Dikkat ederseniz son 2 yıldır Covid-19 vesilesiyle öğrendiğimiz enteresan bir şey şu: Eğer mesela dünyaya yaklaşan dev bir göktaşı sözkonusu olsa, yaklaşan meteorun Merkür retrosunun Yay Burcu’nda yaptığı kavisin su evinden çıkıp toprak nahiyesine girmesiyle gerçekleşen alafortanfonik bir durumdan ibaret olduğunu, endişeye mahal olmadığını iddia edecek çok insan var. Olur da tehlike bertaraf edilirse? Hah işte o zaman da bütün komplocular “E biz demiştik, dünyaya her gün onlarcası düşen meteorlardan biri işte” diyecek… Neticede komplocular hiçbir zaman yanılmıyor; her zaman bir şekilde haklı çıkıyor.
Tarihi, günümüzü anlamak için mi inceler, okuruz; yoksa paşa babamızın keyfine mi, inanın pek bildiğim bir şey değil. Ben daha çok ikinciden yanayım doğrusu. Zira tarihle ilişkimiz sadece bugünü ya da geleceği anlamak için olsa bile, tarih yazanlar aslında en çok bugünü yazdıkları için günümüzü ya da geleceğimizi tarihi yazanın gösterdiği şekilde anlarız çok çok. Sedat Yaşayan’ın bulmacasını çözmeyi sona bırakmadıysanız; bütün değerli hocalarımızı okuduktan sonra bu sayfasına kadar geldiğiniz dergimiz; biliyorsunuz “Yaşarken Yazılan Tarih” sayısıyla bugünkü hâlini almıştı. Bir yandan da demezler mi hep, “gazetecilik tarihin ilk taslağıdır” diye?
Bir de gelecek var tabii. Dün ve bugünle o kadar çok içli dışlı olduk ki, geleceği niyeyse “Gelecekte antenlerimiz çıkacak, musluklardan domates suyu akacak, hık diyeceğiz vık edecekler” gibi 10 bin tane abuk-subuk laf eden ve kendine fütürist diyen adamlara bıraktık. Tabii herifçioğulları gerçekten 10 bin iddiada bulundukları için arada tutanlar oluyor ve gazete sayfalarını süslemeye devam ediyorlar. Ben de bu ay, müsaade ederseniz tarih ve günümüze dair öğrendiklerimizden yola çıkarak, muhtemel geleceğin bir resmini çizmek isterim sizler için. Hem madem tarihin günümüze ışık tuttuğu yönünde kuvvetli bir inanç var; günümüzün de geleceğe ışık tuttuğunu herhâlde kabul etmek gerek. İşte benim gelecek tasavvurum:
Dikkat ederseniz son 2 yıldır Covid-19 vesilesiyle öğrendiğimiz enteresan bir şey var: Eğer dünyaya yaklaşan dev bir göktaşı ya da uzak galaksilerden gezegenimizi istila etmek için gelen saldırgan bir filo sözkonusu olsa; dünyamız hiç de öyle filmlerdeki gibi kaderimizi teslim edeceğimiz bir grubun, Bruce Willis’in ya da Keanu Reeves’in arkasında birleşmeyecekmiş. Yani yarın -hani yarısına yakınını Roland Emmerich’in çektiği filmlerde olduğu gibi- bir süredir gözden kaçmış ancak dünyaya yaklaşmakta olduğu çok geç farkedilmiş bir meteor bulunduğu ortaya çıksa; atıyorum NASA, ESA, Roscosmos falan düzenleyecekleri ortak basın toplantısıyla bu tehlikeyi dünya halklarına duyursa; hiç de öyle filmlerde olduğu gibi olayı dehşet içinde öğrenen insanlar bu yaklaşan meteora karşı ortak mücadeleyi nefeslerini tutup izlemeyecek. Öncelikle “Ne gök cismi kardeşim? Küreselciler bizi korkutup baskı altına almak için plan yapıyor, gök cismi falan yok” diyen adamlar ortaya çıkacak dünyanın dörtbir yanında. Şehirlerin meydanlarında gösteriler düzenleyecek, ellerindeki dövizlerde, pankartlarda “Gökcismi Yalandır!” “Meteoplan’a Kanma!” “Bizi Korkutamayacaksınız!” yazıyor olacak. NASA’nın, ESA’nın falan yaptığı açıklamaya diğer ülkelerin uzay ajansları, gözlemevleri, zigguratları falan da katılacak ve gökbilimciler meteor tehlikesinin gerçek olduğunu duyuracak. Tabii hemen hemen tüm gökbilimciler… Zira ortalık kendisinin gökbilimci olduğunu ileri sürerek ortada bir tehlike bulunmadığını söyleyen sahte uzmandan geçilmeyecek. İsim benzerliğinden yararlanan astrologlar, astronom gibi yazıp çizecekler; yaklaşan meteorun Merkür retrosunun Yay Burcu’nda yaptığı kavisin su evinden çıkıp toprak nahiyesine girmesiyle gerçekleşen alafortanfonik bir durumdan ibaret olduğunu, endişeye mahal olmadığını iddia edecekler.
