Kasım
sayımız çıktı

Sonu ibret, yolu örnek oldu

Roma’da MÖ 63’te silahlı kalkışma yoluyla devleti yıkmayı amaçlayan bir çete ortaya çıkarıldı. Komplocular suçüstü yakalanarak idam edildi, ayaklanma bastırıldı. Devlet başkanı Cicero etkili nutuklarıyla bu tertibi bozarken, girişime elebaşılık eden Catilina tarihin çöp sepetine atıldı ama aynı politik yöntemler tekerrür etmeye devam etti.

Catilina komplosu, bütün ayrıntılarıyla bilinen en eski siyasi komplodur. Aradan 2078 yıl geçmesine rağmen bu olayın bugün de bi­ze anlamlı gelmesinin nedeni, politik yöntemlerin fazla değiş­memiş olmasıdır.

Roma’da MÖ 63 yılında si­yasi mücadelenin iki tarafını birer ünlü kişi temsil ediyor­du: Bir yanda “komplocu” ve­ya “devrimci” Catilina, diğer yanda ise “düzenin sinsi ko­ruyucusu” veya “bilge devlet başkanı” Cicero vardı. Onlara verdiğimiz bu çelişkili sıfatlar, farklı bakış açılarını yansıtır.

Cicero, Catilina’ya karşı Cicero, Roma Senatosunda tarihe geçen konuşmalarından birini yapıyor ve Catilina’nın komplosunu ifşa ediyor: “Sabrımızı daha ne kadar zorlayacaksın? Bizimle alay etmeye ne kadar devam edeceksin?”. Diğer senatörler, Catilina’yı yalnız bırakmışlar… Cesare Maccari’nin 1888’de yaptığı tablo.

40’lı yaşlarındaki bu iki adam, her bakımdan birbi­rinden farklıydı. Catilina çok soylu bir aileden geliyordu; ilk atası Roma’nın kurucula­rındandı, büyük büyük babası Hannibal’a karşı savaşmış bir komutandı. Cicero ise Arpi­num kentinde doğmuş, genç bir göçmen olarak Roma’da yükselmişti. Catilina iyi bir as­kerdi, Cicero askerlikten anla­mazdı, şöhretini hitabet yete­neği ve avukatlık deneyimine borçluydu. Catilina skandalla­rı mıknatıs gibi çekerdi, Fabia adlı bir Vesta rahibesiyle iliş­ki kurduğu için dava edilmiş, mahkemede aklanmıştı. İkinci veya üçüncü karısı güzel Au­relia Orestilla’yı evliliğe ikna edebilmek için, ilk eşinden olan oğlunu öldürdüğü söyle­niyordu. Buna karşılık Cicero, karısı Terentia ile mutlu değil­se bile sakin bir evlilik süren ciddi bir aile babasıydı.

Komplonun ortaya çıkışı Solda bir kadın, komployu haber veren imzasız mektubu okuyan Crassus’un omzunun üzerinden bakıyor; sağda Cicero oturuyor, ortada Marcellus ve Metellus, Cicero’yu dinliyorlar. Jean-François Janinet’nin gravürü, 1792, British Museum.

MÖ 63’de Cicero, Ro­ma’nın iki konsülünden biri olarak siyasal yaşamın zirve­sine ulaşmıştı. Catilina ise bir sonraki yılın konsüllerinden biri olmak için girdiği seçimi kaybetmişti. Bu Catilina’nın arka arkaya kaybettiği ikinci seçimdi, bir daha şansı olma­yacağını biliyordu. Çünkü se­çim kampanyası, o zamanlar da çok pahalı bir işti. Seçmen­lere bol bol hediye dağıtmanız beklenirdi; ama ödül yüksek­ti. Bir kere konsül olduktan sonra, ertesi yıl bir eyalete va­li olarak atanırdınız. Gitti­ğiniz eyaletten, Romalıların dalga geçtiği gibi, üç servetle dönmeniz beklenirdi: Biri se­çim harcamaları için aldığınız borçları kapatmak için, ikin­cisi valiliğiniz bittikten sonra açılacak yolsuzluk davasın­da jüriye rüşvet vermek için, üçüncüsü de kendiniz için…

İki seçim kaybetmek Cati­lina’nın mali durumu üzerinde feci bir etkiye yol açmış olma­lıydı. En azından düşmanla­rı böyle söylüyor, hatta bütün özgür yurttaşların borçlarını silmeyi öngören radikal siyasi programını da buna bağlıyordu.

