Britanya tarihinin sembol ismi Amiral Horatio Nelson, özellikle aynı dönemde yaşadığı Napoléon Bonaparte’ı mağlup etmesiyle bilinir. 1798’de Fransız donanmasını yokeden Nelson, Bonaparte’ın Doğu’yu fethetme planına set çekmiş; o dönem Osmanlı toprağı Mısır’ın savunulmasına büyük katkı sağlamıştı. Sultan 3. Selim, Nelson’a benzersiz iki hediye gönderecek, o da bunları ölene kadar üzerinde taşıyacaktı!
Londra’ya yolu düşenlerin albümlerindeki en güzel fotolardan bazıları, şehrin en meşhur meydanında, 4 büyük bronz aslanın bekçilik ettiği 52 metrelik gösterişli bir sütunun üzerindeki bir heykelin yanındadır. Tüm Londra’ya tepeden bakan, yüksekliği sebebiyle uzak mahallelerden bile rahatlıkla görülebilen ve ülkenin sembollerinden biri olan Trafalgar Meydanı’ndaki anıt, Britanya tarihinin ulusal kahramanı Amiral Horatio Nelson’a (1758-1805) aittir.
Her gün binlerce fotoğrafı çekilen Nelson Anıtı’nın tepesindeki beyaz mermerden yapılmış 5.5 metrelik etkileyici heykel, onurlu bir asker ve örnek bir vatansever olan Amiral Nelson’un anısını yaşatır. Cenaze töreninde yapılan konuşmalardan birinde dendiği gibi, o sadece “Britanya’nın en hayırlı evlatlarından birisi” değil, dünya harp tarihinin de en başarılı komutanlarındandır. 34 yıllık Donanma kariyeri boyunca pek çok zafer kazanmıştır.
Amiral Nelson’u biz Türkler için de önemli yapan, bu zaferlerinden birisi sonucunda elde ettiği çok önemli bir nişan, çok değerli hediye ve ölmeden önce söylediği son sözüdür. Trafalgar Meydanı’na çok yukarıdan baktığı için detaylarını kolay farkedemediğimiz heykelin sol göğsünde ay-yıldızlı bir nişan, şapkasında da değerli taşlarla süslü gösterişli bir sorguç (chelengk) bulunur. Bu iki “aksesuar”, ünlü İngiliz amirale 1798’de Mısır’da Napoléon’a karşı kazandığı Nil Savaşı’ndaki başarısından dolayı Osmanlı Sultanı 3. Selim tarafından gönderilmiştir. İngiliz tarihinin en meşhur mücevherlerinden birisi olan “chelengk” ve Osmanlı tarihinin “ilk şövalyelik nişanı” sayılabilecek olan Osmanlı Hilal Nişanı’nın (Imperial Order of the Crescent) ve Amiral’in son sözünün hikayesine başlamadan önce kendisini biraz tanıyalım.
Nelson 1758’de Norfolk’ta doğdu. Amcası kaptan Maurice Suckling’e karşı hep büyük bir hayranlık besleyen küçük Horatio, annesinin ölümünden sonra okul hayatına devam etmedi ve çocuk yaşta (13) HMS Raisonnable’da –geminin kaptanı olan amcasının gözetimi altında- en alt basamaktan denizcilik kariyerine başladı. Küçük Horatio’nun güvertesini silip halatlarını topladığı HMS Raisonnable, tam 30 yıl sonraki 1801 Kopenhag Deniz Savaşı’nda, artık amiral olmuş olan Horatio Nelson’un komutası altında görev yapacaktı!
Trafalgar’a tepeden bakıyor
Londra’nın merkezindeki Trafalgar Meydanı’nda bulunan Nelson Anıtı’nın tepesindeki beyaz mermerden yapılmış 5.5 metrelik etkileyici heykel, Amiral Nelson’un anısını yaşatmaya devam ediyor.
Nelson kısa sürede, amcasının desteği dışında kendi yetenekleri sayesinde hızla yükseldi. 7 yılda Karayipler’den Kuzey Kutbu’na, Danimarka’dan Hindistan’a kadar pek çok denizde görev yaptı; yaşına göre çok fazla deneyim sahibi oldu. Henüz 20 yaşında iken kaptan olarak atandı. Britanya tarihinin en genç donanma kaptanlarından birisiydi artık.
