Kasım
sayımız çıktı

İz bırakan olaylar mütebessim şarkılar

Popüler müziği bir sosyal tarih alanı olarak ele aldığımız bu yazıda, son günlerde hep birlikte maruz kaldığımız kasvetli dünya ahvalini daha da ağırlaştırmak istemedik. Bu nedenle, yakın geçmişimizde bolca bulunan trajik hadiseler hakkında yazılmış eserler yerine, biraz gururları okşayan vakalardan esinlenen parçalara, biraz sıkıntılara mizahla yaklaşan şarkılara yer verdik. Yazar Murat Meriç, bu ay yayımlanacak kitabı 100 Şarkıda Memleket Tarihi’nden sizler için tebessüm ettiren 10 şarkı seçti.  

Tarih şarkılarla anlatılabilir. Türküler, alaturka eserler, arabeskçilerin söyledikleri ka­ramsar havalar, devrimci marş­lar, çocuklar için yazılmış olan­lar, hafifmeşrep pop şarkıları ve hatta senfoniler, yazıldıkları döneme ait ipuçlarını bugüne taşıyor. Geçmişe bakanları ve gelecek hakkında öngörüde bu­lunanları da katarsak, muaz­zam bir külliyat üzerinden ye­ni ve farklı bir tarih yazımının mümkün olduğunu görürüz. Bu hesapla, popüler mü­ziği bir sosyal tarih alanı olarak ele almak çok da yanlış sayılmaz.

Bu yoldan gider­sek, resmî tarihin oldukça dışında bir akışla karşılaşırız. Şarkılar, bu noktada, sivil ve “yeni” bir tari­hi kurmak adına önem­li belgeler olarak karşımı­za çıkıyor. Kiminin güftesi, bilmediğimiz bir tarihi ortaya çıkartan bir yap-bozun eksik ve nadide parçası gibi: Bize, bam­başka bir bakış açısı sağlıyor.

Üniversitelerde ve kültür merkezlerinde, “şarkılı mem­leket tarihi” adıyla yıllardır an­lattığım şey, tam da bu. Bunun üzerine çok yazı yazdım, tarihi olaylardan yola çıkarak yapıl­mış şarkıları değişik başlıklar­da derledim. Biraz zorlamay­la her güne bir olay ve bu olay üzerine yapılmış bir şarkı bu­labiliyoruz. Türkçe şarkılardan söz ediyorum. Şarkıların işaret ettiği, sadece memlekette mey­dana gelmiş olaylar değil ama. “Dışarıda” olan gelişmeler de bizi etkilemiş. Deştikçe entere­san şeylere rastlamak mümkün: Ay’a ayak basıldığında uzay­lı şarkılar ortalığı sarmış; Mu­hammed Ali, “s(i)por dünyası­nın bok(u)s dalında” şampiyon olmuş ve plaklarda kendisine övgüler dizilmiş; Robert Ken­nedy öldürülmüş, üzülen bir halk ozanı onun ardından ağıt yakmış. Daha neler neler…

Davulcu ve orkestra şefi Vasfi Uçaroğlu İstanbul sokaklarında bateri çalarak gösteri yapıyor, 11 Temmuz 1969.

İnsanımızın dünyaya ve ha­yata bakışını da özetleyen şey­ler elbette bunlar. Kars’taki bir halk ozanının ya da genç bir pop şarkıcısının ülkede ve dünya­da meydana gelen gelişmeler üzerine kurduğu cümleler ya da daha doğru bir deyişle yazdığı güfteler, onları tanımamız için bir araç aslında. Buna “bilmedi­ğimiz dünyalara açılan kapı” da diyebiliriz. Şarkıları, bu açıdan yaklaşarak dinlediğimizde, uf­kumuzun açıldığı da muhakkak. 3-5 dakikalık bir eğlence nesne­sinden öte kısa ve eğlenceli bir tarih dersi olarak baktığınızda çok şeyin değiştiğini siz de fark edeceksiniz.

