Hollywood sistemi içinde çocuk oyuncu olarak başlayıp 25’ten fazla filmde rol almış, sesiyle insanları büyülemiş çok yetenekli bir artist, bir şarkıcı: Judy Garland. Adını taşıyan film, esas olarak sanatçının son dönemini ele alıyor ve başroldeki Reneé Zellweger bu performansıyla Oscar’ı alacak gibi görünüyor.
Yorgunluğunu, acılarını ve hayatın yıpratmışlığını titrek bir gülümsemenin ardına saklamaya çalışan bir kadın, “kaymış” bir yıldız; orta yaşında geçinebilmek ve çocuklarına bakabilmek için hâlâ turnelere ve konserlere çıkmak zorunda. New York konser serisinin sonunda eline tutuşturulan 150 dolar ve iki küçük çocuğuyla taksiye binmiş otele dönerken, borçlarından dolayı odasının boşaltıldığını ve o gece kalacak yerlerinin bile olmadığını henüz bilmiyor. Bu zorlukla hayata tutunmaya, çocuklarına iyi bakmaya çalışan ama gece başını sokacak bir evi bile olmayan kadın, Judy Garland…
Tüm zamanların en sevilen klasiklerinden Oz Büyücüsü’nün yıldızı; Hollywood stüdyo sistemi içinde çocuk oyuncu olarak başlayıp 25’ten fazla filmde rol almış, aynı zamanda sesiyle insanları büyülemiş, konserler vermiş, albümler kaydetmiş çok yetenekli bir artist, bir şarkıcı. Çok küçükken içine düştüğü sömürgen stüdyo sisteminin de ruhunda açtığı yaralarla, alkolle ve sakinleştirici ya da yükseltici haplarla hayatta kalmaya çalışıyor; bağımlılıkları, kırılganlığı onu uçurumun kıyısına sürüklüyor; taa ki hayatı tam Hollywood yıldızlarına “yakışan” bir aşırı doz ölümüyle 47 yaşında son bulana dek.
Judy Garland’ı hayatının son döneminde, Londra’da verdiği 1968’deki son konser dizisinin öncesi ve sonrasında işleyen “Judy” filmi, başroldeki Reneé Zellweger’in muhteşem geri dönüşü olarak algılandı. Atipik bir A listesi oyuncu olan fakat hem Hollywood’un hem de sinema seyircisinin çok sevdiği (Bridget Jones serisi, Jerry Macguire, Nurse Betty, Chicago) ama bir süredir ortalıkta görünmeyen Zellweger, Golden Globe dahil olmak üzere şimdiden birçok en iyi kadın oyuncu ödülünü topladı. Ve bu yıl Oscar’ı da alacak ya da almalı.
Judy Garland, 1922-1969.
Zellweger filmin neredeyse her sahnesinde yer alıyor; müthiş beden dili, mimikleri, ses tonu, karakterin değişik ruh hallerinde sergilediği nüanslı oyunculuk tüm yeteneklerini ortaya döküyor; üstelik çok da güzel şarkı söylüyor. Ortalardan yokolup böyle güçlü bir rolle geri dönme hikayesi de, sürekli yeniden sahnelere geri dönmesiyle tanınan Garland’ı biraz andırıyor. Ancak asıl etkileyici olan -birçok iyi biyografi filminde izlediğimiz gibi- karaktere kendini tamamıyla kaptırmaması, bir Judy Garland kopyası olmaya çalışmaması. -Filmde sürekli olarak Judy’nin içinden bir Reneé, Reneé’nin içinden bir Judy çıkıyor. Canlandırdığı karakterle düet yapar gibiler. Böyle bir performansa zor rastlanır.
