Pop müziğimizin iz bırakan topluluklarından Mavi Işıklar’ın unutulmaz solisti, 60’lı yılların karakteristik sesiydi Nejat Toksoy. Kendine has yorumu, bitmeyen heyecanı ve yüksek enerjili sahne performansıyla hep hatırlanacak. Sessiz sedasız gidişiyse, beyefendiliğinden.
Türkiye’de 1960’lı yıllardan söz ederken ıskalanmaması gereken isimler, ekipler var. Bunlardan biri, Mavi Işıklar. Onlar için, “memleket müziğinin seyrini değiştiren topluluk” diyebiliriz; zira yaptıkları “iş”le bugüne uzanan bir yolu açtılar ve bu yolda ilk adımları attılar.
Ekip sağlam: Nejat Toksoy, Metin-Çetin Yavuzdoğan kardeşler, Zamir Manisa ve Cihat Günaydın. Enteresan bir topluluk bu: Kararlarını oybirliğiyle alıyorlar ve dönüşümlü olarak içlerinden biri “şef” oluyor. Sahneye bir örnek çıkıyorlar ve her zaman çok şıklar. Her anlamda öyleler. Topluluğun sesi, o güne dek alışılmamış tarzıyla dikkat çeken Nejat Toksoy –ki sonrasında da onun gibisi gelmedi.
Nejat Toksoy geçen ayın başında, uzun süredir savaştığı hastalığa yenik düştü ve sessiz sedasız aramızdan ayrıldı. Sessizliği, beyefendi hâllerinden. Tanıdığım en güzel insanlardan biriydi. 2000’li yılların başında kesişen yolumuz, küçük karşılaşmalarla bugüne geldi ama her karşılaşmamızda bir kere daha beni kendine hayran bıraktı.
Toksoy 1946 doğumlu. 73 yaşındaydı, verimli çağındaydı. Heyecanını hiçbir zaman kaybetmemiş, sahnede devleşen bir isimden söz ediyorum. Son dönemde verdikleri konserlerde üstünden gömleği atan, performansı boyunca bir an bile enerjisini kaybetmeyen bir insandan sözediyorum.
Tartışmasız, bütün zamanların en iyi topluluklarından biri Mavi Işıklar. Şahane düzenlemeleri ve repertuvar seçimleri kadar Toksoy’un karakteristik sesi de bunda etkili. Topluluğun kuruluşu 55 yıl öncesine dayanıyor: 7 Eylül 1964. Sahne aldıkları ilk konser, Tercüman gazetesi tarafından düzenlenen bir çekiliş. Sonrası, Lale Sineması’nda düzenli olarak yapılan şovlar –ki adlarını bunlarla duyuruyorlar. Efsane gibi anlatılan bir konserleri var: Sahnede beş yatağın olduğu bu konserde, başlama saatinde çalan zillerin sesiyle ve pijamalarla yataktan çıkıyorlar, çalmaya başlıyorlar. İzleyenler anlatıyor: Her konser, ayrı bir olay! Konser öncesinde hayranlarının aklında tek bir soru var: “Bu defa ne yapacaklar?”
Toksoy, dönemin karakteristik sesi. Gittiği her yere yorumunu da götürüyor. Son deminde, onu sahnede izleyenler, nasıl güzel bir sahne insanı olduğunu bilirler. Döneminde izleme şansına sahip olanlar, elbette bir adım ilerideler. Her şey bir yana, sahiden çok büyük bir ismi, çok büyük bir sesi kaybettik. Şunu söylemek yanlış değil: Nejat Toksoy’un aramızdan ayrılmasıyla, sadece Mavi Işıklar değil, memleket müziği de yetim kaldı.