Dünya ahvali bir yana, memlekette olan biten üzeri­ne yazılmış şarkı elbette daha fazla. En popüler şarkılarda bi­le memleket halleri üzerine yazılmış sözlere rastlamak mümkün. Kimi geçim sı­kıntısından söz etmiş, kimi gururlandığı bir olayı anlatmış. Haya­tı “zorlaştıran” grev­lerden ya da iktidara gelen sevdiği politika­cıdan söz eden de var. Yazık ki, memleketten bahis açan şarkılarda du­rum biraz dertli. Eskiden beri böyle bu. Yapılan şarkı­ların çoğu, ölenlerin ardından yakılan ağıtlar ya da felaketler, savaşlar, acılar üzerine yazı­lanlar… Şu kara günlerde onları anmak çok da mânâlı değil. Bu yüzden, bu derlemede, yakın geçmişimizin trajik hadiseleri üzerine yazılan şarkılardan zi­yade, yurdum insanının ulusal gururunu okşayan olaylardan, dönemlerden esinlenerek yapı­lan ya da sıkıntılara, acılara mi­zah yoluyla yaklaşan şarkılara yer verdik. Yüzünüze, küçük de olsa bir gülümseme yerleştire­bilmek için.

METİN OKTAY’IN JÜBİLESİ / SON MAÇ – YILDIRIM GÜRSES (1969)

Taçsız krala müzikli veda

Metin Oktay, sahalarımız­dan gelmiş geçmiş en bü­yük futbolculardan biri olarak kabul edilir. Bunda iyi oyunu­nun yanı sıra centilmenliğinin de büyük etkisi var. 16 yaşında başladığı profesyonel futbol ha­yatını Galatasaray’da sonlan­dırdığında, tarihler 23 Ağustos 1969’u gösteriyordu. Mithatpa­şa Stadyumu’nda Galatasaray ile Fenerbahçe arasında oyna­nan ve 1-1 sonuçlanan maçın son on dakikasında Fenerbahçe kaptanı Can Bartu ile formala­rını değiştirmesi, rakip takımın formasıyla futbol hayatını son­landırması, centilmenliğinin göstergesi.

Son resmî maçı Deplasmanda Şekerspor’u 2 – 1 Yenen Galatasaray, 1968 – 1969 sezonunun şampiyonu olurken, kaptan Metin Oktay, Göztepeli Fevzi Zemzem ile 17’şer golle gol krallığını paylaştı. Futbolu bıraktığını açıklayan Metin Oktay son resmi maçı sonrasında sahayı omuzlarda terk etti.

Bu maç, Yıldırım Gürses’in Grand 7’li Orkestrası eşliğin­de seslendirdiği bir şarkının doğmasına sebep: Son Maç. “Bir devri sen yaşattın / Bir de­vir senle dolu / Emsalsiz goller attın / Sana âşık Türk Sporu // Sana gönülden sevgi / Sana krallar feda / Bu son maç, son hatıra / Metin sana elveda…” Plağın arka yüzünde Son Gol var. Dönemin mühim spor spi­kerlerinden Necati Karakaya, büyük golcünün Türkiye ligle­rinde attığı son golü anlatıyor.

Metin bahsinde, sahalarda fırtına gibi eserken yapılan bir plağı da anmadan geçmeyeyim. 1965’te, Ezgi Plak tarafından başlatılan “Spor Serisi”nin ikin­ci plağı, Metin Oktay için yapıl­mış: Metin Geliyor Metin. Söz­lerini Halit Kıvanç’ın yazdığı şarkıyı, Şevket Uğurluer ve Ar­kadaşları seslendiriyor: “Meşin topun kralı / Goller goller sıralı / Ağlar bile delindi / Metin to­pa vuralı…” Plağın arka yüzünde Kralın Golleri var.

