Kasım
sayımız çıktı

Şair olmaktı tüm suçu faşistlerin iktidarında: Federico Garcia Lorca

Federico Garcia Lorca’nın İspanya’nın en sevilen şairi olması, 38 yaşındayken katledilmesini engelleyemedi. Çünkü faşistler şairleri sevmezdi. Franco yanlısı sivil milislerin Granada’yı ele geçirmesinden sonra Lorca evinden alındı, 1936’da sorgusuz sualsiz kurşuna dizildi. 1965’te diktatörlüğün polis teşkilatının hazırladığı raporda “itiraf ettikten sonra öldürüldü” deniyor, fakat neyi itiraf ettiği belirtilmiyordu. Şair, belki de “hayatın güzelliğini zeytin dallarını kıpırdatan rüzgarın sesinde” bulduğunu itiraf etmişti, kim bilir?

Genç adam bir türlü karar veremiyordu. Üniversite yıllarını geçirdiği Madrid’te kalmak mı onun için daha güvenli olurdu, yoksa yasemin kokuları, portakal ağaçları altında o güzelim çocukluğunu yaşadığı Granada’daki ailesinin yanına sığınmak mı? Oysa bir an önce karar vermek zorundaydı çünkü can güvenliği açısından ülkenin politik koşulları korkutucu düzeyde sertleşmeğe başlamıştı.
İspanya, 1936 yılının yaz aylarında ülkeyi ortasından bölecek çok kanlı bir içsavaşın eşiğine gelmişti. Milliyetçi General Franco taraftarı faşistlerin giriştiği suikastlar, halk misillemeleri, grevler, kilise yakmalar, sağcı muhalefet liderinin polislerce vurulması, ülkedeki gerilimi günden güne arttırmaktaydı. Cinayetler yaygınlaşmaya başlamıştı.

Küçük Federico 6 yaşında, 1904.

İspanyol şiirinin en çok tanınan ve sevilen şairi Federico Garcia Lorca, kendini ömrü boyunca politikaya hiçbir zaman yakın hissetmemişti. Siyasal sınırlara inanmadığını söylüyor, tehlikeli bir milliyetçi akımın yaygınlaştığı o yıllarda dahi melezliğini kimseden saklamıyordu. Simsiyah saçları, koyu renk teni vardı. “Ben bir şairim” diyordu. “İspanya’yı eserlerimde dile getiririm, onu iliklerimde duyarım, ama bunun dışında hiçbir bağnazlığım yoktur”.

Oysa gün, bağnaz milliyetçilerin günüydü. Faşist iktidarlar şairleri sevmez. Lorca gibi çağdaş değerlere inanan, yoksul halkın yanında olan, hayatın güzelliğini “zeytin dallarını kıpırdatan rüzgârın sesinde bulan” şairlere İspanya’da artık yer yoktu.

1898’de Granada yakınlarında Fuento Vaqueros’ta toprak sahibi bir baba ile öğretmen bir anneden doğan Federico, çocukluğunu Granada’da geçirmişti. Henüz on sekiz yaşındayken ilk şiirlerini yazmaya başlayan genç adam için Guadalquivir nehri yakınlarındaki binlerce zeytin ağacı ile çevrili, bir yanı verimli, diğer yanı kıraç topraklarla kaplı Granada dünyanın en güzel yeriydi. Yirmi yaşındayken Impresiones y Paisajes (İzlenimler ve Görünümler) adlı kitabı yayımlandı. Hukuk okumak için gittiği Madrid’te ülkenin önde gelen sanatçılarıyla dostluklar kurdu. Luis Bunuel, Salvador Dali, Jorge Guillen, Rafael Alberti, Juan R. Jimenez gibi önemli kişilerle tanıştı, onlara şiirlerini okudu. Henüz yirmi iki yaşındayken yazdığı oyunlar artık bütün ülkede sahnelenmeye başlamıştı. Onu dünya çapında üne kavuşturacak olan Canciones’in (Türküler) ilk bölümünü yazmaya başladı.

Yıllar sonra onu cellâdının elinden kurtarmak için son ana kadar çırpınacak olan, İspanyol müziğinin büyük ustası Manuel de Falla’yla dost oldu. O yıllarda Madrid Hukuk Fakültesi’nden mezun olmuş, Canciones’i bitirmiş, Romancero Gitano’yu (Çingene Türküleri) yazmaya başlamıştı.

Federico Garcia Lorca, 1926.

1932’de dostu Eduardo Ugarte ile birlikte gezici bir halk tiyatrosu olan La Barraca’yı kurdu. Devrimci, sol eğilimli bir anlayışla büyük İspanyol klâsiklerinden oyunlar sahneye koydular. Tiyatronun toplumsal eşitsizliğe karşı direnen halkın eğitimi için bir araç olduğuna inanıyor, “Hep yoksullardan yana oldum, hep öyle kalacağım” diyordu.

