Ülkemizdeki en “gelişkin” iki alan, bilindiği gibi siyaset ve spor! Bir süredir Türk futbol kamuoyunda 1959’da ilan edilen Millî Lig öncesi şampiyonlukların durumu tartışılıyor. Fenerbahçe 1959 öncesi 9 şampiyonluğun sayılması için federasyona başvururken, Galatasaray buna karşı çıkıyor. Herkesin kendi işine gelen yerden tuttuğu tartışmada federasyonun ne zaman karar vereceği de belirsiz. Bizde ve dünyada eski şampiyonluklar ve bunların yayın gelirlerine etkileri…
Türkiye Süper Lig’de yayın gelirlerinin %37’si her takıma eşit olarak ayakbastı parası, %46’sı performansa göre, %6’sı ilk 6 takıma derece ödülü olarak dağıtılırken; kalan %11 takımların geçmiş şampiyonluk sayılarına göre dağıtılmakta. Son dönemde çıkan tartışmanın temel kaynaklarından da birisi de şampiyonluk sayısına göre dağıtılan işte bu %11’lik pay.
Sarı-lacivertliler ek 9 şampiyonluk isterken, Beşiktaş’ın şampiyonluk sayısı 5, Galatasaray’ınki ise 1 değişebilir. Ayrıca Gençlerbirliği, Ankaragücü, Ankara Demirspor, Eskişehir Demirspor ve Göztepe de yıllar sonra taçlanabilir.
Fenerbahçe’nin başvurusu kabul edilip mevcut talimatnamelerde değişiklik yapılırsa; tahminî bir hesapla Galatasaray’ın geliri yıllık 17.5 milyon TL, Trabzonspor’un 5.5 milyon TL düşecekken, Fenerbahçe’ninki 7.8 milyon TL artacak.
Dünyada sistem nasıl işliyor?
Futbolun beşiği İngiltere’de lig 1888’de başladı. Başta davet usulüyle demir alan ve çift devreli lig usulüyle maçların oynandığı organizasyonda 1899’dan itibaren küme düşme hayata geçirildi. 1892’de 2. Lig oluşturulurken, bugün tüm dünyanın merakla takip ettiği Premier Lig 1992’de kuruldu. Yayın gelirlerinin dağıtımında takımların geçmiş başarıları dikkate alınmıyor; o sezonun derecesi esas alınıyor; hesaplamada maçların kaç defa canlı yayınlandığı da bir kriter olarak karşımıza çıkıyor. Kulüplerin yayın gelirlerinden en çok para aldığı ülke İngiltere. 2018-19 sezonunda Liverpool 152, Manchester City 151, Chelsea 146 milyon Sterlin kasasına koyarken, küme düşen ekipler bile yaklaşık 100 milyon Sterlin almışlardı. 1 Sterlin’in bugün 1.16 Avro olduğu hatırlandığında, Premier Lig’in sonuncusunun bile Avrupa’nın birçok devinden daha çok para aldığını anımsatmalı.
Almanya’nın ulusal ligi Bundesliga 1963’te demir aldı. Federasyon, önceki şampiyonlukları tanırken, yıldız sisteminde o yıllarda kazanılan tüm başarılar 1 yıldız olarak tanımlanıyor. Bundesliga’nın kuruluşu milat kabul ediliyor ve bu tarihten sonra kazanılan zaferler yıldızlarla ifade ediliyor: 3 şampiyonluğa 1 – 5 şampiyonluğa 2 – 10 şampiyonluğa 3 – 20 şampiyonluğa ise 4 yıldız veriliyor. Almanya’da yayın gelirleri aslen son 5 sezonun başarısına göre dağıtılıyor. Yüzde 70’lik pay buna göre belirlenirken, son 20 yılın başarısı sadece yüzde 5’lik bir pay olarak kulüplere dönüyor. 2017-18 sezonunda yayın ihalesinden Bayern Münih 98, Dortmund 88, Schalke de 80 milyon Avro elde etmişti.