Gözüpek ve çok cesur bir komutandı. Savaşın en hararetli anlarında emri altında savaşanlara olabileceği kadar yakın olmayı tercih eder, ölüm hattında çarpışan askerlerinin ihtiyacı olan güveni ve manevi desteği bizzat yanlarında bulunarak sağlardı. Bu sebeple her zaman askerleri tarafından çok sevilen bir komutan oldu; ancak bu özelliği pek çok savaşta onu ölümün kıyısına getirdi. Ateş hattında bulunmaktan hiç çekinmediği için, katıldığı neredeyse tüm savaşlarda yaralandı. 1794’te Korsika Savaşı’nda sağ gözünü kaybetti. 1797’deki Tenerife Savaşı’nda da sağ kolunu! Ayrıca St. Vincent ve Nil savaşlarında da yaralandı. Zaten adını efsaneleştirecek Trafalgar Savaşı’nda ölecekti!
Horatio Nelson donanma kariyerinde basamakları hızla tırmanırken, 18. yüzyıl sonunda tüm dünya, devrim sonrası Fransa’sının en önemli politik ve askerî figürü haline gelecek olan başka bir askerin, Napoléon Bonaparte’ın yükselişine tanıklık ediyordu. Dünyanın en büyük gücü olacaksa, bunu ancak Britanya’yı yenerek yapması gerektiğini iyi bilen Napoléon; Hindistan’a ve zengin Doğu’ya giden yolu kontrol altına alabilmek ve Britanya’nın zengin sömürgeleri ile olan en kısa bağlantısını kesmek için Mısır Seferi’ne karar verdi. Mısır’ın ele geçirilmesi, aynı zamanda Akdeniz’deki askerî ve ticari üstünlüğü de Fransa’ya getirecek, Türk Boğazları’nın kontrolü konusunda onu söz sahibi yapacaktı.
Fransız donanması 1798 Mayıs’ında Napoléon komutasında Akdeniz’e açılarak Mısır’a doğru yola çıktı. Bunu haber alan İngilizler, zaten bölgede bulunan Amiral Nelson komutasındaki donanma ile Malta kıyısında Fransızları durdurmaya çalıştılar. Ancak Nelson ile Napoléon’un ilk karşılaşmasından galip çıkan Fransız general oldu. Malta sonrası yoluna devam eden Fransız ordusu, Temmuz ayında İskenderiye’de karaya çıkarak Kahire’ye doğru yürüyüşe başladı.
1517’den beri Osmanlı toprağı olan Mısır, İstanbul’dan atanan valiler tarafından sultan adına yönetiliyordu. Zengin Mısır Vilayeti’nde, yerel Memlûk güçleri hâlâ etkiliydi. Osmanlı yönetimi, vergisini sorunsuz aldığı ve düzen bozulmadığı müddetçe Mısır’ın kendine has zor ve karmaşık yapısına çok karışmamıştı. Mısır Osmanlı toprağı olmasına rağmen, yerel yönetimleri ve asayişi genelde Memlûk beyleri tarafından sağlanıyordu.
İki ordu Kahire’nin hemen dışında, Gize’deki piramitlere yakın bir bölgede 21 Temmuz günü karşılaştı. Kısa süren savaşta Napoléon etkileyici bir zafer kazanarak Kahire’ye girdi. Osmanlı ordusu ise ağır kayıplar verdi (300 Fransız kaybına karşın 20 bin Osmanlı kaybı!). Tarihe Piramitler Savaşı olarak geçen bu savaş, Napoléon açısından kalıcı bir sonuç oluşturmadı. Zira sadece 10 gün sonra korkunç bir haber alacaktı: 1 ay evvel Malta’da yendiği Amiral Nelson, İskenderiye yakınlarındaki Abukir’de tüm Fransız donanmasını yoketmişti!