Durup dinlenmeden yazdı. Kısa ömrüne sayısız şiir, başta Bodas de sangre (Kanlı Düğün), La casa de Bernarda Alba (Bernarda Alba’nın Evi) ve Yerma olmak üzere “ülkesinin doğasını, sıcakkanlı insanlarının acımasız, sert törelerini anlattığı” on dört tiyatro oyunu sığdırdı. 1933’te yazdığı Kanlı Düğün ona dünyaca tanınmışlık kazandırdı. Artık Amerika, İngiltere, Fransa, Arjantin, Uruguay, Brezilya, Mexico, Küba’ya yaptığı yolculuklarda oyunlarını sergiliyor, şiir üzerine konferanslar veriyor, bütün dünya onu alkışlıyordu.

Ülkesinde siyasal koşulların çok sertleştiği 1934’te İspanya’ya döndü. Hükümet iki kara yıl anlamına gelen ve “buonio negro” denen süre içinde işbaşında kalacak sağcı bir koalisyonla devrilmiş, maden işçilerinin ayaklanması silâh gücüyle bastırılmıştı. O yıl Madrid’e yerleşen Şilili büyük şair Pablo Neruda ile tanıştı, yakın dost oldu.

1934 yazında büyük bir acı yaşadı, Manzanares arenasındaki bir boğa güreşinde çok yakın dostu torero Ignacio Sanches Mejias’ı kaybetti. Dostunun ölümünden sonra ünlü ağıtı Llanto por Ignacio Sanchez Mejias’ı yazdı:

Çıkmamıştır Sevilla’da Tek bir prens o ayarda,
Kılıcına denk bir kılıç,
Öyle sağlam yürek ya da.
Onun akıl almaz gülü
Bir aslanlar ırmağıysa
Mermer bir beden demeli
O hesaplı sakınmaya.
Endülüslü Roma hali
Altın bir süstü o başa,
Gülümseyişini saran
Sümbül incelik ve zekâ.
Ne toreroydu alanda!…

Ev arkadaşı Dali Salvador Dali, şairin en yakın arkadaşlarından biriydi. Bir dönem aynı evi paylaşmışlardı, 1925.

1935’in Şubat ayında bir gazeteciye Intraduccion al Muerte’yi (Ölüme Önsöz) yazmayı plânladığını söylediğinde ölümün ona yaklaşmakta olduğunu hissediyor muydu, bilinmez. Başka bir gazeteciyle son konuşmasında “Herkesin kardeşiyim ben” diyordu. “Saçma sapan, milliyetçi bir fikir uğruna kendini harcayan adamdan tiksinirim”.

1936’nın bir Temmuz günü yakın dostu, Şili’nin Madrid Büyükelçisi Carlos Morla, Frankist ayaklanmanın başlamasından birkaç gün önce, Lorca’ya Madrid’de daha güvende olacağını, şehirden ayrılmaması gerektiğini söyler. Oysa genç adam ailesinin yaşadığı şehirde kendini daha güvende hissedeceğine inanmaktadır. Granada’ya giden gece treninde yer ayırtmıştır.

Trende onu tatsız bir sürpriz beklemektedir. Kaderin tuhaf bir rastlantısıyla -belki de oyunlarındaki trajik kahramanlarının alınyazılarına benzer bir önseziyle- onu tutuklayacak Ruiz Alonso’yla aynı yataklı vagonda seyahat etmektedir. Tren gece karanlığında Madrid’den Granada’ya doğru Kastilya düzlüklerinde yol alırken, cellat ile kurban komşu kompartmanlarda uyamaktadırlar.

Sergilenmeye değer pasaport 1929-30 yıllarında Columbia Üniversitesi’nde eğitim gören Lorca’nın ABD’ye gitmek için 1929’da aldığı pasaport. New York Halk Kütüphanesi’nde 2013’te açılan “Poet in New York” isimli sergiden.

Ruiz Alonso tutucu Katolik partisi milletvekillerinden olup parlamentodaki sandalyesini kaybettiği için memleketine dönmektedir. Alonso, Lorca’nın hemşehrisidir. Onu peronda gören Lorca’nın canının sıkıldığını anlatır sonraları dostu Rafael M. Nadal. Lorca, Alonso’nun arkasından “Kertenkele, kertenkele” diye bağırır. Endülüs inancına göre bir yılan görüldüğünde, yılanın ezeli düşmanı kertenkeleyi yardıma çağırmak adettir.

18 Temmuz’da Fas ve Kanarya adalarındaki İspanyol garnizonları Madrid’deki Cumhuriyetçi yönetime karşı ayaklanırlar. Ülkeyi 1975’teki ölümüne dek 39 yıl boyunca inim inim inleterek yönetecek olan General Franco, 19 Temmuz 1936’da milliyetçi isyancıların başına geçer.

