Kısa bir süre önce İspanyol hükümetinin bir sözcüsü, bağımsızlık ilan etmeye hazırlanan özerk Katalonya Başkanı Puigdemont’u uyararak ona Lluís Companys’in kaderini hatırlattı. İki tarafın da tarihi pervasızca kullandığı pekçok örnekten biriydi bu. 1940’ta Naziler tarafından trajik bir şekilde idam edilen Companys, Katalanlar’ın gözünde bir kahramandı ama bir ayrılıkçı değil bir cumhuriyetçiydi.
İspanya ve onun özerk bölgesi Katalonya, uzun bir diktatörlüğün (1939-1975) ardından neredeyse bir o kadar zaman süren (1978-2008) olağanüstü bir toplumsal, siyasal, ekonomik gelişme yaşadıktan sonra, şimdi unutmaya çalıştığı bir geçmişle yeniden yüzleşiyor. Ancak bu karşılaşmada tarih tabutundan yeni bir yüzle doğuyor. Öyle ki, bugün ayrılıkçı Katalan gençlerin çoğuna göre, İspanya İçsavaşı (1936-39), Hitler ve Mussolini’nin desteklediği faşist bir askerî darbeyle başlayan, farklı toplumsal sınıf ve siyasal gruplar arasında yaşanan ve bütün İspanya’yı ikiye bölen bir çatışma değil; “Franco’cu kötü İspanyollar”la, Cumhuriyetçi iyi Katalanlar”ı karşı karşıya getiren bir bağımsızlık savaşından ibaret.
Tarihte sadece dokuz saatliğine Katalonya Devleti’nin başkanı olan bu trajik kahraman, dünyada milliyet savaşlarının değil sınıf savaşlarının hâkim olduğu bir dönemin insanıydı. İspanya’da 1931’de krallığın devrilmesiyle ilan edilen cumhuriyet, bu avukatı devrime coşkuyla katılan Katalonya’da siyasetin ön saflarına çıkarmıştı. Yeni cumhuriyet anayasası, krallık döneminin üniter devlet modeline son vererek bölgelere özerklik tanıyan bir yapı öngörüyordu. Böylece Katalonya’da, cumhuriyetçi Esquerra Republicana de Catalunya (ERC) partisinin önderliğinde yeni bir rejim başladı. Ortaçağ’dan 1714’e, yani İspanya’nın merkeziyetçi bir krallığa dönüştüğü yıla kadar Katalonya’da İspanya kralı adına halktan vergi toplayan ve “Generalitat” adı verilen kurum, tamamen farklı işlevlere sahip, modern bir özerk yönetim olarak yeniden kuruldu.
O sırada İspanya’nın asıl sorunu, şu veya bu bölgedeki ayrılıkçılık talepleri değil, henüz yeni doğan cumhuriyeti fazla gelişmeden boğmak için hazırda bekleyen eski rejimin güçlerinin tehdidiydi. Ülkenin diğer yerleri gibi Katalonya’da da sağcılar, liberaller, kralcılar, sosyalistler, komünistler, anarşistler vardı ve hepsi de tetikteydi. Toprak sahipleri ve köylüler, işçiler ve sanayiciler arasındaki gerginlik had safhadaydı. Tartışmaların konusu ayrılıkçılık değil, devrim veya karşı-devrimdi.
Cumhuriyetin ilanından birkaç yıl sonra, kralcılar ve sağcılar bütün muhafazakar eğilimleri birleştiren CEDA (İspanya Özerk Sağ Konfederasyonu) adlı bir örgüt kurdular. Onlara paralel olarak Katalonya’daki sağcılar da Lliga adlı bir örgütün şemsiyesi altında birleşti. Bu sağcı örgütler cumhuriyeti kabul etmiş miydi, yoksa asıl amaçları onu dinamitlemek miydi? Bu sorunun cevabı gerçekte ne olursa olsun, aralarındaki düşmanlık, yanyana yaşama ihtimalini sıfıra indiriyordu.
Bütün ülkede 1933 Kasım’ında seçim yapıldı. Kadınlara oy hakkı tanındığından ve oy verme yaşı 25’ten 23’e indirildiğinden çok sayıda insan sandık başına gitti. Hem İspanya, hem Katalonya’da sağcılar önemli bir başarı kazandı. İşte kahramanımız Lluís Companys o sırada Katalonya (Generalitat) Başkanı seçildi.
Katalan devletini Companys ilan etti Companys, 6 Ekim 1934 akşamı, saat 08.00’de yaptığı konuşmada özerk Katalan devletinin kuruluşunu resmen ilan etti.