Napoléon’un Mısır’ı işgal etmesi İstanbul’da da büyük tepki yarattı. Dönemin padişahı 3. Selim, bu işgalden olumsuz etkilenecek olan Britanya’nın olaya müdahale etmesiyle hayli rahatlamıştı. Osmanlı ülkesinde yenileşme ve modernleşme çabaları henüz tam olarak sonuç vermemiş, yakın zamanda kurulan Nizam-ı Cedid ordusu ise istenilen güce ulaşamamıştı. Ayrıca, bu çabalara direnen -başta Yeniçeriler olmak üzere- çeşitli çevrelerin gayretleri ile meydana gelen istikrarsız ortam, Avrupa’da devam eden çeşitli isyanlar ve savaşlar da Osmanlıların Mısır’ı kendi kaynakları ile savunmasını imkansız kılmaktaydı. Bu sebeple, Britanya’nın Mısır’da Fransızların karşısına çıkması, Osmanlılar için büyük bir şans olarak ortaya çıkıyordu.
Mısır yolundaki Napoléon tarafından Malta’da yenilgiye uğrayan Britanya’nın intikamı ağır olmuştu. 1 Ağustos 1798 tarihinde güneş batmadan hemen önce başlayan Abukir Koyu’ndaki Nil Deniz Savaşı kesintisiz 40 saat civarı sürdü. 3 Ağustos öğle saatlerinde, direnen son Fransız gemisi Timoleon’un da batırılmasıyla İngilizler Nil Savaşı’nı kazandılar. Bu, Amiral Nelson için ne kadar büyük bir zaferse Fransızlar ve Amiral Brueys için de o kadar büyük bir trajediydi. İngilizler hiçbir gemilerini kaybetmediler. Toplam İngiliz kaybı 200 civarında ölü ve 700 yaralıydı. Fransızların kaybını ise tam olarak hesaplayabilmek mümkün olmadı. Ölü ve yaralı sayısının 4-5 bin arasında olduğu düşünülür. Sadece 4 Fransız gemisi kaçıp kurtulabildi. Geriye kalan 13 geminin 4’ü batırıldı, 9’u ise çok ağır hasar alarak kullanım dışı kaldı. Fransız donanmasının bayrak gemisi Orient’da 1000’den fazla askerle beraber Fransız başkomutan Amiral Brueys de ölmüştü.
Abukir’deki felaket haberini, Napoléon 1 hafta sonra 10 Ağustos günü aldı. İlk sözü “Ah talihsiz Brueys, sen ne yaptın böyle”dir. Bu felaketin tek sorumlusu olarak, donanmayı yanlış noktada uzun süre demirletmiş ve saldırıya hazırlıksız yakalanmış Amiral Brueys’i gösterenlere karşı Napoléon şöyle diyecektir: “Eğer bu trajedi gerçekten Brueys’in hataları yüzünden olduysa, şerefli ölümüyle bunun bedelini fazlasıyla ödedi”.
Donanması yokedilen Napoléon, bu hadiseden sonra Suriye’yi ele geçirerek Hindistan yolunu kontrol altına almak, Osmanlılar üzerinde baskı kurmak ve Sayda tersanelerini ele geçirip yeni bir donanma inşa etmek istedi. Ancak Akka Kalesi’ni geçemedi. 1799 Mart ayı ortasında başlayan Akka kuşatması, kaleyi savunan Cezzar Ahmet Paşa’nın üstün direnci sayesinde 2 ay sonunda başarısızlıkla sonuçlandı. Böylece Napoléon’un “doğuyu fethetmek planı” hayalkırıklığı ve iki büyük mağlubiyet ile sonlanmış oldu. Cezzar Ahmet Paşa karşısında Akka’da yaşadığı yenilgi sonrasında Napoléon’un “eğer Akka’da durdurulmasaydım tüm Doğu’yu ele geçirebilirdim” dediği rivayet edilir.
