Kasım
sayımız çıktı

Tarihe bakışımız da tuttuğumuz takıma göre!

Ülkemizdeki en “gelişkin” iki alan, bilindiği gibi siyaset ve spor! Bir süredir Türk futbol kamuoyunda 1959’da ilan edilen Millî Lig öncesi şampiyonlukların durumu tartışılıyor. Fenerbahçe 1959 öncesi 9 şampiyonluğun sayılması için federasyona başvururken, Galatasaray buna karşı çıkıyor. Herkesin kendi işine gelen yerden tuttuğu tartışmada federasyonun ne zaman karar vereceği de belirsiz. Bizde ve dünyada eski şampiyonluklar ve bunların yayın gelirlerine etkileri…

Türkiye Süper Lig’de ya­yın gelirlerinin %37’si her takıma eşit olarak ayakbastı parası, %46’sı per­formansa göre, %6’sı ilk 6 takı­ma derece ödülü olarak dağı­tılırken; kalan %11 takımların geçmiş şampiyonluk sayıları­na göre dağıtılmakta. Son dö­nemde çıkan tartışmanın te­mel kaynaklarından da birisi de şampiyonluk sayısına göre dağıtılan işte bu %11’lik pay.

Sarı-lacivertliler ek 9 şam­piyonluk isterken, Beşiktaş’ın şampiyonluk sayısı 5, Galata­saray’ınki ise 1 değişebilir. Ay­rıca Gençlerbirliği, Ankaragü­cü, Ankara Demirspor, Eskişe­hir Demirspor ve Göztepe de yıllar sonra taçlanabilir.

Fenerbahçe’nin başvurusu kabul edilip mevcut talimat­namelerde değişiklik yapılırsa; tahminî bir hesapla Galatasa­ray’ın geliri yıllık 17.5 milyon TL, Trabzonspor’un 5.5 mil­yon TL düşecekken, Fener­bahçe’ninki 7.8 milyon TL ar­tacak.

Sağda Fenerbahçe, solda Galatasaray 28 Haziran 1922 Cuma günü Galatasaray ile Fenerbahçe arasında yapılacak maç öncesi Spor Alemi mecmuasında yer alan haber. Sayfanın sağ tarafında Fenerbahçe takımının, sol tarafta Galatasaray takımının kadrosundaki futbolcuların fotoğrafları verilmiş. Ortadaki küçük resimde ise Türk Millî Takımı’nın kıymetli bir savunma oyuncusu olan Fenerbahçeli Refik Bey’in fotoğrafı görülüyor.

Dünyada sistem nasıl işliyor?

Futbolun beşiği İngiltere’de lig 1888’de başladı. Başta da­vet usulüyle demir alan ve çift devreli lig usulüyle maçla­rın oynandığı organizasyonda 1899’dan itibaren küme düşme hayata geçirildi. 1892’de 2. Lig oluşturulurken, bugün tüm dünyanın merakla takip ettiği Premier Lig 1992’de kuruldu. Yayın gelirlerinin dağıtımında takımların geçmiş başarıları dikkate alınmıyor; o sezonun derecesi esas alınıyor; hesap­lamada maçların kaç defa can­lı yayınlandığı da bir kriter olarak karşımıza çıkıyor. Ku­lüplerin yayın gelirlerinden en çok para aldığı ülke İngiltere. 2018-19 sezonunda Liverpo­ol 152, Manchester City 151, Chelsea 146 milyon Sterlin kasasına koyarken, küme dü­şen ekipler bile yaklaşık 100 milyon Sterlin almışlardı. 1 Sterlin’in bugün 1.16 Avro ol­duğu hatırlandığında, Premier Lig’in sonuncusunun bile Av­rupa’nın birçok devinden daha çok para aldığını anımsatmalı.

Almanya’nın ulusal ligi Bundesliga 1963’te demir al­dı. Federasyon, önceki şampi­yonlukları tanırken, yıldız sis­teminde o yıllarda kazanılan tüm başarılar 1 yıldız olarak tanımlanıyor. Bundesliga’nın kuruluşu milat kabul ediliyor ve bu tarihten sonra kazanı­lan zaferler yıldızlarla ifade ediliyor: 3 şampiyonluğa 1 – 5 şampiyonluğa 2 – 10 şampi­yonluğa 3 – 20 şampiyonluğa ise 4 yıldız veriliyor. Alman­ya’da yayın gelirleri aslen son 5 sezonun başarısına göre da­ğıtılıyor. Yüzde 70’lik pay buna göre belirlenirken, son 20 yı­lın başarısı sadece yüzde 5’lik bir pay olarak kulüplere dönü­yor. 2017-18 sezonunda yayın ihalesinden Bayern Münih 98, Dortmund 88, Schalke de 80 milyon Avro elde etmişti.