Judy Garland 1922’de üç kızkardeşin en küçüğü olarak Frances Ethel Gumm ismiyle Minnesota’da doğdu. Anne-babası vodvil sanatçısıydı; sahneyle çok erken, 2.5 yaşında tanıştı. O henüz 4 yaşındayken aila California’ya taşındı ve anne bir trio olarak lanse ettiği üç kızının menajerliğine başladı; sahne karizması ve şarkı söyleme yeteneği tüm ailede vardı. 1935’te Metro-Goldwyn-Meyer stüdyosunun sahibi Louis B. Meyer besteci Burton Lane’i kızkardeşleri dinlemeye gönderdi ve bunun sonucunda Judy’nin ailesiyle hemen kontrat yaptı. Judy henüz 13 yaşındaydı; ne tam bir çocuk yıldız materyali ne de yetişkin rolleri için uygun…
Fakat üç yıl sonra onun için mükemmel bir rol geldi; Oz Büyücüsü’ndeki hülyalı Dorothy Gale karakteri. “Judy” filminde sık geri dönüşlerle “Oz Büyücüsü”nün çekim dönemlerine ve stüdyoda yaşananlara tanık oluyoruz. Oz ülkesine giden yolun altın taşlarla kaplı olmadığını da böylece görüyoruz. Stüdyoda tam bir tiranlık hakim. Çocuk yaştaki oyuncular çok uzun saatler çalıştırılıyor. Judy, film çekimleri boyunca kilo almasın diye neredeye aç bırakılıyor, en ufak itirazında ürkütücü bir karakter olan Meyer tarafından yerine başka birinin derhal bulunacağı ima ediliyor. En korkuncu da, açlığa dayanması için verilen uyarıcı, uyuyabilmesi için verilen sakinleştirici haplar!
Judy Garland kendisine çizilen “masum komşu kızı” tipinden çıkamıyor; henüz hayatının ve kariyerinin çok başındayken ileride yaşayacağı problemlerin zemini hazırlanıyor. Boyu kısa; dönemin diğer müthiş güzel oyuncuları Lana Turner, Elizabeth Taylor kadar güzel değil; bu yüzden kendine güveni de az. Sonuçta gittikçe kötüleşen alkol ve hap bağımlılığı yüzünden işleri aksattığı, setlere geç geldiği ya da hiç gelmediği için MGM’le kontratı feshediliyor. Birkaç kez hastaneye ve rehabilitasyon merkezlerine yatıp çıkıyor. Ama bütün bunların yanında beş kez evlenmeyi ve en büyüğü Liza Minelli olan üç çocuk sahibi olmayı da beceriyor.
Gayet başarılı bir film ve müzik kariyeri olmasına, ödüllere, dünyanın çeşitli yerlerinde konser salonlarını doldurmasına rağmen sürekli kendinden şüphe ediyor, yeterince yetenekli ve güzel olmadığına inanıyor. Bu güvensizlik bağımlılıklarla birleşince, alkollü sahneye çıkıp rezil olmalar, ödenemeyen borçlar, parasızlık, çocukların velayetinin kaybedilme noktasına gelinmesi gibi dibe vurduran sonuçlar doğuruyor. Sonuç, 34 yıllık dolu dolu ama sürekli aşağı doğru bir ivmeyle ilerleyen bir Hollywood ve sahne kariyeri ve 47 yaşında aşırı dozla gelen trajik ölüm.
Daha çok oyuncunun bu son dönemine odaklanan “Judy”nin en büyük başarısı Reneé Zellweger’in performansı. Bununla birlikte filmin çok iyi yaptığı başka şeyler de var: Örneğin ikinci Oscar adaylığı olan makyaj, dinamik bir görsellik, mükemmel yan karakterler (özellikle Judy’nin Londra turnesi boyunca asistanlığını yapan ve gerçekten her halini çeken soğukkanlı Rosalyn Wilder rolünde Jessie Buckley ve kendinden 13 yaş genç son kocası/ menajeri, bir partide tanıştığı ve ayaklarını yerden kesen adam Mickey Deans rolünde Finn Wittrock), yine mükemmel bir prodüksiyon ve kostüm tasarımı (Hollywood buralarda asla yanlış yapmaz!) gibi.
Film, Peter Quilter’in Olivier ve Tony gibi prestijli ödüllere aday gösterilen “West-End” ve Broadway oyunu “End of the Rainbow/Gökkuşağının Sonu”ndan uyarlanmış. Bu bakımdan sahne geçişleri, diyaloglar, kısacası senaryo da çok iyi; müzikler zaten harika… Fakat “Judy”yi asıl unutulmaz ve etkileyici kılan hiç kuşkusuz Zellweger’in bu trajik karakteri tüm yönleriyle kuşatan; zaafları, yetenekleri, espri yetisi, hayalkırıklıkları, ve karmaşık iç dünyasına rağmen hayatta kalma, etrafa kafa tutma konusundaki gücüyle portreleyen; fakat bunun içine büyülü bir şekilde kendini de katan performansı.
“Judy” bir Hollywood’un yıldızının başarı/düşüş hikayesi olmasının yanında stüdyo sisteminin gaddarlığı, bu sistemdeki çocuk ve çalışan sömürüsü, şov dünyasının acımasızlığı üzerine de çok şey söylüyor. 2019’un en iyi yapımlarından biri olduğu kuşku götürmez.