Burada durarak olayın ar­ka planına göz atmakta yarar var. Roma Cumhuriyeti’nin bu son yüzyılı (MÖ 1. yüzyıl), bir bunalım ve savaş dönemiydi. Küçük kent devleti, bütün Ak­deniz bölgesine hükmeden bir süper güce dönüşmüştü. Ama eski sistemini korumaya çalı­şıyordu. Bu sistem, hiçbir li­derin aşırı güçlenmemesi, her politikacının birbirini denet­leyip yolunu kesmesi üzeri­ne kuruluydu. Devlet başkanı (konsül) bile bir değil, iki ki­şiydi ve her yıl değişiyordu.

Buna karşılık toplum bü­yük bir çalkantı içindeydi. Bu yüzyıl içinde Roma önce diğer İtalyan kentleriyle uzun bir savaşa girişmiş, ardından Sparta­cus ayaklanması olmuş, Sulla dik­tatörlüğü gelip geçmişti. Sulla sayısız insanı idam ettirip ma­lına el koymuş, terhis ettiği as­kerlerine İtalya’da topraklar dağıtmıştı. Ama bu uygulamaların meşruiyeti tartışmalıydı. Sul­la’nın eski askerlerinin, bu çift­likler üzerindeki hakları kesin olmadığından toprak fiyatları düşmüştü; Sulla’nın mülkle­rine el koyduğu aileler ise se­fil vaziyetteydi. Herkes borç içinde yüzüyordu, borç faizleri yüzde 40’ları bulmuştu.

İşte bu ortamda, iki siya­sal akım çarpışmaktaydı. Bir yanda optimates, yani düzenin devam etmesini isteyen mu­hafazakâr seçkinler, “Beyaz Romalılar” vardı. Diğer akımı ise populares, yani sistemde köklü değişiklikler yapmak is­teyen “halkçılar” temsil edi­yordu. Bu akımlardan birine dahil olmak için halktan biri veya bir asil olmak gerekmi­yordu. İkisi de soylu aileler­den gelen Caesar ve Cati­lina birer popularis; buna karşılık taşralı sıradan bir ailenin çocuğu Cice­ro bir optimas’dı. Cicero konsül olmasını muha­fazakâr senatörlere borç­luydu, bu seçkinler, homo novus (yeni adam, sonradan görme) olarak hor gördükleri Cicero’yu kendi davalarını sa­vunması karşılığında istemeye istemeye desteklemişlerdi.

Kanlı yemin Dokuz kişi bir kaba kanlarını akıtarak komplo için yemin ediyor. Francesco Rainaldi’nin gravürü, 1798.

Catilina’nın borçların si­linmesi önerisi, seçilememe­sine rağmen Roma’yı karıştır­mış ve senatörlerden çoğu­nu dehşete düşürmüştü. MÖ 63’ün yazında, bütün İtalya kaynıyordu. Sulla’nın eski as­kerlerinden Manlius, Etruria bölgesinde ayaklanmak için asker toplamaya başlamıştı. Ancak Roma’da işlerin karış­ması Ekim ayını buldu.

20 Ekim’de, on yıl önce Spartacus ayaklanmasını bas­tırarak şöhrete kavuşmuş olan senatör Crassus’un evine bir tomar mektup geldi. Bu imza­sız mektuplar bazı senatörlere hitaben yazılmıştı: 27 Ekim’de şehirde Catilina önderliğinde isyan başlayacağı, önde gelen­lerin öldürüleceği belirtiliyor­du. Crassus hemen mektupla­rı alıp konsül Cicero’ya teslim etti. Mektupların komplocu­lardan biri tarafından gizli bi­rer uyarı olarak gönderildiği­ni iddia eden Cicero, hemen senatoyu topladı; Manlius’un Etruria’da asker toplamasıy­la bu olay arasında bir bağlantı olduğunu, Catilina taraftarları­nın şehri yakacağını öne sürdü. Dehşete kapılan senato, hemen senatus consultum ultimum yani bir çeşit olağanüstü hal veya anti-terör yasası ilan etti. Cicero konsül olarak korkunç komployu bastırmakla görev­lendirildi. Derhal isyan bölge­lerine askerler yollandı, muh­birlere ödül vaad edildi.

Bundan sonraki hikaye için sözü Sallustius’a bıraka­lım. Sallustius bu olaylar oldu­ğunda 17 yaşındaydı; Catilina Komplosu adlı kitabını yıllar sonra yazacaktı. Ona göre, 6 Kasım akşamı komplocular içlerinden birinin evinde top­landılar. Catilina’nın şehirden ayrılarak Etruria’daki asiler­le buluşmasına, Capua’daki gladyatörlerin de isyana çağı­rılmasına karar verildi. Ayrı­ca ertesi sabah iki komplocu Cicero’nun evine gidecek, onu selamlar gibi yapıp öldürecekti. Ne var ki bu noktada işe kadın parmağı karıştı. Komplocular­dan Curius’un Fulvia adındaki aristokrat sevgilisi, Cicero’nun karısı Terentia’ya gizlice haber yollayarak neler planlandığını bildirdi. Bu sayede Cicero sui­kastten kurtuldu.