ALMANYA’YA İŞÇİ GÖÇÜ AVRUPA’NIN KIZLARI – HÜSEYİN KÖSE (1971)

Kızlardan kurtulup da, dönemedim sılaya

Alamanya meselesi, 60’lar­dan sonra memleketin mü­him meselelerinden biri hâline geldi… 1961’de resmen başlayan işçi akını, 1973’de yine resmen durduruluncaya kadar hızlana­rak arttı. Türkiye’den Alman­ya’ya yapılan göç ve sonrasında Avrupa’ya yayılma hâli, karşılı­ğını şarkılarda bulmaktada ge­cikmedi. Almanya’ya gidenlerin dertleri, Türkiye’de kalanın çek­tiği çile, orada görülenler bir bir şarkılarda anlatıldı.

Avrupalı bayanlar çok hovarda! Almanya’ya giden işçilerin çoğunluğu gurbet ellere önce yalnız başlarına çıktılar. Bazıları sıladaki bekarlık günlerinde ailelerini yanlarına aldırmak için para biriktirmeye çabalarken, bazıları “şeytana uyup” yoldan çıktılar.

Şüphesiz, en çok ilgiyi çe­kenler, Avrupalı kızlar. Bu ko­nuda dikkat çekici iki plak var. İlki, Avusturya’dan bildiren Koryanalı kemençeci Hüseyin Köse’ye ait, Avrupa’nın Kızları: “Avrupa’nın kızları ne ocak­lar söndürdü / Ne Müslüman gençleri Katoliğe döndürdü…” Köse, kızlara bakanlara çatı­yor: “Aldanma kardaş, hangi yola gidersin / Çocuklarına alır gavur kızınla yersin /…/ Nasıl bu hareketi yakıştırdın aslına? / Aslın Türk değil midir, ya­zıklar olsun sana!” Plağın arka yüzünde, Gittim Avusturya’ya adlı şarkı var. “Biraz da anlata­yım size Avusturya’dan,” diye başlıyor ve çuvaldızı kendisi­ne batırıyor: “İstikbal kurtar­maya / Gittim Avusturya’ya / Kızlardan kurtulup da / Döne­medim sılaya…” “Pamuk gibi kızlar”dan söz eden Köse’nin derdi büyük; şarkının sonunda ağızdaki bakla çıkıveriyor: “Bu kızlardan bir tane / Edeme­dim Müslü­man…”

Diğerinde Dursun Mercankaya Hollanda’yı şaşarak ve biraz da hasetle anla­tıyor. İçli, tren düdüğüne ben­zeyen bir kavalla açılıyor şarkı ve ilerliyor: “Hollanda’nın kız­ları / Sarı sarı saçları / Do­ğuştan zannetmiştim / Hep boyama saçları // Hollanda’da kadın kız / Caddede kahveler­de / Utanmak ne bilmezler / Sevişirler her yerde // Hol­landa’da kız kadın / Hepisi çalışırlar / Cumartesi olunca / Âşıklar buluşurlar // Hollan­da’da gezen gençler / Kadın kız peşinde / Türkiyeli gidemez / Kararsızlık yüzünden // Hol­landa / Dikkat edin bayanları çok hovarda…”

MİLLÎ PETROL HAMLESİ / RAMAN ALPAY (1969)

Bu petrol Türk’ün petrolü kardeşim

Bir dönem “millî pet­rol” davamız vardı: Ra­man’dan çıkartılan “yerli” petrolü kullanmaya teşvik için yapılan çalışmalar, gazete ilanlarından plaklara uzandı. Bu esnada, beklenmedik ham­leler yapıldı. Bunlar arasında bir promosyon plağı da vardı.

