Yazarın Komün’e dair kitabının meselesi çok güncel: 2011’i takiben dünyanın dört bucağında yaşanan, bizim de yakından şahitlik ettiğimiz “işgal” ve “haysiyet” kalkışmalarına Komün’ün aynasından bakmak, günümüz direnişleriyle 1871’in müşterekleri hakkında tarihe not düşmek.
Kristin Ross, New York Üniversitesi Karşılaştırmalı Edebiyat Profesörü. Ortak Lüks ise daha önce Mayıs ‘68 ve Arthur Rimbaud üzerine monografileri bulunan yazarın kronolojik olarak 1871 yılına tarihlenen Paris Komünü’nün, “Siyasi Muhayyilesi” hakkında bir tarih okuması önerisi.
Bu öyle bir öneri ki, aradan yüz elli yıla yakın bir zaman geçmiş olmakla beraber iki deneyim arasında (Komün ya da işgal hareketleri) paylaşılan bir dizi hayal ve özlem uyarınca zaman-üstü bir kısa devreyi işletiyor.
Öneri, ortaklaştırıcı deneyimin ulusal sınırları aştığını en ayan beyan bir veri olarak kaydetmekle beraber (bu olgu da malumdur zira) ortaklaşmanın Paris Komünü çerçevesindeki dinamiklerini değerlendirirken ancak nostaljik bir jestle ilişkilenebildiğimiz, dahilindeki her şeyin geride kaldığı ve olsa olsa “bozgunlar” bakiyesine kaydedildiği bir deneyimin (aslında bizim deneyimimizin) barındırdığı ortak hayal sayesinde, tüm kronolojileri kuru malumata indirgeyen ve kendi elinde tuttuğu malumatı da yaşamla dolduran bir coşkuya sahip.
Kısa devrelere değineceğiz ama önce malumata örnekse iki komünarın “hendekte bir o yana bir bu yana giderkenki” şu barikat diyaloğu [Ross, “sabık öğretmen” Louise Michel’den aktarıyor]:
-Bu yaşadığımız hayatın [genel olarak komün hayatı, spesifik olarak o anda barikatta] nasıl bir etkisi oluyor sende?
-Valla, ulaşmak zorunda olduğumuz bir sahilin gözümüzün önünde belirmesi gibi.
Ya da komünar Gustave LeFançais’nin “Bir Devrimcinin Notlarından” şu “klüp” anekdotu:
“Kürsüye kısa boylu bir adam geldi (…) O zamana kadar konuşmacılar konuşmaya o bildik kutsal formülle başlamışlardı: “Mesdames et Messieurs… [Bayanlar Baylar]” Bu konuşmacı, net ve yeterince gür bir sesle çeyrek yüzyıldır unutulmuş bir hitapla başladı: “Citoyennes et citoyens [yurttaşlar]!”
Salon alkışa boğuldu.”
Ross o dönem çıkan günlük Komün gazetesine ve komünarlar tarafından kaleme alınmış broşürlere de başvuruyor. Paris Thiers ve sermaye ordularınca ablukaya alınana kadar, bu broşürler Paris Komünü’yle Fransa’nın geri kalanı ve kentle kırın bağlantısı olmuş anti-propaganda araçları. Bir “alternatif medya” okumasının yerinde değiliz şüphesiz. Yine de biraz belirginlik kazanmak için şu sapağa girmek gerek: H. Arendt’in sonlandıramadığı The Life of the Mind’ın fikriyatı dahilinde yer alan ve “muhayyile/tahayyül/hayal gücü” kavramına odaklandığı çalışmalarının bir bölümünden biliyoruz ki ( Lectures on Kant’s Political Philosophy) Arendt Kant’ın 1789 Devrimi’ne karşı ikircikli tutumunu yorumlarken “tanıklık etmek/izleyici olmakla”, “dünya vatandaşı” olmayı aynı hat üzerinde değerlendirir. Kant için Devrim bir mükemmeliyet umududur ama pratik katliam ahlaken savunulamaz. Kant, Aydınlanma’nın en önemli kamusal mecralarından “gazetelerde” izler devrimi. Bugün Ross’un kitabıyla elimize ulaşan Paris Komünü tanıklıkları ve tutanakları da (hatıratlar, günlük gazeteler ve broşürler), Kant’ın da sırtını yasladığı Avrupa kamusuna inanç sayesinde mümkündür.
Kristin Ross’un dayandığı “tutanakların” (yine hatıratlar, günlük gazeteler ve broşürler) büyük ölçüde komünün hemen ardından ve komüne dahil olanlar tarafından (!) yazılmış olduklarını da bir kenara not etmek gerek. Zira yazarın Komün’ün yirminci yüzyıl boyunca üretilen tarihsel okumalarına nazaran çok belli bir pozisyonu var.
Ross’un Ortak Lüks’ü bürokratik/akademik virüs kapmış kronolojik anlatıdan da özellikle kaçınıyor. Resmi Sovyet Sosyalist ve Fransız Cumhuriyetçisi baskın anlatıların ardından şimdi, komünün tarihini baştan söylemeye gayret ediyor. Yani fikir tarihi temelli bir kısa devre. “Uluslararası [bu] Cumhuriyet”, yani Komün şimdi nerede?
Tek bir cevabı olamayacak bir soru ama özellikle Fransız coğrafyacı gezgin, vegan anarşist Elisée Réclus’ye ve şair-anarşist-ekolojist William Morris ve nihayetinde (kitaptan coğrafyacılığının ayrınıtılarına da şahit olduğumuz) Kropotkin’e ayrılan geniş kapsamlı satırlardan anlıyoruz ki komünü var eden ve komünle var olan fikir ve idealler nasıl bir dizi uluslar ve sınırlar üstü dayanışmacı müdahaleyi içeriyorsa, işte şimdi hepimiz (kendimizi ekoloji-çevre hareketi dahilinde görelim görmeyelim) müştereklerin tümden gasp ve toptan mahvının çorak ovasına düşmeden, Ortak Lüks neymiş diye önce arkamıza sonra önümüze bakmalıyız.
Amerikalı tarihçi Peter Linebaugh, geçen ay İstanbul’da gerçekleşen “Spaces in Common” konferansında “tarihi arkamıza alırsak” diye belirtiyordu, “şayet bunu yapabilirsek yoldaşlar, kazanabiliriz.”