20. YÜZYIL BAŞLARINDA 'LİSAN-I BEYNELMİLEL' ÇABALARI
Esperanto dili bir ‘umut’ oldu ama…
19. yüzyıl sonlarına doğru büyük hız kazanan teknolojik gelişmeler, ülkeler ve insanlar arasındaki mesafeleri kısalttı. Artık bir “iletişim çağı” başlamıştı. Dr. Zamenhof’un icat ettiği Esperanto lisanı, her dilden-milletten insanın ortak konuşacağı bir dil iddiasıyla ortaya çıktı ve kısa sürede etkili oldu. Osmanlı Devleti’nde ve sonrasındaki erken Cumhuriyet devrinde gazeteci Ahmet İhsan (Tokgöz) ve öğretmen Mehmet Hulusi (Aydınoğlu) bu dilin öncüleri oldular.
Kraliçesi, padişahı ve evliyasıyla Sultanahmet
Bu ay #tarih’te yeni bir bölüme başlıyoruz. Sanat tarihçisi Hayri Fehmi Yılmaz, İstanbul’un çok bilinen noktalarının az bilinen tarihini anlatıyor. İlk bölümde rotamız Sultanahmet Hipodromu, Osmanlı dönemindeki adıyla At Meydanı. Bizans İmparatoriçesi’nin gençliğindeki erotik dansları, Türklerin ilk uçma denemesi; Düğümlü Baba’nın, Server Dede’nin, Şeyh İsmaili Maşuki’nin hikayeleriyle bir Sultanahmet turu…
DAMAT FERİT PAŞA HÜKÜMETİ VE İSTANBUL BASINI
Anadolu hareketleniyor, İstanbul uyuyordu
Erzurum Kongresi sırasında “Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa ve Rauf (Orbay) Bey, İstanbul’da ulusun iradesine bağlı, yani Meclis-i Mebusan’ın denetiminde olan bir hükümet kurulması için delegeleri ikna etmiş, son Osmanlı Meclisi’ne giden yolu açmışlardı”. O dönem İstanbul basınında çıkan Refî Cevat imzalı bir yazı, İstanbul Hükümeti’nin ve ona yakın gazetecilerin hem gelişmelerden hem de kişilerin pozisyonlarından pek haberdar olmadığını gösteriyor.
GÖZBİLİMİN TARİHSEL GELİŞİMİ
Dünden bugüne göz hastalıkları ve tedavileri
Tıp tarihinde sırlarını en uzun süre koruyan organlardan biri oldu göz. Günümüzde bu alanda yaşanan başdöndürücü gelişmelere küçük ve yavaş adımlarla gelindi. Orta Çağ’a kadar göz cerrahisi basit bir el sanatıydı. İslâm Rönesansı (850-1375) dönemindeki ilerlemeler hariç tutulursa, göz uzmanları berberler ve seyyar zanaatkârlardı! Göz anatomisinin ve görme mekanizmalarının kodlarının çözülmesi için 18. yüzyılı beklemek gerekecekti.
MALAZGİRT FATİHİNİN HAYATINA MALOLAN HADİSE
Alp Arslan’ın oku şaştı katil hançeri sapladı
1561 tarihli Kitâb-ı Tevârih-i Muhtasar isimli elyazmasında, Selçuklu Sultanı Alp Arslan’ın Malazgirt’te elde ettiği zaferden bir yıl sonra, nasıl bir suikasta kurban gittiği anlatılıyor. Yazarı anonim bu kitaba göre, Berzüm Kalesi dizdarı Yusuf Ketüval tarafından saldırıya uğrayan Alp Arslan özgüvenine kurban gitmiş. Elinde hançerle üzerine doğru gelen Ketüval’e emrindekilerin müdahalesini engelleyen sultan, suikastçıyı ok atarak öldürmek isteyince, saltanatının 9. yıl, 9. gününde katledilmiş.
F-35 ve S-400
İki dünya arasında Türkiye
Bugün kamuoyunda “F-35 ve S-400 krizi” olarak tanımlanan fiili durumun tarihsel perde arkası… 1. Dünya Savaşı’na kadar başını İngiltere’nin, sonrasında ABD’nin çektiği Batı bloku ile Rusya arasında gidip gelen Türkiye, değişen dünya dengeleri içerisinde yerini-mevcudiyetini koruma yolunda çeşitli politikalar-inisiyatifler geliştiriyor, geliştirmeye çalışıyor.
WINCHESTER VE MARTINI-HENRY TÜFEKLERİNİN SERÜVENİ
ABD’den silah alımı Osmanlı döneminde ve büyük ölçekte başladı
1870’ten itibaren ABD’de ile ciddi silah alım anlaşmaları yapan Osmanlılar, dönemin son teknoloji ürünü tüfeklerine Avrupa ve Rusya’dan önce sahip oldular.
YURDAER ALTINTAŞ (1935-2019)
Türk grafik sanatının son 60 yılıydı
Grafik tasarımının büyük ustalarından Yurdaer Altıntaş’ı geçen ay, 24 Temmuz’da kaybettik. Bu kayıp hem bizzat kendisini tanıyıp sevenlerin hem de yapıtına hayranlık duyanların yüreğinde doldurulamaz bir boşluk yaratacak hiç kuşkusuz. Türkiye grafik tasarımının 60 yıllık kesintisiz bir manzarasını sunan meslek hayatını yeteneğiyle, kendisi olma cesaretiyle ve işine duyduğu saygıyla yüceltmeyi başaran uluslararası bir sanatçıydı Yurdaer Altıntaş. Dolu dolu ve tavizsiz yaşadığını, dolu dolu ürettiğini bilmemiz belki de tek tesellimiz. Temmuz ayında, vefatından hemen önce Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Yurdaer’i Anlatmak-Yurdaer Altıntaş’ın Yapıtlarına Bir Bakış isimli kitaptan yaptığımız seçkiyle, ustayı bir kez daha görüyor, dinliyoruz. Saygıyla…
İstanbul’un ortasında, tertemiz plajlarda…
Caddebostan, Moda, Ataköy, Florya... Yüzen güneşlenen kadınlı erkekli insan kalabalıkları... Bir dönemin deniz hamamları, 1950’lerden itibaren yerlerini bikinilerle denize girilen plajlara bırakmıştı. Tabii İstanbul’un o yıllarda neredeyse her köşesinde rahatlıkla denize girilebilen pırıl pırıl plajlar vardı.
‘Efendi’ hem hitaptır hem unvandır efendim!
Osmanlı döneminde yerleşen ve günümüze kadar ulaşan en yaygın unvan olan ‘efendi’nin ifade ettiği anlamlar ve kullanım alanları…