Petrol Ofisi tarafından basılan ve benzin istasyonla­rında dağıtılan plak, o dönem reklamcılık yapan Alpay’ın “iş”iydi. Alpay, plakta Batı müziği enstrümanları eşli­ğinde üç türkü söylüyor ve yeni palazlanan Anadolu-pop akımına katkıda bulunuyor­du. Bir de didaktik “konuş­ma” vardı plağın içinde: “Bu dağ benim dağım kardeşim, eteğinde kar, başında du­man. Toprağını sürdüm, yo­lunu teptim, çıplak sırtın­da geceledim çok zaman. Bu dağ senin dağın kardeşin. Sen de çok geceledin eteğin­de. Bakmazsan dağ, bakarsan bağ olur demişler. Raman’ı sen bağ yaptın kardeşim. (…) Çalıştık çabaladık canımız dişimizde, güçlerimiz birleş­ti hep bu yola adandı. Bunlar bizim dağlarımız kardeşim. Sen bilgin ben gücümle el eleyiz. Bu petrol Türk’ün pet­rolü kardeşim. Sen buldun, ben çıkardım, kullanacak bizleriz.” Tanıtım için Petrol Ofisi istasyonlarında pompa başına geçen Alpay, benzin alanlara plağı imzalıyordu.

Petrol Ofisi bunu yapar­ken “ilk millî petrol dağıtım şirketi” Türkpetrol boş dur­madı ve 1000 adet basılan bir Âşık Veysel plağını promos­yon olarak dağıttı. Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklı­ğı’nın (TPAO) hamlesi daha da enteresandı: 1965 yılında başlayan Altın Mikrofon Ar­mağanı yarışmasına ertesi yıl dahil olan TPAO Batman Or­kestrası, üç yıl üst üste yarış­tı ve son yılında Altın Mik­rofon’u kazandı. Rafineride çalışmak üzere oraya tayin edilen “şehirli” gençlerin bu “şaşırtan” başarısı o dönem çok alkışlanmıştı.

KIBRIS HAREKATI / YAŞASIN ASLAN ECEVİT – ÖĞRETMEN NECATİ DEMİR (1974)

Millî heyecandan ırkçı hezeyana

Benim nazarımda her şeyi başlatan plak! Bu plağı bu­lana kadar masum bir pop, ro­ck toplayıcısıydım, bu plaktan sonra memleket meselelerini anlatan plaklara yöneldim.

1993 yılında, Ankara’da Radyo Arkadaş’ın kuruluşuna katılmıştım. “Solcu” bir rad­yoydu bu. İlk yayın dönemin­de, Çarşamba geceleri, Dünden Yarına adlı bir program hazır­lıyordum. Programa gitmeden önce çoğu zaman İtfaiye Mey­danı’nda bulunan plakçılara uğruyor, plaklara bakıyordum. Radyoya gittiğim günlerden bi­rinde bulduğum bir plağı hiç unutmam. Bir yüzünde Kahra­man Mehmetçik, diğer yüzün­de Yaşasın Aslan Ecevit adlı şarkıların yer aldığı bu 45’lik plağın kapağına tav olmuştum: Süngülü bir tüfeğin ucuna ta­kılmış gül, nerede olursa olsun “barış”ı çağrıştırır. Heyecanla stüdyoya geldim, yayın esna­sında pikaba yerleştirdim ve dinlemeye başladım. Birazdan canlı yayında soğuk terler dö­kecektim:

“Hazırdır Türk ordusu / Atatürk’ten aldı kursu / Kim­seden yoktur korkusu / Yaşa­sın aslan Ecevit / Alçak Yunan, kalleş, it.” Bu kadar da değil, plağın arka yüzündeki Kahra­man Mehmetçik’in sözleri de en az o kadar korkunçtu.

Hazırdır Türk ordusu, Atatürk’ten aldı kursu Kıbrıs Harekatı’nın ilk gününde adaya çıkarma yapan Türk komandoları sivil giyimli EOKA’cıları teslim alıyor, 20 Temmuz 1974.

KISMET’İN DÜNYA SEYAHATİ / KISMET – BERKANT (1968)

Selam olsun Barbaroslara!