Amiral Nelson’un Fransızlara karşı kazandığı Abukir zaferi, hem Londra’da hem de İstanbul’da büyük sevinç yarattı. Kariyeri pek çok başarıyla dolu olan Amiral Nelson, bu zaferden sonra hayatının sonuna kadar “Nil kahramanı” olarak anıldı. Osmanlı Sultanı 3. Selim, bu zafer sonrası hem İngilizlere hem de Amiral Nelson’a içtenlikle teşekkür etmek istedi. Bunun için savaştan kısa bir süre sonra Amiral Nelson’a değerli mücevherlerle süslü bir sorguç gönderdi.
Sorguç sadece Osmanlılar’da değil, Timurlu, Safevi, Babürlü gibi pek çok İslâm devletinde yaygın olarak kullanılan bir erkek aksesuarıydı. Sultanlar, değer verdikleri ve başarılarından dolayı takdir etmek istedikleri devlet yöneticilerine ve komutanlara sorguç hediye ederdi. 3. Selim, farklı boyutlarda 300 mücevherle süslenmiş, ortasında küçük bir saat düzeneği olan, uç kısmındaki 13 dalın Nil Savaşı’nda ele geçirilen 13 Fransız gemisini sembolize ettiği bu zarif hediyeyi özel olarak yaptırttı ve o sırada Napoli’de bulunan Amiral Nelson’a gönderdi. Ayrca İngiliz donanma askerlerine de 2.000 altınlık bir mükafat verildi.
Batı dünyası için alışılmadık olan bu hediye, düşünülenin aksine Amiral Nelson tarafından çok sevildi. Kralından özel izin alarak bu sorgucu resmî üniformasında kullandığı şapkasının üzerine taktı ve her zaman gururla taşıdı. İngiliz tarihinin en değerli ve sansasyonel mücevherlerinden birisi olan bu paha biçilemez hediye için, İngilizler bizim kullandığımız “sorguç” yerine, Türkçedeki “çelenk” kelimesini kullanmayı tercih ettiler. Böylelikle bu mücevher “Nelson’un Çelengi” (Nelson’s Chelengk) olarak literatüre geçti.
Bu değerli mücevher, Amiral’in ölümünün ardından 90 yıl ailede kaldıktan sonra 1895’te Christie’s müzayedeevinde satıldı. Greenwich Ulusal Denizcilik Müzesi’nde 60 yıl boyunca sergilendi. Ta ki 1951’de çalınana kadar! Yıllar sonra yakalanan hırsızların ifadelerine göre “chelengk”, üzerindeki taşları tek tek satabilmek için parçalanmıştı. Böylece bu eşsiz tarihî mücevher, sonsuza kadar yokoldu!
Nelson’un ‘Chelengk’i 3. Selim’in Amiral Nelson için özel yaptırdığı 300 mücevherle süslenmiş, ortasında bir saat düzeneği olan, uç kısmındaki 13 dalın Nil Savaşı’nda ele geçirilen 13 Fransız gemisini sembolize ettiği hediyesi.
“Chelengk”in hikayesi, İngiliz yazar Martyn Downer’ın Nelson’un Kayıp Mücevheri (2017) isimli eserinde roman kurgusu içinde başarılı bir şekilde anlatılmıştır. Çalınıp yokedilmesinden 66 yıl sonra Portsmouth’taki Millî Müze, kayıp mücevherin birebir ölçülerde bir kopyasını yaptırdı ve bunu 21 Ekim 2017’deki Trafalgar Günü’nde Nelson’un “chelengk”i imitasyon da olsa müzede yeniden sergilemeye başladı.
Ve Hilal Nişanı
Ancak sadece bu müstesna hediye 3. Selim için yeterli gelmedi. Padişah daha evvel yapılmamış bir şey yapmaya karar verdi. Sultan’ın her alanda başlattığı Batılılaşma ve yenileşme projelerine paralel olarak, “Batılı tarzda” bir devlet nişanı ihdas edilerek, Osmanlı tarihinde ilk defa, hem de bir yabancıya Hilal Nişanı (Order of the Crescent of the Ottoman Empire) layık görüldü. Bu bir ilkti ve sanırım Amiral Nelson da bunun öneminin fazlasıyla farkındaydı: 1799’da kendisine verilen ay-yıldızlı Osmanlı Hilal Nişanı’nı ölene kadar üniformasından hiç çıkarmadı. 1805’te Trafalgar Savaşı’nda öldüğünde, üniformasının sol göğsünde bulunan 4 nişandan biri de Hilal Nişanı idi.