İzninizle, yaşadığım, beni çok gururlandıran bir hadiseyi sizlerle paylaşmak isterim. Hadise dediğime bakmayın, masal gibiydi! 2016’nın 20 Şubat gecesi, Beyoğlu’nun şahane mekânlarından COOP’ta bir gece düzenlenmiş; Mavi Işıklar yıllar sonra o gecede The Ringo Jets’le birlikte sahne almıştı. Nejat Toksoy’un 70. doğum gününe denk gelmişti gece ve sahnede onun için küçük bir kutlama yapılmıştı. Konser öncesi Toksoy yanıma yaklaştı ve Mavi Işıklar’ın aldığı kararı bana bildirdi: O gece, topluluğu benim takdim etmemi istiyorlardı. Gurur duydum, heyecanlandım, sahneye çıktım ve dilim döndüğünce oraya gelenlere Mavi Işıklar’ı anlattım. Hayatımın en heyecanlı gecelerinden biriydi, hep öyle kalacak.
Topluluk ertesi yılın yaz aylarında bu kez Burgazada’da Cennet Bahçesi’nde bir konser verdi. Tantana Records tarafından düzenlenen ve Nejat Toksoy’un şahane rock’n’roll performansıyla tarihe geçen bu konser, tanık olduğum son Mavi Işıklar konseri.
Kadronun kıdemlilerinden Cihat Günaydın’ı kısa süre önce kaybetmiştik. Nejat Toksoy, geçen ay aramızdan ayrıldı. Kalan üyelere elbette sabır diliyorum ama asıl temennim, uzun ömürlü olmaları. Uzun ömürlü bir topluluk bu ve Nejat Toksoy’un mirası artık onlarda. Öyle güzel bir miras ki bu, ömre değer.
JOÃO GILBERTO (1931-2019)
Bossa Nova’nın utangaç efsanesi
Bossa Nova’nın babası João Gilberto 88 yaşında hayata veda etti. Miles Davis, Brezilyalı ünlü müzisyen hakkında “Telefon rehberini bile okusa kulağa güzel gelir” demişti.
Dünya üzerindeki hiçbir dilde tam karşılığı olmayan bir kelime, Portekizce “saudade”… Bir zamanlar tutkuyla sevilen bir kişinin, yerin ya da duygunun kaybının ardından hissedilen derin nostalji, melankolik özlem, sevilenin bir daha asla dönmeyebileceğini kabullenememe ve sonsuza dek bir daha asla tamamlanmış hissedememe hali…
1931’de Brezilya’nın kuzeydoğusunda bulunan ve Afro-Brezilya kültürüyle birlikte sambanın da doğum yeri kabul edilen Bahia eyaletinde dünyaya gelen João Gilberto, 1959’da 27 yaşındayken sambanın ateşli, yüksek ritmini gitarıyla yumuşatarak caza yaklaştırdığı 12 parçayı “Chega de Saudade” albümünde birleştirdi. Albüme ismini veren ve Bossa Nova’nın doğuşunu müjdeleyen parçada “Artık yeter” dediği bu derin özlem, Gilberto’nun fısıltılı, hüzünlü sesinin milyonlarca hayranının, onun 6 Temmuz 2019’da hayata gözlerini yummasının ardından hissettiklerini de özetliyor.
Bahia’dan Rio de Janeiro’ya, oradan ABD’ye uzanan yolculuğu boyunca Gilberto, “The Girl from Ipanema”, “Desafinado”, “Corcovado” gibi kayıtlarının her birinde, ‘Yeni Stil’ anlamına gelen Bossa Nova’ya yeni bir soluk getirmeyi takıntı haline getirmişti. Bu çabası onun nezdinde Brezilya müziğini dünya çapında tanınır hale getirirken müzisyene de iki Grammy Ödülü kazandırdı. Bossa Nova, Brezilya sınırlarını aşarak Miles Davis’ten Frank Sinatra’ya pek çok caz ve pop sanatçısının parçalarına sızdı.
88 yaşında hayata gözlerini yuman ve Brezilya’da “o mito” (efsane) olarak anılan Gilberto, son on yılını Rio de Janeiro’da bir apartman dairesinde, sahnelerden ve stüdyolardan uzak, neredeyse hiç ziyaretçi kabul etmeden yalnızlık içinde geçirdi; ama hiçbir zaman kusursuz ritmi aramaktan vazgeçmedi.