Kısmet, Sadun Boro’nun tek­nesi. 17 Temmuz 1964’te denize indirildi, bir yıl sonra dünya turuna çıktı. Boro, 1952’de Ling adlı tekneyle 6 ayda Atlas Okyanusu’nun aşmış, o zaman­dan bunu planlamaya başla­mıştı. Hayaller, on üç yıl sonra gerçek oldu: Sadun Boro ve eşi Oda’nın seyahatine, Kanarya Adaları’nda buldukları ve Miço adını verdikleri küçük kedi de katıldı. Üç mürettebatlı yolcu­luk, nice badireler atlatılarak 22 Ağustos 1965 – 15 Haziran 1968 tarihleri arasında yaklaşık üç yıl sürdü. Hürriyet tarafından tef­rika edilen ve sonrasında Pupa Yelken / Kısmet’in Dünya Seya­hati adıyla kitap olarak basılan hatırat, büyük ilgi gördü.

Bu ilginin değişik alanlara yansıması kaçınılmazdı. Dö­nemin “çalışkan” söz yazarı Sezen Cumhur Önal, hikâyeyi şarkı sözüne dökmekte gecik­medi. Turgut Dalar’ın beste­lediği sözleri, Vasfi Uçaroğ­lu Orkestrası eşliğinde Ber­kant yorumladı ve bu şarkı bir 45’lik plak üzerinde dinleyi­ciye ulaştı: “Kısmet / bir gün çıktı dünya turuna / Yelkenle­rini etti fora / El sallayıp ba­na vatana // Kısmet / LasPal­mas’ta ve Barbados’ta / O yarıştı dev dalgalar­la / Yılmadı ne Sadun ne Oda // Kısmet / Boyun eğmedi okya­nusa / Dinlemedi tay­fun fırtına / Selam ol­sun Barbaroslara (…)

Sadun Boro, 5 Haziran 2015’te öldü. Kısmet, Rahmi Koç Müzesi’nde sergileniyor.

İstanbul’un güzel süsü, ısmarlamadır türküsü

1973 yılında, Cumhuriyet’in 50. yılı kutlanırken, memle­kette bir başka sevinç yaşandı: Temeli 20 Şubat 1970’te, 21 pa­re top atışı eşliğinde Süleyman Demirel tarafından atılan Boğa­ziçi Köprüsü, Demirel’in “siya­si nedenlerle” katılamadığı bir törenle, Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından 30 Ekim 1973 tarihinde açıldı. Açılışın, “bayram”ın ertesi gününe denk getirilmesinin sebebi, “Cumhu­riyet’in 50. yılı kutlamalarına gölge düşürmemek”ti. Ansik­lopedilerde, “İstanbul Boğazı üzerinde, Ortaköy ile Beyler­beyi semtleri arasında yer alan ve Asya ile Avrupa’yı birleşti­ren asma köprü,” cümlesiyle ta­nımlanan ve yapıldığı dönem­de dünyanın en uzun dördün­cü asma köprüsü olan Boğaziçi Köprüsü’nün açılışına, dünyaca ünlü sinema oyuncusu Danny Kaye ve mehter kıyafetleriyle Kurtalan Ekspres eşliğinde Ba­rış Manço katıldı.

İstanbul Boğazı’nın iki yakasını ilk kez bir araya getiren Boğaziçi Köprüsü’nün inşasının son aşamaları, 10 Eylül 1973.

Açılıştaki en enteresan ay­rıntı, on binlerce insanın aynı anda köprüyü geçmek istemesi üzerine oluşan sallantıdan kor­kan yetkililerin köprüyü boşalt­masıydı.

Doğrudan Boğaziçi Köprü­sü’nü konu edinen ona yakın şarkı var. Açılışa denk getirile­rek birbiri ardına çıkartılmış plakların en önemlisi, Yusuf Nalkesen’in “Boğaz Köprüsü” ad­lı şarkısı. Sözlerini İnci Nalke­sen’in yazdığı şarkıyı Süheyl Denizci Orkestrası eşliğinde Emel Sayın seslendirmiş: “Se­mada nazlı bir heybetle durur / Sahili sahile bağlayan budur / En büyük mutluluk, en büyük gurur // Kıyıdan kıyıya bir ışık uzar / Sahiller sevinçli, mutlu yalılar / İstanbul bahtiyar, Bo­ğaz bahtiyar // Cumhuriyetin ellinci yılında / Bağlandı Rume­li Anadolu’ya / Hayaller hakikat oldu sonunda…”

Hey, 28 Kasım 1973 tarih­li sayısında şarkı hakkında şu değerlendirmede bulunuyor: “… ısmarlama bir beste havası için­de. Emel Sayın’ın belirli bir zor­lama içinde olduğu, bu parçayı okurken açıkça ortaya çıkıyor.”