Nişan, “chelengk” gibi kaybolmadı. Greenwich Ulusal Denizcilik Müzesi’nin Nelson ve Trafalgar Bölümü’nde, Amiral’in öldüğünde taşıdığı ceketinin üzerinde hâlâ sergileniyor (Ancak dikkatle bakılırsa nişanın üniformaya ters dikildiği hemen farkedilebilir. Doğru kullanımda nişandaki hilalin sağa bakması gerekirken müzedeki hilal sola bakıyor). İnternette yapacağınız kısa bir aramayla Amiral Nelson’un onlarca resmini veya heykelinin fotosunu bulabilirsiniz. Bunların çok büyük bir kısmında üniformasının üzerinde sultanın hediyesi olan Osmanlı Hilal Nişanı’nı ve şapkasında da meşhur “chelengk”ini görebilirsiniz. Bunları göremediğimiz resimler ise 1799 öncesine aittir.
Nelson’ın son sözleri
Peki Amiral Nelson’un son sözü Türkçe bir kelime olabilir mi? Greenwich Ulusal Denizcilik Müzesi’nin resmî internet sayfasındaki bilgiye göre evet!
Trafalgar Savaşı sırasında Fransızlar, kendilerini denizlerde sürekli yenen Amiral Nelson’u yoketmeden Britanya’ya karşı üstünlük kuramayacaklarını düşündükleri için, sadece Nelson’u vurmak için keskin nişancılar görevlendirmişlerdi. Bu nişancılardan birisi görevini layıkıyla yerine getirdi ve uzak mesafedeki Amiral Nelson’u kendi gemisinde bulunduğu yerde, kalbinin az üzerinden vurdu. Vücuduna giren kurşun kaburgalarını parçalayıp, damarlarını ve akciğerini parçaladı. Ancak Amiral hemen ölmedi. “Savaşı kazandığını görme isteği” ve yüksek moral motivasyonuyla bu ölümcül yarasına rağmen 3 saat kadar daha hayatta kaldı. Yardımcısı Kaptan Hardy savaşı kazandıklarını Amiral’e söyledikten kısa bir süre sonra son nefesini verdi. Amiral Horatio Nelson, 21 Ekim 1805 günü 16.30’da, henüz kazandığı Trafalgar Savaşı’ndaki gemisi HMS Victory’nin güvertesinde son nefesini verdiğinde sadece 47 yaşındaydı.
Peki savaşın kazanıldığı haberini getiren yardımcısı Kaptan Hardy’ye “Tanrı’ya şükür, Ben görevimi başardım, artık mutluyum” dedikten sonra Amiral’in en son sözü ne oldu? Bu konuda üç farklı görüş vardır. Birincisi “kiss me Hardy” (öp beni Hardy); ikincisi “kiss Emma Hardy” (metresi Emma Hamilton’u kast ederek “Emma’yı benim için öp”), üçüncüsü ise “Kısmet be Hardy” demiştir. Üç iddia da kendi içerisinde tutarlıdır. Ancak en ilgi çekici olanı elbette Amiral’in son sözünü Türkçe olarak söylemiş olduğudur. Üstelik bu iddia Ulusal Denizcilik Müzesi’nin resmî internet sitesi de dahil olmak üzere pek çok kaynakta geçmektedir. Oxford English Dictionary’deki bir açıklama da bu iddiayı destekler. İngilizcede kullanıldığı haliyle “kismet” kelimesine 1805’e kadar İngilizce’de rastlanmaz. 19. yüzyılda ise yaygın bir kelime olmasa da kullanımı artar. Dolayısıyla Doğu dünyasında, Osmanlı coğrafyasında, Türkçe konuşulan bölgelerde çok vakit geçirmiş olan Amiral Nelson -bilinçli miydi değil miydi artık bunu bilebilmek mümkün değil- son sözünü Türkçe söylemiştir ve aynı zamanda bu kelimeyi İngilizce diline sokan kişidir.