İtalya’da lig 1898’de başladı. 1909’a kadar şampiyonlar eleme usulüyle oynanan karşılaşmalarla belirlenirken, o yıldan sonra lig kuruldu. Başta kuzey takımları mücadele ederken, zamanla güneyin temsilcileri de alındı. 1921-22 sezonundaki anlaşmazlık nedeniyle iyi ayrı lig düzenlenirken, ertesi sezon bu durum kaldırılmıştı. Federasyon 1929 öncesindeki başarıları tanırken, 10 lig şampiyonluğuna 1 yıldız veriyor. Yayın gelirleri dağıtılırken, kulüplere yüzde 50 eşit pay veriliyor, yüzde 15 o sezon, yüzde 10 son 5 sezon, yüzde 5 de tüm tarihteki başarıya göre hesaplanıyor. 2018- 19 sezonunda Juventus 85, Inter 83, Milan ve Napoli 77 milyon Avro almıştı.
Yayın gelirleri bakımından en büyük uçurum İspanya’da yaşanıyor. Barcelona ile Real Madrid pastadan ciddi bir pay alırken, diğer takımlar çok daha azına razı geliyor. Yıllarca kulüpler kendi başlarına televizyonlarla anlaşırken, sonunda imzalanan toplu sözleşmeye göre yüzde 50 eşit dağıtılırken, kalan yüzde 50 şöyle veriliyor: Yüzde 25 son 5 yılın performansına göre belirleniyor; diğer yüzde 25 ise popülerliğe göre hesaplanıyor. El Clasico’nun taraflarına aşağı yukarı ihaleden yıllık 140 milyon Avro düşerken, Atletico Madrid 100, Sevilla ile Athletic Bilbao yaklaşık 70 milyon Avro alıyor. Kulüpler arasındaki fark her sene büyükler lehine artıyor.
“1 sezonda 2 şampiyon olur” diyenlerin örnek gösterdiği ülke Arjantin’de lig 1891’de başladı. Britanya’dan sonra dünyanın en erken lig şemasını oluşturan topraklarda 1967’de iki ayrı lig oynanmaya başlıyordu: Metropolitano ve Nacional. İki ayrı şampiyonun çıkabildiği bu formatta, küçük takımlar büyüklerin hegemonyasını kırmayı başarmıştı. 1985’te tek lig düzenine dönülmüş, sonra bu karardan vazgeçilmişti. 1991’de Apertura ve Clausura adıyla iki lig organize edildi, 2014’te ise yine tek bir lige dönüldü.
UZMAN GÖRÜŞÜ
Baba Hakkı, Baba Gündüz veya Lefter, iyi ki bu günleri görmediler!
“Koskoca saygıdeğer tarihçiler, arşivciler, yöneticiler belirli bir noktadan sonra kendi tuttukları takımın lehinde bir toplumsal baskı yaratabilmenin peşinde koşar… Benim asıl endişem 30-40 yıl sonra torunlarımızın bu yaşananlara bakıp, “Saymasak mı acaba 2020’lerdeki şampiyonlukları” deme ihtimali.
MERT AYDIN
Futbolumuzda “1959 öncesi şampiyonluklar sayılsın mı sayılmasın mı?” tartışması, günümüz Türkiye’sinin geldiği noktayı spor açısından da gösteriyor. Futbolun kendine has dinamikleri, ülkenin değerli beyinlerini bile belirli kalıpların içine sıkıştırıyor. “Benim fikrimin karşısındakiler var ya…” kendini beğenmişliği, bilimi ya da gerçeği değil, medyaya ve sosyal medyaya has şımarıklığı pompalıyor.
Taraflar, kılıçları keskinleştirmiş bekliyor. Çıkacak karara sadece kendileri lehindeyse saygı duyacaklar. Yoksa, en popüler havayı seslendirecekler: “Düşmanlarımız var”.
Tarihi hele hele futbol tarihini değerlendirmek kolay değil. Zaman zaman kaynak eksikliği, zaman zaman da varolan kaynakların tarafgirliği kafa karıştırır. Bir de üstüne geçmişin ve bugünün genelde çelişen değer yargıları eklenince, gözlerimize tuttuğumuz takımın gözlüğünü takıveririz.
