Abidin Cevher Özden, 80’li yılların en büyük hadiselerinden. Kastelli’nin çöküşü, çıkışı gibi bir anda oldu. Özden, batması, 1982’de Cenevre’ye kaçması ve hapse girmesini takiben, 2 Haziran 2008’de, Kadıköy’deki işyerinde intihar etti. Ferhan Şensoy’un Ferhangi Şeyler oyununa “Ceyar Özden namıyla maruf Banker Kastıbelli” olarak giren Banker Kastelli, plaklara Kaçtelli adıyla sızmayı başardı. Adını taşıyan, “marifetlerini” dinleyiciye ulaştıran plağın sahibi belli değil ama anlatılan, adlı adınca onun hikâyesi: “Kastelli Kastelli / Paralar gitti besbelli // Bir sazım var üç telli / Paraları yedi Kastelli / Hiç kimse uyanmadı / Bu işin sonu belli…”
Pop Kaçtelli adlı plağın sonraki dakikalarında şöyle şarkılara da rastlıyoruz: “Vaziyetler oldu bozuk / Hep oluyor bize yazık / Önüne gelenden kazık / Yemiyoz mu yemiyoz mu…” Plakta, bildiğimiz Mastika şu hâle gelmiş: “O ooo, mastika mastika / Banker kurdu bir sürü fabrika // Alayım sana bir sertifika / İstediğin yere tıka.
ÖZAL’LI YILLAR / TOMBULUN TÜRKÜSÜ – OĞUZ ABADAN (1986)
Milleti zamlarla aptal eyledim
12 Eylül sonrasındaki ilk seçimlerde 24 Ocak kararlarının mimarı Turgut Özal, başbakanlık koltuğuna oturdu. Şortla askerî birlik denetlemesi, eşi Semra’yla sürekli el ele dolaşması onu kısa sürede “halkın adamı” yapıverdi. Özal, bütün fenalığına rağmen bugünden baktığımızda sevimli görünüyor. Fakat her yeri “duble” yollarla donatma sevdası, ikinci köprü heyecanı ve inşaat çılgınlığı bugünün önünü açan hamlelerinden bazıları…
80’lerin kasvetli ortamında, pop dahil her şey karanlığa gömülmüşken, ortalığı saran mizah plakları, her eve giriyor, tuhaf bir şekilde çok satıyordu.
’ın milyon sattığı, Turgut Özal’ın yerden yere vurulduğu yıllar bunlar. Bugün yapılsa, bir sürü patırtıya neden olabilecek karikatürler ve şarkılar, o gün serbestçe yayımlanabiliyordu. Sadece birine kulak verelim, gerisini varın siz düşünün: “Köprüler yaptırdım hisse satmaya / Çeşme yaptırdım ama su yok akmaya, karam / Karar verdim halkı aç bırakmaya / Boşa ümitlenme insaf eylemem, karam // Ahlatı ayıdan ithal eyledim / Ucuzluk lafını iptal eyledim, karam / Milleti zamlarla aptal eyledim / Boşa ümitlenme insaf eylemem, karam”. Oğuz Abadan Orkestra ve Vokal Grubu tarafından selendirilen Tombulun Türküsü albümünden bu şarkı.GEZİ DİRENİŞİ / GAZ MASKESİ ALA BENZİYOR – BOĞAZİÇİ CAZ KOROSU (2013)
Çapulcular tarih sahnesinde!
Müzik Gezi’den hiç eksik olmadı. Destek her yerden geldi: 5 Haziran’da, Borusan Filarmoni Orkestrası, Ulvi Cemal Erkin’in Köçekçe’sini çaldı. Ertesi gün, Boğaziçi Caz Korosu, Muammer Sun’un meşhur Entarisi Ala Benziyor düzenlemesini, yeni ve güncel sözleriyle seslendirdi: “Gaz maskesi ala benziyor / Biber gazı bala benziyor / Benim TOMAm bana sıkıyor / Bulunur bir çare, halk ayaktadır / Taksim yolunda barikattadır // Çapulcu musun vay vay / Eylemci misin vay // Gaz maskesi biçim biçim / Yürüyorum Taksim için / Üşenme gel hakkın için / Bulunur bir çare, halk ayaktadır / Taksim yolunda barikattadır // Gaz maskesi çeşit çeşit / Gezi Parkı senle yaşıt / Vur tencere çatal kaşık / Bulunur bir çare, halk ayaktadır / Taksim yolunda barikattadır…”
Direnişin şüphesiz en eğlenceli şarkılarından biriydi. Koro, 19 Mayıs 2015’te NTV’nin “19 Mayıs Coşkusu” yayınında canlı söyledikleri türküyü “Çapulcu musun?” diye bitirdi. Sadece bu değil, Kızılcıklar da güncel düzenlemesiyle koronun repertuvarına giren türkülerdendi: “Çapulcular oldu mu / Meydanlara doldu mu / Gönderdiğin TOMA’lar / Beşiktaş’a vardı mı // Maskeyi yüzüne / Maske taktım yüzüme / Biber gazı yollamış / Emniyet gözlerime // Barikatı aşmalı / Şu Taksim’e varmalı / Gezi pek güzel ama / Polisi olmamalı…”