Politikanın vahşi iklimi büyük denizci Pîrî Reis’i başından etti (1554). Takiyyüddin Râsıd’ın gözbebeği rasathanesi ise yerle yeksan edildi (1580). Hezarfen Ahmed’in uçuşu da (1632) 4. Murad tarafından tehlikeli bulunacak, kendisi Cezayir’e sürülecekti. Bu toprakların siyaseti, yetenekli ve sıradışı insanları nasıl devredışı bırakmıştı?
Tophane sırtlarından gökyüzüne uzanan görkemli gözlemevi, 22 Ocak 1580’de, Boğaz cihetindeki kadırgalardan Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa tarafından top mermileriyle dövülüyor; Takiyyüddin Râsıd, evladı yerine koyduğu kuleyle birlikte içindeki onlarca icadın tarumar edilişini kimbilir hangi tepeden içi sızlayarak seyrediyordu. Hâmisi Hoca Sâdeddin Efendi, dostunun canını kollamak için onu çekip bir yerlere saklamıştı. İnsanlar ise, “davet ettiği felaketler” yüzünden Râsıd’a kin güdüyordu. Kendi köşesinde 5 yıl daha yaşadı âlim; sonra cevherini yitiren bir yıldız gibi karanlıkta sönüp gitti.
Takiyyüddin Râsıd 1526’da Şam’da yaşayan eğitimli bir Türk ailesinin çocuğu olarak doğdu. Ulu atası Mengü Bars, Selahaddin Eyyubi’nin Lazkiye komutanıydı. 1550’lerde İstanbul’a göçettiler. Şeyhülislam Ebussuud Efendi’den dersler aldı. Edirnekapı Medresesi’nde müderrislik ve bir süre Kahire’de kadılık yaptı. Burada daha önce Uluğ Bey’in Semerkant Rasathanesi’nde çalışmış olan Kutbüddin Efendi ile tanıştı; verdiği kitapların tesiriyle astronomiye yöneldi. 1570’te İstanbul’a dönüp Galata Kulesi’nde gözlem çalışmalarına başladı. Ertesi yıl 2. Selim’in müneccimbaşısı oldu. O dönemde astroloji (yıldız falı) ile astronomi (gökbilimi) içiçe geçmişti. Padişahlar müneccimbaşılardan savaş ve önemli tayinler gibi hususlarda uğurlu tarihleri belirlemelerini ve bazen de gökyüzündeki alametleri okuyup bilinmezi öngörmelerini bekliyordu.
1574’te 2. Selim’in ölmesi ve 3. Murad’ın tahta çıkmasıyla yeni hükümdarın Manisa’daki hocası Sâdeddin Efendi, devlet idaresinde sözügeçer biri konumuna yükseldi. Takiyyüddin’in çalışmaları bu âlimin dikkatini çekiyordu. Sâdeddin Efendi zaman zaman rekabet etseler de yılların tecrübeli sadrazamı Sokullu Mehmed Paşa ile Takiyyüddin’in yetenekleri konusunda hemfikir oldu. Beraberce âlimi padişaha takdim ettiler; çalışmaları için ihtiyaç duyduğu rasathanenin devlet tarafından inşaı ve âlime maaş bağlanması, asistanlar tayini konusunu açtılar.
Osmanlılar’ı mağlup eden Timur’un torunu Uluğ Bey büyük bir gökbilimci-âlim olarak adını tarihe yazdırmış, çağına damga vuran bir zîc (yıldız cetveli) hazırlamıştı. Şimdi de Osmanlı sultanı Timurlular’dan büyük olduğunu ispat etmeli, eskiyen bu zîci yeni gözlemlere göre yeniletmeliydi. Padişah bu fikri beğendi, 1577’de içinde konaklama alanları, gözlem kuyusu, alet-edevat ve kütüphane barındıran bir kule dikildi. Takiyyüddin buradaki çalışmalarında yıldızların yerini daha isabetli gösteren bir cetvel hazırladı; dakika ve saniyeleri gösterebilen mekanik saatler icat etti; Galileo’nun 1609’da gökyüzü gözlemlerinde kullanmasından önce daha basit (gemilerin yelkenlerini uzaktan görebildiğini yazdığı) bir billur/ mercek üretti. Ay’ın, Dünya’nın ve diğer gezegenlerin hareketlerindeki düzensizlikleri günümüzde bilinen değerlere yakın biçimde hesapladı. Bu çalışmaları için maaşı yetmediğinde, Mısır’daki taşınmazlarını sattı.
Takiyyüddin’in parlayan yıldızı, 1577’nin Kasım ayında dev bir kuyrukluyıldızın İstanbul semalarında belirmesiyle gölgelendi. 3. Murad batıl itikatlara eğilimliydi; yıldızın manasını sordu. Takiyyüddin astrolojiye karşıt olan astronomlar arasında mıydı bilinmez, belki de zaruretten bir cevap verdi: Kuyrukluyıldız, İran’a Safevîler üzerine yapılacak seferin zaferle neticeleneceğinin işaretiydi. Bu cevapla padişahı başından savdığını sandı. Yine 1577’de payitahtta patlak veren veba, Kanunî’nin kızı Mihrimah Sultan, Kaptanıderya Piyale Paşa ve Şeyhülislam Hamid’in canına mâlolunca halk ve saray huzursuzluğa kapıldı. Artan enflasyon ve yaklaşan hicri binyıl, kıyamet beklentilerini körükledi. Bir günah keçisi, bir kurban lazımdı.