Bütün İspanya için gergin günler başlamıştı. Hükümete sağcı CEDA üyelerinin girmesi, ülkenin her yerinde cumhuriyete karşı bir sabotaj olarak algılandı. Ordudan aşırı sağ bir darbe beklentisi gittikçe arttı. İspanya hükümeti ile Katalonya hükümeti arasındaki ilişki kopma noktasına geldi. Ancak bağı koparan bir ayrılıkçılık talebi değil, toplumsal bir mesele oldu. Katalonya hükümeti Nisan 1934’te Tarım Sözleşmeleri Yasası’nı kabul etti. Yasanın amacı, toprak sahipleriyle gündelikçi tarım işçileri arasındaki ilişkileri düzenlemek, topraksız köylülere çalıştıkları toprakları dağıtmaktı. Bunun üzerine, toprak sahiplerinin sözcüsü olan Lliga, yasanın İspanya Anayasa Mahkemesine götürülmesini sağladı. Sağcı üyelerin çoğunlukta olduğu mahkeme de, Katalan parlamentosunun böyle bir yasa çıkarma hakkı bulunmadığını gerekçe göstererek yasayı iptal etti.
Lluís Companys’in cevabı dört gün gecikti. 12 Haziran 1934’te, Katalan hükümeti eskisinin aynısı olan yeni bir yasayı bir kere daha yerel parlamentodan geçirdi. Olaylı oturum sırasında Barcelona’daki yerel parlamentonun önü, gösteri yapan tarım işçileri ve cumhuriyetçi Katalan partisi ERC’nin militanlarıyla dolmuştu; hatta bazıları duvarlara tırmanarak meclisten içeri girmeye çalışıyordu.
Bu protestolar, sadece Katalonya ile sınırlı değildi. Aynı sırada hükümete CEDA üyelerinin girmesine karşı çıkan Asturias bölgesindeki maden işçileri de bir ayaklanmaya girişmişlerdi. Olaylar Bask bölgesinde de sürüyordu. Aradaki fark, Atlantik Okyanusu’nun kıyısındaki Asturias ve Bask bölgelerinde ayaklanmayı sosyalist, komünist ve anarşist işçiler sürdürürken, Akdeniz kıyısındaki Katalonya’da aynı işi Generalitat hükümetinin üstlenmesiydi.
Lluis Companys, 6 Ekim 1934’te akşam saat sekizde Barcelona’da Generalitat binasının Cumhuriyet meydanına (bugün gösterilerin yapıldığı San Jaume meydanı) bakan balkonuna çıktı ve şöyle dedi:
“Katalanlar! Bir süredir cumhuriyete ihanet etmek için fırsat kollayan kralcı ve faşist güçler hedeflerine ulaştılar ve iktidarı ele geçirdiler.(…) Katalonya bayrağını dalgalandırıyor ve herkesi görev başına, Generalitat hükümetine itaat etmeye çağırıyoruz. Generalitat hükümeti, halk ve parlamento adına Katalonya’da iktidara tamamen el koyuyor, İspanyol Federal Cumhuriyeti’ne bağlı Katalan Devleti’ni ilan ediyor; faşizme karşı genel protestonun önderleriyle ilişkilerini güçlendirerek, onları Katalonya’da [bütün İspanya’yı temsil eden] geçici bir cumhuriyet hükümeti kurmaya çağırıyor. Geçici cumhuriyet, Katalan halkının bağrında, ortak ülkümüz olan özgür ve muhteşem bir Federal Cumhuriyet kurmak için gereken kardeşliği bulacak!”
Companys cezasını çekmek üzere İspanya’nın güneyindeki Cádiz kentinde bir hapishaneye yerleştirildi.
Companys, Madrid’e karşı böyle ayaklanırken, kendi partisi olan ERC’nin genç militanlarına (“Mavi Gömlekliler” denilen bu gençler, partinin en radikal kesimini oluşturan paramiliter bir güçtü) ve onları yöneten Josep Dencàs adında karanlık bir adama (sonradan anarşistlere yaptığı işkencelerle tanınacaktı) güveniyordu. Bunlar meydanda toplanmışlardı ancak Companys, güvenmediği anarşistlere silah dağıtmadığından, ilan ettiği “Katalan Devleti”ni destekleyecek sayıda taraftar bulamamıştı. Durumunu güçlendirmek için bölgedeki en yüksek askerî merci olan General Domingo Batet’e yeni devleti desteklemesi çağrısında bulundu. Belki de Batet’in, bir Katalan olduğu için bu emre uyacağını düşünüyordu ama general Madrid’deki cumhuriyetin hizmetindeydi: Hemen iki taburla Barcelona’ya gelerek meydanda toplanmış gençlerle çatıştı. 80 kişinin öldüğü çatışma çok kısa sürdü. Ardından bütün Katalan hükümeti tutuklandı.
