Fransızların popüler kültüre en büyük armağanlarından Arsène Lupin, Netflix’te yayımlanmaya başlayan “Lupin” dizisiyle günümüz dünyasına taşındı. İlk defa yayımlandığı 1908’de “Fransız bayrağı kadar Fransız” olan kibar hırsız, bu sefer Senegalli bir göçmen olarak vücut buldu. Dizinin edebi referansları ve Lupin’in edebiyattan sinemaya 113 yıllık yolculuğu.
Arsène Lupin… Kibar hırsız. Fransa’nın popüler kültüre en önemli armağanlarından biri. Sürekli kılık ve isim değiştiren; kötülerin de polislerin de hep bir adım önünden giden; kanundışı ama kendine göre ahlaklı bir hayat yaşayan; silah kullanmayan, kandan hoşlanmayan ama Juijutsu bilen; zeki, eliçabuk, oyuncu, yetenekli, çekici anti-kahraman…
Yazar Maurice Leblanc’ın kaleminiyle hayat bulduğu 20. yüzyıl başından beri sayısız filmin, dizinin, çizgiromanın kahramanı olması boşuna değil. İlk defa 1905’te Je Sais Tout dergisinde yayımlanan “Arsène Lupin’in Yakalanması” adlı kısa öyküde okuyucuyla tanışan kahraman, bugünlerde de Netflix’te yayımlanmaya başlayan “Lupin” dizisi gündemde. İlk sezonu 5 bölüm olarak yayımlanan ve tek bir maceraya odaklanan dizide başroldeki Omar Sy, çocukluğunda babasının verdiği bir Arsène Lupin kitabıyla karaktere hayran olan ve babasının haksız yere hapse düşüp intihar etmesinden sonra bütün yaşamını Arsène Lupin’den ilham alarak düzenleyen Senegal göçmeni Assane Diop’u canlandırıyor.
Leblanc’ın Lupin karakterini oluştururken zeki ve anarşist hırsız Marius Jacob’ın gerçek hikayesinden esinlendiği söylenir. Öyküler, 1907-1941 arasında 24 kitapta toplanır. Arsène Lupin’in Son Aşkı adlı 25. ve son macera 2011’de, yazıldıktan 70 yıl sonra yazarın bir akrabası tarafından bulunarak bastırılır.
Sherlock Holmes İngilizler için neyse Arsène Lupin de Fransızlar için o. Ancak bir fotoğrafın negatifi gibi tam ters konumda. Zira Holmes dedektiftir ve kanun koyuculara yardım eder; fakat Lupin kanundışı işlerle uğraşır. Yine de Lupin’de kendinden daha önce, 1887’de yaratılmış Holmes etkisi ve referansları açıktır. Hatta birkaç öyküde Holmes’u altetmeyi bile başarır. Tabii burada ebedi ve ezeli Fransız-İngiliz rekabetinin öykülere sirayet ettiğinin de altını çizmek gerekiyor. Leblanc, Sherlock Holmes’u 1906’da yine Je Sais Tout’da yayımlanan “Sherlock Holmes geç kalır” isimli öyküde ilk kez kullanır. Holmes’un yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle hukuken itiraz edince ise dedektifin adını “Herlock Sholmes” yapıverir!
Lupin sinemada ilk defa 1908’de “Kibar Hırsız” adlı siyah-beyaz sessiz filmde görülür. Hollywood yapımları içinde bilinen iki önemli film ise Drew Barrymore’un dedesi John Barrymore’un Lupin’i canlandırdığı 1932 yapımı “Arsène Lupin” ve başrolde Charles Korvin’in oynadığı 1944 yapımı “ Enter Arsène Lupin” filmleri olur.