Sonra, bu yaklaşan gök cismi amatör teleskoplarla falan da gözlemlenebilecek kadar yaklaştığında “Bu sıradan bir göktaşı, her yıl binlercesi düşüyor zaten dünyaya” demeye başlayan bir grup daha çıkacak. Elbette birçok insan yukarıdaki gruplardan birkaç tanesine birden (bazıları tamamına) dahil olabilecek.
Dünyanın dörtbir yanında meteor karşıtı eylemler yapılırken yine tahmin ediyorum ki birtakım yetkili abiler bu “vızıltı”yı önemsemeyecek ve alınabilecek önlemleri tartışacak. Bu noktada Bruce Willisgil devreye girebilir mesela. Ya da (içlerine önceki evliliğinde sorunlar yaşamış çok güzel bir kız ve aşkı arayan çok yakışıklı bir oğlanın da bulunduğu) çeşitli biliminsanlarından bir ekip kuracaklar. Onlar artık bir şekilde, meteoru durdurmak için hiper optik vasküler dondurucu mu geliştirirler, hep beraber bir uzay aracına atlayıp kendilerini feda ederek dünyayı kurtaracakları bir göreve mi giderler orasını bilemiyorum. Neticede NASA’sıydı ESA’sıydı, ne sümüklü oğlanların ne de sülüklü abilerin komplo teorisi itirazlarına kulak asacak, gidip efendi efendi dünyayı kurtarmak için girişimde bulunacak.
Ha, ondan sonrası kötü. Netice itibarıyla dünyaya yaklaşan meteorla ilgili alınacak önlemin 2 olası sonucu var: Ya başarılı olacak ve meteor tehlikesi bertaraf edilecek ya da başarısız olacak ve belki hepimiz öleceğiz. İkisi de birbirinden beter.
E, şimdi ikinci seçeneğin kötü olduğu su götürmez. Hep beraber ölüyoruz ya da çok azımız kurtuluyor; o çok azımız da artık birkaç 10 bin yılda sanayi devrimine gelirse gelir. Ama olur da tehlike bertaraf edilirse? Hah işte o zaman da bütün komplocular “E biz demiştik, dünyaya her gün onlarcası düşen meteorlardan biri işte sadece” demeye devam edecekler. Kimisi “Meteor için kullanılan hiper optik vasküler dondurucu dayımın kulunçlarını felç etti”, “Meteoru bertaraf girişimleri yüzünden, meteor dünyaya çarpsa ölecek insandan daha fazlası öldü” falan diyecek. Görüyoruz çünkü bunları. Neticede komplocular hiçbir zaman yanılmıyor; her zaman bir şekilde haklı çıkıyor. Haksız çıktıkları net bir şekilde ıspatlansa da hepimiz ölsek yine aynı şey olacak; geri kalan bir tutam insan felaketin asıl sebebinin hiper optik vasküler dondurucu olduğunu ileri sürmeye devam edecek. Ama siz siz olun, hiper optik vasküler dondurucuya güvenin.