Companys, Katalonya’nın İspanya’dan ayrıldığını değil, federal İspanyol cumhuriyetinin içinde bir devlet olduğunu ilan etmişti; buna rağmen 1935’te cumhuriyetin yüksek mahkemesinde askerî ayaklanmaya teşebbüsten yargılanarak 30 yıl hapse mahkum oldu; İspanya’nın güneyinde, Akdeniz kıyısındaki Cádiz kentinde bir hapishaneye gönderildi. Hapis hayatı fazla uzun sürmedi, çünkü 1936’da yapılan seçimler sonucu iktidara gelen solcu Halk Cephesi genel af ilan etti. Serbest bırakılan Companys, Cádiz’den Barcelona’ya dönerken yol boyunca her bölgede coşkuyla karşılandı, coşkulu konuşmalar yaptı; karşılıklı olarak “Yaşasın Cumhuriyet!”, “Yaşasın Endülüs!”, “Yaşasın Katalonya!” gibi sloganlar hiç eksik olmadı.
İçsavaşın sonuna doğru Katalonya, Fransa’yla sınırı nedeniyle bütün cephelerde ilerleyen Franco ordusundan kaçanların sığındığı bir yer haline dönüştü. 5 Şubat 1939’da, Franco’cular Katalan hükümetinin elinde kalan son kent Girona’yı da alınca, Companys, Fransa’ya doğru giden mülteciler kervanına katıldı. Bir süre sonra artık diğer sayısız İspanyol gibi Paris’te bir mülteciydi, Burada bir yandan sürgündeki Generalitat hükümetini ayakta tutmak, bir yandan da şizofreni hastası olan oğlu Lluïset’e bakmak için çırpınıyordu. Tam o sırada 2. Dünya Savaşı patlak verdi; 1940’ta Nazi ordusu Paris’e girdiğinde güneye doğru kaçan kalabalıkların arasında İspanyol mülteciler de vardı. Lluís Companys’in oğlunu taşıyan ambulans, düşen bombalar nedeniyle bozulunca, diğer hastalar gibi o da kendisini karayolunun ortasında buldu; tamamen yabancı bir ülkede, nerede olduğunu bilmeden, güneye doğru yürüyerek kayboldu. Babası hasta oğlunu bir daha hiç göremedi. Companys’in, çok büyük bir tehlike altında olmasına rağmen Fransa’da kalmasına yol açan, diğer önde gelen İspanyol mülteciler gibi Meksika’ya doğru yelken açmasını engelleyen, kayıp oğlunu bulma umuduydu. Franco rejiminin Gestapo aracılığıyla peşinde olduğunu gayet iyi biliyordu. Atlantik kıyısında La Baule-les Pins adlı (bugün Baule-Escoublanc) bir balıkçı köyünde saklanan eski Katalonya Başkanı, oğlunun akıbetini araştırmak için elinden geleni yapıyordu.
Fransa’ya kaçan cumhuriyetçileri yakalamak için uğraşan Franco rejiminin içişleri bakanı Serrano Suñer, bizzat Hitler’le görüşerek bu konuda Almanlar’ın yardımını sağlamıştı. Companys’i bulmak için Fransa’ya gönderilen İspanyol polis komiseri Urraca Pastor, Gestapo’nun yardımıyla eski başkanın bütün adımlarını izleyerek Fransa’da yaşamış olduğu her yeri dolaştıktan sonra, nihayet saklandığı balıkçı köyünü buldu. 13 Ağustos 1940’ta Companys, önce Gestapo karargahına götürüldü; 29 Ağustos’ta ise İspanyollar’a teslim edildi. Madrid’e götürülerek Genel Güvenlik İdaresi (DGS) denilen siyasi polisin Puerta del Sol meydanındaki binasının bodrumuna atıldı. Bu işkence merkezinde dayak yedi, hakarete uğradı. Yeni rejimin önde gelenleri onu görmeye gelerek aşağılamak için önüne para ve ekmek kırıntıları fırlattı. 3 Ekim’de üzerinde kanlı kıyafetleriyle Barcelona’daki Montjuïc Kalesi’ne gönderildi. Askerî ayaklanmaya karışmakla suçlanarak 14 Ekim’de idama mahkum edildi; bir saat bile sürmeyen duruşmanın ertesi günü sabaha karşı kurşuna dizildi.
Bugün Barcelona Montjuïc’deki mezarı kutsal bir ziyaretgah haline dönmüş olan Lluís Companys, Katalan ayrılıkçıların en büyük simgelerinden biri. 1934’te ilan ettiği “Katalan Devleti” dokuz saat sürmesine rağmen, ayrılıkçılar için tarihteki başlangıç noktalarından biri sayılıyor. Ancak onun sadece Katalonya’da değil, İspanya’nın her yerinde 1930’larda ortaya çıkan cumhuriyetçi önderlerden biri olduğu unutuluyor. Katalanlar arasında da Franco yanlılarına bol bol rastlandığını, hatta Franco ordusunun cumhuriyete karşı isyanını bir “Haçlı seferi” olarak kutsayan Kardinal Enric Pla i Deniel’in bir Katalan olduğunu kimse hatırlamak istemiyor.