İtalya’da lig 1898’de başla­dı. 1909’a kadar şampiyonlar eleme usulüyle oynanan kar­şılaşmalarla belirlenirken, o yıldan sonra lig kuruldu. Baş­ta kuzey takımları mücade­le ederken, zamanla güneyin temsilcileri de alındı. 1921-22 sezonundaki anlaşmazlık ne­deniyle iyi ayrı lig düzenle­nirken, ertesi sezon bu durum kaldırılmıştı. Federasyon 1929 öncesindeki başarıları tanır­ken, 10 lig şampiyonluğuna 1 yıldız veriyor. Yayın gelirleri dağıtılırken, kulüplere yüzde 50 eşit pay veriliyor, yüzde 15 o sezon, yüzde 10 son 5 sezon, yüzde 5 de tüm tarihteki başa­rıya göre hesaplanıyor. 2018- 19 sezonunda Juventus 85, In­ter 83, Milan ve Napoli 77 mil­yon Avro almıştı.

Spor Alemi mecmuası – 18 Temmuz 1922 “Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı’nın (Türkiye Spor Kulüpleri Birliği) nezareti altında Spor Alemi mecmuası tarafından Taksim Stadyumu’nda tertip olunan son büyük spor müsabakası münasebetiyle Fenerbahçe-Galatasaray müsabakasına başlamadan önce iki taraf kaptanları ile hakemin fotoğrafı: Sağda Fenerbahçe takımı kaptanı Zeki Bey, solda Galatasaray takımı kaptanı Necip Bey”.

Yayın gelirleri bakımından en büyük uçurum İspanya’da yaşanıyor. Barcelona ile Real Madrid pastadan ciddi bir pay alırken, diğer takımlar çok da­ha azına razı geliyor. Yıllarca kulüpler kendi başlarına tele­vizyonlarla anlaşırken, sonun­da imzalanan toplu sözleşme­ye göre yüzde 50 eşit dağıtı­lırken, kalan yüzde 50 şöyle veriliyor: Yüzde 25 son 5 yılın performansına göre belirleni­yor; diğer yüzde 25 ise popü­lerliğe göre hesaplanıyor. El Clasico’nun taraflarına aşağı yukarı ihaleden yıllık 140 mil­yon Avro düşerken, Atletico Madrid 100, Sevilla ile Athle­tic Bilbao yaklaşık 70 milyon Avro alıyor. Kulüpler arasın­daki fark her sene büyükler le­hine artıyor.

“1 sezonda 2 şampiyon olur” diyenlerin örnek gös­terdiği ülke Arjantin’de lig 1891’de başladı. Britanya’dan sonra dünyanın en erken lig şemasını oluşturan topraklar­da 1967’de iki ayrı lig oynan­maya başlıyordu: Metropolita­no ve Nacional. İki ayrı şampi­yonun çıkabildiği bu formatta, küçük takımlar büyüklerin hegemonyasını kırmayı başar­mıştı. 1985’te tek lig düzenine dönülmüş, sonra bu karardan vazgeçilmişti. 1991’de Apertu­ra ve Clausura adıyla iki lig or­ganize edildi, 2014’te ise yine tek bir lige dönüldü.

Juventus ile Inter arasında oynanan maçlara “İtalya derbisi” deniyor. İtalya tarihinin en çok şampiyonluk kazanan ekiplerinden Juventus’un 36, Inter’in ise 19 şampiyonluğu bulunuyor. Karede bunları temsilen Juventus’un üç, Inter’in formasında ise bir yıldız görülüyor.

UZMAN GÖRÜŞÜ

Baba Hakkı, Baba Gündüz veya Lefter, iyi ki bu günleri görmediler!

“Koskoca saygıdeğer tarihçiler, arşivciler, yöneticiler belirli bir noktadan sonra kendi tuttukları takımın lehinde bir toplumsal baskı yaratabilmenin peşinde koşar… Benim asıl endişem 30-40 yıl sonra torunlarımızın bu yaşananlara bakıp, “Saymasak mı acaba 2020’lerdeki şampiyonlukları” deme ihtimali.

MERT AYDIN

Rekabet vardı ama dostluk hep vardı! 28 Haziran 1922 Cuma günü Taksim’de yapılacak Galatasaray-Fenerbahçe
futbol müsabakasında oynayacak iki tarafın tehlikeli hücum oyuncuları: Sağda Fenerbahçeli Alaaddin Bey, solda Galatasaraylı Sadi Bey.

Futbolumuzda “1959 öncesi şampiyonluklar sayılsın mı sa­yılmasın mı?” tartışması, günümüz Türkiye’sinin geldiği noktayı spor açısından da gösteriyor. Futbolun kendine has dinamikleri, ülkenin değerli beyinlerini bile belirli kalıpla­rın içine sıkıştırıyor. “Benim fikrimin karşısındakiler var ya…” kendini beğenmişliği, bilimi ya da gerçeği değil, medyaya ve sosyal medyaya has şımarıklığı pompalıyor.