1578’de İran’daki taht mücadelelerinin yarattığı fırsat, Sokullu’nun muhalefetine rağmen Lala Mustafa Paşa gibi fatih vezirlerce değerlendirilmek istendi; ancak İran seferinden çabuk ve kesin bir zafer çıkmadı. Gözler Takiyyüddin’in Tophane’de yükselen rasathanesine çevrildi. O meşum kuyrukluyıldız görüleli beri hiçbir şey yolunda gitmemişti. Belki de onu İstanbul semalarını, gökyüzünü seyredip duran Takiyyüddin davet etmişti! Üstelik bu rasathanede sonradan dine girmiş “dönmeler” de çalışmaktaydı!
Ölen Hamid Efendi’nin yerine şeyhülislamlığa getirilen Edirneli Şeyhülislam Kadızade Ahmed Efendi, daha evvel Rumeli kazaskerliğinden azledilmesine sebep olan Sokullu Mehmed Paşa’ya garaz bağlamıştı. Laf taşıyanlar paşa ile aralarını açmış, Boşnak Sokullu Mehmed Paşa’nın akrabalarını çeşitli mevkilere getirmesinin yarattığı “devşirme nefreti”ne gizliden gizliye Kadızade de kapılmıştı. Yaşlı veziriazam, Sultan 3. Murad üzerindeki eski nüfuzuna sahip değildi; yorgundu ve muhalifleri savaşlarda önemli başarılar elde etmiş parlak isimlerdi. Paşa, 1579 Ekim’inin 12. günü, ikindi divanına dert anlatmaya gelen bir derviş tarafından yüreğine saplanan hançerle can verdi. Derviş güya yıllar önce idam edilen şeyhi Hamza Bâlî’nin intikamını almıştı ama, bu ani ölüm daha çok Sokullu karşıtı olanlara yaramıştı.
Paşa ölünce Hoca Sâdeddin’in de talebesi 3. Murad üzerindeki etkisi sarsıldı. Bir sonraki sarsıntı, ahali arasında “uğursuzluk mıknatısı” olarak görülen rasathaneyi bulacaktı. 1580’de Şeyhülislam Kadızade, Sokullu’nun adamlarına yönelik tasfiye planını devam ettirerek rasathaneyi hedef alan bir rapor yazdı. Kadı ve şair Ataî’nin 1634’te tamamladığı Zeyl-i Şekâik’te ballandırarak aktardığı raporda şöyle deniyordu: “Rasat işi uğursuzdur, feleğin sır perdelerini aralayıp gizleri öğrenmeye çalışmak küstah bir cüret olup akıbeti tehlikeye düşürdüğü malumdur. Buna girişen ülkeler zelzeleler ile harap olur.” Şeyhülislam Kadızade, Uluğ Bey’in rasat merakının onun oğlu tarafından öldürülmesiyle sonuçlanan kargaşalık günlerine sebep olduğunu söylüyordu (Ayrıca onun rasat işini meleklerin bacaklarını dikizlemek olarak tanımladığı da söylenir. Elbette o bunların dinde yer almadığını bilecek kadar kitabi tedrisattan geçmişti, Takiyyüddin gibi o da Ebussuud’un öğrencisiydi). Kadızade ayrıca Kur’an’ın ezberlenmesinden ibaret darülkurra medreseleri kurmuş ve raksın helal mi haram mı olduğunu tartışan eserler yazmıştı. Rasathane onun dünya görüşüne aykırıydı belki ama, esas olarak siyasi ikbal ve intikam arzularının hedefindeydi. Hamisiz kalan padişahın hocası Sâdeddin’e ve birkaç yıldır süregelen belaları bahane ederek onun himayesindeki Takiyyüddin’e saldırma vaktiydi. Dedesinden beri devlet üzerinde sürekli uzayan bir muktedir gölgeye sahip Sokullu’dan sıkılan Sultan 3. Murad, bu yeni dönemde, şeyhülislamın sözlerine kulak verdi: 22 Ocak 1580 tarihli hatt-ı hümayunuyla Kaptanıderya Kılıç Ali Paşa’ya Tophane kıyılarından rasathaneyi topa tutmasını buyurdu. İçindeki icatlarla birlikte yıkılan binanın enkazı, çevresindeki gözlem kuyularına dolduruldu; nice göz nurları tarihin derinliklerine gömüldü gitti.
Takiyyüddin Râsıd, Galileo’dan (öl. 1642) önce teleskop benzeri bir alet kullanan Danimarkalı astronom Tycho Brahe’den (öl. 1601) bile önce bir gözlemevi için mekanik-dakik saatler yapmıştı. Flaman matematikçi Simon Stevin’den (öl. 1620) önce Doğu’da ondalık kesirlerin bilindiğini ortaya koymuştu.
Rasathane sonuçta sadece üç yıl yaşayabildi. Brahe’nin “Gökyüzü Şatosu Uranibourg”, İstanbul’daki rasathaneden 1 yıl sonra kurulacak ama çeyrek asır hizmet verecekti. Bu sayede Kepler gibi astronomi yasaları (eliptik gezegen yörüngeleri yasası) üreten bir dehanın yolu açılmıştı. Takiyyüddin Rasathanesi’ni topa tutan güllelerin bu topraklarda baş verecek ne gibi tohumları daha toprağa ermeden iğdiş ettiğini tahayyül etmek bir hayli zor ve can acıtıcı.