TELEVİZYONUN YAYGINLAŞMASI TELEVİZYON- RÜÇHAN ÇAMAY (1977)

Erkekleri eve bağlayan cihaz

Televizyon yayınlarının baş­laması, Türkiye’de beklen­medik bir hamle olarak nitelen­dirilmiş, televizyon çılgınlığı, 1970’lerin ortalarında bütün ül­keyi sarmıştı. Televizyonu olan evlere giden misafirler, “telesa­fir” olarak nitelendirildi. Bunun üzerine yapılan ilk şarkılardan biri, 1977 tarihli Şanar Yurdata­pan şarkısı Televizyon. Döne­mini özetleyen şarkıyı, Yurdata­pan’ın o dönemki kayınvalidesi Rüçhan Çamay seslendiriyor: “Kim bulmuşsa Allah razı olsun / Sen gelmeden çok mutsuzmu­şuz / Geldin kuruldun en baş köşeye / O gün bugündür sana tutkunuz [hapı yutmuşuz] // Kırk yıldır görmediğimiz eşe dosta / Kavuşturduğun yet­mez mi zahir / Her akşam çoluk çocuk ihtiyar [komşular] / En azından on beş telesafir [misa­fir] // Allah var ya ödeyemem hakkını / Erkekleri eve bağladın / Bir dileğim var TRT’den / Lüt­fen [aman] her gün maç yayın­layın // (…) / Vergisini vermeye gelince // Televizyon televizyon ah seni gidi televizyon…”

BANKER KASTELLİ’NİN KAÇIŞI / POP KAÇTELLİ (1983)

Kastelli Kastelli, paralar gitti besbelli

Banker Kastelli adıyla isim yapan ve ünlülerle ger­çekleştirdiği reklam kampan­yalarıyla finans dünyasında “şöhret” olan Abidin Cevher Özden, 80’li yılların en büyük hadiselerinden. Kastelli’nin çöküşü, çıkışı gibi bir anda ol­du. Özden, batması, 1982’de Cenevre’ye kaçması ve hapse girmesini takiben, 2 Haziran 2008’de, Kadıköy’deki işyerin­de intihar etti. Ferhan Şen­soy’un Ferhangi Şeyler oyu­nuna “Ceyar Özden namıy­la maruf Banker Kastıbelli” ola­rak giren Banker Kastelli, plakla­ra Kaçtelli adıyla sızmayı başardı. Adını taşıyan, “marifetlerini” dinleyiciye ulaştıran plağın sahibi belli değil ama anlatı­lan, adlı adınca onun hikâyesi: “Kastelli Kastelli / Paralar git­ti besbelli // Bir sazım var üç telli / Paraları yedi Kastelli / Hiç kimse uyanmadı / Bu işin sonu belli…”

Pop Kaçtelli adlı plağın sonraki dakikalarında şöyle şarkılara da rastlıyoruz: “Vazi­yetler oldu bozuk / Hep oluyor bize yazık / Önüne gelenden kazık / Yemiyoz mu yemiyoz mu…” Plakta, bildiğimiz Mas­tika şu hâle gelmiş: “O ooo, mastika mastika / Banker kur­du bir sürü fabrika // Alayım sana bir sertifika / İstediğin yere tıka.