Türk popüler kültürü de bu çekici karakterden Peyami Safa sayesinde payını alır. Peyami Safa, “Server Bedi” takma adıyla Lupin’den esinlenen Cingöz Recai karakterini yaratır. Hatta işleri iyice karıştırıp Watson’la Sherlock Holmes’u da aynı hikayeye dahil eder. Bu ikisi, Recai’yi yakalamaya çalışan müfettiş Mehmet Rıza karakterinde birleştirilir. Cingöz Recai, Yeşilçam’da iki kere film olur. 1954 yapımı “Beyaz Cehennem/ Cingöz Recai” filmini Metin Erksan yönetir; Recai karakterini Turan Seyfioğlu canlandırır. 1969’daki yapımda ise Cingöz Recai’yi Ayhan Işık oynar. Cingöz Recai son olarak 2017’de de filme çekildi. Yönetmen Onur Ünlü, Cingöz Recai ise Kenan İmirzalıoğlu idi.
Netflix’in “Lupin”i sağlam bir aksiyon/dram. En güzel fikri, birebir Lupin’i kullanmak yerine çocukluğu boyunca onu okuyup ondan etkilenen, tam bir beyaz “Fransız” olan Lupin’in tam zıttı, siyahi bir göçmen olan bir “kibar hırsız”ı başrole oturtması. Bu 5 bölümün ana ekseninde, yayımlanan ilk Lupin kısa öyküler kitabında bulunan “Marie Antoinette’in Kolyesi” hikayesi var. Assane Diop, henüz bir yeniyetmeyken babasına yanında çalıştığı zengin bir aile tarafından atılan iftiranın intikamını almaya soyunuyor ve açıkarttırmaya çıkarılan pırlanta kolyeyi bir grup düşük seviyeli haydutu da kullanarak Louvre’dan çalıyor. Ancak dizi boyunca, bu ilk kitabın diğer hikayelerinden de izler var. Lupin’in hapisten kaçışı, oğlunu Le Havre’a götürürken başına bela olan “gizemli yolcu” öyküsü gibi.
Assane’ın çocukken elinden bırakmadığı bu ilk Lupin kitabı, bütün bölümler boyunca çeşitli vesilelerle karşımıza çıkıyor. Assane, video oyunu oynamaktan başka bir eğlence bilmeyen oğluna kitabı sevdiriyor. Assane’dan en çok şüphelenen müfettiş de bir Arsène Lupin hayranı ve Lupin bilgisi sayesinde onu yakalamaya çok yaklaşıyor vs.
“Lupin” dizisi, Fransız usulü çok temiz ve steril bir iş. Amerikan olsa göreceğimiz pütürlü, pasaklı, karanlık atmosferler hiç yok. Hırsızımızın bir “centilmen” olmasından bağımsız bir biçimde bunun Fransız usulü bir televizyon/çekim/mizansen anlayışı olduğunu düşünüyorum. Fransız bahçeleri gibi, düzenli, sistematik; kayan, sarkan, göze batan hiçbir şey yok. İşçi sınıfının yaşadığı banliyölerde yetişen bir Senegallinin başrolünde olduğu bu diziye biraz pasak, kir, karanlık, toz yakışırdı diye düşünüyorum. Dizi gayet güzel akıyor ve kendini izletiyor. Montaj, geri dönüşlerle şimdiki zamanın dengesi, karakter ilişkileri çok sağlam. En sağlam olansa Omar Sy’ın oyunculuğu. Minicik bir mimik değişikliğiyle bütün bir ruh halini başka bir yere taşıyan, gücü detaylarında gizli bir oyunculuk onunkisi. Omar Sy bir röportajında Lupin’in büyürken bir karakter olarak popüler kültürde çok fazla yer bulduğunu ve Fransız bayrağı kadar Fransız olduğunu söylüyor. Kendi hayranlığı ise role çalışırken başlamış. “Her oyuncunun canlandırmak isteyeceği bir karakter” diyor; “karakterin içinden karakterler çıkarabilir, istediğiniz her şeyi yapabilirsiniz”.
2. sezonu dört gözle bekleyeceğiz.