Taraflar, kılıçları keskinleştirmiş bekliyor. Çıkacak karara sadece kendileri lehindeyse saygı duya­caklar. Yoksa, en popüler havayı seslendirecekler: “Düşmanlarımız var”.

Tarihi hele hele futbol tarihini değerlendirmek kolay değil. Zaman zaman kaynak eksikliği, zaman zaman da varolan kaynakların tarafgirliği kafa karıştırır. Bir de üs­tüne geçmişin ve bugünün genelde çelişen değer yargıları eklenince, gözlerimize tuttuğumuz takımın gözlüğünü takıveririz.

Gazete manşetlerini hatta kulüp tarihini görmezden gelip, “önem­sizdi onlar” kabalığını yapabiliriz mesela. Yahut aynı yıl düzenlenmiş kupalardan iki şampiyonluk veri­lebileceğini savunma garabetine düşebiliriz. Kendi taraftarımız nasıl olsa sorgulamaz bunları! Bu yıldız meselesi çıktığı sırada Beşiktaş’a 59 öncesi 2 şampiyonluğun zaten verildiğini de gerçekten saymayız. İki tarafın da karşı taraftan birinin yazdığı bir yazıyı gösterip “Adamın gol diyor” demesi de işin olmazsa olmazıdır.

İşine gelen, İtalya’yı söyler eski şampiyonlukların sayılması konu­sunda. Almanya konusu ise her iki tarafın da kendine göre yorumladığı bir durumdur. Zira 1963 öncesi şampiyonluklar sayılır ancak bunlar “yıldız hesabı”na konulmaz.

Koskoca saygıdeğer tarihçiler, arşivciler, yöneticiler belirli bir noktadan sonra kendi tuttukları takımın lehinde bir toplumsal baskı yaratabilmenin peşinde koşar. İçi boş sloganlar üreten “embedded” medya mensuplarını saymıyorum bile.

Peki neden? Cevap öyle tarafta­rın hayal ettiği gibi emekle, saygıyla ilgili değil. Şampiyonluk sayısının artması, hetrkesin bildiği gibi yayın gelirinde de artış anlamına geliyor. Emin olun 59 öncesi avantajlı olan Galatasaray olsa, bugün aynı insanları şu andaki fikirlerinin tersini savunurken görebilirdiniz.

Son dönemin dünyada yük­selen değeri “post-truth”. Sosyal medyanın da yardımıyla her konuda dezenformasyonu size inananlara “yedirebilmeniz” mümkün. Bugün Facebook’ta, Instagram’da, Twit­ter’da futbol takımı tutmayı âdeta bir dinî inanç hâline getirenlere, işlerine gelecek her şeyi onaylatmak mümkün. Toplam 45 saniyelik bir araştırmayla tersinin doğru olduğu­nu öğrenmek mümkün olsa bile.

Bu kadar çatışma çıkması, kuralsızlığın hüküm sürdüğü futbolumuzda normal. Şampiyon­luğun sayılabilmesi için kıstaslar konulmuş mu? Yahu geçen sezon herkesin aynı şartlarda yarıştığı ligde küme düşmeyi kaldıranlar mı kıstası belirleyecek? Böyle bir kıstas olmayınca her iki taraf da kendi işine gelen bir kıstası uyduruyor. Yanında rakip takıma hakaret de ederseniz tamamdır.

Tartışmalarda ve sloganlarda adları geçen Baba Hakkı’nın, Baba Gündüz’ün, Lefter’in ve diğerlerinin, bugünkü tartışmaların indiği seviye­yi görseler birer Osmanlı tokadıyla televizyona çıkanları susturacağına da inancım sağlam. Onlar yaşarken hiç umursanmamış o kupaların peşinde koşanlar ya da önemsiz görenler sular çekildikten sonra ne diyecek? Şakşakçı güruh onların adını bir daha hatırlayacak mı?

Hepsinden daha kötüsü karar vermesi gerekenin ehliyeti konusu… Sahaya kavga etmeye inen koskoca yöneticilere komik cezalar veren, işlerinin kulüplerin zeminleriyle ilgilenmek olmadığını iddia edenler bu kararı nasıl verecek? Bilemeyiz. Ancak şu bir gerçek ki ne karar alı­nırsa alınsın ülkenin bir kısmı bunu geçerli saymayacak, hatta ciddiye almayacak. Benim asıl endişem 30-40 yıl sonra torunlarımızın bu yaşananlara bakıp, “Saymasak mı acaba 2020’lerdeki şampiyonlukla­rı?” deme ihtimali.

1959’da kurulan Millî Lig’in ilk şampiyonu Fenerbahçe kupasıyla…