8 Kasım’da işler patlama noktasındaydı. Cicero senato­yu Jupiter Tapınağı’nda top­ladığında, Catilina da sanki hiçbir şey olmamış gibi gelip oturdu. Diğer senatörler on­dan uzağa kaçıştı. Cicero aya­ğa kalkarak doğrudan Cati­lina’ya seslendi, “Sabrımızı daha ne kadar zorlayacaksın? Bizimle alay etmeye ne kadar devam edeceksin?” diye baş­ladı; herkesin komplodan ha­berdar olduğunu, artık değil senatoda, kentte bile yatacak yeri olmadığını söyleyerek Ro­ma’dan çıkıp gitmesini istedi. Catilina cevap vermeye çalış­tı; kendisinin asil, Cicero’nun ise sıradan bir homo novus ol­duğundan dem vurdu. (Daha anlamlı bir şeyler daha söy­lediyse bile, onları kaydeden olmadı.) Bu arada senatörler ayağa fırlayarak ona “Hostis (Düşman)! Vatan haini!” diye bağırmaya başlamıştı. Catili­na’ya oradan ayrılıp sürgüne gitmekten başka çare kalma­mıştı. Bazı çeteciler onunla birlikte şehirden ayrılırken, diğerleri Roma’da kaldı.

Ancak Cicero, Catilina’nın asıl kitleler üzerindeki etkisini yok etmek gerektiğini bildiğin­den, ertesi gün halkın karşısına çıkarak bir nutuk daha attı: Ca­tilina’nın Roma’yı terk etmesi büyük bir zaferdi, herşey kon-trol altındaydı, sıradan halkın zaten komplocularla bir ilgisi yoktu. Halkın asıl yandaşı Ca­tilina değil, Cicero’ydu. Hatta halkı bu komplodan korumak için, bazı soylularla arayı aç­mayı bile göze almıştı.

Seçim yardımı! Catilina’nın MÖ 63’de konsüllük seçimi kampanyası için yaptırdığı kap. Bu kaplara içecek veya yiyecek konularak seçmenlere dağıtılırdı.

Bu noktada işe bir de ya­bancı parmağının karışma­sı şaşırtıcı değil. Tam o sırada, bugünkü Fransa’nın güneyin­de yaşayan Allobroges adlı bir Galyalı kabile, Romalı vali­nin baskısından şikayet etmek üzere Roma’ya bir delegasyon yollamıştı. Catilina’nın yakın adamlarından senatör Lentu­lus Sura, bu elçilerle ilişkiye geçerek onları da ayaklanmaya çağırdı. Hatta ülkelerine dön­düklerinde şeflerine iletmek üzere ellerine mektuplar ver­di. Ama Galyalılar, Catilina’nın durumunun pek parlak görün­mediğini, mektupları Cicero’ya vermenin daha zekice bir siya­si hamle olacağını akıl ettiler.

Catilina’nın dış güçler­le işbirliğine bile hazır olduğu ortaya çıkmıştı artık. Cicero, ihanetin belgesi olan mektup­lar eline geçer geçmez, şehir­deki komplocuların tutuklan­masını emretti. Bunlardan Cethegus’un evine yapılan baskında bir silah deposu or­taya çıkarıldı.

Önde gelen beş komplocu, 5 Aralık’ta Concordia Tapına­ğında yapılan senato toplantı­sının tek gündem maddesiy­di. Kendisi de Catilina gibi bir popularis olan Julius Caesar, komplocular idam edilirse halkın tepki göstereceğini id­dia etti. Acele karar verilme­meli, tutuklular müebbed hap­se mahkum edilmeliydi. An­cak Cicero ve yandaşları, eğer iş mahkemeye kalırsa, beş komplocunun kurtulma şansı­nın yüksek olduğunun farkın­daydı. Caesar’dan sonra Cice­ro ve Genç Cato’nun yaptığı iki coşkulu konuşma, bu öne­rinin çöpe atılmasını sağladı. Senato, beş komplocunun ida­mına karar verdi. “Yargısız in­faz” hemen o gün gerçekleşti. Cicero daha sonra kalabalığın karşısına çıkıp kısaca “Vixere” (yaşadılar) diyerek öldükleri­ni ilan etti.

Bütün bunlar olurken Cati­lina, Etruria’daki silahlı isya­nın önderi Manlius’a katılmış, bir bakıma hakkındaki komplo iddialarının doğru olduğunu göstermişti. Pistoria yakınla­rında MÖ 62’nin ilk günlerin­de Senato’nun ordusuyla karşı karşıya geldiğinde yaklaşık 3 bin kişilik bir gücü vardı. Ön saflarda çarpışarak büyük bir cesaret gösterdi, ölüsü bulun­duğunda, bütün yaralarını ön­den almış olduğu görüldü.