ÖZAL’LI YILLAR / TOMBULUN TÜRKÜSÜ – OĞUZ ABADAN (1986)

Milleti zamlarla aptal eyledim

12 Eylül sonrasındaki ilk se­çimlerde 24 Ocak kararları­nın mimarı Turgut Özal, başba­kanlık koltuğuna oturdu. Şortla askerî birlik denetlemesi, eşi Semra’yla sürekli el ele dolaş­ması onu kısa sürede “halkın adamı” yapıverdi. Özal, bütün fenalığına rağmen bugünden baktığımızda sevimli görünüyor. Fakat her yeri “duble” yollarla donatma sevdası, ikinci köprü heyecanı ve inşaat çılgınlığı bu­günün önünü açan hamlelerin­den bazıları…

80’lerin kasvetli ortamın­da, pop dahil her şey karanlığa gömülmüşken, ortalığı saran mizah plakları, her eve giriyor, tuhaf bir şekilde çok satıyordu. GırGır’ın milyon sattığı, Tur­gut Özal’ın yerden yere vurul­duğu yıllar bunlar. Bugün ya­pılsa, bir sürü patırtıya neden olabilecek karikatürler ve şar­kılar, o gün serbestçe yayım­lanabiliyordu. Sadece birine kulak verelim, gerisini varın siz düşünün: “Köprüler yap­tırdım hisse satmaya / Çeşme yaptırdım ama su yok akmaya, karam / Karar verdim halkı aç bırakmaya / Boşa ümitlenme insaf eylemem, karam // Ahlatı ayıdan ithal eyledim / Ucuz­luk lafını iptal eyledim, karam / Milleti zamlarla aptal eyle­dim / Boşa ümitlenme insaf ey­lemem, karam”. Oğuz Abadan Orkestra ve Vokal Grubu tara­fından selendirilen Tombulun Türküsü albümünden bu şarkı.

GEZİ DİRENİŞİ / GAZ MASKESİ ALA BENZİYOR – BOĞAZİÇİ CAZ KOROSU (2013)

Çapulcular tarih sahnesinde!

Müzik Gezi’den hiç eksik ol­madı. Destek her yerden geldi: 5 Haziran’da, Borusan Fi­larmoni Orkestrası, Ulvi Cemal Erkin’in Köçekçe’sini çaldı. Er­tesi gün, Boğaziçi Caz Korosu, Muammer Sun’un meşhur En­tarisi Ala Benziyor düzenlemesi­ni, yeni ve güncel sözleriyle ses­lendirdi: “Gaz maskesi ala ben­ziyor / Biber gazı bala benziyor / Benim TOMAm bana sıkıyor / Bulunur bir çare, halk ayakta­dır / Taksim yolunda barikatta­dır // Çapulcu musun vay vay / Eylemci misin vay // Gaz mas­kesi biçim biçim / Yürüyorum Taksim için / Üşenme gel hak­kın için / Bulunur bir çare, halk ayaktadır / Taksim yolunda bari­kattadır // Gaz maskesi çeşit çe­şit / Gezi Parkı senle yaşıt / Vur tencere çatal kaşık / Bulunur bir çare, halk ayaktadır / Taksim yo­lunda barikattadır…”

Direnişin şüphesiz en eğlen­celi şarkılarından biriydi. Koro, 19 Mayıs 2015’te NTV’nin “19 Mayıs Coşkusu” yayınında can­lı söyledikleri türküyü “Çapulcu musun?” diye bitirdi. Sadece bu değil, Kızılcıklar da güncel dü­zenlemesiyle koronun repertu­varına giren türkülerdendi: “Ça­pulcular oldu mu / Meydanlara doldu mu / Gönderdiğin TO­MA’lar / Beşiktaş’a vardı mı // Maskeyi yüzüne / Maske taktım yüzüme / Biber gazı yollamış / Emniyet gözlerime // Barika­tı aşmalı / Şu Taksim’e varmalı / Gezi pek güzel ama / Polisi ol­mamalı…”

Halk ayaktadır, Taksim’de barikattadır Yaşam biçimi müdahalelerine ve baskılara karşı kendiliğinden bir halk hareketi şeklinde gelişen Gezi direnişi; mizahıyla, müziğiyle benzersiz bir sivil itaatsizlik külliyatı oluşturdu. Duvarlar yaratıcı sloganlarla süslendi, barikatlardan “hınzır” direniş türküleri yükseldi.