Lorca’nın ölüme yolculuğu artık başlamıştır.

20 Temmuz’da Franco’nun dostu General Campins, Granada’nın büyük bir kısmını ele geçirir. Asiler şehrin ünlü mahallesi Albaîsin’deki direnişi bastırırlar. Yüzlerce suçsuz insan “Kara Müfrezeler” adını taşıyan sivil milisler tarafından katledilir. General Valdes şehre vali olarak yerleşir. Falanjistler (faşist eğilimli askeri yönetim taraflıları) “şüphelileri” temizleyecek bir örgüt kurar.

O Temmuz ayında ölüm Granada’da kol gezmekte, Lorca’ya her gün biraz daha yaklaşmaktadır. Lorca kendini daha güvende hissetmek için kentin biraz dışındaki Huerta de San Vicente’ye yerleşir. Bir-iki gün içinde iki silahlı adam gelir, onu orada bulur, bir yere kıpırdamamasını söyler. Bunu bir tehdit mektubu izler. Orası da artık güvenli değildir. Karşıt görüşte olmasına rağmen, eski dostu olan Falanjist Parti üyesi Luis Rosales ve kardeşlerinin evine sığınır. Ama o iki adam üç-beş gün içinde gelir, onu orada da bulur.

Soldan sağa: Salvador Dali, Moreno Villa, Luis Bunuel, Lorca, José Antonio Rubio, Mayıs 1926.
Efsane dostlar efsane dostluklar Soldan sağa: (Ayaktakiler) Rafael Alberti, Luis Bunuel, Federico Garcia Lorca. (Oturanlar) Eduardo Ugarte, José Diaz, Maria Theresa Léon ve gazeteci arkadaşları Gonzalez.

17 Ağustos’ta yakalanır, hapse atılır. Federico’nun hapiste olduğunu öğrenen dostu Luis Rosales, şehrin valisi Valdes’e koşar, Lorca’nın serbest bırakılması için yalvarır. Vali ona arkadaşı için kaygılanacak bir şey olmadığını söyler, yollar. Oysa o sırada Federico koridorun sonundaki hücrede tutukludur.

Ayaklanma başladığından beri evinde saklanmakta olan Manuel de Falla da, dostunun tutuklandığını öğrenince her türlü tehlikeyi göze alarak valiliğe çıkar ama artık çok geçtir, gözleri yaşlı evine döner.

Ölüm kamyonu şafak sökerken yola çıkmıştır. Federico ile birlikte 30-35 kurban vardır. Kamyon Sierra yamacındaki Viznar’a gelir. Ortalık çepçevre mahpus barakalarıyla doludur. Sonra Fuento yolunu izleyerek Alcafar’a ulaşır. Tutuklular indirilir ve dağın üstünde bir çukur kenarına kurulmuş tabyaya götürülür. Federico ilk bir-iki kurşunla devrilecektir.

İki dev şair aynı karede Lorca (soldan üçüncü), Pablo Neruda (sol başta) ve diğer arkadaşlarıyla birlikte Buenos Aires’te bir partide, 1934.

Ölürsem bir gün beni gitarımla gömün altına kumun.
Ölürsem bir gün gömün beni portakal ve nanelerin içine.
diye vasiyet etmiştir bir şiirinde. Cesedi 20 Ağustos’ta Viznar-Alcafar yolu üzerinde bulunur.
İspanyol şair Antonio Machado, Lorca’nın ölümünü dizelerinde şöyle anlatır: Tüfekler arasında yürürken görüldü o,
Uzun bir sokaktan Çıktı soğuk kıra,
Gün doğarken daha Şafakta, yıldızların altında
Öldürdüler Federico’yu
Cellâtların mangası
Bakamıyordu yüzüne
Kapadılar hepsi gözlerini.
Dua ettiler: Tanrı bile kurtarmayacak seni!
Düşüp öldü Federico
-Alnında kan, kurşun barsaklarında-
Cinayet Gırnata’da işlendi.
Biliyorsunuz, -zavallı Gırnata’da-
Onun Gırnatası’nda.

Granada’da o yaz “şüpheli” bulunan köylü, kentli, okuryazar olmak üzere 15.000 kişi kurşuna dizildi. İspanyol şiirinin en çok sevilen şairinin neden öldürüldüğü kesin olarak bilinmiyor.
Ölüm tutanağında ise şu satırlar yazılı: “Harbin tevlit ettiği bazı yaralar yüzünden vefat etmiş bulunmaktadır”

(Yazıdaki kimi bilgiler Nedim Gürsel’in Güneşte Ölüm kitabı ile çevirisini Said Maden’in yaptığı Federico Garcia Lorca ve Çingene Türküleri kitaplarından alınmıştır).