Catilina çetesi çökmüş, Cicero kazanmış, hatta pater patriae (vatanın babası) ilan edilmişti. Ama yargısız in­faz lekesi alnına sürülmüştü. Dört yıl sonra MÖ 58’de pleb­lerin temsilcisi olan popularis politikacı Clodius, intikamı­nı aldı. Çıkarttığı yasaya göre, Roma yurttaşlarını yargılama­dan öldüren herkes “ateş ve sudan” mahrum bırakılacak­tı; bu yasa Cicero’yu sürgüne zorlamak için çıkarılmıştı. Ni­tekim Cicero, Roma’dan kaça­rak bir süreliğine Yunanistan’a gitmek zorunda kaldı.

Populares, Catilina komp­losunda muharebeyi kaybet­mişti, ancak savaşı kazanacak­lardı. Julius Caesar MÖ 49’da iktidarı ele geçirince, Cati­lina’nın programını uygula­yarak bütün borçların dörtte birini sildi. Daha önemlisi, Ci­cero’nun o kadar savunmaya çalıştığı eski cumhuriyeti çöp sepetine atarak imparatorluğa giden yolu açtı.

BİTMEYEN TARTIŞMA

Darbeci miydiler yoksa devrimci mi?

Norveçli yazar Ibsen, 1850’de yazdığı ilk tiyatro oyunu Catilina’nın önsözünde şöyle diyordu: “Tarihte Catilina kadar bütün şöhreti düşmanlarının elinde olan bir başka kişi yoktur”. Ibsen haklıydı. Catilina komplosu hakkında bildiğimiz herşey, ona ve temsil ettiklerine düşman olan Cicero ve Sallustius’un kalemin­den çıkmaydı. Sonraki tarihçiler de Catilina’yı “kötü adam” olarak çizmeyi sürdürdü.

19. yüzyılda, hikayenin tam tersi olabileceğini düşünen­ler ortaya çıktı. Belki Catilina suçsuzdu. Belki bütün komplo, Cicero’nun uydurmasından iba­retti. Catilina’nın elinden çıktığı iddia edilen tek satırlar, Roma’yı terkederken arkadaşı Catulus’a yolladığı, onun da Senatoda oku­duğu bir mektuptan alınmaydı: “Hakaretlere ve haksızlıklara uğ­radım; öyle ki daha önce de sık sık yaptığımı yapıyorum, hiçbir şeyi olmayanların davasını üstleniyo­rum. Borçlarımı ödeyemediğim için değil; hak etmeyen insanlar şan şöhrete kavuşurken, beni dayanaksız suçlamalarla toplum dışına attıkları için. İtibarımdan geriye kalanı korumak üzere harekete geçiyorum”.

Roma’dan Londra’ya Catilina komplosu tarih boyunca siyasi mücadelelere ilham verdi. 1850’lerde yayımlanan karikatürde, İngiliz Avam Kamarası’nda Cicero kılığındaki bir milletvekili, Catilina kılığındaki bir başka milletvekilini sıkıştırıyor. John Leech’in yaptığı karikatür, “Roma’nın Komik Tarihi” kitabında yer alıyordu (1851).

CICERO’NUN ÖLÜMSÜZ PROTESTOSU

‘Sabrımızı nereye kadar zorlayacaksın Catilina?’

Cicero, komployla ilgili olarak attığı dört nutkun elden ele dolaşmasını ve günümüze ulaşmasını sağladı. Bunlardan birincisi, “Quousque tandem abutere, Catilina, patientia nost­ra” yani “Sabrımızı daha nereye kadar zorlayacaksın Catilina?” diye başlıyordu. Bu cümle gü­nümüzde de yaşıyor. Elbette bir fark var. Bunları söylerken Cicero otoriteyi ve devleti temsil edi­yordu; sonraki protestocular ise bu sözleri otoriteye karşı bir silah olarak kullandı. Amerikalı femi­nist Camille Paglia, bir entelektü­el tartışmada, Catilina’nın adını Michel Foucault ile değiştirirken, İspanyol El País gazetesi 1999’da başyazısına “Daha nereye kadar, Aznar…” başlığını atarak dö­nemin başbakanını eleştirirken, Brezilyalı öğrenciler, Catilina yerine kendi YÖK’lerine olan öfkelerini ifade ederken hep Ci­cero’nun sözlerinden yararlandı. Günümüzde de internette ABD Başkanı Obama’dan başlayarak aynı sözlerle protesto edilmeyen politikacı yok gibi.

‘Cicero’nun pankartı’ Fidesz partisinin anayasayı değiştirme hazırlıklarını protesto edenler, Cicero’nun tarihe geçen sözlerini pankartlarına taşımışlar. Budapeşte, 2012.