Gazete manşetlerini hatta kulüp tarihini görmezden gelip, “önemsizdi onlar” kabalığını yapabiliriz mesela. Yahut aynı yıl düzenlenmiş kupalardan iki şampiyonluk verilebileceğini savunma garabetine düşebiliriz. Kendi taraftarımız nasıl olsa sorgulamaz bunları! Bu yıldız meselesi çıktığı sırada Beşiktaş’a 59 öncesi 2 şampiyonluğun zaten verildiğini de gerçekten saymayız. İki tarafın da karşı taraftan birinin yazdığı bir yazıyı gösterip “Adamın gol diyor” demesi de işin olmazsa olmazıdır.
İşine gelen, İtalya’yı söyler eski şampiyonlukların sayılması konusunda. Almanya konusu ise her iki tarafın da kendine göre yorumladığı bir durumdur. Zira 1963 öncesi şampiyonluklar sayılır ancak bunlar “yıldız hesabı”na konulmaz.
Koskoca saygıdeğer tarihçiler, arşivciler, yöneticiler belirli bir noktadan sonra kendi tuttukları takımın lehinde bir toplumsal baskı yaratabilmenin peşinde koşar. İçi boş sloganlar üreten “embedded” medya mensuplarını saymıyorum bile.
Peki neden? Cevap öyle taraftarın hayal ettiği gibi emekle, saygıyla ilgili değil. Şampiyonluk sayısının artması, hetrkesin bildiği gibi yayın gelirinde de artış anlamına geliyor. Emin olun 59 öncesi avantajlı olan Galatasaray olsa, bugün aynı insanları şu andaki fikirlerinin tersini savunurken görebilirdiniz.
Son dönemin dünyada yükselen değeri “post-truth”. Sosyal medyanın da yardımıyla her konuda dezenformasyonu size inananlara “yedirebilmeniz” mümkün. Bugün Facebook’ta, Instagram’da, Twitter’da futbol takımı tutmayı âdeta bir dinî inanç hâline getirenlere, işlerine gelecek her şeyi onaylatmak mümkün. Toplam 45 saniyelik bir araştırmayla tersinin doğru olduğunu öğrenmek mümkün olsa bile.
Bu kadar çatışma çıkması, kuralsızlığın hüküm sürdüğü futbolumuzda normal. Şampiyonluğun sayılabilmesi için kıstaslar konulmuş mu? Yahu geçen sezon herkesin aynı şartlarda yarıştığı ligde küme düşmeyi kaldıranlar mı kıstası belirleyecek? Böyle bir kıstas olmayınca her iki taraf da kendi işine gelen bir kıstası uyduruyor. Yanında rakip takıma hakaret de ederseniz tamamdır.
Tartışmalarda ve sloganlarda adları geçen Baba Hakkı’nın, Baba Gündüz’ün, Lefter’in ve diğerlerinin, bugünkü tartışmaların indiği seviyeyi görseler birer Osmanlı tokadıyla televizyona çıkanları susturacağına da inancım sağlam. Onlar yaşarken hiç umursanmamış o kupaların peşinde koşanlar ya da önemsiz görenler sular çekildikten sonra ne diyecek? Şakşakçı güruh onların adını bir daha hatırlayacak mı?
Hepsinden daha kötüsü karar vermesi gerekenin ehliyeti konusu… Sahaya kavga etmeye inen koskoca yöneticilere komik cezalar veren, işlerinin kulüplerin zeminleriyle ilgilenmek olmadığını iddia edenler bu kararı nasıl verecek? Bilemeyiz. Ancak şu bir gerçek ki ne karar alınırsa alınsın ülkenin bir kısmı bunu geçerli saymayacak, hatta ciddiye almayacak. Benim asıl endişem 30-40 yıl sonra torunlarımızın bu yaşananlara bakıp, “Saymasak mı acaba 2020’lerdeki şampiyonlukları?” deme ihtimali.